TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEDENİ ALPKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3078)
|
|
Karar Tarihi: 21/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Medeni ALPKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Süleyman BİLGİÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, icra
emrinin iptali talebiyle açılan davada, karara karşı temyiz yolunun kapalı
olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; şikâyet dilekçesine cevap verme ve
dosyaya delil sunma fırsatının tanınmaması nedeniyle silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesinin; kararın Kanun ve yerleşik içtihatlara aykırı
olarak verilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları
hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/5/2013 tarihinde
Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 26/11/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından
25/5/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 25/5/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir.
Bakanlık görüşünü 23/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/8/2015 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 14/8/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 10/4/2012 tarihli ve
E.2012/781, K.2012/767 sayılı kararı ile 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesine göre 169,00 TL idari para cezası verilmiş,
başvurucu Diyarbakır 3. Sulh Ceza Mahkemesinin E.2012/701 D. İş sayılı
dosyasında, cezanın iptalini talep etmiştir.
9. Mahkeme, 15/11/2012 tarihli
kararı ile idari para cezasını iptal etmiş ve başvurucu lehine 600,00 TL
vekalet ücretine hükmetmiştir.
10. Başvurucu, Diyarbakır 7.
İcra Müdürlüğünün E.2012/8619 sayılı dosyasında vekâlet ücreti alacağının
tahsili için ilamlı icra takibi başlatmıştır.
11. İcra Müdürlüğü vekâlet
ücreti olan asıl alacağa 200,00 TL icra vekalet ücreti ekleyerek 12/12/2012
tarihli icra emrini düzenlemiş ve borçluya tebliğ etmiştir.
12. Borçlu İçişleri Bakanlığı,
vekâlet ücreti alacağının takibe konu yapılması halinde icra takibi için ayrıca
vekâlet ücreti istenemeyeceğini, takibe dayanak ilamın kesinleşmeden icraya
konulamayacağını belirterek şikâyet yoluyla takibin iptalini talep etmiştir.
13. Diyarbakır 2. İcra Hukuk
Mahkemesi, başvurucuyu davalı olarak gösterdiği 23/1/2013 tarihli ve E.2013/8,
K.2013/48 sayılı kararı ile dosya üzerinden inceleme yaparak şikâyetin
kabulüne, 12/12/2012 tarihli icra emrinin iptaline, tebliğinden itibaren 10 gün
içerisinde Yargıtaya temyiz yolu açık olmak karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İddia, toplanan deliller, tüm dosya kapsamı ve icra dosyası
kül halinde değerlendirildiğinde, Diyarbakır 3. Sulh Ceza Mahkemesinin
15/11/2012 tarihli ve E.2012/701 Değişik iş sayılı kararına istinaden 600,00 TL
avukatlık asgari ücret tarifesine istinaden takibe geçildiği, takip talebinden
600,00 TL asıl alacak ile 4,05 TL faizden oluşan toplam alacağa vekâlet
ücretini de talep ettiği, vekâlet ücreti alacağı takibe konu yapılması halinde
icra takibinde ayrıca vekâlet ücreti talep edilemeyeceğinden şikâyetin kabulüne
karar vermek gerekmiştir.”
14. Bu arada Diyarbakır 2. İcra
Hukuk Mahkemesi, HSYK kararı ile kapatılmış, dosya Diyarbakır İcra Hukuk
Mahkemesine devredilmiştir.
15. Gerekçeli kararın tebliği
ile şikâyetten haberdar olan başvurucu kararı temyiz etmiş, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesi, 27/3/2013 tarihli ve E.2013/5116, K.2013/4449 sayılı ilamıyla,
uyuşmazlık konusu değerin 5.240,00 TL'yi geçmediği, bu nedenle mahkeme kararının
temyiz kabiliyetine haiz olmadığını belirterek temyiz talebini reddetmiştir.
16. Yargıtay ilamı, 24/4/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 6/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 16. maddesi şöyledir:
“Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak
üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif
olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikâyet
olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde
yapılır.
Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz
sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilir.”
18. 2004 sayılı Kanun’un 17.
maddesi şöyledir:
“Şikayet icra mahkemesince, kabul
edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir.
Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği işlerin icrası emrolunur.”
19. 2004 sayılı Kanun’un 18.
maddesi şöyledir:
“İcra mahkemesine arz edilen hususlar ivedi işlerden sayılır
ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile
olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek
suretiyle de olur.
Aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra mahkemesi, şikâyet
konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına
gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde
ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir.
Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten
itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk
hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir”.
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesi şöyledir:
“Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer
ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına
sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini
ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir.”
21. 6100 sayılı Kanun’un 317.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe
ile olur”.
22. 6100 sayılı Kanun’un 330.
maddesi şöyledir:
“Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre
takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.”
23. 19/3/1969 tarihli ve 1136
sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesi
şu şekildedir:
“Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa
yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.”
24. 31/5/1944 tarihli ve E.1942/34,
K.1944/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararının ilgili
kısmı şöyledir:
“İmdi gerek mahkemelerde ve gerekse icrada avukatla takip
olunup da yazılı mukavele bulunmayan işlerde vekil ile müvekkil arasında
takarrür etmiş ücretle hasma tahmili lazım gelen vekalet ücretlerini bu kanun
tayin etmiş olduğuna ve bu kanun mucibince hazırlanarak Adliye Vekaletince
tasdik edilen ve 15/9/1941 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret
Tarifesiyle İzah ve Tatbik Tarzına Dair Umumi Hükümlerin onuncu maddesinde
mahkemede (davanın müdafaasını) deruhte etmeksizin icra takip yollarıyla borçlu
aleyhine takip icrasını deruhte eden avukatla evvelce mahkemede davayı intaç
etmiş olan avukata icra takibi için de ayrıca nisbi
bir ücret verileceği tasrih kılınmış ve icra takiplerinde maktu vekalet
ücretine tabi olan işlerin nelerden ibaret olduğu ve alınacak ücretlerin
miktarları da maktu ücret tarifesinin altıncı bendinde hasr
ve tadat edilmiş bulunmasına göre gerek ilamlı ve gerek ilamsız icra ve
takiplerinde diğer tarafa vekalet ücreti tahmil edilmesi zaruri bulunmaktadır. Bu
itibarla ilamda vekil için ücret tayin ve hükmedilmiş olsa dahi vekil
marifetiyle takip edilen ilamın icrasından dolayı da ayrıca ücret takdir
edilmesi lazım geleceğine dair İcra ve İflas Dairesinin ikinci içtihadının
doğru olduğuna 31/5/1944 tarihinde ittifakla karar verildi.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 21/1/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/5/2013 tarihli ve 2013/3078
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu, Diyarbakır 2.
İcra Hukuk Mahkemesinde görülen davada, davacının şikâyet dilekçesine karşı
cevap verme ve dosyaya delillerini sunma imkânı sağlanmadan karar verildiğini,
bu anlamda Mahkemenin idareyi öncelikli tutarak yargılama yaptığını ve
tarafsızlığını zedelediğini, kararın hüküm kısmında karara karşı kanun yolunun
açık olduğunun belirtilmesi üzerine temyiz yoluna başvurduğunu, ancak Yargıtayın, temyiz talebini kararın kesin olması nedeniyle
reddettiğini, bu açıdan karara karşı etkili bir iç hukuk yolu olmaması
nedeniyle de davaya cevap verme fırsatını bulamadığını, vekâlet ücretinin
tahsili talepli icra takibinde icra vekâlet ücretinin talep edilemeyeceğine
ilişkin mevzuatta hüküm olmadığını, aksi yönde yerleşmiş Yargıtay içtihatları
olduğu halde, Mahkemenin delilleri ve hukuk kurallarını hatalı yorumlayarak
şikâyet talebini kabul ettiğini, kararla icra emrinin tamamı iptal edilerek
ilamın yok sayıldığını, karar nedeniyle maddi zarara uğradığını belirterek
Anayasa'nın 35., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen mülkiyet, adil yargılanma
ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, Mahkemenin verdiği karar nedeniyle eşitlik ilkesi
ve mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun bu yönde ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil
olmadığı hususu ile ilgilidir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
29. Sözleşme’nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan
adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve
Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
30. Başvuru konusu davanın
medeni hak ve yükümlülük çerçevesinde incelenmesi açısından, şikâyet
müessesesinin niteliği ve bu kapsamda Mahkeme kararının sonucunun başvurucunun
haklarını ne ölçüde etkilediği hususlarında değerlendirme yapılması gerektiği
açıktır.
31. Şikâyet müessesesi, icra
dairesinin somut işlemine karşı bir denetim işlevi yerine getirir ve şikâyet
olunan, aslen icra dairesidir. Ancak dava sonucu işlemin iptali veya
düzeltilmesi kararı verilmesi halinde şikâyet konusu işlem lehine olan kimsenin
hukuksal durumu doğrudan etkileneceğinden bu kişilerin de zorunlu olarak davalı
konumda bulunması gerekmektedir. Nitekim, yerleşik yargısal uygulamalarda
olduğu gibi, başvuru konusu olayda da takip alacaklısı sıfatıyla başvurucu,
Mahkeme kararında davalı olarak gösterilmiştir.
32. Şikâyet konusu işlem temelde
icra dairesi işlemi olmakla birlikte şikâyet sonucu verilen karar takibin
taraflarının haklarını önemli ölçüde etkilemektedir. Takibin sonuçsuz kalması,
haciz veya satış işleminin yapılamaması, takip hukukundan doğan bir hakkın var
olup olmadığına yönelik tespitler, tarafların haklarını doğrudan
etkilemektedir. O nedenle kategorik bir şekilde şikâyetin, takibin diğer
taraflarını ilgilendirip ilgilendirmediği hususundan ziyade somut olay
koşullarında ilgilinin hakkının etkilenip etkilenmediğini değerlendirmenin
doğru olacağı açıktır.
33. Somut olayda, başvurucu
takibe dayanak ilamda hükmedilen vekâlet ücreti alacağı için icra takibi
başlatmış, Müdürlükçe asıl alacağa vekâlet ücreti de eklenerek icra emri
düzenlenmiş, borçlunun şikâyeti üzerine Mahkemece icra vekâlet ücreti ile
ilgili esaslı bir değerlendirme yapılarak vekâlet ücreti alacağına vekâlet
ücreti istenilemeyeceği gerekçesiyle icra emrinin tamamının iptal edildiği ve
başvurucu aleyhine ayrıca vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmıştır.
Görülüyor ki Mahkemenin kararı ile başvurucunun, kanunen hak ettiğini iddia
ettiği vekâlet ücreti alacağından yoksun kalmasının yanında aleyhine vekâlet ücreti
borcu doğmasıyla malvarlığı hakkını doğrudan etkileyen mali yükümlülüklere
katlanmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan başvurucunun medeni
haklarının şikâyet sonucu verilen karar nedeniyle etkilendiği ve başvuru konusu
olayın bireysel başvuru kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
a. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin
İhlali İddiası Yönünden
34. Başvurucu, ilamlı icra
takibine karşı açılan davada, şikâyet dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini,
davaya ilişkin beyanda bulunma ve delil sunma hakkından yoksun bırakıldığını
belirterek silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucunun, temyiz yolunun
açık olduğu belirtilerek verilen karara karşı süresi içerisinde Yargıtaya başvurduğu, Yargıtay Dairesinin, kararın kesin
olması nedeniyle temyiz talebini reddettiği, bunun üzerine, ilamın tebliğinden
itibaren 30 gün içerisinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu,
Mahkemenin yanlış yönlendirmesi sonucu temyiz yolunu kullanmak zorunda kalan
başvurucunun, ilamın tebliğ tarihine göre yaptığı başvurunun süresinde olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvurucunun, silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi bağlamında adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun, açıkça dayanaktan yoksun
olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir
nedeninin de bulunmaması nedeniyle başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
37. Başvurucu, İçişleri
Bakanlığı aleyhine başlattığı ilamlı icra takibine karşı icra emrinin iptali
istemiyle açılan davada, Mahkemenin şikâyet dilekçesini kendisine tebliğ
etmediğini, davaya ilişkin beyanda bulunamadığını, delillerini bildiremediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucunun temel
iddiasının, yargılama aşamasında şikâyetin içeriği hakkında bilgi sahibi olma,
karşı tez ve delillerini sunma hakkından yoksun bırakılmasına ilişkin olması
nedeniyle başvuru, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi yönünden
incelenecektir.
39. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
40. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun ve kamuya açık olarak, …
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
41. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü,
Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
42. “Hakkaniyete
uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95,
16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli
yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum
yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif
olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların
dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin
hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, § 63; Feldbrugge/Hollanda, B. No. 8562/79, 29/05/1986, §
44).
43. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32).
44. Silahların eşitliği
ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk
ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler
hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı
vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
45. Genel anlamda hakkaniyete
uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere
delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması
gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik
iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116,
23/1/2014, § 19).
46. AİHM, silahların eşitliği
ilkesine uyulup uyulmadığını denetlerken somut olayda şikayet
konusu eşitsizliğin yargılamayı fiilen ve gerçekten adaletsiz kılıp kılmadığına
bakmaktadır (bkz. Kremzov/Avusturya B. No: 12350/86, 21/9/1993, §
75).
47. Bu bakımdan, daha önce
ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst yargılama aşamasında ulaşılmış ve bunlara
karşı iddia ve itirazlar dile getirilmiş ise silahların eşitliği ilkesi ihlal
edilmiş sayılmayabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki
görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil, adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip
edilmediğini denetlemektir (Durmaz Oto.
Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (4), B. No:2013/251,
10/6/2015, § 22).
48. Başvurucu şikâyet
dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu sebeple savunma yapma ve delil
bildirme imkânından mahrum bırakıldığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde
belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Somut olayda; başvurucunun,
lehine hükmedilen vekâlet ücreti alacağının tahsili amacıyla İcra Müdürlüğü
nezdinde ilamlı icra takibi başlattığı, takip borçlusunun, icra emrinin iptali
talebiyle açtığı davada, Mahkemenin, şikâyet dikçesini
davalıya tebliğ etmeden dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucu icra emrinin
iptaline karar verdiği anlaşılmıştır.
50. HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen
hukuki dinlenilme hakkı, davalının davadan haberdar edilme, davaya ilişkin
açıklama yapma ve delil bildirme hakkını güvence altına alır. Bu hak bir anlamda
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama hakkı ile de ilgilidir. Buna göre,
mahkeme davalıya savunma hakkını kullanma imkânı vermeden davanın esasıyla
ilgili değerlendirme yapamayacaktır. Bu hakkın kullanılabilmesinin usul hukuku
açısından en önemli sonucu dava dilekçesinin, içeriğindeki iddialarla muhatap
olan süjeye yani davalıya tebliğinin zorunlu olduğu olgusudur.
51. İİK’nın 16. maddesinde, icra ve
iflas dairelerinin yaptığı muamelelerin kanuna muhalif olmasından veya hadiseye
uygun bulunmamasından dolayı işlemin iptali veya düzeltilmesi için icra
mahkemesine şikâyette bulunulabileceği, aynı Kanun’un 18. maddesinde ise,
şikâyet davasında basit yargılama usulünün uygulanacağı, talep ve cevapların, dilekçe veya
mahkemeye ifade vermek suretiyle ileri sürebileceği belirtilmiştir.
52. Talep ve cevaba ilişkin,
şikâyet davasına hasren İİK’da
getirilen bu özel düzenlemenin yanında HMK’nın 317.
maddesinde, basit yargılama usulünde davaya, dilekçe vermek suretiyle cevap
verileceği hususu düzenlenmiştir.
53. Somut olayda, icra emrinin
iptali istemiyle Diyarbakır 2. İcra Hukuk Mahkemesine açılan davada Mahkeme,
şikâyet dilekçesini davalıya tebliğ etmeden dosya üzerinden değerlendirme
yapmak suretiyle icra emrinin iptaline kesin olarak karar vermiştir. Davalı,
gerekçeli kararın tebliği ile birlikte davadan haberdar olmuş, şikâyet hakkında
beyanda bulunma ve dosyaya delil bildirme hakkından yoksun bırakılmıştır.
54. Nitekim Mahkeme, iddia ve
icra dosyasını dikkate alarak yalnızca davacının tezleri doğrultusunda karar vermiş, davalının, dilekçe içeriği, toplanan deliller hakkında
bilgi edinmesine, bunlara karşı çıkmasına ve delil sunmasına izin vermeyerek diğer tarafı yargılamada üstün
bir konuma getirmiştir. Bu açıdan söz konusu eşitsizliğin yargılamayı fiilen ve
gerçekten adaletten yoksun kıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
b. Diğer
Şikâyetler
56. Başvuru hakkında, “silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
” ilkesine aykırılık bulunması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetler (bkz. §
26) hakkında ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, anayasal haklarının
ihlal edildiğini belirterek ihlalin tespiti ile 4.063,30 TL maddi tazminata
karar verilmesini talep etmektedir.
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53.
Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkının
unsurlarından olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan
kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54.
Yeniden yargılanma kararı verilmekle başvurucunun tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekmiştir.
55.
Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35
harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle:
A.
Başvurucunun,
1. Silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. Maddesinde
güvence altına alınan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B.
Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla “yeniden yargılama yapmak üzere” Diyarbakır
İcra Hukuk ( kapatılan 2. İcra Hukuk Mahkemesi)
Mahkemesine gönderilmesine,
C. Yeniden yargılanma kararı
verilmekle başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL
yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
21/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.