TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜMİN MERİÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7204)
|
|
Karar Tarihi: 20/2/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Mümin MERİÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ender Serdar ÖNALDI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, işçi alacaklarının ödenmesi talebiyle açtığı
dava sonunda, hükmedilen tazminat ve alacakların en yüksek banka mevduat
faiziyle tahsiline karar verilmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/8/2013 tarihinde Bakırköy 4. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 8/1/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 1/3/2005
tarihinde, Akser İş Makinaları Servis ve Tic. A.Ş.
aleyhine İstanbul 6. İş Mahkemesinde açtığı davada; 15/8/1996 ilâ 10/12/2004
tarihleri arasında davalıya ait işyerinde “operatör”
olarak çalıştığını, 10/12/2004 tarihinde işveren tarafından iş akdinin haksız
feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti,
fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti ve genel tatil çalışma ücreti
alacakları toplamı olarak 2.000 TL’nin en yüksek faiz oranı ile tahsilini talep
etmiştir.
6. Mahkemece, 11/5/2006 tarih
ve E.2005/146, K.2006/308 sayılı kararla; başvurucunun çalıştığı işyerinin
bulunduğu yerin Bakırköy ilçesi sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle dava
dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiştir.
7. Başvurucunun talebi üzerine
dava dosyası Bakırköy 4. İş Mahkemesinin 2006/1779 esasına kaydedilmiştir.
8. Başvurucu, 19/7/2007 tarihli
açıklama dilekçesi ile 2.000 TL’nin hangi tazminat ve alacakları kapsadığını
bildirmiştir.
9. Başvurucu, 12/10/2009 havale
tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırarak 30.232,71 TL’nin tahsilini talep
etmiş, faiz isteminde bulunmamıştır.
10. Mahkeme, 13/5/2010 tarih ve
E.2006/1779, K.2010/405 sayılı kararla; davalının iş akdini feshetmesinin haklı
olduğu, bu nedenle başvurucunun kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamadığı,
hafta tatilinde çalıştığını da ispatlayamadığı gerekçeleriyle davanın kısmen
kabulüne, 105.60 TL brüt fazla mesai ücretinden 100 TL'sinin dava tarihi olan
1/3/2005 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile
birlikte, 5.60 TL'sinin faizsiz; 105.60 TL brüt genel tatil ücretinden 100
TL'sinin dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile
birlikte, 5.60 TL'sinin faizsiz; 475.20 TL brüt yıllık izin ücretinden 250
TL'sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, 225.20
TL'sinin faizsiz olarak davalıdan tahsiline; başvurucunun sübut bulmayan kıdem
tazminatı, ihbar tazminatı, hafta tatili ücreti ile fazlaya dair fazla mesai
ücreti ve genel tatil ücreti taleplerinin reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu temyiz
dilekçesinde, reddedilen kısımlar yönünden hükmü temyiz etmiş, faiz yönünden
temyiz talebinde bulunmamıştır.
12. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin
7/6/2012 tarih ve E.2010/25651, K.2012/20014 sayılı ilamıyla; iş akdinin davalı
işveren tarafından haksız feshedildiğinin kabulü ile kıdem ve ihbar
tazminatının hüküm altına alınması gerekirken bu taleplerin reddine karar
verilmesi hatalı bulunmuş ve hüküm bu yönden bozulmuştur.
13. Mahkeme bozma kararına
uyarak yeniden yaptığı yargılama sonunda; 27/12/2012 tarih ve E.2012/436,
K.2012/776 sayılı kararı ile iş akdinin davalı işveren tarafından haksız
feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 12.956.01 TL brüt kıdem
tazminatından 1.000 TL'nin akdin feshedildiği tarih olan 10/12/2004 tarihinden
itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte 11.956.01
TL'sinin faizsiz; 3.124.80 TL brüt ihbar tazminatından 300 TL'sinin dava tarihi
olan 1/3/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, 2.824.80
TL'sinin faizsiz olarak davalıdan tahsiline, diğer alacakların ilk kararda
belirtildiği şekilde davalıdan tahsiline, başvurucunun sübut bulmayan hafta
tatili ücreti ile fazlaya dair fazla mesai ücreti ve genel tatil ücreti
taleplerinin reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu, reddedilen
kısımlar ve hükmedilen tazminat ile alacaklara faiz hükmedilmemesi yönünden
kararın bozulması için temyiz isteminde bulunmuştur.
15. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi,
4/6/2013 tarih ve E.2013/13740, K.2013/10411 sayılı ilamla; “dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre”
gerekçesiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
16. Karar, 23/7/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 22/5/2003 tarih ve 4857
sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinin birinci fıkrasının II numaralı bendi
şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı
hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini
beklemeksizin feshedebilir:
......
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
haller ve benzerleri:
…
e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye
kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi
doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
…
h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri
kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması
yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı
olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve
maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba
uğratması.
...
İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen
sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri
çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.”
18. 25/8/1971 tarih ve 1475
sayılı mülga İş Kanunu'nun 14. maddesinin onbirinci
fıkrası şöyledir:
“13 üncü maddesinde sözü geçen
tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin
hesabında 26 ncı maddenin birinci fıkrasında yazılı
ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve
kanundan doğan menfaatler de gözönünde tutulur. Kıdem
tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata
uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuattan doğan diğer
hakları saklıdır.”
19. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. maddesi şöyledir:
“(1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul
işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna
başvurabilir.”
20. 6100 sayılı Kanun’un 179.
maddesi şöyledir:
“(1) Islah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği
noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu
doğurur.
(2) Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi
rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya
henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini
ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi
ıslah ile geçersiz kılınamaz.
(3) Şu
kadar ki, ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz
önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 20/2/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 15/8/2013 tarih ve 2013/7204 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, 10/12/2004 tarihinde iş akdinin işveren
tarafından haksız feshedildiğini, Bakırköy 4. İş Mahkemesinde açtığı tazminat
ve alacak davası sonunda faiz talebi konusunda hatalı değerlendirme
yapıldığını, İş Kanunu'na göre kıdem tazminatının en yüksek banka mevduat
faiziyle tahsiline karar verilmesi gerektiği ve bu yönde talebi olduğu halde
alacaklarının hiçbiri için faize hükmedilmediğini, temyiz itirazlarının
Yargıtay tarafından yeterince incelenmeden ve gerekçe gösterilmeden
reddedilerek hükmün onandığını, T.C. Merkez Bankasınca belirlenen mevduat
faizine hükmedilmediği için zararının doğduğunu belirterek, Anayasa'nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
faiz kaybının ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Başvurucunun, 15/8/2013
tarihli başvuru dilekçesi ile 8/11/2013 tarihli eksiklik giderme dilekçesinde
Mahkemece en yüksek banka mevduat faizine hükmedilmemesi nedeniyle faiz kaybı
olduğunu ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ve Yargıtay
onama kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Başvurucunun
ihlal iddiaları bu yönlerden ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Faize Hükmedilmediği İddiası Yönünden
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
25. 30/03/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
26. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerekir.
27. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır.
28. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
29. Bireysel başvuru yolunun ikincil
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
30. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan
iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel
mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
31. Başvuru konusu olayda başvurucu, Mahkemece hükmedilen
tazminat ve alacaklara en yüksek banka mevduat faizinin uygulanmamasının adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucu, 1/3/2005 havale
tarihli dava dilekçesinde kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai ücretleri,
kullanılmayan izin ücretleri ve diğer alacakları toplamı olarak 2.000 TL'nin en
yüksek faiz oranı ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Başvurucu, 19/6/2007
havale tarihli, dava dilekçesinde talep ettiği miktara ilişkin açıklamayı
içeren dilekçesiyle; 1.000 TL kıdem tazminatı, 300 TL ihbar tazminatı, 100 TL
fazla çalışma ücreti, 100 TL genel tatil ücreti, 250 TL yıllık ücretli izin
alacağı, 250 TL hafta tatili çalışma ücreti alacakları toplamı 2.000 TL'nin en
yüksek banka mevduat faiziyle, diğer alacaklarının dava tarihinden itibaren
yasal faiziyle birlikte tahsilini talep ettiğini bildirmiştir.
33. Başvurucu, 12/10/2009 havale
tarihli ıslah dilekçesi ile kıdem
tazminatını 12.956,01 TL'ye, ihbar tazminatını 3.124,80 TL'ye, yıllık izin
ücreti alacağını 475,20 TL'ye, fazla mesai ücreti alacağını, 11.752,24 TL'ye,
genel tatil çalışma ücreti alacağını 1.924,46 TL'ye yükseltmiş ve toplam
30.232,71 TL'nin tahsilini talep etmiştir. Başvurucu ıslah dilekçesinde faiz
talebinde bulunmamıştır.
34. Mahkemece, 13/5/2010 tarihli kararla kıdem ve ihbar
tazminatı taleplerinin reddine, diğer alacakların bir kısmının dava tarihinden
itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle, bir kısmının yasal faiziyle, bir
kısmının ise faizsiz olarak davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Başvurucu, bu
kararı faiz yönünden temyiz etmemiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince hüküm,
kıdem ve ihbar tazminatına karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur.
35. Mahkemece bozma kararına uyularak, 27/12/2012 tarihli
kararla; kıdem ve ihbar tazminatının da davalıdan tahsiline karar verilmiş,
başvurucunun diğer alacaklarına ve faize yönelik olarak ilk kararla aynı
şekilde hüküm kurulmuştur. Zira ilk hüküm faizin niteliğine göre temyiz
edilmemiş, bu şekilde başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir. Dolayısıyla
kıdem ve ihbar tazminatı dışında kalan diğer alacaklar ve faizin niteliği
itibarıyla kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
36. Mahkeme, 27/12/2012 tarihli kararda 12.956,01 TL kıdem
tazminatından ilk dava dilekçesiyle talep edilen 1.000 TL'nin akdin fesih
tarihi olan 10/12/2004 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle
tahsiline, 11.956.01 TL'sinin faizsiz olarak davalıdan tahsiline karar
vermiştir. İhbar tazminatının da ilk dava dilekçesinde belirtilen 300 TL’sinin
dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, ıslah ile artırılan 2.824,80
TL’sinin faizsiz olarak davalıdan tahsiline karar vermiştir. Zira başvurucu,
12/10/2009 tarihli ıslah dilekçesiyle, dava dilekçesinde talep ettiği tazminat
miktarını artırmış, fakat faiz talebinde bulunmamıştır. Mahkemece, başvurucunun
ıslah dilekçesindeki talebi doğrultusunda karar verildiği anlaşılmaktadır.
37. 6100 sayılı Kanun'un 26. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla
bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep
sonucundan daha azına karar verebilir.”
38. Her ne kadar, mülga 1475 sayılı Kanun'un 14. maddesinde
kıdem tazminatının en yüksek banka mevduat faiziyle tahsiline karar verilmesi
gerektiği hüküm altına alınmışsa da başvurucu, ıslah dilekçesinde faiz
talebinde bulunmadığından, kanun gereği taleple bağlı olan Mahkemece, ıslahla
artırılan miktara faiz uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, başvurucunun
ıslah dilekçesindeki talebine uygun olarak karar verildiği görülmektedir.
Başvurucu bu anlamda, ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiaya ilişkin
olarak yargılama sırasında talepte bulunmadığı için yargısal yollar usulünce
tüketilmemiştir.
39. Açıklanan
nedenlerle, tazminat ve alacaklara en yüksek banka mevduat faizinin
uygulanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının başvuru yolları usulüne uygun
şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargıtay Kararının Gerekçesiz
Olduğu İddiası Yönünden
40. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Başvuru konusu olayda
başvurucu, temyiz itirazlarının ve dava dosyasının incelenmeden hükmün onandığını,
Yargıtay kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
42. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.”
43. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
44. Temyiz mercilerinin
kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin
yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı
gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
45. Somut olayda Mahkeme, bozma
kararında öngörülen gerekçeye uygun olarak, iş akdinin davalı tarafından haksız
feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Yargıtay
tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu
gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 15). Dolayısıyla Yargıtay
onama kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
46. Açıklanan nedenlerle,
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu yönü itibarıyla diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Faize ilişkin ihlal iddiaları yönünden “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
2. Yargıtay kararının gerekçesiz olduğuna ilişkin ihlal
iddiaları yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
20/2/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.