TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAĞDAŞ MÜHENDİSLİK LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/3236)
|
|
Karar Tarihi: 6/5/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Çağdaş
Mühendislik Ltd. Şti.
|
Temsilcisi
|
:
|
Müslim
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu şirket, iştirak ettiği ihaleye ilişkin olarak
yaptığı itirazen şikâyet başvurusunun reddedilmesine
ilişkin Kamu İhale Kurulu (KİK) kararının iptali istemiyle açtığı davada adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel
bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 19/3/2014 tarihinde kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 21/5/2014 tarihli görüş yazısı,
5/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 13/6/2014 tarihli
dilekçesi ile görüşe cevap vermiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Devlet Su İşleri (DSİ) 2.
Bölge Müdürlüğü tarafından 15/4/2010 tarihinde açık ihale usulü ile yapılan
"Manisa Kula Çelengöz
Göleti Proje Yapımı İşi" ihalesinde
başvurucudan daha az teklif vermiş olan bir firmaya ihalenin verilmesi kararı
alınmış ve bu karar 29/4/2010 tarihinde onaylanmıştır. İhale kararı başvurucuya
4/5/2010 tarihinde bildirilmiştir.
8. Başvurucu, idarece aşırı
düşük teklif tespiti ve sorgulaması yapılmaksızın, aşırı düşük ihale teklifi
veren şirket ihale dışı bırakılmayarak ihalenin en düşük teklif veren şirket
üzerinde bırakılması kararı verilmesi nedeniyle en avantajlı ikinci teklifi veren
şirket olarak 12/5/2010 tarihinde idareye şikayet
başvurusunda bulunmuş ise de başvuru idarece 14/5/2010 tarihinde
reddedilmiştir. İdarenin cevabı başvurucuya 24/5/2010 tarihinde bildirilmiştir.
9. Başvurucu, DSİ 2. Bölge
Müdürlüğüne yapmış olduğu başvurunun kanun ve ihale şartnamesine aykırı olarak
reddedildiği gerekçesiyle 2/6/2010 tarihinde KİK'e itirazen
şikayet başvurusunda bulunmuş ve ihale kararının
iptali ile ihalenin başvurucu şirket üzerinde bırakılması kararı verilmesini
talep etmiştir.
10. KİK tarafından "başvuru sahibinin başvuruda bulunmaya yetkili
olduğuna dair belgelerin ve imza sirkülerinin aslı veya yetkili mercilerce
onaylı örneği ile 4734 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin (j) fıkrasının 2
numaralı bendi gereğince hesaplanan başvuru bedelinin ödendiğine dair belgenin
bulunmadığı" tespit edilerek, bu eksikliklerin son başvuru
tarihine kadar tamamlanması ve başvurunun Yönetmelik hükümlerine uygun hale
getirilmesi gerektiği, www.ihale.gov.tr internet sayfasından 2/6/2010
tarihinden itibaren ilan edilmiştir.
11. KİK, 21/6/2010 tarih ve
2010/UH.II-1777 sayılı kararı ile tespit edilen
eksikliklerin süresi içinde tamamlanmadığı gerekçesiyle itirazen
şikayet başvurusunun reddine karar vermiş, bu karar başvurucu temsilcisinin
ikametinde olmaması nedeniyle 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat
Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca 9/7/2010 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, KİK'in ret
kararına karşı 13/9/2010 tarihli dilekçe ile Ankara 10. İdare Mahkemesinde
yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açmıştır.
13. Başvurucunun yürürlüğün
durdurulması talebi, Ankara 10. İdare Mahkemesinin 15/10/2010 tarih ve
E.2010/1826 sayılı kararıyla; bu karara karşı yapmış olduğu itiraz, Ankara
Bölge İdare Mahkemesinin 24/11/2010 tarih ve 2010/5199 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
14. Ankara 10. İdare
Mahkemesinin 29/12/2010 tarihli ve E.2010/1826, K.2010/2061 sayılı kararı ile
başvurucunun iptal davasının süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar gerekçesi şöyledir:
“… 2577 sayılı Yasanın yukarıda belirtilen 7 nci maddesi, ilgililerin menfaatini ihlâl eden bir idari
işlemin kurulması durumunda bu işlemin iptali talebiyle açılan davalarda
dikkate alınacak genel dava açma süresini düzenlemekte; 11 inci maddesi,
hakkında idari işlem tesis edilen ilgililerin idari dava açmadan önce işlemin
"kaldırılması, geri alınması, değişi irilmesi veya yeni bir işlem
yapılması" talebiyle yapabilecekleri başvuruların süresine ve başvuru
halinde dava açma suresinin nasıl hesaplanacağına yönelik kurallar
getirmektedir.
Dosyanın incelenmesinden. Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü
2. Bölge Müdürlüğü tarafından 15.04.2010 tarihinde açık ihale usulü ile
yapılan" Manisa - Kuta Çelengöz Göleti Proje Yapım İşi” ihalesine ilişkin olarak davacı
şirket tarafından 02.06.2010 tarihli dilekçe ile itirazen
şikayet başvurusunda bulunulduğu, 21.06.2010 tarih ve 2010/UH.11-1777 sayılı
Kamu İhale Kurulu kararı ile davacı şirketin itirazen
şikayet başvurusunun reddine karar verildiği, söz konusu kararın 09.07.2010
tarihinde davacı şirkete tebliğ edildiği , davacı tarafından 13.09.2010
tarihinde kayda giren dilekçe ile görülmekte olan davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
Olayda, dosyadaki mevcut bilgi ve belgelerin
incelenmesinden, dava dilekçesinin, dava konusu Kamu İhale Kurulu kararının
tebliğ tarihi olan 09.07.2010 tarihinden itibaren işlemeye başlayan 60 günlük
dava açma süresinin son günü olan 07.09.2010 tarihinde mesai saatinin bitimine
kadar verilmediği görülmekte olup tebliğ tarihinden itibaren dava açma tarihi
olan 60 gün içinde dava açılması gerekirken 13.09.2010 tarihinde kayda giren
dilekçe ile açılan davanın süreaşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı
bulunmamaktadır.”
15. Başvurucunun, bu karara
karşı temyiz başvurusu Danıştay Onüçüncü Dairesinin
2/11/2011 tarihli ve E.2011/1800, K.2011/4846 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49.
maddesinin 1. fıkrasından sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi
bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının
onanmasına, ..."
16. Başvurucu Danıştay kararına
karşı karar düzeltme yoluna başvurmuş olup, aynı Dairenin 18/2/2013 tarih ve
E.2012/140, K.2011/361 sayılı kararı ile karar düzeltme talebinin reddine karar
verilmiş, anılan karar başvurucuya 19/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir
17. Başvurucu, 16/5/2013
tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
A. İlgili Hukuk
18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar. “
19. Aynı Kanun’un 11. maddesi
şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari
işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem
yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava
açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava
açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş
sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde
dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre
de hesaba katılır.”
20. 4/1/2002 tarihli ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “İhalelere
yönelik başvurular” kenar başlıklı 54. maddesinin yedinci ve devam
eden fıkraları şöyledir:
“İtirazen şikayet
dilekçelerine, başvuruda bulunmaya yetkili olunduğuna dair belgeler ile imza
sirkülerinin aslı veya yetkili mercilerce onaylı örneklerinin, varsa şikayete
idarece verilen cevabın bir örneği ile başvuru bedeli ve teminatının Kurum
hesaplarına yatırıldığına dair belgenin eklenmesi zorunludur.
Aynı kişi tarafından birden fazla ihaleye, birden fazla kişi
tarafından ise aynı ihaleye tek dilekçe ile başvuruda bulunulamaz.
Belirtilen hususlara aykırılık içeren ve henüz başvuru
süresi dolmamış olan başvurulardaki eksiklikler, idare veya Kurumun bildirim
yapma zorunluluğu bulunmaksızın, başvuru süresinin sonuna kadar başvuru sahibi
tarafından giderilebilir.
Başvuruların ihaleyi yapan idare veya Kurum dışındaki idari
mercilere ya da yargı mercilerine yapılması ve başvuru dilekçelerinin bu
merciler tarafından ilgisine göre idareye veya Kuruma gönderilmesi hâlinde,
dilekçelerin idare veya Kurum kayıtlarına girdiği tarih, başvuru tarihi olarak
kabul edilir.
Başvurular üzerine ihaleyi yapan idare veya Kurum tarafından
gerekçeli olarak;
a) İhale sürecinin devam etmesine engel oluşturacak ve
düzeltici işlemle giderilemeyecek hukuka aykırılığın tespit edilmesi halinde
ihalenin iptaline,
b) İdare tarafından düzeltme yapılması yoluyla
giderilebilecek ve ihale sürecinin kesintiye uğratılmasına gerek bulunmayan
durumlarda, düzeltici işlem belirlenmesine,
c) Başvurunun süre, usul ve şekil kurallarına uygun
olmaması, usulüne uygun olarak sözleşme imzalanmış olması veya şikayete konu işlemlerde hukuka aykırılığın tespit
edilememesi veya itirazen şikayet başvurusuna konu
hususun Kurumun görev alanında bulunmaması hallerinde başvurunun reddine,
karar verilir.”
21. 7201 sayılı Kanun’un “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina”
kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:
“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler
mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste
bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı,
o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve
memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva
eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber,
adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de
mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da
bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi
olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış
olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar
heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında
teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen
adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı
tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları
yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule
mecburdurlar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 6/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 16/5/2013 tarih ve 2013/3236 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, DSİ 2. Bölge Müdürlüğünce yapılan ihalede,
ihalenin üzerinde bırakılmasına karar verilen şirket hakkında "aşırı düşük teklif" tespiti
yapılmamasının usule ve kanuna aykırı olduğunu, ayrıca ilgili kanunda "danışmanlık hizmet alımı işleri" için
başvuru ücreti alınacağına dair bir hüküm bulunmamasına rağmen KİK tarafından,
anılan ücretin yatırılmadığı gerekçesiyle başvurusunun reddedildiğini, Ankara
10. İdare Mahkemesinde açtığı iptal davası kapsamındaki yürürlüğün durdurulması
talebinin reddine dair kararın, bu karara karşı itirazının, Danıştayın
temyiz ve karar düzeltme taleplerinin reddine dair kararlarının soyut
gerekçelere dayalı olduğunu, KİK kararının muhtara bırakılması şeklinde
gerçekleştirilen tebligatın usulsüz ve KİK kararının ıttıla tarihinin 24/7/2010
olduğunun belirtilmesine rağmen, idare mahkemesince bu itirazlar dikkate
alınmaksızın ve bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın davanın süre
aşımı gerekçesiyle reddine karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Başvurucunun iddiaları
değerlendirildiğinde, incelemenin üç başlık kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
25. Başvurucu, KİK kararının hukuka aykırı olduğunu, KİK
kararının muhtara bırakılmak suretiyle tebliğ edilmesinin usulsüz olduğunu ve
kararın ıttıla tarihinin 24/7/2010 olduğunu belirtmesine rağmen davanın süre
aşımı nedeniyle reddedildiğini ifade etmiş ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
26. Adalet bakanlığı, somut olayda başvurucunun, usulsüz
olduğunu iddia ettiği tebligatı öğrendiği tarihi esas alarak mahkemeye
başvurduğunu ileri sürdüğünü, KİK kararının "iadeli taahhütlü posta" yoluyla ve başvurucunun
ikametinde bulunamaması nedeniyle 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesi uyarınca
09/07/2010 tarihinde yapıldığını, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesi uyarınca
davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiğini, hem ilk derece mahkemesi hem de
yüksek mahkemenin, yasaları yorumlama ve uygulama yetkileri çerçevesinde, hak
düşürücü sürelere ilişkin düzenlemeyi yorumlayıp uygulayarak dava hakkında
karar verdiğini belirtmiştir.
27. Başvurucu Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyan
dilekçesinde, başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
28. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin dördüncü
fıkrası şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen
herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme
hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde,
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu
uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin
edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel
hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel
hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir (E.2013/64, K.2013/142, K.T.
28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi
gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de, adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır. Bunun
yanında Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu
hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
32. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir. (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). AİHM, mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel
unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının,
mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak
isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip
olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya
da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği
durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
33. İdari işlemlerden kaynaklanan hak ihlallerinin
giderilmesi için öncelikle idari yargıda dava açılması gerektiği, olağan kanun
yolları tüketildikten sonra hak ihlali hâlâ devam ediyorsa ancak bu takdirde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabileceği açıktır (Halit Abdullah, B. No: 2012/26, 26/3/2013,
§§ 16-19).
34. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, özel kanunlarında
ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde dava açma süresinin 60 gün olduğu ve bu sürenin yazılı
bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.
35. 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesinde, kendisine tebligat
yapılacak kimse veya tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen
adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memurunun tebliğ
olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut
zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim edeceği ve tesellüm edenin
adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına
yapıştıracağı, ayrıca adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa
keyfiyetin haber verilmesi için mümkün olan en yakın komşularından birine,
varsa yönetici veya kapıcıya da bildireceği, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı
tarihin de tebliğ tarihi sayılacağı kural altına alınmıştır.
36. Başvurucunun, açtığı davanın süre aşımı nedeniyle
reddedilmesi sonucu yaptığı bireysel başvuruda, 2577 sayılı Kanun’da öngörülen
dava açma süresinin kısa olduğu yönünde bir itirazı bulunmayıp, tebligatın
muhtara yapılmasının usulsüz olduğu ve bu nedenle tebligatı öğrendiği tarihin dava
açma süresinin başlangıcına esas alınması gerektiği, aksi yönde verilen İlk
Derece Mahkemesi kararının bu yönden adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
37. Başvuru formu, başvuruya konu dava dosyasında bulunan
bilgi ve belgeler ile Adalet Bakanlığının görüşünde yer verilen bilgiler
uyarınca; başvurucu temsilcisinin gösterdiği adreste bulunmaması nedeniyle İlk
Derece Mahkemesinde dava konusu edilen KİK kararının iadeli taahhütlü posta
yoluyla 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesinde gösterildiği şekliyle 9/7/2010
tarihinde tebligatı yapılmış olmasına karşın, başvurucu tarafından dava açma
süresi olan altmış gün geçirilerek açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine
karar verildiği görülmektedir.
38. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir
amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devlet, bir davanın açılabilirliği
konusundaki takdir yetkisinin gereği olarak bazı sınırlamalar getirebilir ve bu
davalar niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte,
bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodríguez Valín/İspanya,
B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
39. AİHM, Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda, Sözleşmeci
Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili
olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını
gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001 § 52),
bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini
içerdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve
Karakaya/Türkiye, B. No:7942/05 ve 24838/05, 4/3/2014 § 77).
40. Somut olayda, iptali istenen KİK kararının başvurucunun
gösterdiği adreste tebliğ edilmek istenmesine karşın adresin kapalı olması
nedeniyle 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesi uyarınca tebligatın mahalle
muhtarına yapıldığı, tesellüm belgesinin kapıya yapıştırıldığı ve durumun
komşusuna haber verildiği, tebliğ tarihini takip eden günden itibaren 2577
sayılı Kanun’un 7. maddesinde öngörülen altmış günlük dava açma süresini
geçirmek suretiyle açtığı davanın ise süre aşımı nedeniyle reddedildiği
görülmektedir.
41. Bu durumda, başvurucunun dava açma süresine ilişkin bir
şikâyetinin bulunmaması ve diğer taraftan davalı idare tarafından başvurucunun
iptalini istediği kararın 7201 sayılı Kanun’un 21. maddesi uyarınca usulüne
uygun bir şekilde tebligatı yapılarak, karardan başvurucunun haberdar edilmesi
hususları bir arada değerlendirildiğinde, tebligat ve dava açma süresine
ilişkin derece mahkemesinin yaptığı yorumun mahkemeye erişim hakkını ihlal
edecek surette katı olmadığı anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle, mahkemeye erişim hakkına yönelik
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir
2. İlk Derece Mahkemesi Kararlarında Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
43. Başvurucu, KİK kararının hukuka aykırı olduğunu, Ankara
10. İdare Mahkemesinde açtığı davada yürütmenin durdurulması talebinin reddi
kararının ve bu karara yaptığı itiraz üzerine verilen kararın gerekçesiz
olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
44. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
45. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
46. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
47. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği,
başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle
yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp
takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).
48. Başvuru konusu olayda, başvurucu, KİK kararının hukuka
aykırı olduğunu, Ankara 10. İdare Mahkemesinde açtığı davada yürütmenin
durdurulması talebinin reddi kararının ve bu karara yaptığı itiraz üzerine
verilen kararın gerekçesiz olduğunu ileri sürmekte ise de,
İlk Derece Mahkemesi, süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiş, bu karar kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.
49. Bu durumda, başvurucunun, başvurunun bu kısmına ilişkin
olarak yargısal başvuru yollarının tamamını usulüne uygun bir şekilde
tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal
iddialarının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
3. Kanun Yolu İncelemelerinde Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
51. Başvurucu, temyiz ve karar düzeltme talepleri hakkında
verilen kararların gerekçesiz olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
53. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli,
B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
54. Temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması
zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı
fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla
kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir
şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
55. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, KİK kararına karşı
2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde belirtilen süre geçirildikten sonra açılan
davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiş olup, Danıştay, İlk Derece
Mahkemesi kararına atıf yaparak ve Mahkemenin gerekçesini aynen kabul ederek
temyiz talebini reddetmiş ve kararı onamış, karar düzeltme nedenleri
bulunmadığı gerekçesiyle de karar düzeltme talebinin reddine karar vermiştir.
Dolayısıyla Danıştay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.
56. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. İlk Derece Mahkemesi kararlarında adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
3. Kanun yolu incelemelerinde adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/5/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.