TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KIVRAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3175)
|
|
Karar Tarihi: 20/2/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa KIVRAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 3. sınıf emniyet
müdürlüğünden 2. sınıf emniyet müdürlüğüne terfi ettirilmemesi ve bu işlemin
gerekçesi olan hakkındaki kamu davasının makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ve
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında tanımlanan masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/4/2013 tarihinde
Sarıgöl Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 6/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Emniyet amiri olarak görev
yapmakta iken “görevli memura hakaret”
suçundan Eşme Cumhuriyet Başsavcılığının 29/3/2005 tarih ve 2005/162 sayılı
iddianamesi ile hakkında kamu davası açılan başvurucunun, Eşme Asliye Ceza
Mahkemesi kararıyla 2 ay 20 gün hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
6. Başvurucunun temyizi üzerine
anılan karar Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 24/6/2008 tarih ve E.2008/6664,
K.2008/14420 sayılı kararıyla bozulmuş, bozma kararına uyan yerel mahkeme
tarafından bu kez 21/5/2010 tarih ve E.2008/373, K.2010/210 sayılı kararla
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir. Karar, 22/6/2010
tarihinde kesinleşmiştir.
7. 12/5/2010 tarihinde Emniyet
Genel Müdürlüğünce elektronik ortamda yayınlanan Emniyet Teşkilatı 2010 yılı
değerlendirme dönemi terfi sonuçlarına göre başvurucu, 3. sınıf emniyet
müdürlüğünden 2. sınıf emniyet müdürü rütbesine terfi ettirilmemiştir.
8. Başvurucunun Emniyet Genel
Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu tarafından terfi ettirilmemesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açtığı dava, Manisa İdare Mahkemesinin 4/3/2011 tarih
ve E.2010/1205, K.2011/482 sayılı kararıyla davacının 2. sınıf emniyet müdürlüğü
rütbesine terfi ettirilmemesine yönelik kararda hukuka aykırılık görülmediği
gerekçesiyle reddedilmiştir.
9. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 5/3/2012 tarih ve E.2011/4020,
K.2012/1300 sayılı kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
19/2/2013 tarih ve E.2010/8239, K.2013/736 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu
karar başvurucuya 4/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
10. 4/6/1937 tarih ve 3201
sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun “Terfî ve atama” başlıklı 55. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Polis Amirleri, rütbe sırası ile Komiser Yardımcısı,
Komiser, Başkomiser, Emniyet Amiri, 4 üncü Sınıf Emniyet Müdürü, 3 üncü Sınıf Emniyet Müdürü,
2’nci Sınıf Emniyet Müdürü, 1 inci Sınıf Emniyet Müdürü ve Sınıf Üstü Emniyet
Müdürüdür.
Bu rütbelere terfiler, bu maddede öngörülen sınav ve eğitim
şartı saklı kalmak üzere, kıdem ve liyakata göre
yapılır.
…
Taksirli suçlar hariç, paraya çevrilse veya tecil edilse
dahi alınan hapis cezaları, aylıksız izinde geçen süreler, uzun ve kısa süreli
durdurma cezaları ile meslekten ve memuriyetten men cezaları, ceza süreleri
kadar rütbe terfiini geri bıraktırır. Her olumsuz sicil, rütbe terfiini bir yıl
geciktirir.
…”
11. Aynı maddenin son fıkrası
uyarınca çıkarılan ve 10/8/2001 tarih ve 24489 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeli Rütbe Terfileri
ve Değerlendirme Kurullarının Çalışmalarına İlişkin Yönetmeliğin “Yüksek Değerlendirme Kurulunun değerlendirme ve karar
usulü” başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Yüksek Değerlendirme Kurulu üyeleri; 22’nci madde
belirtilen terfi edecek personel hakkında;
a) Bulunduğu rütbede, affa uğramış olsa bile, adli
mercilerce verilen kararlar ve bu kararlara dayanak olan fiillerini,
b) Bulunduğu rütbede, affa uğramış olsa bile, disiplin
kurullarınca verilen disiplin cezalarına veya soruşturma bilgilerini ve bu
soruşturmalara dayanak olan fiil ve hareketlerini,
c) Performans değerlendirme, ödül ve başarı belgesi
bilgilerini,
d) Meslek içerisindeki bilgi, beceri ve davranışlarını,
değerlendirerek edinecekleri kanaate göre oy çokluğu ile karar verirler.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 20/2/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/4/2013 tarih ve 2013/3175
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
13. Başvurucu, hakkında Eşme
Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verildiğini ve bu kararın ceza hükmünde olmadığını,
dolayısıyla rütbe terfiine engel teşkil edecek bir durumunun bulunmadığını,
buna rağmen terfi ettirilmemesinin mevzuata aykırı olduğunu, 2007 yılı
değerlendirme döneminde terfi ettirilirken 2010 yılında terfi ettirilmediğini,
hakkında açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını ve bu nedenle
terfi değerlendirmesinde 2 ay 20 günlük mahkûmiyet kararının esas alındığını,
İdare Mahkemesi kararının verildiği tarihte sonuçlanmış ve kesinleşmiş olmasına
rağmen Mahkemece kamu davasının temyiz aşamasında devam etmekte olduğu
belirtilerek kesinleşmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
dikkate alınmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ve 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, mahrum kaldığı özlük haklarının
ödenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
14. Başvurucu, hakkında açılan
kamu davasının makul sürede sonuçlandırılmadığından, 2. sınıf emniyet
müdürlüğüne terfi ettirilmemesi üzerine açtığı davada verilen kararın hukuka
aykırı olduğundan ve idare mahkemesinin hakkında verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararını dikkate almaksızın karar vermiş olması nedeniyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Başvuru,
belirtilen iddialara göre üç başlık altında incelenecektir.
1. Kamu Davasının Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
Yönünden
15. Başvurucu, hakkında açılan
kamu davasının yedi yılda sonuçlandırıldığını, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına dair kararın makul bir süre içinde verilmemesi nedeniyle terfi
edemediğini, zira terfisinin devam eden bir yargılama
nedeniyle gerçekleşmediğini ileri sürmüştür.
16. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
17. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa Mahkemesinin
yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947, 12/2/2013, §
16).
18. Başvuru konusu olayda,
başvurucu hakkında “görevli memura hakaret”
suçundan açılan kamu davasında Eşme Asliye Ceza Mahkemesinin 27/9/2007 tarih ve
E.2005/50, K.2007/154 sayılı kararı ile başvurucunun mahkumiyetine karar
verilmiştir. Söz konusu karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 24/6/2008 tarih ve
E.2008/6664, K.2008/14420 sayılı kararıyla bozulmuş, bozmaya uyan yerel
mahkemenin 21/5/2010 tarih ve E.2008/373, K.2010/210 sayılı kararıyla hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir. Karar, 22/6/2010 tarihinde
kesinleşmiştir.
19. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun, makul sürede yargılama yapılmadığı iddiasına konu kararın 23/9/2012
tarihinden önce kesinleştiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Adil Olmadığı İddiası Yönünden
20. Kamu görevlisi olan
başvurucunun terfi ettirilmemesine yönelik uyuşmazlığın “medeni hak ve yükümlülük” kapsamında ve
dolayısıyla adil yargılanma hakkı bakımından Anayasa Mahkemesinin konu
bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı açıktır.
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
23. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır (B. No:
2012/665, 13/6/2013, § 20).
24. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Başvuru konusu olayda
başvurucu, hakkında açılan kamu davasında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesine ve dolayısıyla üzerine atılı suç nedeniyle
herhangi bir ceza almamış olmasına rağmen terfi ettirilmemesinin mevzuata
aykırı olduğunu, kamu davasının devam ettiği 2007 yılı değerlendirme döneminde
terfi ettirilirken 2010 yılında terfi ettirilmemesinin hukuka aykırı olduğunu
iddia etmiş, ilk derece mahkemesi ise davacıdan kıdem sırasına göre daha sonra
gelen ve terfi eden beş emsal emniyet müdürüne ait belgeler ile davacının sicil
durumu bir arada değerlendirildiğinde takdir ve taltifleri genel olarak
davacıdan daha fazla olan kişilerin terfi ettirildiği ve bu kişilerin sicil
durumlarının davacının durumuna yakın olduğu, ayrıca davacının Kurulda
görüşülme tarihi itibarıyla adli yargı yerinde 2 ay 20 gün hapis ve para
cezasına mahkûm edildiği ve bu davanın temyiz yargılamasının devam ettiği, bu
haliyle davacının terfi ettirilmemesi şeklinde oluşan kanaatte objektiflikten
uzaklaşıldığına dair bir husus bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Başvurucunun iddialarının mevzuatın yorumlanmasına, delillerin
değerlendirilmesine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
26. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe veya
bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut
olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine
terfi ettirilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada verilen
kararın sonucunun adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır (B.
No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik veya bariz takdir hatası
da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası Yönünden
28. Başvurucu, hakkındaki ceza
davasının İdare Mahkemesi kararının verildiği tarihte sonuçlanmış ve
kesinleşmiş olduğu halde, Mahkemenin gerekçesinde adli yargı yerinde
mahkûmiyetine karar verildiğinin ve bu davanın temyiz aşamasında devam etmekte
olduğunun belirtildiğini, böylece lehine olan hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı dikkate alınmaksızın davasının reddedildiğini belirterek
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bireysel başvuru
incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki
alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı esas alınmaktadır (B. No:
2012/1049, § 18, 26/3/2013).
30. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu olan masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin
ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
31. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
32. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
33. Masumiyet (suçsuzluk)
karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan
suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak,
kişinin masumiyeti “asıl”
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye
suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665,
13/6/2013, § 26).
34. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen
kişiler açısından ise, artık “hakkında suç
isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi
iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır (B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
27). Ancak suç isnadı mahkûmiyete dönüşse bile söz konusu mahkûmiyet hükmü
hukuksal anlamda kesinleşmediği sürece masumiyet karinesinin devam ettiğinin
kabulü gerekir. Çünkü bu durumda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve
Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu
sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz.
35. Öte yandan, ceza davasının
herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak
düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği
durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek
gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü
bulunmamaktadır (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27).
36. Masumiyet karinesi, ceza
yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen, buna ilişkin
korumanın uygulanabilir ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya
bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilere, kamu
görevlileri veya otoriteleri tarafından bunlar gerçekte suçlularmış gibi
muamele edilmesinin önlenmesi gerekir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi),
masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında
mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin
suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet
karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09,
12/7/2013, §§ 92-105 ve 120-126).
37. Buna göre, ceza davası dışında
fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, henüz kesinleşmemiş mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet
karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas
teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve mahkûmiyetine
dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz
edebilmek bakımından yeterli değildir. (Bkz. B. No:2012/665, 13/6/2013, § 29).
Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınarak mahkemece
kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığının
incelenmesi gerekir.
38. Öte yandan, ceza muhakemesi
hukuku ve idare hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu
görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu
gerektirebileceği gibi sicil, terfi, atama gibi işlemlerin tesisinde de idarece
takdir yetkisi çerçevesinde göz önünde bulundurulabilir. Böyle durumlarda ceza
muhakemesi ile idarece yürütülen işlemler farklı süreçlere tabidir. Ceza
muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler
dışında, ceza mahkemesi hükmü idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı
değildir (Bkz. B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 30).
39. Bireysel başvuruya konu olan
İdare Mahkemesi kararının gerekçesi şöyledir:
“Emniyet Teşkilatının üst düzey yönetici kademelerinin
belirlenmesinde, meslekte geçirilen sürenin başlı başına belirleyici
olamayacağı; bu kamu hizmetinin kadrolarının oluşturulmasında mesleki liyakatin
de kıdem öğesiyle beraber önemli bir yer tuttuğu; dolayısıyla aynı kıdeme sahip
personel arasında daha liyakatli olanların tespitinde haklarında devam eden rütbe terfiine engel adli ve
idari soruşturmaların bulunması, …
önceki hizmetlerinde aldığı idari ve adli cezaların niteliği, bekleme süresi
içindeki sicil not ortalamasının yüksekliği şeklindeki unsurların belirleyici
olacağı açık olup, bu değerlendirme biçimi yerleşik yargısal içtihatlarla da
kabul edilmektedir (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/1/2000 tarihli,
E.1999/765, KR.2000/87 sayılı kararı).
Bu kapsamda oluşturulan terfi sistemi açısından davacının
durumu, 2010 yılında 2. sınıf emniyet müdürlüğünde terfiyi
hak eden personel listesi, terfi kararı verilen personel listesi, terfi ettirilmeyen
personel listesi, davacıdan kıdem sırasına göre daha sonra gelen ve terfi eden
beş emsal emniyet müdürüne ait belgeler ile ilgilinin sicil durumu bir arada
değerlendirildiğinde; soruşturma ve disiplin bilgileri ile takdir ve taltifleri
genel olarak davacıdan daha fazla olan kişilerin terfi ettirildiği, kendinden
sonra yer alıp terfi eden bu personellerin de sicil durumlarının davacının
durumuna yakın olduğu, ayrıca davacının Kurulda
görüşülme tarihi itibarıyla adli yargı yerinde 2 ay 20 gün hapis ve
para cezasına mahkûm edildiği ve bu davanın
temyiz yargılamasının devam ettiği, bu haliyle idarenin davacının
ilk defa girdiği değerlendirmede terfi ettirilmemesi şeklinde oluşan kanaatte
objektiflikten uzaklaşıldığına dair bir hususun bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
Varılan bu sonuca göre, davacının 2. sınıf emniyet müdürlüğü
rütbesine terfi ettirilmemesine yönelik kararda hukuka aykırılık
görülmemiştir.”
40. Görüldüğü üzere İdare
Mahkemesi kararında, dava konusu terfi ettirilmeme işleminin hukuka uygun
olduğu sonucuna ulaşılırken, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak
soruşturma ve disiplin bilgilerinin, takdir ve taltif belgelerinin ve sicil
durumlarının birlikte değerlendirilmesi neticesinde varılan kanaate göre işlem
tesis edildiğine vurgu yapılmaktadır.
41. Mahkeme kararında ek gerekçe
olarak yer alan “ayrıca davacının Kurulda
görüşülme tarihi itibarıyla adli yargı yerinde 2 ay 20 gün hapis ve para
cezasına mahkûm edildiği ve bu davanın temyiz yargılamasının devam ettiği”
ifadesinin ise Mahkeme tarafından başvurucunun suçlu olduğunu kabul ya da ima
eden bir gerekçe olduğu söylenemez. Zira anılan ifadede başvurucunun mahkûm
edildiği bilgisinin yanında davanın temyiz yargılamasının devam ettiğinden de
bahsedilmesi, yargı kararının sonucundan ziyade devam eden yargısal sürece
dikkat çekildiğini göstermektedir. Danıştay İdari Dava Dairelerinin liyakat
değerlendirilmesinde devam eden adli, idari soruşturmaların gözetileceği
yönündeki kararına atfen Mahkeme tarafından başvurucunun suçluluğuna dair
herhangi bir yargıda bulunulmaksızın salt bu sürecin vurgulanmış olmasının tek
başına masumiyet karinesini ihlal ettiği söylenemez.
42. Öte yandan, anılan ifade ile
başvurucu hakkındaki kamu davasının terfi değerlendirme kurulunun karar
tarihindeki aşamasına işaret edilmekte olup, idare mahkemesinin kararı
tarihindeki hukuki durumun kastedilmediği açıktır. Dolayısıyla mahkeme
tarafından terfi ettirilmemeye ilişkin işlem tarihindeki hukuki durumun
belirtilmiş olması başvurucunun iddia ettiği şekilde hakkındaki hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın göz ardı edildiği anlamına
gelmemektedir.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun iddiaları çerçevesinde masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin
açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1.
Ceza davasının makûl sürede sonuçlandırılmadığı
iddiasına ilişkin kısmının “zaman bakımından
yetkisizlik”,
2. Yargılamanın adil olmadığı iddiasına
ilişkin kısmının “açıkça dayanaktan yoksun
olması”
3.
Masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
20/2/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.