TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Ö. Ö. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3157)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ö.Ö.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa GÜLER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarihli
ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak
için açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 36. ve 38.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/5/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 31/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
18/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 19/3/2015
tarihli dilekçesi ile başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, subay statüsünde
görev yapmakta iken Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla
26/6/1998 tarihinde resen emekliye sevk edilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler
veya YAŞ kararlarıyla Türk Silâhlı Kuvvetlerinden
(TSK) ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye
başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı
Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde düzenlemesinden yararlandırılması talebiyle
yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011
tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
10. Başvurucunun, bu idari
işlemin iptali ve özlük haklarının ödenmesi talebiyle açtığı davada, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesi 27/11/2012 tarihli ve E.2012/391,
K.2012/1282 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir
“Görüldüğü
üzere, 12 Mart 1971 tarihinden 22.03.2011 tarihine kadar yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şura
kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin, yani kişi
olarak kapsama girenlerin başvurularını kabul veya reddetmek konusunda Milli
Savunma Bakanına (sebep unsuru yönünden) geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir
yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır.
Bu
çerçevede yapılan değerlendirmede: Takip ve kontrol altında tutulan personel
statüsünde olan davacının, yasadışı bir örgüt olan DHKP/C örgütü ile iltisaklı
olan bir subay tarafından bu örgüte kazandırıldığı; keza davacının, bu subay
ile birlikte (bu subayın eşinden boşanarak ayrılmasından sonra) komün hayatı
yaşadıkları; davacının örgüt adına propaganda ve taraftar kazanma çalışmaları
yaptığı; davacının söz konusu örgütün yayınlarını sürekli takip ettiği, okuduğu
ve okutmaya çalıştığı istihbarat raporlarından anlaşıldığından davacının 926
sayılı Kanunun Geçici 32'nci maddesinden yararlandırılmaması işleminde hukuka
aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
11. Başvurucunun bu karara karşı
karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 30/4/2013 tarihli ve E.2013/389,
K.2013/510 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar 13/5/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 14/5/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
13. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar
başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca
tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin
idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son
derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda
ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından
olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer
için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en
fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim
sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
kanunla düzenlenir.”
14. 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat” başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire
Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet
görürler.”
15. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9.
ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim
sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt
çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve
üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının
onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi
Gazete'de yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan
üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
16. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/5/2013 tarihli ve 2013/3157
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, hiçbir somut
kanıta dayanmayan iddiaların istihbarat raporu şeklinde YAŞ’a
sunularak askerlikle ilişiğinin kesildiğini, sol düşünceye sahip olması dikkate
alınarak, hiçbir ilişkisinin bulunmadığı terör örgütü ile arasında bağ kurulup,
buna hukuki değer atfedilerek ve yasadışı örgüt propagandası yapmak gibi suç
teşkil eden iddiaların, özel hayata ilişkin dedikodularla süslenerek
oluşturulan istihbarat raporlarına dayanılarak, tek bir somut kanıt dahi
gösterilmesine ihtiyaç duyulmadan geçici 32. maddeden yararlandırılmadığını,
yararlandırmama işlemine karşı açtığı davayı AYİM'in
salt bu raporlara dayanarak reddettiğini, anılan Kanunun ilgili maddesinin
uygulanması konusunda yetkili olan Milli Savunma Bakanının kendi siyasi
görüşüne uymayan kişiler aleyhine ayrımcı uygulama yapıp, mahkemenin verdiği
kararla bu uygulamanın pekiştirildiğini, mahkeme kararının hiçbir kanıta
dayanmayıp bütünüyle keyfi olduğunu, söz konusu AYİM kararına karşı etkili bir
temyiz yolu bulunmadığı gibi mahkemenin yapısı itibarıyla da etkili başvuru
yapma imkanı vermediğini, karar düzeltme talebinin reddi üzerine para cezası
ödemeye mahkum edildiğini belirterek, Anayasa’nın 10., 36. ve 38. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama
yapılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmamasına, AYİM bünyesinde
sınıf subaylarının bulunmasına, iki dereceli yargılama hakkı verilmemesine,
karar düzeltme aşamasında para cezası ödemesine hükmedilmesine ve eşitlik
ilkesine aykırı hareket edilmesine yönelik iddialarının ayrı başlıklar halinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
20. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini ileri sürmüştür.
21. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke
olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama
sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya
bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve
iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz
olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B.
No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
24. Başvuru konusu olayda,
başvurucu istihbarat raporlarına dayanılarak, tek bir somut kanıt dahi
gösterilmesine ihtiyaç duyulmadan geçici 32. maddeden yararlandırılmadığını, AYİM’in de davayı salt bu raporlara dayanarak reddettiğini,
mahkeme kararının hiçbir kanıta dayanmayıp bütünüyle keyfi olduğunu belirtmiş;
AYİM ise takip ve kontrol altında tutulan personel statüsünde olan
başvurucunun, yasadışı DHKP/C örgütüyle iltisaklı olan bir subay tarafından bu
örgüte kazandırıldığı, söz konusu subayın eşinden boşanarak ayrılmasından sonra
onunla komün hayatı yaşadıkları, davacının örgüt adına propaganda ve taraftar
kazandırma çalışmaları yaptığı, örgütün yayınlarını takip ettiği, okuyup
okutmaya çalıştığı hususları istihbarat raporlarından anlaşıldığından, 926
sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin dava
konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir.
25. Somut olayda başvurucunun,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge
sunmadığı, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından
yararlandırılmamasına ilişkin işleme karşı açtığı davada iddialarını ileri
sürebildiği ve karşı tarafın görüşlerinden haberdar olmadığına dair yargılama
aşamasında AYİM’e bir itirazda bulunmadığı
görülmektedir.
26. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, davanın konusunun başvurucunun TSK’dan
ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin işlemin
iptaline yönelik olduğu, bu kapsamda iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık
teşkil ettiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, § 40).
27. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna
ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir
hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından, başvurucunun yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız
Olmadığı İddiası
29. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve
tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
30. Başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
31. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer
yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev
yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi
kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi
bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı
bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Mustafa Yavuz ve
Diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96,
25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No:
23522/05, 20/4/2010, § 30).
32. Açıklanan nedenlerle,
mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
33. Başvurucu, AYİM daire
kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını ileri
sürmüştür.
34. Anayasa ve Kanun hükümlerine
göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme’nin ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
35. Sözleşme’ye ek 7. Protokol’ün 2.
maddesinde, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de
Türkiye bu protokole taraf olmadığı gibi başvuru konusu olay da bir ceza
yargılamasına ilişkin değildir.
36. Başvurucunun dilekçesinde
ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma hakkı,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi, Sözleşme’nin
ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına
da girmemektedir (Mahir Akarsu,
B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
37. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal
iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
38. Başvurucu, karar düzeltme
talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine aleyhine para cezasına
hükmedildiğini ileri sürmüştür.
39. Anılan şikâyet konusu, daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince, hükmolunan bu
miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı
olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu
yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek,
bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§
38-39). Başvurucu tarafından, anılan para cezasını ödemeye mali durumunun
yetmediği veya ödeme nedeniyle çok zor durumda kalacağı yönünde bir iddiada
bulunulmadığı görülmekle, somut başvuru açısından, anılan kararlardan farklı
karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
40. Başvurucu, Milli Savunma
Bakanının kendi siyasi görüşüne uymayan kişiler aleyhine ayrımcı uygulama yapıp
talebini kabul etmediğini ve mahkemenin verdiği kararla da bu uygulamanın
pekiştirildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18). Bu nedenle, bireysel
başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme
hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının tespit
edilmesi gerekir.
42. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin
birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.”
43. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,
cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya
toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere
herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.”
44. Yukarıda yer verilen hükümler
göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı kapsamında
incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp,
Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle
bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, § 33).
45. Bununla birlikte, bireysel
başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin
olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil
etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına
incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o
hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu
çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili
bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği
sonucuna ulaşılabilir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
46. Ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel
hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için
başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile
kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi
yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk,
cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekir.
47. Somut olayda başvurucu, 926
sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması nedeniyle
ayırımcılığa maruz kaldığını belirtmiş olmakla beraber, kendisine hangi temele
dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi,
belirtilen iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Gizlilik talebinin KABULÜNE,
2.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
4. İki
dereceli yargılanma hakkı iddiasının “konu
bakımından yetkisizlik”,
5. Karar
düzeltme para cezasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
6. Eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.