logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Pervim Eşsiz [1.B.], B. No: 2013/4771, 6/5/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

PERVİM EŞSİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/4771)

 

Karar Tarihi: 6/5/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Pervim EŞSİZ

Vekili

:

Av. İbrahim ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayından doğan zararın tazmini istemiyle 7/9/1995 tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını, yargılama sonucunda hükmedilen manevi tazminatın düşük olduğunu ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle bir kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/6/2013 tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 10/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucunun eşinin, inşaat işçisi olarak çalışmakta iken 4/12/1994 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu vefat etmesi üzerine, başvurucu tarafından işverenler aleyhine 7/9/1995 tarihinde, 400,00 TL maddi ve 100,00 TL manevi zararın giderilmesi istemiyle tazminat davası açılmıştır.

8. Ölenin annesi, babası ve başvurucu ile müşterek çocuklarının açtıkları davalar da söz konusu dava ile birleştirilerek görülmüştür.

9. Başvurucu tarafından, 17/10/2000 tarihinde, işverenler aleyhine 26.902,61 TL maddi zararın giderilmesi istemiyle ayrı bir tazminat davası açılmış, bu dava dosyası, başvurucunun 7/9/1995 tarihinde açtığı dava dosyasıyla birleştirilmiştir.

10. Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla), 23/1/2001 tarih ve E.1995/973, K.2001/78 sayılı kararı ile bilirkişi raporları ve kusur oranları doğrultusunda davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.

11. Tarafların temyiz istemi üzerine karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 25/9/2001 tarih ve E.2001/4847, K.2001/6170 sayılı ilâmı ile kusur raporunun karara esas alınacak nitelikte olmadığı, tazminat miktarından indirim yapılması gerektiği ve tazminat miktarının hesaplanmasında vasıfsız işçi ücretlerinin esas alınması gerektiği gerekçeleriyle bozulmuştur.

12. Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla) bozma kararına uyarak yeniden yaptığı inceleme sonucunda, 23/9/2003 tarih ve E.2001/2163, K.2003/1299 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.

13. Tarafların temyiz istemi üzerine karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 9/11/2004 tarih ve E.2004/8653, K.2004/9469 sayılı ilâmı ile davalıların bozma sonrası kazanılmış haklarının gözetilmediği ve hesap raporunun karara esas alınacak nitelikte olmadığı gerekçeleriyle bozulmuştur.

14. Bozma sonrasında davaya bakan Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 29/12/2005 tarih ve E.2005/1037, K.2005/1076 sayılı kararıyla, davanın iş davası niteliğinde olması ve Mahkemenin iş davalarına bakma yetkisinin kaldırılmış olması nedeniyle görevsizlik kararı vererek dava dosyasının Bakırköy İş Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

15. Bakırköy 3. İş Mahkemesi, 24/7/2006 tarih ve E.2006/2053, K.2006/429 sayılı kararı ile Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna, olumsuz yetki uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Yargıtaya gönderilmesine karar vermiştir.

16. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, 28/11/2006 tarih ve E.2006/13415, K.2006/16517 sayılı ilâmı ile Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna hükmetmiştir.

17. Davaya devam eden Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) yapılan yargılama sırasında başvurucu, 13/12/2007 tarihli ıslah dilekçesi ile tazminat talebini toplam 28.191,88 TL’ye yükseltmiştir.

18. Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla) 13/12/2007 tarih ve E.2007/30, K.2007/1138 sayılı kararı ile 29/11/2007 tarihli ek bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.

19. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 14/10/2008 tarih ve E.2008/13760, K.2008/15739 sayılı ilâmıyla, birleşen dosyadaki davacılardan R.Ç.’nin 17/7/2004 tarihinde, M.Ç.’nin ise 15/6/2007 tarihinde vefat ettiği, ölen davacıların mirasçılarının davaya katılması suretiyle yargılamanın sonuçlandırılması gerekirken, ölü kişinin düzenlediği vekaletname ile yargılamanın sonuçlandırılmasının hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

20. Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla) bozma kararına uyarak, 29/6/2011 tarih ve E.2009/182, K.2011/455 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne hükmetmiş, 20/5/2011 tarihli bilirkişi raporuna göre başvurucunun maddi zararının 48.254,62 TL olduğunu ancak 13/12/2007 tarihli ıslah dilekçesindeki taleple bağlı kalınarak 28.191,88 TL alacağa hükmedilebileceğini belirtilerek, söz konusu miktar üzerinden yapılan %10 oranında indirim doğrultusunda 25.372,68 TL maddi ve 90,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline hükmetmiştir.

21. Temyiz istemi üzerine karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 26/2/2013 tarih ve E.2012/7078, K.2013/3412 sayılı ilâmıyla, %10 oranında indirimin başvurucunun talep miktarı olan 28.191,88 TL üzerinden değil, bilirkişi raporunda hesaplanan 48.254,62 TL maddi zarar miktarı üzerinden yapılması gerektiği belirtilerek söz konusu husus yönünden düzeltilerek onanmıştır.

22. Nihai karar, 30/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu, 14/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

24. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. Mehmet Erbek, B. No: 2013/6792, 18/6/2014, §§ 16–20).

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 6/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/6/2013 tarih ve 2013/4771 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayından doğan zararın tazmini istemiyle 7/9/1995 tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını, yargılama sonucunda hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle bir kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası

27. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle bir kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığını, söz konusu alacaklarını talep etme olanağının kalmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

28. Başvurucunun uzun süren yargılama nedeniyle bir kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığı şikâyetinin, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan ve bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §§ 51-52), mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir (Hüseyin Gönel, B. No: 2013/2491, 17/7/2014, § 32).

29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

30. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

31. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

32. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

33. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).

34. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

35. 6100 sayılı Kanun'un 26. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”

36. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun 13/12/2007 tarihli ıslah dilekçesi ile arttırdığı talep miktarıyla bağlı kalarak maddi tazminata hükmetmiştir. Başvurucunun, 20/5/2011 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen maddi zararının bakiye kısmına ilişkin yargılama sırasında talepte bulunmadığı gibi, yeni bir dava açarak anılan tazminata hükmedilmesini de talep etmediği anlaşılmaktadır.

37. Başvurucu, söz konusu tazminat miktarının zamanaşımına uğraması nedeniyle dava konusu etmediğini ileri sürmüşse de, zamanaşımı süresinin başlangıcı ve iddia edilen alacağa ilişkin zamanaşımı süreleri ile borçlu tarafından usulüne uygun olarak süresi içinde zamanaşımı definde bulunulup bulunulmadığı öncelikle derece mahkemelerince değerlendirilmesi gereken bir konudur. Kaldı ki zamanaşımı defi, borçlu tarafından süresinde ileri sürülmediği takdirde, iddia edilen hak veya alacak için kanunda öngörülen zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi derece mahkemeleri tarafından resen gözetilebilecek bir husus değildir. Somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının incelenmesinde, başvurucu tarafından zamanaşımına uğradığı iddiasıyla dava konusu edilmeyen tazminat miktarı yönünden başvuru yollarının usulüne uygun olarak tüketilmediği anlaşılmaktadır.

38. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

39. Başvurucu, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayından doğan zararın tazmini istemiyle açtığı dava sonucunda hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

41. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

42. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

43. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

44. Başvuru konusu olayda Mahkemece, başvurucunun iddiaları ve tüm deliller birlikte incelenmiş, başvurucunun dava dilekçesi ile talep ettiği 100,00 TL manevi tazminat miktarı üzerinden, başvurucunun murisinin meydana gelen kazada %10 oranında kusurlu olduğu, tarafların mali ve sosyal durumları, başvurucunun duyduğu elem dikkate alınarak 90,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince usul ve yasaya uygun bulunan hüküm onanmıştır.

45. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, sonuç olarak iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

46. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Derece Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

47. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası

48. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

49. Başvurucu, 7/9/1995 tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

50. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

52. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş kazasından doğan zararın giderilmesi istemiyle açılmış bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

53. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 7/9/1995 tarihidir.

54. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin düzelterek onama kararını verdiği 26/2/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

55. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).

56. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64-65).

57. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde; yargılamanın iki dereceli bir yargılama sisteminde, iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında makul görülemeyecek derecede uzun bir süre olan on yedi yıl beş ayda tamamlandığı anlaşılmaktadır. Yargılama süresinin uzamasında büyük oranda; dosyanın dört defa temyiz incelemesi için, bir defa da Mahkemelerin karşılıklı görevsizlik kararları nedeniyle görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay önüne gitmesinin ve genel olarak yargılama sürecinde delillerin toplanması, bilirkişi raporlarının temini gibi hususların etkili olduğu anlaşılmaktadır.

58. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 24).

59. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Hayrettin Ekim, B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).

60. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on yedi yıl beş aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

62. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

63. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

64. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on yedi yıl beş aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 25.950,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

65. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

66. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 25.950,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

6/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Pervim Eşsiz [1.B.], B. No: 2013/4771, 6/5/2015, § …)
   
Başvuru Adı PERVİM EŞSİZ
Başvuru No 2013/4771
Başvuru Tarihi 14/6/2013
Karar Tarihi 6/5/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm olayından doğan zararın tazmini istemiyle 7/9/1995 tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını, yargılama sonucunda hükmedilen manevi tazminatın düşük olduğunu ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle bir kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 447
30
5521 İş Mahkemeleri Kanunu 1
7
15
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi