TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HİLMİ MORAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3053)
|
|
Karar Tarihi: 21/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil İbrahim DURSUN
|
Başvurucu
|
:
|
Hilmi MORAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhterem SÜREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olarak bulunulan ceza infaz kurumunda ası
suretiyle ölüm olayının gerçekleşmesi ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2013 tarihinde Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 26/7/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 13/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/5/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
13/6/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını süresi içinde ibraz etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Siirt E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza
İnfaz Kurumu) hükümlü iken 25/7/2012 tarihinde yaşamını yitiren 1988 doğumlu Volkan
Moray'ın babasıdır.
9. Anılan Ceza İnfaz Kurumunda silahla yağma suçu ile üç ayrı
hırsızlık, üç ayrı konut dokunulmazlığının ihlali ve üç ayrı mala zarar verme
suçlarına ilişkin kesinleşmiş cezaları infaz edilmekte olan başvurucunun oğlu
Volkan Moray, infaz koruma memurlarınca 25/7/2012 tarihinde sabah saat 08.00
sularında sayım amacı ile yapılan denetim sırasında kaldığı D-17 No.lu koğuşun
havalandırma kısmında asılı vaziyette ölü olarak bulunmuştur.
10. Söz konusu olaydan haberdar edilen Cumhuriyet Savcısı A.D.D.
Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine olay yerinde bulunan delillerin karartılmasının
veya kaybolmasının önlenmesi amacıyla gerekli tedbirlerin alınması ve Siirt İl
Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü ekiplerinin Ceza İnfaz
Kurumuna yönlendirilmesi talimatını vermiştir. Cumhuriyet Savcısı A.D.D.nin kendisi de, Adli Tıp
Uzmanı H.T. veZabıt Katibi M.V.A. ile birlikte Ceza
İnfaz Kurumuna intikal etmiştir.
11. Cumhuriyet Savcısı A.D.D.nin de
imzasının bulunduğu olay yeri inceleme görgü tespit tutanağında özetle olayın
gerçekleştiği D-17 no.lu koğuşa gidildiği, olay yerinde gerekli tedbirlerin
alındığının ve 112 Acil personelinin mevcut olduğunun görüldüğü, iki katlı olan
koğuşun alt katının sosyal yaşam alanı (buzdolabı, masa, sandalye vb.) yukarı
katının ise dört ranza ve dolaptan oluşan istirahat alanı olduğu, bu alanlarda
kavga, karmaşa, arbede vs. gibi şüphe uyandıracak olumsuz bir durumun gözlemlenmediği,
gerek olay yerinde gerek ölen kişinin kıyafetlerinde kavga olduğu veya arbede
yaşandığı izlenimi uyandıracak bir durumun bulunmadığı, ölen kişi üzerinde ve
fiziki mekanda gerekli fotoğraflama ve filme alma işlemleri ile teknik
incelemelerin yapılması maksadıyla Siirt İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı Olay Yeri
İnceleme Şube Müdürlüğünde görevli polis memurlarınagerekli
talimatların verildiği belirtilmiştir.
12. Cumhuriyet Savcısı A.D.D.nin
talimatı doğrultusunda 4932 kodlu Olay Yeri İnceleme Ekibine bilgi verilmiş ve
olay yerine intikal etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Olaydan saat 08.55
sıralarında haberdar edilen olay yeri inceleme ekibi, saat 09.10'da Ceza İnfaz
Kurumuna varmış ve saat 09.20'de Cumhuriyet Savcısı A.D.D. ile birlikte olay
yerini incelemeye başlamıştır.
13. Hazırlanan 25/7/2012 tarihli olay yeri inceleme raporunda"...Bahse konu yerin Siirt Kapalı Cezaevi D-17
sayılı koğuşunun havalandırma tabir edilen bahçe kısmı olduğu, koğuş binasından
bahçe çıkışına göre, sol duvar üzerinde, yerden 2.22 m yükseklikteki metal
çengele iki kat yapılmış, mavi renkli çamaşır ipiyle asılı, yüzü bahçeye dönük,
dili hafif dışarıda, dizleri düz ayakları yere değer şekilde, kolları yanda
avuç içleri vücuda bakar ve yarı açık şekilde, üzerinde gri atlet, gri renkli
a. ibareli eşofman altı (kapri) ve içerisinde gri
tonlu baksır iç çamaşırı olan, siyah düz, kısa saçlı,
kirli sakal ve bıyıklı, tahmini 25-26 yaşlarında, 160-170 cm boylarında,
yaklaşık 60-65 kg civarında bir erkek cesedinin olduğu, cesedin çene altından
başlayarak her iki kulak arkasından başın üst kısmına doğru yükselen iple
çengele bağlı olduğu, boyun alt kısmında çene ile gırtlak arasında kırmızı
beyaz renkli bir bez parçasının ipe sarılı olduğu, ipin asılı olduğu nokta
(çengel) ile şahsın boynu arasındaki mesafenin 72 cm olduğu görüldü. İp
kesilerek eks şahıs asıdan indirildiğinde, çene
altından başlayarak her iki kulak arkasından başın üst kısmına devam eden derin
telem (ip) izinin olduğu görüldü. Şahsın üzerinde (...) değerli eşya olmadığı görüldü.
Eks şahıs Siirt Devlet Hastanesi Morguna kaldırılmak
üzere bulunduğu hali ile sağlık görevlilerine teslim edildi. Şahsın olaydan
önce kaldığı D-17 Koğuşu içerisinde yapılan araştırmada her
hangi bir intihar notu veya bulguya rastlanılamadı. Olay yerinin
bulunduğu hali ile fotoğrafları ve video çekimi yapılarak Siirt Devlet
Hastanesi Morguna intikal edildi. Burada Adli Tıp Hekimi tarafından yapılan
muayenede, eks şahsın vücudunda herhangi bir darp
cebir izi yada ateşli silah yada kesici delici bereleyici
alet vs yaralanmasının olmadığının tespit
edildiği" belirtilmiştir. Olay yeri inceleme raporunda ayrıca
kırk fotoğrafın çekildiği, kamera kaydının yapıldığı ve olay yeri krokisinin
çizildiği belirtilmiştir.
14. Adli Tıp doktoru H.T. Otopsi Yardımcısı V.A. Kamera
Bilirkişisi M.K. ve Fotoğrafçı bilirkişi S.A.nın katılımı ile Volkan Moray'ın otopsisi
yapılmıştır. Otopsi sırasında, cesedin çeşitli açılardan fotoğrafları ve kamera
kaydı ile görüntüleri alınmıştır. Otopsi sonucunda hazırlanan 25/7/2012 tarihli
ölü muayene ve otopsi tutanağında "...
1-Kişinin vücudunda ölümüne müessir herhangi bir travmatik
bulguya rastlanılmadığı, 2-Kişinin boyun bölgesinde telem izi tarif edildiğine
göre ası fiilinin gerçekleşmiş olduğu, 3-Telem bölgesine uyan alanlarda ekimoz ve hiyoid kemikte ekimozlu kırık tespit edildiğine göre ası fiilinin canlı
iken gerçekleştirmiş olduğu, 4-Kişinin ölümünün asıya bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana geldiği..." sonucuna
varılmıştır. Otopsi sırasında çekilen altmış beş adet fotoğraf ile kamera
görüntüleri, soruşturma dosyasına eklenmiştir. Ayrıca otopsi sırasında cesetten
alınan kan ve idrarörnekleri, toksikolojik
analizinin yapılması için Malatya Adli Tıp Grup Başkanlığına gönderilmiştir.
Malatya Adli Tıp Grup Başkanlığının 6/8/2012 tarihli raporunda kan ve idrar
numuneleri üzerinde alkol, uyutucu, uyuşturucu ve uyarıcı madde bulunmadığı
belirtilmiştir.
15. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı 25/7/2012 tarihinde müteveffa
ile aynı koğuşu paylaşan O.O., M.A.K. ve N.G.yi tanık sıfatıyla dinlemiştir. Tanık sıfatıyla
dinlenen O.O. özetle Volkan Moray'ı yaklaşık beş aydır tanıdığını, müteveffanın
içine kapanık biri olmadığını, müteveffa ile aynı koğuşta kaldığı süre
içerisinde dikkatini çeken herhangi bir olayın bulunmadığını, müteveffanın
gerek tutuklu ve hükümlülerle gerekse Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ile bir
sorun yaşadığına veya onlarla tartıştığına şahit olmadığını, müteveffanın
olaydan yaklaşık yirmi gün önce telefonla görüşmeye çıktığında moralinin bozuk
olarak döndüğünü, ne olduğunu sormaları üzerine babasıyla tartıştığını
söylediğini fakat daha sonra normale döndüğünü, olayın meydana geldiği dönem
ramazan ayı olduğu için sahur vaktinden sonra sabah saat 06.00’ya kadar
müteveffanın da aralarında bulunduğu koğuş arkadaşları ile birlikte oturduğunu,
normal bir şekilde sohbet ettiklerini ve anormal bir durumun olmadığını, mütevaffanın kendilerine
"Siz oruçlusunuz yatın, ben sizi sayım olduğu zaman uyandırırım."
dediğini, infaz koruma memurlarının sabahleyin saat 08.00'de sayım için koğuşa
geldiğini, müteveffanın yerinde olmadığının anlaşılması üzerine yapılan
araştırma neticesinde koğuşun havalandırma kısmında kendini astığının
anlaşıldığını, havalandırma bahçesinin saat 05.00'te açıldığını, başkaca bir
bilgi ve görgüsünün olmadığını belirtmiştir. Tanık olarak dinlenen M.A.K. ve
N.G.de benzer yönde beyanda bulunmuştur.
16. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı infaz koruma memurlarından,
infaz koruma baş memurlarından ve Ceza İnfaz Kurumu 2. müdürlerinden oluşan
toplam on beş kişinin şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. İnfaz koruma baş
memuru H.H.Ş. ifadesinde özetle 25/7/2012 tarihinde yapılan sabah sayımı
sırasında dört kişilik D-17 numaralı koğuşta bir mahkûmun bulunmadığının
anlaşıldığını bunun üzerine yapılan araştırma neticesinde dördüncü mahkûmun
havalandırma bahçesinde kendini astığını tespit ettiklerini, mahkûmun ölmüş
olduğunu anlayınca delillerin kaybolmasını ve kararmasını engellemek amacıyla
olay yerinin aynı şekilde muhafazasının sağlandığını, mahkûmun herhangi bir
rahatsızlığının olmadığını, kendilerine ve diğer koğuş arkadaşlarına karşı bir
geçimsizliğinin bulunmadığını, olay yerinde arbede yahut tartışmayaşandığına
dair bir emarenin bulunmadığını, koğuşta bulunan dört mahkûmun kendi hâlinde
adli mahkûmlar olduğunu, olayın intihar olduğunu düşündüğünü, mahkûmun girmiş
olduğu bunalımın nedenini bilmediğini belirtmiştir. Şüphelilerden A.N., E.Y. ve
A.Ö., havalandırma kapısını saat 05.00'te kendilerinin açtığını ve o saatte
koğuşta herhangi bir anormal durumun bulunmadığını belirtmiştir. ŞüphelilerdenCeza İnfaz Kurumu 2. Müdürü E.T. ise
ifadesinde özetle olayda kusurunun ya da ihmalinin bulunmadığını, hükümlünün
kendisini ceza infaz kurumunda bulundurulması ve kullanılması yasak olmayan
çamaşır ipi ile astığını, hükümlülerin yaptığı telefon görüşmelerinin yasalar
gereği kaydedildiğini, Volkan Moray'ın telefon kayıtlarından ciddi aile
geçimsizlikleri yaşadığının anlaşıldığını, tutulan telefon kayıtlarının
soruşturma dosyasına sunulduğunu beyan etmiştir. Dinlenen diğer şüpheliler de
benzer yönde beyanda bulunmuş ve suçlamaları kabul etmemişlerdir.
17. Başvurucu, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 8/8/2012
tarihli dilekçe ile özetle oğlunun intihar eğiliminde olan biri olmadığını,
olayda şüpheli bir takım durumların bulunduğunu, defin işlemleri sırasında
oğlunun göğüs bölgesindeki derisinin soyulduğuna dair izler gördüğünü, buna
ilişkin fotoğrafları dilekçesine eklediğini, söz konusu fotoğraflardaki izlerin
otopsiden mi yoksa başka bir sebepten mi kaynaklandığı hususunda tarafına bilgi
verilmesi gerektiğini, oğlunun Ceza İnfaz Kurumu idaresi yahut koğuş
arkadaşlarıyla bir sorunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacıyla Ceza
İnfaz Kurumuna yazı yazılarak disiplin cezası alıp almadığının sorulması
gerektiğini, el konulan ip üzerinde parmak izi veya diğer yönlerden inceleme
yapılması gerektiğini belirterek soruşturmanın genişletilmesi talebinde
bulunmuştur.
18. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza İnfaz Kurumuna
gönderdiği 15/8/2012 tarihli yazı ile Volkan Moray'ın herhangi bir disiplin
cezasının bulunup bulunmadığını sormuştur. Ceza İnfaz Kurumu 17/8/2012 tarihli
yazı ile Volkan Moray'ın ceza infaz kurumunda bulunduğu süre zarfında disiplin
cezası aldığına ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığını bildirmiştir.
19. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı 14/12/2012 tarihli ve Sor. No.
2012/2867, K.2012/2552 sayılı karar ile aşağıda yer verilen gerekçeyle
şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir:
"...Olay yerinde gözleme dayanarak yapmış
olduğumuz inceleme ile tanzim edilen olay yeri inceleme görgü ve tespit
tutanağı ile Siirt İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerince tanzim edilen olay yeri
inceleme raporu Volkan Moray'ın özkıyım sonucu
hayatını kaybetmiş olması dışında şüphe uyandıracak hiçbir durum, delil, iz ve
emareye rastlanmadığını gözler önüne sermiştir. Zira olayın öncesinde yangın
çıkmış olabileceğini düşündürecek (müştekinin iddiası) is, duman, koku ve
tahrip olmuş materyal kargaşa, arbede yaşanmış olabileceği şüphesini uyandıran
dağınıklık, eşyaların yerlerinde değişiklik gerek kurum görevlilerini gerekse
ölenin koğuş arkadaşlarının üzerinde, olağanüstülük gözlenmemiştir. Volkan
Moray'ın dolabı, yatağı ve özel eşyası aranmış şüphe uyandıran nota dahil
herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
Siirt Devlet Hastanesi morguna kaldırılan
ceset üzerinde Adli Tıp Uzmanının dakatılımı ile
yapılan incelemeler ölü muayene ve otopsi işlemi neticesinde Volkan Moray'ın
kesin ölüm sebebi asıya bağlı mekanik asfiksi olarak
tespit edilmiştir. Ayrıca otopsi raporunda kişinin vücudunda ölümüne müessir
herhangi bir travmatik bulguya rastlanmadığı, telem
bölgesine uyan alanlarda ekimoz hiyoid
kemikte ekimozlu kırık tespit edilmiş olmasına göre
ası fiilinin canlı iken gerçekleştirilmiş olduğu neticelerine ayrıca ve açıkça
yer verilmiştir.
Volkan Moray'ın vücudundan alınan örnekler
üzerinde Malatya Adli Tıp Grup Başkanlığınca yapılan toksikolojik
ve histopatolojik incelemeler neticesinde de
olağanüstü ve/veya şüphe arz eden bir bulguya rastlanmadığı dosya içinde mevcut
Kimya İhtisas Dairesi raporundanda anlaşılmıştır.
Müşteki Hilmi Moray'ın ölen oğlu Volkan
Moray'ın vücudunun çeşitli yerlerinde yanık benzeri izler olduğu yönündeki şikayeti kayda değer bulunmamıştır. Zira ölü muayene ve
otopsi tutanağında bu ve benzeri izlere ilişkin gözleme dayanan bir tespitimiz
olmamıştır.
Siirt E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu D-17
koğuşuna girip incelemelerde bulunmaya başlamamızdan ölü muayene ve otopsiyi
tamamlayıp cesedi ailesine teslim edene kadar geçen süreçte icra eden tüm
işlemler refakatte bulunan Siirt İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube
Müdürlüğünde görevli bilirkişi iki polis memuru tarafından kamera ile kayıt
edilmiş, fotoğraflanmış, CD ortamına aktarılarak bir örneğinin Adli emanetin
2012/536 sırasında muhafaza altına alınmıştır. Bu CD incelendiğinde de Volkan
Moray'ın vücudunda babası müşteki Hilmi Moray'ın fotoğraf ibraz ederek ifade
ettiği gibi yanık izi benzeri bir bulguya rastlanmadığı tekrar anlaşılacaktır.
Hal böyle olmasına karşın adli emanetimizin 2012/536 sırasında kayıtlı CD'de
yer alan fotoğrafların çıktısı alınarak adli emanette ayrıca muhafaza altına
alınmıştır. Bu fotoğraflara ilk bakışta müşteki Hilmi Moray'ın oğlu ölen Volkan
Moray'ın göğüs bölgesinde yanık izleri taşıdığına ilişkin şikayetine delil
olarak sunduğu fotoğraftaki izlerin hiçbirini olmadığı görülecektir. Şayet bu
izler oluşmuş ise otopsi işlemin tamamlanıp ceset aileye teslim edildikten
sonra gerçekleşmiş olması ihtimal dahilindedir. Hatta kuvvetle muhtemeldir.
Ölen Volkan Moray'la aynı koğuşu paylaşan ve
bilgi sahibi sıfatıyla ifadelerine başvurulan O.O, M.A.K., N.G. isimli kişiler
beyanlarında özetle "Volkan Moray'i iyi bir
insan olarak tanıdıklarını, koğuşu paylaştıkları zaman zarfı içinde onunla
hiçbir sorun yaşamadıklarını, Volkan'ın gerek tutuklu ve hükümlülerle gerekse
Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ile bir sorun yaşadığına veya tartıştığına şahit
olmadıklarını ölümünden 15-20 gün kadar önce ailesi ile telefonla görüşüp
geldikten sonra moralinin çok bozuk olduğunu gördüklerini, hatta Volkan'ın 2
gün hiç konuşmayıp içine kapandığını sorduklarında kendilerine babasıyla
tartıştığını söylediğini, sahur vaktinden sonra sabah saat 06.00'ya kadar
beraber oturduklarını sonra kendilerinin uyuduklarını sabah sayımında saat
08.00'de kendisini havalandırmada asılı vaziyette infaz koruma memurları ile
birlikte gördüklerini, başkaca bir bilgi ve görgü sahibi olmadıklarını
belirtmişlerdir.
Şüpheliler savunmalarında suçlamaları kabul
etmemiş olay günü D-17 koğuşunda sabah saat 05.00'te havalandırma kapısını
açmak için girdiklerini Volkan Moray'da dahil tüm koğuş sakinlerinin oturup
sohbet ettiklerini sabah sayımını almak için 08.00'de koğuşa girdiklerinde
Volkan dışındaki diğer mahkumların uyuduklarını ikinci kattan aşağı indiklerini
eksik sayı üzerine beraberce etrafa bakınırken Volkan Moray'ı havalandırmada
asılı olarak gördüklerini ifade etmişlerdir.
Siirt E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin
Amirliğince başlatılan disiplin soruşturması neticesinde tüm şüpheliler
hakkında 2012/8 karar numarası ile 13/08/2012 tarihinde ceza verilmesine yer
olmadığına dair karar verilmiş, kararın gerekçesinde Volkan Moray'ın özkıyımını gerçekleştirdiği materyalin ceza infaz kurumunda
bulundurulması ve kullanılmasında sakınca görülmeyen çamaşır ipi olması
hususuna özellikle vurgu yapılmıştır.
Yukarıda açıklandığı tüm dosya kapsamından da
anlaşılacağı üzere Volkan Moray özkıyım neticesinde
hayatını kaybetmiştir. Bu eylemini gerçekleştirirken bir başkasına izafe
edilebilecek kasıtlı ve/veya kusurlu bir davranış tespit edilemediği gibi yine TCK'nun 84 maddesi anlamında intihara azmettirme, teşviketme, bu kararını kuvvetlendirme ve herhangi bir
şekilde yardım etme şüphesi uyandıracak bir bulguya da rastlanmamıştır."
20. Başvurucu 21/1/2013 tarihli dilekçe ile özetle oğlunun
intihar edecek biri olmadığını, oğlu ile en son 22/7/2012 tarihinde telefon ile
görüştüğünü, oğlunun bu telefon görüşmesi sırasında moralinin çok iyi olduğunu
söylediğini, oğlunun bu görüşmeden üç gün gibi kısa bir süre sonra intihar
ettiğinin söylendiğini, cenazenin yıkanması sırasında oğlunun göğüs kafesinden
aşağıya doğru derisinin soyulduğunu ve üzerine kaynar su dökülmüş gibi bir
görüntüsünün olduğunu fark ettiğini, cesetteki izlerden olayın bir cinayet
olabileceğini düşündüğünü, Cumhuriyet Başsavcılığının tamamen tahmini bir
tespit ile iddiasını ciddiye almadığını, ayrıca 60-70 kiloluk bir vücudu
kaldırabilen çengelin havalandırma bahçesinde bulunmasının ve havalandırma
kapılarının sayımdan önce açılmasının ihmal niteliğinde olduğunu, oğlunun koğuş
arkadaşlarının beyan vermede özgür olamayacaklarını belirterek kovuşturmaya yer
olmadığı kararına itiraz etmiştir.
21. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Batman 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 11/2/2013 tarihli ve 2013/70 Değişik İş sayılı kararı ile "...olay yeri tutanağında Siirt C.Başsavcılığınca yapılan inceleme sonucu tanzim edilen
olay yeri inceleme görgü ve tespit tutanağı ile Siirt İl Emniyet müdürlüğü
ekiplerince tanzim edilen olay yeri inceleme raporunda maktulün özkıyım sonucu hayatını kaybetmiş olması dışında şüphe
uyandıracak hiçbir durum, delil, iz ve emareye rastlanmadığının belirtildiği,
ayrıca ölü muayene ve otopsi sebebinin asıya bağlı mekanik asfiksi
olarak tespit edildiği, otopsi raporunda maktulün vücudunda ölümüne müessir
herhangi bir tramvatik bulguya rastlanılmadığı, telem
bölgesine uyan alanlarda ekimoz hiyoid
kemikte ve ekimozlu kırık tespit edilmiş olmasına
göre ası fiilinin canlı iken gerçekleştirilmiş olduğunun belirtildiği, maktulün
özkıyımını gerçekleştirdiği materyalin ceza infaz
kurumunda bulundurulması ve kullanılmasında sakınca görülmeyen çamaşır ipi
olması nedeniyle Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının 14/12/2012 tarih ve 2012/2867
soruşturma, 2012/2552 sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu..."
gerekçesiyle reddedilmiştir.
22. Anılan karar 4/3/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
23. Başvurucu 3/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Başvurucu anılan olay sebebiyle idari yargıda tam yargı
davası açtığına veya hukuk mahkemelerinde tazminat davası açtığına ilişkin bir
bilgi vermemiştir. Bakanlık görüşünde de, söz konusu
olay sebebiyle başvurucunun tam yargı davası yahut tazminat davası açtığına
ilişkin bir bilgi sunulmamıştır. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim
sistemi üzerinden yapılan inceleme neticesinde de başvurucu tarafından tam
yargı davası veya tazminat davası açıldığına ilişkin bir kayıt tespit edilememiştir.
B. İlgili Hukuk
25. 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesi
şöyledir:
“ (1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere
dayalı olarak düzenlenir:
a) Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli
bir biçimdeve kaçmalarını önleyecek tedbirler
alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesindetutulurlar.
B) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin
düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu
kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygınınkorunmasını
sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada
yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda
öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.
c) Cezanın infazında hükümlünün
iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün
kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak
üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik
ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır.
d) İyileştirmeye gereksinimleri olmadığı
saptanan hükümlülere ilişkin infaz rejiminde, bu hükümlülerin kişilikleriyle
orantılı bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilir ve bu
hususlar yönetmeliklerde düzenlenir.
e) Cezanın infazında adalet esaslarına uygun
hareket edilir. Bu maksatla ceza infaz kurumları kanun, tüzük ve
yönetmeliklerin verdiği yetkilere dayanarak nitelikli elemanlarca denetlenir.
f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam
hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin
alınması zorunludur.
g) Hükümlünün infazın amacına uygun olarak
kanun, tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlere uyması zorunludur.
h) Kanunlarda gösterilen tutum, davranış ve
eylemler ile kurum düzenini ihlâl edenler hakkında Kanunda belirtilen disiplin
cezaları uygulanır. Cezalara, Kanunda belirtilen merciler, sürelerine uygun
olarak hükmederler. Cezalara karşı savunma ve itirazlar da Kanunun gösterdiği
mercilere yapılır.”
26. 5275 sayılı Kanun’un “Kapalı
ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış
güvenlik görevlileri bulunan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik veya
fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları kapalı tutulan, ancak
mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış
çevre ile temasın olanaklı bulunduğu, yeterli düzeyde güvenlik sağlanmış ve
hükümlünün gereksinimine göre bireysel, grup hâlinde veya toplu olarak
iyileştirme yöntemlerinin uygulanabileceği tesislerdir."
27. 5275 sayılı Kanun’un “Akıl
hastalığı dışında ruhsal rahatsızlığı olan hükümlülerin cezalarının infazı”
kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:
“Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan
akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir
hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına
geri gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus
bölümlerinde infaz edilir.
Birinci fıkrada belirtilenlerin cezalarının
infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp
görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır.”
28. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlülerin
gruplandırılması” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
"Hükümlüler;
a) İlk defa suç işleyenler, mükerrirler, itiyadî suçlular
veya suç işlemeyi meslek edinenler,
b) Aklî ve bedensel durumları nedeniyle veya
yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tâbi tutulması gerekenler,
c) Tehlike hâli taşıyanlar,
d) Terör suçluları,
e) Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç
örgütlerine mensup olan suçlular,
Gibi gruplara ayrılırlar.
(2) Hükümlüler ayrıca yaşları, hükümlülük
süreleri ve suç türleri itibarıyla da gruplandırılırlar."
29. 5275 sayılı Kanun'un "Disiplin
cezalarının niteliği ve uygulama koşulları" başlıklı 37.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir
yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun,
tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış
ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık
derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."
30. 5275 sayılı Kanun’un “Hastalık
nedeniyle nakil” kenar başlıklı 57. maddesi şöyledir:
“Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü,
bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesinin
hükümlü koğuşuna yatırılır.
Bu hastanelere gönderilen hükümlülerin başka
yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal
tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman
hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi,
tedavinin hangi sebeple bulunduğu hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya
nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür.
Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite
hastaneleri tercih edilir.
Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve
tedavisinin devam edip etmeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi
gerekir; aksi hâlde hükümlü ait olduğu kuruma iade edilir.
Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık
kuruluşlarında tedavi edilemez. Acil hâllerin varlığı hâlinde Adalet
Bakanlığına bilgi verilir.
Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu kurumda
kalmasının uygun olmadığı, kurum hekiminin önerisi ve en üst amirinin isteği
üzerine alınacak sağlık kurulu raporuyla belirlendiği takdirde, başka kurumlara
nakledilebilir.”
31. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün
barındırılması ve yatırılması” kenar başlıklı 63. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Tehlikeli hâli bulunan hükümlü ancak bir
veya üç kişilik odalarda, diğer hükümlüler ise kurumun fizikî yapısı, kapasite
durumu ve güvenlik gerekleri göz önüne alınarak cezaevi yönetimi tarafından belirlenecek
sayıda mahkûmun kalabileceği odalarda barındırılırlar."
32. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün
muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
“Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması,
hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan
yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde,
mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerininmahkûm
koğuşlarında tedavi ettirilir.”
33. 275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün
muayene ve tedavisi” kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Kurumun sağlık koşullarının
düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi
tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi
sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır."
34. 6/4/2006 tarihli ve 26131 numaralı Resmî Gazete’de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) "Kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi"
kenar başlıklı 45. maddesi şöyledir:
"Kapalı kurumlarda oda ve koridor
kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır:
a) Cezaevi tabibine, revir, hamam ve berbere
gitme, başka odaya nakil,
b) Hastane ve duruşmaya gönderme ve başka
kuruma nakil,
c) Salıverilme, ziyaret, arama, sayım,
denetim, eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma,
d) Kurullara çağrılma,
e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü
hâller,
f) Kurum idaresince gerekli görülen hâller.
(2) Hükümlüler, yukarıda sayılan hâller
dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta
bulunamazlar.
(3) Odaların havalandırma bahçesine açılan
kapılarının açılış ve kapanış saatleri, kurumların fiziki yapıları,
kapasiteleri, mevcutları ve bölgenin coğrafi koşulları değerlendirilerek
kurumun iç yönetmeliğinde düzenlenir."
35. Anılan Tüzük'ün "Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım" kenar
başlıklı 46. maddesinin (6), (7), (8) ve (9) numaralı fıkraları söyledir:
"Sayımlar, Tüzüğün 22 nci maddesinde belirtilen görevliler tarafından,
dörtlü vardiya hizmetinin uygulandığı kurumlarda sabah, akşam ve gece olmak
üzere günde üç kez, diğer vardiya hizmetlerinin uygulandığı kurumlarda ise her
vardiya değişiminde yapılır.
İdare tarafından uygun görülmesi durumunda,
her zaman sayım yapılabilir. Olağanüstü durumlarda, kurum en üst amirinin
talebi, Cumhuriyet başsavcısının oluru ile dış güvenlik görevlileri sayımlara
katılabilir.
Sayımlar, yatma plânları da göz önünde
bulundurularak odalarda yapılır. Sayımın yapılış şekli, kurum güvenliğini
tehlikeye düşürmeyecek biçimde odada bulunan hükümlülerin sayısı dikkate
alınarak idare tarafından belirlenir.
Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna
saygı esastır."
36. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayınlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında
Yönetmelik'in (Yönetmelik) 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Hükümlüler, koğuş, oda veya
eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla kişisel ve çevresel
temizliklerini temin için tarak, saç fırçası, sabun, kese, diş macunu, diş
fırçası, tıraş sabunu, şampuan, parfüm, krem, saç boyası, çakısı bulunmayan
tırnak makası, plastik saplı tıraş bıçağı, beş adet plastik elbise askısı,
çamaşır mandalı ve gündelik hayatta kullanılan plastik eşyalar ile idarece
uygun görülen uzunlukta çamaşır ipi bulundurabilir."
37. Siirt E Tipi bir bölümü yüksek güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu İç Yönetmeliğinin (İç Yönetmelik) "Kurumun
Türlerine Göre Bölümleri" başlıklı 6. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Bir bölümü yüksek güvenlikli Siirt E
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun,
a) 55 oda Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Hükümlü ve
Tutuklularına,
b) 4 oda D6, D7, D8, D9 odalar yüksek
güvenlikli bölüm olarak,
(...)
D17 adli erkek hükümlü olarak (...) tahsis
edilmiştir."
38. İç Yönetmelik'in "Havalandırma
Bahçesine Çıkma" başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Havalandırma bahçelerinin kapıları saat
06:00'da açılır, akşam 19:00'da kapatılır. Bu kapıların açılıp kapatılmaları,
sayım saatlerine ve mevsim şartlarına göre yeniden düzenlenebilir."
39. İç Yönetmelik'in "Odalarda bulundurulacak giysi, eşya
ve malzemeler" başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Ceza İnfaz Kurumlarında
Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelikte belirtilenler dışında
herhangi bir eşya ve malzeme verilmemektedir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; Siirt E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü
olarak bulunan oğlu Volkan Moray’ın 25/7/2012 tarihinde kaldığı koğuşun
havalandırmasında asılı vaziyette ölü olarak bulunması üzerine Siirt Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiğini oysa oğlunun intihar edecek biri olmadığını, olaydan üç gün
önce telefonla kendisi ile görüştüğünde moralinin çok iyi olduğunu ve bir
sorununun bulunmadığını söylediğini, cenazenin kendilerine teslim edilmesi
üzerine oğlunun göğüs kafesinden aşağıya doğru derisinin soyulduğunu ve üzerine
kaynar su dökülmüş gibi bir görüntüsünün olduğunu fark ettiklerini, cesetteki
izler nedeniyle olayın bir cinayet olabileceğini düşündüğünü, cesedin
fotoğraflarını çekip Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesine rağmen
izlerin hangi nedenden kaynaklandığına dair yeterli bir araştırma yapılmadığını
ve bu iddiasının varsayıma dayalı bir kanaat ile reddedildiğini, olay intihar olarak
kabul edilse bile yetkili makamların bu intiharı önlemeye yönelik görev ve
yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediğini, oğlunun can güvenliğini
sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmadığını, havalandırma kapısının açık
olmasının ve duvarda 60-70 kilo ağırlığında bir kişiyi taşıyabilecek çengel
bulunmasının bir ihmal olarak görülmediğini, oğlu ile aynı koğuşta bulunan ve
tanık olarak dinlenen şahısların ceza infaz kurumunda bulunmaları nedeniyle
beyan vermekte özgür olamayacaklarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
yaptığı itirazın hiçbir somut gerekçe belirtilmeden reddedildiğini, sorumlu
kişiler hakkında etkili bir soruşturma yapılmadığını, oğlunun ölümünde ihmali
bulunan kişiler hakkında yürütülen soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmesinin onur kırıcı bir işlem olduğunu, bu sürecin
kendileri için manevi bir işkenceye dönüştüğünü belirterek yaşam hakkının,
işkence ve kötü muamele yasağının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak
incelendiğinde başvurucunun temel olarak oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce
öldürülmüş olabileceğinden olay intihar olarak kabul edilse bile yetkili
makamların bu intiharı önlemeye yönelik görev ve yükümlülüklerini gereği gibi
yerine getirmemesinden ve olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesinden
şikâyet ettiği anlaşılmaktadır. Somut olayda başvurucu her ne kadar
kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın somut gerekçe gösterilmeden
reddedilmesinin etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ve soruşturma sürecinin
işkenceye dönüştüğünü belirterek işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen
Anayasa'nın 17. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de
başvurucunun bu yöndeki iddialarının yaşam hakkı kapsamında etkili bir
soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda başvurucunun ölümün üçüncü kişi ya da
kişilerce gerçekleştirilmiş olabileceği yönündeki iddiası ile olay intihar olarak
kabul edilse bile yetkili makamların oğlunun yaşamını korumak için gerekli
önlemleri almadığı yönündeki iddiasının yaşam hakkının maddi boyutu yönünden,
olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiasının ise yaşam hakkının
usuli boyutu yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle mağdur olan ölen kişilerin yakınları tarafından
yapılabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No. 2013/841, 23/1/2014, § 65). Başvuru konusu olayda müteveffa Volkan Moray
başvurucunun oğludur. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 42) başvurucunun yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının yaşam hakkının maddi ve usule
ilişkin yönden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
a. Yaşam Hakkının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
47. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak
yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal
makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
48. Bu bağlamda Volkan Moray'ın yaşamının üçüncü kişi ya da
kişilerin eylemlerine karşı koruma yükümlülüğünün yerine getirilmediği yönünden
ve Volkan Moray'ın yaşamının kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek
risklere karşı koruma yükümlülüğünün yerine getirilmediği yönünden ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerekmektedir.
i. Volkan Moray'ın Yaşamının Üçüncü Kişi ya da
Kişilerin Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
49. Başvurucu, oğlunun intihar edecek biri olmadığını ve olaydan
üç gün önce telefonla kendisi ile görüştüğünde moralinin çok iyi olduğunu ve
bir sorununun bulunmadığını söylediğini, defin işlemleri sırasında oğlunun
göğüs kafesinden aşağıya doğru derisinin soyulduğunu ve üzerine kaynar su
dökülmüş gibi bir görüntüsünün olduğunu fark ettiklerini, cesetteki izler
nedeniyle olayın bir cinayet olabileceğini düşündüğünü ileri sürmüştür.
50. Bakanlık başvurucunun oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce
öldürülmüş olabileceği iddiası hakkında herhangi bir görüş bildirmemiştir.
51. Başvurucu, iddialarını kanıtlamak amacıyla ilgili yargı
kararlarını Anayasa Mahkemesine ibraz etmekle birlikte cinayet iddiasını
ispatlamak için Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğunu ifade ettiği fotoğrafları
dahi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun
iddialarının sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulması maksadıyla, 6/1/2016
tarihli yazı ile Siirt Cumhuriyet Başsavcılığından 2012/2867 soruşturma
numaralı dosyanın tamamını talep etmiştir.
52. Başvurucunun ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce
gerçekleştirildiği yönündeki iddiasının, başvurucu tarafından ortaya konulan
deliller ile soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında
değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu bilgi ve belgeler
ışığında yapılacak olan değerlendirmede ispat ölçütü olarak "makul şüphenin ötesinde" ilkesinin
benimsendiğini ve bu ilkenin uygulanacağını vurgulamak gerekir. Böyle bir ispat
yeteri derecede sağlam, açık ve birbiri ile uyumlu çıkarımların ya da aksi
ispat edilememiş benzer maddi karinelerin bir arada bulunmasına bağlı olabilir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Uçar/Türkiye,
B. No: 52392/99, 11/4/2006 § 74; Orhan Türkiye,B. No: 25656794, 18/6/2002, § 264; Nachova ve Diğerleri/Bulgaristan, 43577/98 ve 43579/98, 6/7/2005, §
147).
53. Başvurucu, oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülmüş
olabileceğini belirtmekle birlikte bu eylemin hangi şüpheli kişi ya da
kişilerce yapılmış olabileceği hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir.
Başvurucu bu yöndeki iddiasını ispatlamak amacıyla cenazenin yıkanması
sırasında çekilmiş yanık izlerinin bulunduğu belirtilen bir
kaç fotoğrafı delil olarak göstermiş ve oğlunun intihar edecek birisi
olmadığı argümanını ileri sürmüştür.
54. Öncelikle belirtmek gerekir ki, başvuru dosyasında
başvurucunun oğlu Volkan Moray'ın Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri ve/veya oda
arkadaşları ile sorun yaşadığına yahut onlarla kavgalı olduğuna ya da onlar
tarafından tehdit edildiğine dair hiçbir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
55. Volkan Moray'ın ası suretiyle yaşamını yitirmiş vaziyette
bulunması üzerine Cumhuriyet Savcısı A.D.D. olaydan haberdar edilmiş ve
Cumhuriyet Savcısı huzurunda olay yeri incelemesi yapılmıştır. Olay yeri
inceleme raporu ile olay yeri inceleme görgü tespit tutanağında, Volkan
Moray'ın koğuşunda ve havalandırma bahçesinde kavga, karmaşa, arbede gibi şüphe
uyandıracak olumsuz bir durumun gözlemlenmediği, gerek olay yerinde gerek ölen
kişinin kıyafetlerinde kavga olduğu veya arbede yaşandığı izlenimi uyandıracak
bir durumun tespit edilemediği, Adli tıp hekimi tarafından yapılan muayenede,
Volkan Moray'ın vücudunda herhangi bir darp ya da cebir izinin bulunmadığı
belirtilmiştir (bkz. §§ 11-13). Ölü muayene ve otopsi tutanağında da, Volkan
Moray'ın vücudunda ölümüne müessir herhangi bir travmatik
bulguya rastlanılmadığı, telem bölgesine uyan alanlarda ekimoz
ve hiyoid kemikte ekimozlu
kırık tespit edildiğine göre ası fiilinin canlı iken gerçekleştirmiş olduğu,
ölümünün asıya bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana
geldiği belirtilmiş ayrıca otopsi sırasında cesetten alınan kan ve idrar
örnekleri üzerinde yapılan toksikolojik incelemede
alkol, uyutucu, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin bulunmadığı belirtilmiştir
(bkz. § 14). Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dinlenen Volkan Moray'ın
koğuş arkadaşları ile Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin anlatımları da, birbiri ile uyumlu olup cinayet iddiasını destekleyecek
herhangi bir kayıt içermemektedir.
56. Tüm bu hususlar dikkate alındığında bu aşamaya kadar ortaya
çıkar hiçbir delilin cinayet iddiasını desteklemediği anlaşılmaktadır.
57. Bununla birlikte başvurucu, oğlunun cinayete kurban gittiği
şüphesiyle cenazenin yıkanması sırasında çekilmiş bir kaç
fotoğrafı 8/8/2012 havale tarihli dilekçe ile Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir. Başvurucu söz konusu fotoğraflarda oğlunun göğüs bölgesindeki
derisinin soyulduğuna dair izler bulunduğunu belirtmiş ve bu izlerin otopsi
işleminden mi yoksa başka bir nedenden mi kaynaklandığı hususunda tarafına
bilgi verilmesi talebinde bulunmuştur. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı,
başvurucunun sunduğu fotoğraflar ile olay yeri inceleme ve otopsi işlemleri
sırasında çekilen fotoğrafları ve bu sırada alınan kamera görüntülerini
karşılaştırmış, olay yeri inceleme ve otopsi işlemleri sırasında çekilen
fotoğraflarda başvurucunun sunduğu fotoğraflardaki izlerin hiçbirinin
bulunmadığını tespit etmiş ve başvurucunun bu yönündeki şikâyetini kayda değer
bulmamıştır.
58. Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Siirt Cumhuriyet
Başsavcılığı, başvurucunun cinayet şüphesini desteklemek amacıyla sunduğu
fotoğrafları olay yeri inceleme ve otopsi işlemleri sırasında alınan
fotoğraflar ve kamera kaydı ile kıyaslamış ve başvurucunun iddia ettiği izlerin
hiçbirinin bu kayıtlarda bulunmadığı tespitinde bulunmuştur. Başvurucu, olay
yeri inceleme ve otopsi işlemleri sırasında alınan fotoğraf ve kamera kaydının
güvenilirliğine ilişkin herhangi bir itiraz ileri sürmemiştir. Cumhuriyet
Savcısı huzurunda alınan bu kayıtların güvenilirliğini şüpheye düşürecek
herhangi bir husus da tespit edilememiştir. Bu durumda soruşturma makamlarının
Volkan Moray'ın intihar ettiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektirecek
geçerli bir nedenin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan nedenlerle Volkan Moray'ın yaşamının üçüncü kişi
ya da kişilerin eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyetler yönünden
Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
ii. Volkan Moray'ın Yaşamının Kendi Eylemlerine Karşı
Korunmadığına İlişkin İddia
60. Başvurucu, oğlunun ölümüne ilişkin olay intihar olarak kabul
edilse bile yetkili makamların bu intiharı önlemeye yönelik görev ve
yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediğini, oğlunun can güvenliğini
sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmadığını, havalandırma kapısının açık
olmasının ve duvarda 60-70 kilo ağırlığında bir kişiyi taşıyabilecek çengel
bulunmasının bir ihmal olarak görülmediğini belirterek, yaşam hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
61. Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM)
devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü devletin egemenlik alanında bulunan
kişileri intihara karşı korumayı kapsayacak şekilde yorumladığı belirtildikten
sonra konuya ilişkin AİHM kararlarına yer verilmiştir. Bakanlık AİHM’in bu konudaki kararlarında bireyin kendisine karşı
bir risk oluşturduğunu biliyor olması veya bilmesi gerektiği hâlde makul
tedbirleri almamasının devletin sorumluluğunu doğurabileceğini bu itibarla her
türlü özgürlükten mahrumiyetin doğası gereği tutuklu veya hükümlü kişinin
psikolojisinin bozulmasına neden olduğunu dolayısıyla bunun kırılgan ve
korumasız bir kişinin intihar etme riskini artırabileceğini, bu yüzden ulusal
mevzuatın cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli
olma görevi yüklediğini ve tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının gereksiz
yere tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler getirdiğini bununla birlikte
intihar olaylarında devletin yerine getirmesi gereken pozitif yükümlülüklerin
kapsamının belirlenmesinde insan davranışlarının “öngörülemezliği”
ilkesinin de gözden kaçırılmaması gerektiğini belirtmiştir.
62. Bakanlık görüşünde somut olayla ilgili olarak yetkili
makamların Volkan Moray'ın intihar etme riskini bildikleri hâlde bu riski
ortadan kaldırmak için kendilerinden makul olarak beklenen önlemleri alıp
almadıklarının araştırılması gerektiği Volkan Moray'ın Ceza İnfaz Kurumunda
kaldığı süre içerisinde psikolojik rahatsızlığının bulunduğuyönünde
herhangi bir şikâyetinin olmadığı bu süre zarfında herhangi bir disiplin cezası
almadığı, hükümlünün Ceza İnfaz Kurumunda bulundurulması yasak olmayan çamaşır
ipi ile kendisini asmış olduğu belirtilmiştir.
63. Devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğünün bulunduğunuyeniden vurgulamak gerekir (bkz. § 47).
64. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın, yaşam
hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
65. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık
Koçak ve diğerleri, § 74). Cezaevlerinde gerçekleşen ölüm olayları
için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için cezaevi
yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi
konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip
gerekmediğini tespit etmek; böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan
kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler
kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95,
3/4/2001, § 90, 91; Tanrıbilir/Türkiye, B. No: 21422/93, 16/11/2000, §
74). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi dikkate alınarak; pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı
yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
53; Sadık Koçak ve diğerleri, §
74). Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede basit bir ihmali
veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun cezaevi yetkililerine atfedilebilip
atfedilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir.
66. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına
başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum
kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının
doğal bir sonucu olarak psikolojik sağlıkları bozulabilmekte dolayısıyla
kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski
artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin cezaevi
yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi
yüklemesi ve tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını
önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle
cezaevinde kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip
edilmesi ve gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması diğer yandan bu konuda
meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde
kalmalarının temin edilmesi ve intihar eylemlerinde kullanılabilecek
kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi
eşyalara el konulması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına yönelik
önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 73).
67. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama
getirmeyecek bir ölçüde, bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme
ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden
beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin
gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru
konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
68. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye
girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve
oluşturması gerekmektedir (bkz. § 64). Aynı yükümlülük ceza infaz kurumlarında
bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu
kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek takip, kontrol ve
denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin yukarıda yer verilen
mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir (bkz. §§ 25-39).
Başvurucular tarafından bu konuda ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi
başvuru konusu olay açısından Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve
incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
69. Dolayısıyla mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler
çerçevesinde öncelikli olarak Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Volkan Moray'ın
kendini öldürme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip
gerekmediğinin ortaya konulması gerekmektedir.
70. 5275 sayılı Kanun'un 71. maddesinde, ceza infaz kurumunda
bulunan hükümlülerin beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı
için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbi araçlardan yararlanma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Aynı maddede hükümlülerin öncelikle kurum
revirinde, mümkün olmaması hâlinde devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm
koğuşlarında tedavi ettirileceği hükme bağlanmıştır. 5275 sayılı Kanun'un bu
maddesi ile tutuklu ve hükümlülerin ruh ve beden sağlığına ilişkin mevzuatta
bulunan diğer hükümler dikkate alındığında sağlık sorunları bulunan tutuklu ve
hükümlülerin durumlarına göre Kurum revirinde, devlet veya üniversite
hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi imkânına sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak ne başvuru formu ve eklerinde ne de soruşturma
dosyasında, başvurucunun oğlu Volkan Moray'ın Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre
içerisinde psikolojik bir rahatsızlıktan dolayı tedavi gördüğüne ilişkin bir
bilgi ve belge bulunmamaktadır. Volkan Moray'ın psikolojik sorunlar yaşadığına
dair Ceza İnfaz Kurumuna yansımış bir olay da mevcut değildir. Volkan Moray'ın
koğuş arkadaşlarının "müteveffanın
olaydan yaklaşık 20 gün önce telefonla görüşmeye çıktığında moralinin bozuk
olarak döndüğünü, ne olduğunu sormaları üzerine babasıyla tartıştığını
söylediğini" şeklindeki beyanları dışında Volkan Moray'ın
herhangi bir psikolojik rahatsızlığına değinen olay veya onun davranış
bozukluğunu gösteren bir bulgu tespit edilememiştir.
71. 5275 sayılı Kanun'un 37. maddesinde ceza infaz kurumunda
düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından
kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli
kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl eden hükümlüler hakkında
çeşitli disiplin cezalarının uygulanacağı öngörülmüştür. Volkan Moray, Ceza
İnfaz Kurumunda kaldığı süre içerisinde herhangi bir disiplin cezası almadığı
gibi Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin dikkatini çekebilecek herhangi bir
davranış bozukluğu da sergilememiştir. Diğer taraftan Volkan Moray'ın ası
suretiyle yaşamını yitirmiş vaziyette bulunduğu andan yaklaşık üç saat önce
infaz koruma memurlarınca havalandırma bahçesinin açıldığı, bu sırada infaz
koruma memurlarının dikkatini çeken olağanüstü bir durumun yaşanmadığı,
hem Volkan Moray'ın koğuş arkadaşlarının hem Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin
birbirleri ile tutarlı anlatımlarına göre Volkan Moray'ın bu esnada koğuş
arkadaşları ile normal bir şekilde sohbet ettiği anlaşılmaktadır.
72. Yukarıda açıklanan hususlar dikkate alındığında somut olayda
Volkan Moray'ın intihar etme eğiliminde olduğunu gösteren hiçbir delilin
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Volkan
Moray'ın kendi yaşamına son verecek durumda olduğunu bildikleri veya bilmeleri gerektiğikanaatine ulaşılmamıştır.
73. Yönetmelik'in 13. maddesinde hükümlülerin koğuş, oda veya
eklentilerinde idarece uygun görülen uzunlukta çamaşır ipi bulundurabileceği
belirtilmiştir. Hükümlülerin koğuş, oda veya eklentilerinde çamaşır ipi
bulundurabilmesi başlı başına bir ihlal sebebi olmayıp bu durum her somut
olayın koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Somut olayda Ceza İnfaz
Kurumu yetkilileri, Volkan Moray Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içerisinde
hiçbir intihar eğilimi göstermediğinden çamaşır ipinin yasaklanması veya
çamaşır ipinin bağlandığı çengelin sökülmesi gibi bazı özel önlemleri almadığı
gerekçesiyle eleştirilemez. Somut olayda yer alan hiçbir unsur, Ceza İnfaz
Kurumu yetkililerince ilave tedbirlerin alınması ve Volkan Moray'ın sıradan bir
hükümlüye nazaran daha yakından denetlenmesi gerektiğini desteklememektedir.
74. Açıklanan nedenlerle Volkan Moray'ın yaşamının kendi
eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyetler yönünden Anayasa'nın 17.
maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkı Kapsamında
Etkili Bir Soruşturma Yürütülmediğine İlişkin İddia
75. Başvurucu, oğlunun ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma
yapılmadığını, oğlu ile aynı koğuşta bulunan ve tanık olarak dinlenen
şahısların ceza infaz kurumunda bulunmaları nedeniyle beyan vermekte özgür
olamayacaklarını, ceset üzerindeki izlerin hangi nedenden kaynaklandığına dair
yeterli bir araştırma yapılmadığını ve bu iddiasının varsayıma dayalı bir
kanaat ile reddedildiğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazın
hiçbir somut gerekçe belirtilmeden reddedildiğini, bu sürecin kendisi için
manevi bir işkenceye dönüştüğünü belirterek, yaşam hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
76. Bakanlığın konu hakkındaki görüşünde öncelikle AİHM
içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının
etkili olabilmesi için yetkililerin resen harekete geçmesi, soruşturmakla
görevli olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin olaylara karışmış olabilecek
kişilerden bağımsız olmaları; soruşturmanın, ölenin ailesinin meşru
çıkarlarının korunması için yeterli ölçüde kendilerine açık olması, makul bir
hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların belirlenmelerine ve gerekirse
cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte olması gerektiği, ayrıca etkili
soruşturma yapma yükümlülüğünün sonuç değil vasıta yükümlülüğü olduğu ifade
edilmiştir.
77. Bakanlık görüşünde mevcut başvuru ile ilgili olarak,
başvurucuların oğlu Volkan Moray'ın ölümü ile ilgili Siirt Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında tüm delillerin
toplandığı, müteveffa ile aynı koğuşu paylaşan hükümlülerin ifadelerine
başvurulduğu, kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alındığı, adli
soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, aynı kararda
başvurucunun, ölenin vücudunda yanık benzeri izler olduğu yönündeki
iddialarının ele alındığı, ölü muayene ve otopsi işlemleri sırasında alınan
görüntülerin incelenmesi neticesinde belirtilen izlere rastlanmadığı
belirtilerek söz konusu iddiaların karşılandığı ifade edilmiştir.
78. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin
boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu
kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini
gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu
usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin
negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak
tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu
madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini
oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
79. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle
meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle
ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
Ancak somut olay açısından, yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya
dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların farkında olmalarına
rağmen kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek olayda ortaya çıkan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almama gibi bir
durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi
durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş
olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler
aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17.
maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
80. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir
suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği
anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
81. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
57; Sadık Koçak ve diğerleri,§ 94 ).
82. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır.
Buna ilaveten her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak
için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
83. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda
makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen
mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın
ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir
soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket
etmeleri; yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi,
kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı
eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin
engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
84. Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa
Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün “şüpheli”
olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece
mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde
değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir.
85. Başvuru konusu olayda, başvurucunun oğlu Volkan Moray'ın
25/7/2012 tarihinde kaldığı D-17 No.lu koğuşun havalandırma kısmında ası
suretiyle yaşamını yitirmiş vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak Siirt
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen bir soruşturmanın başlatıldığı,
olaydan haberdar edilen Cumhuriyet Savcısı A.D.D.nin,
Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine olay yerinde bulunan delillerin karartılmasının
veya kaybolmasının önlenmesi amacıyla gerekli tedbirlerin alınması talimatını
verdikten sonra kendisinin de derhâl olay yerine intikal ettiği, sonrasında
Cumhuriyet Savcısı eşliğinde olay yeri incelemesinin yapıldığı ve ayrıntılı bir
olay yeri inceleme raporunun hazırlandığı, olay yeri incelemesi sırasında
fotoğraflamanın yapıldığı ve kamera kaydının alındığı anlaşılmaktadır.
86. Aynı gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işleminin
yapıldığı, ölü muayene ve otopsi işlemleri sırasında da fotoğraflamanın
yapıldığı ve kamera kaydının alındığı, yapılan ölü muayene ve otopsi işlemleri
neticesinde hazırlanan raporda telem bölgesine uyan alanlarda ekimoz ve hiyoid kemikte ekimozlu kırık tespit edildiği dikkate alındığında ası
fiilinin canlı iken gerçekleşmiş olduğu ve kişinin ölümünün asıya bağlı mekanik
asfiksi sonucu meydana geldiği tespitlerinin
yapıldığı, Volkan Moray'ın ölmeden önce alkol, uyuşturu,
uyutucu ve uyarıcı madde alıp almadığının tespit edilebilmesi amacıyla otopsi
sırasında ceset üzerinden kan ve idrar örneklerinin alındığı, alınan kan ve
idrar örneklerinin toksikolojik analizinin yapılması
sonucunda hazırlanan 6/8/2012 tarihli raporda, kan ve idrar numuneleri üzerinde
alkol, uyutucu, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerinin bulunmadığının tespit
edildiği görülmektedir.
87. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı müteveffa ile aynı koğuşu
paylaşan O.O., M.A.K. ve N.G.yi
tanık sıfatıyla dinlemiş, infaz koruma memurlarından, infaz koruma baş
memurlarından ve Ceza İnfaz Kurumu 2. müdürlerinden oluşan toplam on beş
kişinin ise şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Volkan Moray'ın koğuş
arkadaşları ile ifadesi alınan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin anlatımlarının
birbiri ile uyumlu olduğu anlaşılmış ve Volkan Moray'ın arkadaşlarının
beyanlarının özgür iradelerini yansıtmadığına dair bir husus tespit
edilmemiştir.
88. Müteveffanın yakınlarının meşru menfaatlerini koruyabilecek
ölçüde soruşturmaya katılmaları etkili soruşturmanın en önemli
unsurlarındandır. Soruşturma bu kapsamda incelendiğinde başvurucunun
soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildiği, delillerini sunabildiği ve
iddialarını soruşturma makamları önünde ileri sürebildiği görülmektedir.
Başvurucu, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak cenazenin yıkanması
sırasında oğlunun göğüs bölgesindeki derisinin soyulduğuna dair izler gördüğünü
belirtmiş ve buna ilişkin fotoğrafları dilekçesine ekleyerek tarafına bilgi
verilmesi talebinde bulunmuştur. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun
sunduğu fotoğraflar ile olay yeri inceleme ve otopsi işlemleri sırasında
çekilen fotoğrafları ve bu sırada alınan kamera görüntülerini kıyaslayarak başvurucunun
iddialarını etkili bir şekilde karşılamıştır. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı
ayrıca başvurucunun talebi doğrultusunda Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği
15/8/2012 tarihli yazı ile Volkan Moray'ın her hangi
bir disiplin cezasının bulunup bulunmadığını sormuş ve Ceza İnfaz Kurumundan
Volkan Moray'ın ceza infaz kurumunda bulunduğu süre zarfında disiplin cezası
aldığına ilişkin her hangi bir kaydın bulunmadığı cevabını almıştır.
89. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı araştırmalar
neticesinde elde ettiği verileri değerlendirerek Volkan Moray'ın intihar
neticesinde hayatını kaybettiği, olayda bir başkasına izafe edilebilecek
kasıtlı ve/veya kusurlu bir davranışın bulunmadığı sonucuna varmış ve
şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
90. Başvurucu ayrıca Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara itiraz etmesine rağmen
itirazı inceleyen merci tarafından somut gerekçe gösterilmeden matbu cümlelerle
itirazının reddedilmesinden şikâyet etmiştir. Başvurucu, bu şikâyetini dile
getirirken kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararla ortaya çıkan yeni
bir durumdan bahsetmemiş, Cumhuriyet Başsavcılığı önünde ileri sürdüğü
iddiaları tekrarlamıştır. Bu aşamada belirtmek gerekir ki, temyiz veya itiraz
mercilerinin kararların tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014,
§ 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı
sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına
yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57). Başvuru konusu olayda Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi ölüm olayına ilişkin
verilen kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara yapılan itirazı,
Savcılıkça verilen kararın gerekçesine atıf yaparak ve bu gerekçeyi kabul
ederek reddetmiştir (bkz. § 21). Dolayısıyla Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
etkili bir inceleme yapmadığından veya kararının gerekçesiz olduğundan söz
edilemez.
91. Bütün bu veriler kapsamında somut olay bir bütün olarak
değerlendirildiğinde Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölüm olayının
akabinde derhâl soruşturmaya başlandığı ve soruşturmanın yaklaşık yedi ay gibi
makul bir sürede tamamlandığı, olaya ilişkin delillerin elde edilmesine yönelik
ayrıntılı bir çalışma yürütüldüğü, müteveffanın yakınlarının soruşturma
sürecine etkili bir şekilde katılımlarının sağlandığı ve bu surette somut
olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği anlaşılmıştır. Bu
durumda, yukarıda bahsedilen yaşam hakkının usule ilişkin boyutuna ilkeler
karşısında başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini
aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun
veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek
nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
92. Açıklanan nedenlerle somut olayda yürütülen ceza
soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Volkan Moray'ın yaşamının üçüncü kişi ya da kişilerin
eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Volkan Moray'ın yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına
ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.