TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ELUYĞUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6102)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Basvurucu
|
:
|
Ali ELUYĞUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yılmaz KIYAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş mahkemesine açılan alacak davasında temyiz
talebinin karar düzeltme niteliğinde olduğu kabul edilerek reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 23/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 24/2/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
3/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 11/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuya ait sürücüsü N.E. olan araç, Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) sigortalısı S.B.nin kullandığı araç ile
çarpışmış; kazada S.B. vefat etmiştir.
9. SGK, müteveffa sigortalının hak sahiplerine Kurumun 27.011,03
TL peşin değerli aylık bağladığını, Kanun gereği Kurumun yapılan yardımların
peşin değeri için üçüncü kişilere rücu edebileceğini belirterek yardıma konu
miktarın peşin değerinin tahsili amacıyla Kırıkkale İş Mahkemesinde E.2009/227
sayılı dosyasında tazminat davası açmıştır.
10. Mahkeme, dava dilekçesi ve duruşma gününün tebliği için
"S...tepe Mah. 61. Sokak... Etlik/Ankara" adresine tebligat çıkarmış; muhatabın tanınmadığı ve muhtarlık
kaydının bulunmadığı gerekçesiyle
evrak tebliğ edilmeden iade edilmiştir.
11. Mahkeme 5/5/2009 ve 30/6/2009 tarihli celselerde
başvurucunun adresinin tespiti için Nüfus Müdürlüğüne yazı yazılmasına ilişkin
ara karar vermişse de celse arası davacı SGK vekilinin dilekçe ekinde sunduğu
nüfus kaydındaki yerleşim yeri adresi olan "S..tepe Mah. 1... Sokak... Keçiören/Ankara" adresine tebligat çıkarmış, tebligatın "muhatabın adresten taşındığı"
belirtilerek 13/8/2009 tarihinde bilâ ikmal iadesi
üzerine 20/10/2009 tarihli celsede 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat
Kanunu'nun 35. maddesi gereği tebligat çıkarılmasına karar verilmiş; 15/12/2009
tarihli duruşma gününü bildirir davetiye 6/11/2009 tarihinde aynı adreste
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Mahkeme 15/12/2009 tarihli ve E.2009/227, K.2009/934 sayılı
kararı ile davanın kabulüne karar vermiştir.
13. Mahkemenin gerekçeli kararı başvurucuya, 7201 sayılı
Kanun'un 35. maddesine göre "S..tepe Mah. 1... Sokak...
Keçiören/Ankara" adresinde tebliğ edilmiştir.
14. Karar, diğer davalı N.E. tarafından temyiz edilmiş;
duruşmalı yapılan temyiz incelemesi için başvurucu adına anılan adrese davetiye
çıkarılmış; tebligat evrakı, "muhatabın
nakil almadan taşındığı, adreste bulunan evin yıkıldığı"
belirtilerek 11/10/2010 tarihinde iade edilmiştir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi
19/10/2010 tarihli ve E.2010/2829, K.2010/13933 sayılı ilamı ile başvurucunun
yokluğunda hükmü bozmuştur.
15. Bozma üzerine dosya, Mahkemenin E.2010/1173 sırasına
kaydedilmiş; başvurucu adına bozma ilamı ve duruşma gününü bildirir davetiye
yine aynı adrese tebliğe çıkarılmış, tebligat evrakı "gösterilen adrestekibinanın yıkıldığı
ve muhatabın nakil almadan taşındığı" belirtilerek 30/12/2010
tarihinde iade edilmiştir.
16. 3/5/2011 tarihli duruşma gününü bildirir davetiye "S..tepe
Mah. 1... Sokak... Keçiören/Ankara" adresinde 7201 sayılı
Kanun'un 35. madde hükmüne göre 4/4/2011 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
17. Mahkeme 3/5/2011 tarihli ve E.2010/1173, K.2011/466 sayılı
kararı ile diğer davalı N.E. açısından davanın reddinekarar
vermiştir.
18. Gerekçeli karar, başvurucuya aynı adreste 7201 sayılı
Kanun'un 35. madde hükmüne göre 8/8//2011 tarihine tebliğ edilmiştir.
19. Davacı SGK'nın temyizi üzere
karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 13/12/2011 tarihli ve E.2011/13814,
K.2011/17949 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
20. Bozma üzerine dosya, Mahkemenin E.2012/89 sırasına
kaydedilmiş; bozma ilamı ve duruşma gününü içerir davetiye yine "S..tepe
Mah. 1... Sokak... Keçiören/Ankara" adresine tebliğe
çıkarılmış, tebligat evrakı "adı geçen
mahallede sokak ve adres numarasının bulunmadığı adresin yanlış olduğu,
muhatabın ismen tanınmadığı muhtar kaydının olmadığı"
belirtilerek 29/2/2012 tarihinde iade edilmiştir.
21. Yargıtay ilamı ve bilirkişi raporunu içeren 14/6/2012
tarihli duruşma gününü bildirir davetiyeaynı adreste
7201 sayılı Kanun'un 35. madde hükmüne göre 22/5/2012 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
22. Mahkeme 14/6/2012 tarihli ve E.2012/89, K.2012/724 sayılı
kararı ile başvurucu açısından davanın kabulüne, diğer davalı N.E. açısından
davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Mahkememiz kararı davalı N.E. vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkememizkararı Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2010/2829-13933 sayılı ve19.10.2010
tarihli bozma kararıyla ".....devletin vatandaşları karşısındaki sosyal ve
ekonomik yükümlülüklerini yerine getirmek amacı ile oluşturduğu yeni yasal
düzenlemelerin, sosyal güvenlik yasalarıyla sağlanan yardımlardan yararlanmayı
kolaylaştırması, bu politikalar gereğince oluşan kurum giderlerinin, kusurlu
eylem tarihi itibariyle kurum zararına yol açmamış olan kişilere rücu edilmesi,
hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki güvenlik ilkesini ve hukuksal
kurulların öngörülebilirliği gereğine ilişkin ilkenin ihlaline yol açacağı...
Sonradan yürürlüğe giren yasa uyarınca oluşan durum nedeni ile davalının tazmin
sorumluluğu yoluna gidilmesine olanak bulunmadığından, davanın reddine karar
verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmasının usul ve yasaya uygun
olmadığı..."gerekçesi ilebozulmuştur.
Mahkemeceusul ve yasaya uygun bulunan yargıtay bozma
ilamına uyulmasına karar verilerek mahkememizin2010/1173 esas 2011/466
karar03.05.2011 tarihli kararı ileaçılan davanın
davalı NöbediEraslan yönünden reddine kararı
verilmiştir.
Mahkememiz kararı bu defa davacı vekili tarafındantemyiz edilmiştir.
Yargıtay 10. Hukuk dairesi 2011/13814
esas-17949 karar sayılı13.12.2011 tarihli kararı ile "...Dava, 23.08.1998
tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu vefat eden Bağ-kur
sigortalısının hak sahiplerine davacı Kurumca bağlanan aylığın ilk peşin
değerinin; davalı N.E.’den kusurlu sürücü olarak,
diğer davalı Ali Eluygundan ise kazaya karışan bu
aracın işleteni sıfatıyla rücuan tahsili istemine
ilişkin olup, ilk hükmün Dairemizce bozulmasından sonra verilen kararda
davalılardan N.E. hakkında karar verildiği, diğer davalı hakkında karar
verilmediği anlaşılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri
Kanununun 297. maddesinde “Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir
söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle,
taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe
ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmüyer
almaktadır. Mahkemece verilen ilk hükmün bozulmakla ortadan kalktığı ve infazı
kabil bir hüküm içermediği yönü ve hükmü temyiz etmeyen davalı nedeniyle kurum
yararına oluşan usulü kazanılmış hak durumu da gözetilerek, anılan maddede
belirtilen unsurları içeren, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça
gösterir, infazda tereddüde yol açmayacak bir hüküm oluşturulması yasal
gereğine uyulmayıp, davalı Ali Eluygun hakkında hüküm
kurulmamış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan
temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesi ile
bozulmuştur.
Mahkememiz kararı mahkememizce bozma kararı
usul ve yasaya uygun bulunmakla tekrar uyma kararı verilmiştir. Yargıtay bozma
ilamı doğrultusunda hükmü temyiz etmeyen davalı nedeniyle davacı kurum yararına
oluşan usulu kazanılmış hak durumuda
gözetilerek aşağıda ki şekildekarar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda izah olunan nedelerle;
1- Açılan davanın davalı N.E. yönünden
REDDİNE,
Davalı N.E. yargılamada kendini vekil ile
temsil ettirdiğinden reddedilen miktarüzerinden tayin
ve takdir olunan 3.221,21.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya
ödenmesine,
2- Davacının, diğer davalı Ali Eluygun yönünden davanın KABULÜ ile 27.011,03 TL alacağın
tahsis onay tarihi olan 22/03/2008 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi
ile birlikte davalı Ali Eluygun'dan alınarak davacıya
ödenmesine,
..."
23. Gerekçeli karar "S..tepe Mah. 1... Sokak...
Keçiören/Ankara" adresinde 7201 sayılı Kanun'un 21. madde
hükmüne göre 4/7//2012 tarihine başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Davacı SGK'nın temyizi üzerine
karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2/10/2012 tarihli ve E.2012/16493,
K.2012/17097 sayılı ilamı ile onanmıştır.
25. Davacı SGK, Kırıkkale 4. İcra Müdürlüğünün E.2013/1047
sayılı dosyasında başvurucu aleyhine ilamlı takip başlatmış; icra emri "S..tepe
Mah. 1...3 sokak. Öz... Ap.. No: ./2. Keçiören/Ankara" adresinde
29/3/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 24/4/2013 tarihli dilekçesinde, yargılama sırasında"S..tepe Mah. 1... Sokak... Keçiören/Ankara" adresine
çıkarılan tebligatların geçersiz olduğunu; 21/5/2012 tarihli tebligat şerhinde
evin yıkıldığının belirtildiğini, buna rağmen 7201 sayılı Kanun'un 35.
maddesine uygun olmayan bir usulle yıkılmış bir evin kapısına tebligat
evrakının yapıştırılmasının mümkün olmadığını, Keçiören Belediye Başkanlığının
yazısından açıkça anlaşılacağı üzere evin 19/11/2009 tarihinde yıkıldığını,
karara esas olan 21/5/2012 tarihli tebligatın geçerli olmaması nedeniyle temyiz
süresini elinde olmayan sebeplerle kaçırdığını, Nüfus Müdürlüğü yazısından
adresinin "S..tepe
Mah. 1...3 sokak. Öz... Ap.. No: ./2. Keçiören/Ankara" olduğunun
anlaşıldığını belirterek eski hâle getirme talebiyle kararı temyiz etmiştir.
27. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, başvurucunun dilekçesini karar
düzeltme istemi niteliğinde değerlendirerek 18/6/2013 tarihli ve E.2013/11277,
K.2013/13781 sayılı ilamı iletalebi reddetmiştir.
İlamın ilgili kısmı şöyledir:
"...
5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinin son fıkrası hükmüne göre İş
Mahkemelerinden verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvurulmaz. Bu
bakımdan, davalı Ali Eluygun'un karar düzeltme isteği
niteliğini taşıyan başvurusunun reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı sebepten ötürü karar
düzeltme talebinin REDDİNE, 18/6/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi."
28. Ret kararı, 19/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
13/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Kendisine tebligat yapılacak kimse veya
yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri
gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru
tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine
veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm
edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına
yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa
keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine,
varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı
tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt
sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten
sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o
yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya
memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva
eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin
kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
..."
30. 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesi şöyledir:
"Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa
bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi
addolunur."
31. 7201 sayılı Kanun'un 11/1/2011 tarihli ve 6099 sayılı
Kanun'un 9. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki 35. maddesi şöyledir:
"Kendisine veya adresine kanunun
gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse,
yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu
takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini
bildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde
tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve
asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler
muhataba yapılmış sayılır.
Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile,
taraflar arasında yapılan, imzası resmi merciler önünde ikrar olunmuş
sözleşmelerde belirtilen adresler ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar sicillerine verilen en son adreslerdeki
değişiklikler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır."
32. 7201 sayılı Kanun'un yürürlükte olan 35. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Kendisine veya adresine kanunun
gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini
hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde
bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini
bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit
edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait
binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler
muhataba yapılmış sayılır.
..."
33. 25/1/2012 tarihli ve 28184 sayılıResmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girenTebligat
Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in (Yönetmelik) 30. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri
adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap
veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste
sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi
muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri,
kolluk amir ve memurlarından araştırarak
beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde
bu durumu yazarak imzalaması gerekir."
34. Yönetmelik'in 53. maddesi şöyledir:
"(1) Tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa
bile, muhatabı tebliği öğrenmiş ise geçerlidir. Aksi takdirde tebligat
yapılmamış sayılır. Muhatap, her ne şekilde olursa olsun tebliğ evrakını veya
davetiyeyi alırsa ya da bunların içeriğini öğrenirse tebliği öğrenmiş sayılır.
(2) Muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği
tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir.
(3) Tebliğin usulüne aykırı yapılmış olması
halinde, muhatabın tebliği öğrendiğinin ve bunun tarihinin iddia ve ispatı
mümkün değildir."
35. 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı mülga Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu'nun 63. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Üçüncü bir kimsenin
suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren
bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün
yardımları yapar.
Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin
değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (...) ve diğer sorumlulara rücu
eder. Bu kimselerin hak sahiplerine yaptıkları ödemeler dolayısıyla Kurumun
zarara uğraması halinde, hak sahiplerine rücu hakkı saklıdır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu 23/8/1998 tarihinde meydana gelen trafik kazasına
karışan 06 M. 3. plakalı aracın işleteni olduğunu, kazaya karışan diğer araç
sürücüsünün vefatı üzerineSGK'nın ölenin yakınlarına
bağladığı aylığın ilk peşin değerinin tahsili için dava açtığını, Mahkemenin
davayı kendisi açısından kabul ederken diğer davalı sürücü açısından
reddettiğini, yargılama sırasında kendisine yapılan tebligatların geçersiz
olduğunu, davadan haberinin olmadığını, tebligatların yapıldığı adreste bulunan
binanın 19/11/2009 tarihinde yıkıldığını, bu adrese gönderilen 28/2/2012
tarihli tebliğ mazbatasında belirtilen adresin var olmadığı ve kendisinin
adresten taşındığı bildirilmesine rağmen sonraki aşamada 21/5/2012 tarihinde
aynı adrese 7201 sayılı Kanun'un 35. maddesine göre tebligat yapılarak kararın
kesinleştirildiğini, bu nedenle kesinleşme işleminin geçersiz olduğunu, icra
emri ile birlikte davadan haberdar olduğunu ve eski hâle getirme talebiyle
kararı temyiz ettiğini ancak Yargıtayın talebini
karar düzeltme istemi niteliğinde gördüğünü ve reddettiğini, bu nedenle hak
arama hürriyetinin zedelendiğini, bunun yanında kendisi ile aynı durumda olan
araç sürücüsü hakkında davanın reddedilmesinin eşitlik ilkesine de aykırı
olduğunu belirterek Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen eşitlik
ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; Yargıtay
kararının iptali ile eski hâle getirme talebinin kabulüne karar verilmek
suretiyle mağduriyetinin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Başvurucu, yargılama sırasında kendisine yapılan
tebligatların usulsüz olması nedeniyle davadan icra emrinin tebliği ile
birlikte haberdar olduğunu belirterek temyiz süresinin kararı öğrendiğini beyan
ettiği tarihten başlatılması gerektiğini ancak Yargıtayın,
dilekçesini karar düzeltme istemi niteliğinde kabul ederek temyiz incelemesi
yapmadığını belirtmiş; buna göre başvuru, mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
39. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkı bağlamında adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça
dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Başvurucu, tebligatların usulsüz olması nedeniyle davadan
haberinin olmadığını, icra emrinin tebliği ile birlikte durumu öğrendiğini ve
kararı temyiz ettiğini ancak Yargıtayın, dilekçesini
karar düzeltme talebi niteliğinde kabul ederek esasa yönelik iddialarını
değerlendirmediğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde başvurucuya yargılama sırasında yapılan
tebliğ işlemlerinde hukuka aykırı bir durumun bulunup bulunmadığı, başvurucunun
duruşmalara katılımının sağlanıp sağlanmadığı, bu kapsamda silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edilip edilmediği hususundaki takdirin
Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki
iddialarını yinelemiştir.
43. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
44. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
45. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin,
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64,
K.2013/142, 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır. Bunun yanında Anayasa'da
adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve
içeriğinin, Sözleşme'nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
46. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü”
ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili
erişim hakkının mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını
ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili
fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki
belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye
erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar
verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, §
34).
47. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
48. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların;
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine
ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu
davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte
bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
49. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla
birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
50. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler
hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle
güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak
geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle
oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi
önemli ve meşru amaçlara hizmet eder. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler,
devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı
oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini
engellemiş sayılmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93;
22/10/1996, § 51).
51. Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım
şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını
uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı
şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının
ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
52. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması, derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden
yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları çerçevesinde olacaktır (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015, §
49).
53. Başvurucu; yargılama safahatında kendisine yapılan
tebligatların usulsüz olduğunu, karardan icra emrinin tebliği ile birlikte
haberdar olduğunu ve hemen temyiz ettiğini, ancak Yargıtayın
dilekçesini karar düzeltme istemi niteliğinde kabul ettiğini, tebligatların
usulsüz olup olmadığı ve bu çerçevede temyiz hakkının bulunup bulunmadığı
hususlarındaki iddialarının Yargıtay ilamında cevaplandırılmayarak temyiz hakknın elinden alındığını belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde belirtilen mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
54. Somut olayda SGK tarafından açılan rücuen
alacak davasında Mahkemenin, başvurucuya yapılan tebligatların usulüne uygun
olduğunu kabul ederek başvurucunun yokluğunda davanının
kabulüne karar verdiği, kararın Yargıtay tarafından onandığı, başvurucunun
usulsüz tebligat nedeniyle kararı temyiz ettiği; Yargıtayın,
talebi karar düzeltme istemi niteliğinde değerlendirerek reddettiği
anlaşılmıştır.
55. 7201 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan 35.
maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında kendisine veya adresine kanunun
gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimsenin, adresini değiştirmesi
hâlinde yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecbur
olduğu, bu durumda bundan sonraki tebliğlerin bildirilen yeni adrese
yapılacağı, adresini değiştiren kimsenin yenisini bildirmediği ve yeni
adresinin tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak
evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılacağı ve asılma
tarihinin tebliğ tarihi sayılacağı belirtilmiş, aynı maddenin dördüncü
fıkrasında daha önce tebligat yapılmamış olsa bile taraflar arasında yapılan,
imzası resmî merciler önünde ikrar olunmuş sözleşmelerde belirtilen adresler
ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar sicillerine verilen
en son adreslerdeki değişiklikler hakkında da bu madde hükümlerinin
uygulanacağı belirtilmiştir.
56. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrasında
kendisine tebligat yapılacak kimse veya Kanun'un diğer hükümlerine göre
tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbirinin gösterilen adreste bulunmaması
veya tebellüğden imtina etmesi hâlinde tebliğ memurunun tebliğ olunacak evrakı
o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve
memurlarına imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva
eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber
adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfîyetin
haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa
yönetici veya kapıcıya da bildirileceği İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı
tarihin tebliğ tarihi sayılacağı belirtilmiştir.
57. Yönetmelik'in 30. maddesinin birinci fıkrasında ise adres
kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan
tebligatlar hariç olmak üzere muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek
olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa tebliğ
memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı,
muhtar, ihtiyar heyeti veya ihtiyar meclisi üyeleri, kolluk amir ve
memurlarından birini araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp
imzalatması, bu kişilerin imzadan çekinmeleri hâlinde de bu durumu yazarak
imzalaması gerektiği hususu düzenlenmiştir.
58. Somut olayda Kırıkkkale İş
Mahkemesine açılan alacak davasında Mahkemenin,
davalı sıfatıyla başvurucuya dava dilekçesi ve duruşma gününün tebliği için
"S...tepe Mah. 61. Sokak...
Etlik/Ankara" adresine tebligat
çıkardığı, muhatabın tanınmadığı
ve muhtarlık kaydının bulunmadığı gerekçesiyle
evrakın tebliğ edilmeden Mahkemeye iade edildiği, davacı SGK vekilinin dilekçe
ekinde sunduğu nüfus kaydındaki yerleşim yeri adresi olan "S..tepe Mah. 1...
Sokak... Keçiören/Ankara"adresine
çıkarılan tebligatın "muhatabın
adresten taşındığı" belirtilerek 13/8/2009 tarihinde bilâ ikmal iadesi üzerine 20/10/2009 tarihli celsede 7201
sayılı Kanun'un 35. maddesi gereği aynı adrese tebligat çıkarılmasına karar
verilerek dava dilekçesini içeren 15/12/2009 tarihli duruşma gününü bildirir
davetiyenin 6/11/2009 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
59. Yargılamanın bundan sonraki aşamasında tebligatların "S..tepe Mah. 1...
Sokak... Keçiören/Ankara" adresinde 7201 sayılı Kanun'un 35.
maddesine göre başvurucuya tebliğ edildiği; 13/8/2009, 11/10/2010, 30/12/2010,
29/2/2012 tarihlerinde iade edilen tebligatlarda ise "muhatabın adresten taşındığı", "muhatabın nakil almadan
taşındığı, adreste bulunan evin yıkıldığı", "gösterilen adrestekibinanın yıkıldığı ve muhatabın nakil almadan
taşındığı", "adı geçen mahallede sokak ve adres numarasının
bulunmadığı adresin yanlış olduğu, muhatabın ismen tanınmadığı muhtar kaydının
olmadığı" şerhlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
60. Başvurucuya en son gerekçeli kararın "S..tepe
Mah. 1... Sokak... Keçiören/Ankara" adresinde 7201 sayılı
Kanun'un 21. madde hükmüne göre 4/7//2012 tarihine tebliğ edildiği, tebligat
tutanağına “Tebligat adresine gidildi.
Adresinin sürekli kapalı olması ve tebliğ imkansızlığı nedeniyle Tebligat
Kanunu'nun 21. maddesi gereği bağlı bulunduğu mahalle muhtarı İ.U.' ya teslim
edilerek 2 no'lu form kapısına yapıştırıldı. Komşusu Ş.Ç.'ye haber verildi." şerhi verilerek
2/7/2012 günlü şerh altının tebliğ memuru tarafından imzalandığı anlaşılmıştır.
61. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre yapılacak
tebligatlara ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun verdiği bir kararda,
muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olandan hiçbirinin gösterilen
adreste bulunmaması hâlinde tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi
muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri,
zabıta amiri ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp
altını imzalatması, imzadan çekilmeleri hâlinde de bu durumu yazarak kendisinin
imzalaması gerekeceği, tebliğ işleminin geçerliliğinin posta memurunun yapacağı
tahkikata göre muhatabın bu adreste bulunduğunun tespitine ve bu işlemi
tebligat parçasına yazarak maddede belirtilen kişilere imzalatmasına bağlı
olduğu, 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ
tarihinin iki numaralı fişin (ihbarnamenin) kapıya yapıştırıldığı tarih olduğu,
tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesinin posta
memurunun araştırma yapması ve muhatabın o anda adreste olmamakla birlikte
tevziat saatlerinden sonra geldiğinin tevsik edilmesine bağlı olduğu, açıklanan
durumu beyan eden ilgililerin imzadan çekinmesi hâlinde posta memurunun çekinme
nedeniyle araştırma sonucunu kendisi imzalamakla yetineceği belirtilmiştir
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12/12/2007 tarihli ve E.2007/12-976, K.2007/973
sayılı ilamı).
62. Bunun yanında 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesinde tebligatın
usulüne aykırı yapılmış olması hâlinde muhatap tebliğe muttali olmuş ise
tebligatın geçerli sayılacağı, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi
olarak kabul edileceği hususu düzenlenmiştir.
63. Yine Yönetmelik'in 53. maddesinde tebliğ usulüne aykırı
yapılmış olsa bile muhatabın tebliği öğrenmesi hâlinde geçerli olacağı, aksi
takdirde tebligatın yapılmamış sayılacağı, muhatabın her ne şekilde olursa
olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alması ya da bunların içeriğini öğrenmesi
hâlinde tebliği öğrenmiş sayılacağı, muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği
tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edileceği, tebliğin usulüne aykırı yapılmış
olması hâlinde muhatabın tebliği öğrendiğinin ve bunun tarihinin iddia ve
ispatının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
64. Usulsüz tebligat ile ilgili Yargıtayın
verdiği kararlarda 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca muhatabın usulsüz
tebliği öğrendiği tarih olarak bildirdiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabulü
gerekeceği ve temyiz süresinin buna göre değerlendirileceğini belirtmiştir
(Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 6/6/2006 tarihli ve E.2006/1080, K.2006/6071
sayılı ilamı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 12/7/2011 tarihli ve E.2011/16738,
K.2011/15736 sayılı ilamı).
65. Başvurucunun 24/4/2013 tarihli temyiz dilekçesinde ileri
sürdüğü temel iddiaların usulsüz tebligat nedeniyle 7201 sayılı Kanun'un 32.
maddesine göre karardan haberdar olduğunu öğrendiği tarihe göre temyiz
süresinin başlatılarak temyiz talebinin esastan incelenmesi gerektiği
hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
66. Başvurucunun dilekçesinde tebligatların usulsüzlüğü
iddiaları çerçevesinde dile getirdiği yargılama safahatında daha önce "S..tepe
Mah. 1... Sokak... Keçiören/Ankara" adresine çıkarılan tebligat
şerhlerinde adresin yanlış olduğu, adresteki evin yıkıldığı, muhatabın adresten
taşındığı, ismen tanınmadığı, muhtarlık kaydının olmadığı hususları
belirtilirken aynı adreste 7201 sayılı Kanun'un 21. madde hükmüne göre
4/7//2012 tarihinde “Tebligat adresine
gidildi. Adresinin sürekli kapalı olması ve tebliğ imkansızlığı nedeniyle
Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi gereği bağlı bulunduğu mahalle muhtarı İ.U.'ya teslim edilerek 2 no'lu
form kapısına yapıştırıldı. Komşusu Ş.Ç.'ye haber
verildi." şerhi verilerek gerekçeli kararın tebliğ edilmesi
karşısında yukarıda belirtilen mevzuat ve Yargıtay kararlarına göre tebligatın
geçerli olup olmadığı, yine 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre
başvurucunun kararı öğrendiğini beyan ettiği tarihe göre temyiz talebinin
süresinde olup olmadığına ilişkin ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
iddiaların Yargıtay kararında değerlendirilmeden dilekçenin karar düzeltme
talebi niteliğinde olduğu kabul edilerek iş mahkemelerinden verilen kararlara
karşı karar düzeltme yoluna başvurulamayacağına dair yapılan yorumun, hukuki
güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde
olmadığı ve başvurucunun mahkemeye ulaşmasını aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hâle getiren nitelikte olduğu; bu açıdan başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkınınihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
69. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek
ihlalin tespiti ile temyiz talebinin esastan değerlendirilmesini talep
etmektedir.
70. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma
hakkının unsurlarından olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesinden
kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan
kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeyegönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.800,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Kırıkkale İş Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.