TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEDENİ ALPKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3078)
Karar Tarihi: 21/1/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Medeni ALPKAYA
Vekili
Av. Süleyman BİLGİÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, icra emrinin iptali talebiyle açılan davada, karara karşı temyiz yolunun kapalı olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; şikâyet dilekçesine cevap verme ve dosyaya delil sunma fırsatının tanınmaması nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin; kararın Kanun ve yerleşik içtihatlara aykırı olarak verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/5/2013 tarihinde Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 26/11/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 25/5/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 25/5/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlık görüşünü 23/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/8/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 14/8/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 10/4/2012 tarihli ve E.2012/781, K.2012/767 sayılı kararı ile 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesine göre 169,00 TL idari para cezası verilmiş, başvurucu Diyarbakır 3. Sulh Ceza Mahkemesinin E.2012/701 D. İş sayılı dosyasında, cezanın iptalini talep etmiştir.
9. Mahkeme, 15/11/2012 tarihli kararı ile idari para cezasını iptal etmiş ve başvurucu lehine 600,00 TL vekalet ücretine hükmetmiştir.
10. Başvurucu, Diyarbakır 7. İcra Müdürlüğünün E.2012/8619 sayılı dosyasında vekâlet ücreti alacağının tahsili için ilamlı icra takibi başlatmıştır.
11. İcra Müdürlüğü vekâlet ücreti olan asıl alacağa 200,00 TL icra vekalet ücreti ekleyerek 12/12/2012 tarihli icra emrini düzenlemiş ve borçluya tebliğ etmiştir.
12. Borçlu İçişleri Bakanlığı, vekâlet ücreti alacağının takibe konu yapılması halinde icra takibi için ayrıca vekâlet ücreti istenemeyeceğini, takibe dayanak ilamın kesinleşmeden icraya konulamayacağını belirterek şikâyet yoluyla takibin iptalini talep etmiştir.
13. Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesi, başvurucuyu davalı olarak gösterdiği 23/1/2013 tarihli ve E.2013/8, K.2013/48 sayılı kararı ile dosya üzerinden inceleme yaparak şikâyetin kabulüne, 12/12/2012 tarihli icra emrinin iptaline, tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde Yargıtaya temyiz yolu açık olmak karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İddia, toplanan deliller, tüm dosya kapsamı ve icra dosyası kül halinde değerlendirildiğinde, Diyarbakır 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 15/11/2012 tarihli ve E.2012/701 Değişik iş sayılı kararına istinaden 600,00 TL avukatlık asgari ücret tarifesine istinaden takibe geçildiği, takip talebinden 600,00 TL asıl alacak ile 4,05 TL faizden oluşan toplam alacağa vekâlet ücretini de talep ettiği, vekâlet ücreti alacağı takibe konu yapılması halinde icra takibinde ayrıca vekâlet ücreti talep edilemeyeceğinden şikâyetin kabulüne karar vermek gerekmiştir.”
14. Bu arada Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesi, HSYK kararı ile kapatılmış, dosya Diyarbakır İcra Hukuk Mahkemesine devredilmiştir.
15. Gerekçeli kararın tebliği ile şikâyetten haberdar olan başvurucu kararı temyiz etmiş, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 27/3/2013 tarihli ve E.2013/5116, K.2013/4449 sayılı ilamıyla, uyuşmazlık konusu değerin 5.240,00 TL'yi geçmediği, bu nedenle mahkeme kararının temyiz kabiliyetine haiz olmadığını belirterek temyiz talebini reddetmiştir.
16. Yargıtay ilamı, 24/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 6/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 16. maddesi şöyledir:
“Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikâyet olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır.
Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilir.”
18. 2004 sayılı Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Şikayet icra mahkemesince, kabul edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir.
Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur.”
19. 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesi şöyledir:
“İcra mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.
Aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir”.
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesi şöyledir:
“Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir.”
21. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur”.
22. 6100 sayılı Kanun’un 330. maddesi şöyledir:
“Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.”
23. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesi şu şekildedir:
“Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.”
24. 31/5/1944 tarihli ve E.1942/34, K.1944/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararının ilgili kısmı şöyledir:
“İmdi gerek mahkemelerde ve gerekse icrada avukatla takip olunup da yazılı mukavele bulunmayan işlerde vekil ile müvekkil arasında takarrür etmiş ücretle hasma tahmili lazım gelen vekalet ücretlerini bu kanun tayin etmiş olduğuna ve bu kanun mucibince hazırlanarak Adliye Vekaletince tasdik edilen ve 15/9/1941 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesiyle İzah ve Tatbik Tarzına Dair Umumi Hükümlerin onuncu maddesinde mahkemede (davanın müdafaasını) deruhte etmeksizin icra takip yollarıyla borçlu aleyhine takip icrasını deruhte eden avukatla evvelce mahkemede davayı intaç etmiş olan avukata icra takibi için de ayrıca nisbi bir ücret verileceği tasrih kılınmış ve icra takiplerinde maktu vekalet ücretine tabi olan işlerin nelerden ibaret olduğu ve alınacak ücretlerin miktarları da maktu ücret tarifesinin altıncı bendinde hasr ve tadat edilmiş bulunmasına göre gerek ilamlı ve gerek ilamsız icra ve takiplerinde diğer tarafa vekalet ücreti tahmil edilmesi zaruri bulunmaktadır. Bu itibarla ilamda vekil için ücret tayin ve hükmedilmiş olsa dahi vekil marifetiyle takip edilen ilamın icrasından dolayı da ayrıca ücret takdir edilmesi lazım geleceğine dair İcra ve İflas Dairesinin ikinci içtihadının doğru olduğuna 31/5/1944 tarihinde ittifakla karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 21/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/5/2013 tarihli ve 2013/3078 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesinde görülen davada, davacının şikâyet dilekçesine karşı cevap verme ve dosyaya delillerini sunma imkânı sağlanmadan karar verildiğini, bu anlamda Mahkemenin idareyi öncelikli tutarak yargılama yaptığını ve tarafsızlığını zedelediğini, kararın hüküm kısmında karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi üzerine temyiz yoluna başvurduğunu, ancak Yargıtayın, temyiz talebini kararın kesin olması nedeniyle reddettiğini, bu açıdan karara karşı etkili bir iç hukuk yolu olmaması nedeniyle de davaya cevap verme fırsatını bulamadığını, vekâlet ücretinin tahsili talepli icra takibinde icra vekâlet ücretinin talep edilemeyeceğine ilişkin mevzuatta hüküm olmadığını, aksi yönde yerleşmiş Yargıtay içtihatları olduğu halde, Mahkemenin delilleri ve hukuk kurallarını hatalı yorumlayarak şikâyet talebini kabul ettiğini, kararla icra emrinin tamamı iptal edilerek ilamın yok sayıldığını, karar nedeniyle maddi zarara uğradığını belirterek Anayasa'nın 35., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen mülkiyet, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, Mahkemenin verdiği karar nedeniyle eşitlik ilkesi ve mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu yönde ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
29. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
30. Başvuru konusu davanın medeni hak ve yükümlülük çerçevesinde incelenmesi açısından, şikâyet müessesesinin niteliği ve bu kapsamda Mahkeme kararının sonucunun başvurucunun haklarını ne ölçüde etkilediği hususlarında değerlendirme yapılması gerektiği açıktır.
31. Şikâyet müessesesi, icra dairesinin somut işlemine karşı bir denetim işlevi yerine getirir ve şikâyet olunan, aslen icra dairesidir. Ancak dava sonucu işlemin iptali veya düzeltilmesi kararı verilmesi halinde şikâyet konusu işlem lehine olan kimsenin hukuksal durumu doğrudan etkileneceğinden bu kişilerin de zorunlu olarak davalı konumda bulunması gerekmektedir. Nitekim, yerleşik yargısal uygulamalarda olduğu gibi, başvuru konusu olayda da takip alacaklısı sıfatıyla başvurucu, Mahkeme kararında davalı olarak gösterilmiştir.
32. Şikâyet konusu işlem temelde icra dairesi işlemi olmakla birlikte şikâyet sonucu verilen karar takibin taraflarının haklarını önemli ölçüde etkilemektedir. Takibin sonuçsuz kalması, haciz veya satış işleminin yapılamaması, takip hukukundan doğan bir hakkın var olup olmadığına yönelik tespitler, tarafların haklarını doğrudan etkilemektedir. O nedenle kategorik bir şekilde şikâyetin, takibin diğer taraflarını ilgilendirip ilgilendirmediği hususundan ziyade somut olay koşullarında ilgilinin hakkının etkilenip etkilenmediğini değerlendirmenin doğru olacağı açıktır.
33. Somut olayda, başvurucu takibe dayanak ilamda hükmedilen vekâlet ücreti alacağı için icra takibi başlatmış, Müdürlükçe asıl alacağa vekâlet ücreti de eklenerek icra emri düzenlenmiş, borçlunun şikâyeti üzerine Mahkemece icra vekâlet ücreti ile ilgili esaslı bir değerlendirme yapılarak vekâlet ücreti alacağına vekâlet ücreti istenilemeyeceği gerekçesiyle icra emrinin tamamının iptal edildiği ve başvurucu aleyhine ayrıca vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmıştır. Görülüyor ki Mahkemenin kararı ile başvurucunun, kanunen hak ettiğini iddia ettiği vekâlet ücreti alacağından yoksun kalmasının yanında aleyhine vekâlet ücreti borcu doğmasıyla malvarlığı hakkını doğrudan etkileyen mali yükümlülüklere katlanmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan başvurucunun medeni haklarının şikâyet sonucu verilen karar nedeniyle etkilendiği ve başvuru konusu olayın bireysel başvuru kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
a. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlali İddiası Yönünden
34. Başvurucu, ilamlı icra takibine karşı açılan davada, şikâyet dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, davaya ilişkin beyanda bulunma ve delil sunma hakkından yoksun bırakıldığını belirterek silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucunun, temyiz yolunun açık olduğu belirtilerek verilen karara karşı süresi içerisinde Yargıtaya başvurduğu, Yargıtay Dairesinin, kararın kesin olması nedeniyle temyiz talebini reddettiği, bunun üzerine, ilamın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Mahkemenin yanlış yönlendirmesi sonucu temyiz yolunu kullanmak zorunda kalan başvurucunun, ilamın tebliğ tarihine göre yaptığı başvurunun süresinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvurucunun, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmaması nedeniyle başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu, İçişleri Bakanlığı aleyhine başlattığı ilamlı icra takibine karşı icra emrinin iptali istemiyle açılan davada, Mahkemenin şikâyet dilekçesini kendisine tebliğ etmediğini, davaya ilişkin beyanda bulunamadığını, delillerini bildiremediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucunun temel iddiasının, yargılama aşamasında şikâyetin içeriği hakkında bilgi sahibi olma, karşı tez ve delillerini sunma hakkından yoksun bırakılmasına ilişkin olması nedeniyle başvuru, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi yönünden incelenecektir.
39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
41. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
42. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, § 63; Feldbrugge/Hollanda, B. No. 8562/79, 29/05/1986, § 44).
43. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
44. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
45. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
46. AİHM, silahların eşitliği ilkesine uyulup uyulmadığını denetlerken somut olayda şikayet konusu eşitsizliğin yargılamayı fiilen ve gerçekten adaletsiz kılıp kılmadığına bakmaktadır (bkz. Kremzov/Avusturya B. No: 12350/86, 21/9/1993, § 75).
47. Bu bakımdan, daha önce ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst yargılama aşamasında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile getirilmiş ise silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılmayabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (4), B. No:2013/251, 10/6/2015, § 22).
48. Başvurucu şikâyet dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu sebeple savunma yapma ve delil bildirme imkânından mahrum bırakıldığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Somut olayda; başvurucunun, lehine hükmedilen vekâlet ücreti alacağının tahsili amacıyla İcra Müdürlüğü nezdinde ilamlı icra takibi başlattığı, takip borçlusunun, icra emrinin iptali talebiyle açtığı davada, Mahkemenin, şikâyet dikçesini davalıya tebliğ etmeden dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucu icra emrinin iptaline karar verdiği anlaşılmıştır.
50. HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı, davalının davadan haberdar edilme, davaya ilişkin açıklama yapma ve delil bildirme hakkını güvence altına alır. Bu hak bir anlamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama hakkı ile de ilgilidir. Buna göre, mahkeme davalıya savunma hakkını kullanma imkânı vermeden davanın esasıyla ilgili değerlendirme yapamayacaktır. Bu hakkın kullanılabilmesinin usul hukuku açısından en önemli sonucu dava dilekçesinin, içeriğindeki iddialarla muhatap olan süjeye yani davalıya tebliğinin zorunlu olduğu olgusudur.
51. İİK’nın 16. maddesinde, icra ve iflas dairelerinin yaptığı muamelelerin kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı işlemin iptali veya düzeltilmesi için icra mahkemesine şikâyette bulunulabileceği, aynı Kanun’un 18. maddesinde ise, şikâyet davasında basit yargılama usulünün uygulanacağı, talep ve cevapların, dilekçe veya mahkemeye ifade vermek suretiyle ileri sürebileceği belirtilmiştir.
52. Talep ve cevaba ilişkin, şikâyet davasına hasren İİK’da getirilen bu özel düzenlemenin yanında HMK’nın 317. maddesinde, basit yargılama usulünde davaya, dilekçe vermek suretiyle cevap verileceği hususu düzenlenmiştir.
53. Somut olayda, icra emrinin iptali istemiyle Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesine açılan davada Mahkeme, şikâyet dilekçesini davalıya tebliğ etmeden dosya üzerinden değerlendirme yapmak suretiyle icra emrinin iptaline kesin olarak karar vermiştir. Davalı, gerekçeli kararın tebliği ile birlikte davadan haberdar olmuş, şikâyet hakkında beyanda bulunma ve dosyaya delil bildirme hakkından yoksun bırakılmıştır.
54. Nitekim Mahkeme, iddia ve icra dosyasını dikkate alarak yalnızca davacının tezleri doğrultusunda karar vermiş, davalının, dilekçe içeriği, toplanan deliller hakkında bilgi edinmesine, bunlara karşı çıkmasına ve delil sunmasına izin vermeyerek diğer tarafı yargılamada üstün bir konuma getirmiştir. Bu açıdan söz konusu eşitsizliğin yargılamayı fiilen ve gerçekten adaletten yoksun kıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Diğer Şikâyetler
56. Başvuru hakkında, “silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ” ilkesine aykırılık bulunması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetler (bkz. § 26) hakkında ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin tespiti ile 4.063,30 TL maddi tazminata karar verilmesini talep etmektedir.
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Yeniden yargılanma kararı verilmekle başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
55. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle:
A. Başvurucunun,
1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla “yeniden yargılama yapmak üzere” Diyarbakır İcra Hukuk ( kapatılan 2. İcra Hukuk Mahkemesi) Mahkemesine gönderilmesine,
C. Yeniden yargılanma kararı verilmekle başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
21/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.