TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
OSMAN ALTUNTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3289)
Karar Tarihi: 7/1/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Fatma KARAMAN ODABAŞI
Başvurucu
Osman ALTUNTAŞ
Vekili
Av. Alper KETENCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, eski tapu kaydına dayalı olarak 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi kapsamında açılan tazminat davasında yeterli araştırma ve keşif yapılmadan davanın reddedilmiş olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/5/2013 tarihinde Artvin Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 22/12/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ve iki kardeşi 1/3 eşit hisseli olarak 23/12/1963 tarihli tapu senedi kapsamında Artvin ili Ardanuç ilçesi Müezzinler köyü 10 ada 2 parsel numaralı taşınmazı satın almıştır. 1975 yılında kardeşler arasında yapılan haricî ve rızai taksim sonucu taşınmaz fiilen paylaşılmıştır.
8. 2008 yılında 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu kapsamında yapılan kadastro çalışmaları sırasında haricî taksim ve fiilî kullanıma uygun olarak ifraz edilen taşınmaz 149 ada 1 parsel ve 148 ada 5, 6, 7 numaralı parseller olmak üzere dört parçaya ayrılmış; 149 ada 1 parsel ile 148 ada 6 parsel sayılı taşınmazlar başvurucu adına, 148 ada 5 parsel sayılı taşınmaz başvurucunun kardeşi F.A., 148 ada 7 parsel sayılı taşınmaz ise başvurucunun diğer kardeşi A.A. adına tespit görmüştür.
9. Ardanuç Orman İşletme Müdürlüğünce askı ilan süresi içinde parsellerin kadastro tutanaklarına itiraz edilerek Kadastro Mahkemesinde kadastro tespitine itiraz ve tescil davaları açılmıştır. Yalnızca 149 ada 1 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak açılan davanın reddine karar verilmiş; 148 ada 5, 6 ve 7 numaralı parsellere ilişkin olarak açılan davaların kabulü ile bu parsellerin orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
10. Başvurucu 23/12/1963 tarihli tapu kaydına rağmen 148 ada 6 parsel sayılı taşınmazın orman vasfı ile tapuya kayıt ve tescil edilmiş olması sebebiyle zarara uğradığını belirterek 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi kapsamında Hazine aleyhine 30/11/2011 tarihinde Ardanuç Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
11. Mahkemece 12/4/2012 tarihli ve E.2011/102, K.2012/44 sayılı kararıyla aşağıda yer alan gerekçe dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir:
“…davacıların alacak talebine dayanak gösterdikleri eski tapuda kayıtlı 10 ada 2 parsel sayılı taşınmazın davacı ile birlikte diğer iki kardeşi adına 1/3 hisse ile kayıtlı olduğu, taşınmazın yüzölçümünün 7470 m2 olduğu, bu hali ile davacının hissesine düşen miktarın 2490 m2 olduğu sabittir. Davacının alacak talebine konu dayanak tapu kaydının uygulandığı kadastro parselleri Müezzinler Köyü 149 ada 1 parsel, 148 ada 5-6-7 nolu parseller olup, davacı adına tespit gören ve yine adına tapuya tescil edilen eski tapuda kayıtlı 10 ada 2 parsel sayılı taşınmazın uygulandığı, 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün 2526,78 m2 olduğu anlaşılmıştır.
Dosya arasına alınan Ardanuç Kadastro Mahkemesi'nin 2008/37 Esas ve 2009/79 Karar sayılı dava dosyasına konu taşınmazın 148 ada 6 parsel olduğu, bu taşınmazın da davacı adına tespitinin yapıldığı ve yapılan yargılama sonucunda orman vasfı ile hazine adına tesciline karar verildiği, kadastro çalışmalarında davacının hissesine düşen yüz ölçüm miktarından daha fazla olarak hem 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazdan 2526,78 m2 hem de 148 ada 6 parselde 1293,08 m2 olarak adına tespit yapıldığı, bu parsellerden sadece 148 ada 6 parsele ilişkin olarak kadastro tespitinin iptaline karar verildiği, 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise 2526,78 m2 ile davacıya ait olduğu bu taşınmaza da, yapılan kadastro çalışmaları sırasında, davacının 1/3 hisse sahibi olduğu dayanak 10 ada 2 parsel sayılı taşınmazın uygulandığı, bu hali ile davacının eski tapu kaydında hissesine düşen miktardan daha fazla miktar ile tapuda pay sahibi olduğu, bu nedenle davacının hissesine düşen taşınmaz parçasının bir kısmının orman vasfı ile hazineye bırakıldığı ve bu nedenle zararının olduğu yönündeki iddiasının doğru olmadığı, davacının bu hali ile zararının oluşmadığı, aksine daha fazla yüz ölçümde taşınmaza sahip olduğu, davacının bu nedenle dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı…’’
12. Karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 12/3/2013 tarihli ve E.2012/24952, K.2013/4194 sayılı ilamı ile onanmış ve aynı tarihte kesinleşmiştir.
13. Nihai karar 19/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurunun 10/5/2013 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 4721 sayılı Kanun’un 683. maddesi şöyledir:
“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”
15. 4721 sayılı Kanun’un 688. maddesi şöyledir:
“Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir.
Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır.
Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir.”
16. 4721 sayılı Kanun’un 689. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
“Paydaşlar, kendi aralarında oybirliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme yapabilirler.”
17. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 7/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 10/5/2013 tarihli ve 2013/3289 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu 23/12/1963 tarihli tapu senedine rağmen orman vasfı ile tapuya kayıt ve tesciline karar verilen 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz sebebiyle 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi kapsamında açılan tazminat davasında yeterince araştırma yapılmadan davanın reddine karar verildiğini, kardeşler arasında yapılan rızai ve haricî taksim kapsamında 149 ada 1 parsel sayılı taşınmaz karşılığında köydeki başka taşınmazlardaki haklardan diğer kardeşler yararına vazgeçilmiş olmasına rağmen bu hususun Derece Mahkemesince keşif yapılmak suretiyle araştırılmadığını, 148 ada 6 parsel sayılı taşınmazda 23/12/1963 tarihli tapu kaydı sebebiyle hakkı bulunduğunu belirterek Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesini ve tazminat olarak taşınmazın değerine hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi kapsamında açtığı tazminat davasıyla ilgili olarak Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. İlgili başvuru evrakı incelendiğinde başvurucunun 23/12/1963 tarihli, 10 ada 2 parsel sayılı taşınmazı kapsayan ve 1/3 hisse ile malik bulunduğu tapu senedine dayalı olarak talepte bulunduğu, bu tapu senedi dışında başka bir tapu senedinin varlığından bahsedilmediği görüldüğünden öncelikle başvurucunun mağdur statüsünde olup olmadığı incelenecektir.
21. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir...”
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
23. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
24. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşünen medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilere, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.
25. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden kişinin "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kastedildiğini belirtmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50). Dolayısıyla Sözleşme bireylerin, doğrudan etkilenmedikleri hâlde ulusal hukukun sırf Sözleşme’ye aykırı olabilecek herhangi bir hükmünü başvuru konusu yapmalarına izin vermemektedir (Burden/Birleşik Krallık [BD], B. No: 13378/05, 29/4/2008, § 33).
27. Ayrıca bireysel başvuruda “mağdur” kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanmaktadır (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/İspanya, B. No: 62543/00, 10/11/2004, § 35).
28. Başvuru konusu olayda, başvurucunun tapu sicilinin yanlış tutulmasına dayalı olarak açtığı tazminat davasında Mahkemece; dava konusu tazminata dayanak teşkil eden 23/12/1963 tarihli 10 ada 2 parsel sayılı taşınmazı kapsayan tapu kaydı ve bu tapu kaydının uygulandığı 149 ada 1 parsel, 148 ada 5, 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin kadastro tutanakları, tapu kayıtları, Ardanuç Kadastro Mahkemesi dava dosyası ile diğer bilgi ve belgeler incelenerek 23/12/1963 tarihli ve 10 ada 2 parsel sayılı taşınmazı kapsayan tapu senedinde davacı ile birlikte diğer iki kardeşinin 1/3 hisse ile eşit olarak pay sahibi oldukları, toplam 7.470 m2 yüz ölçüme sahip bu taşınmazdan davacının hissesine düşen miktarın 2.490 m2 olduğu, 23/12/1963 tarihli tapu kaydının uygulandığı 149 ada 1 parsel, 148 ada 5, 6 ve 7 numaralı parsellerden davacı adına tespit gören ve yine davacı adına tapuya tescil edilen 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün 2526,78 m2 olduğu, Ardanuç Kadastro Mahkemesinin dava dosyasına konu 148 ada 6 parsel sayılı taşınmazın da kadastro çalışmalarında davacı adına tespit görmesine rağmen yapılan yargılama sonucunda orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiği, bu durumda hem 2.526,78 m2 yüz ölçümündeki 149 ada 1 parsel sayılı taşınmaz hem de 1.293,08 m2 yüz ölçümündeki 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz kadastro çalışmalarında davacı adına tespit görmüş ise de bu parsellerden yalnızca 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden kadastro tespitinin iptaline karar verildiği, 2.526,78 m2 yüz ölçümündeki 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise tapuda davacı adına kayıtlı olduğu, bu hâli ile davacının 23/12/1963 tarihli tapu kaydında hissesine düşen miktardan daha fazla miktar ile bu tapu senedine dayalı olarak tapuda hak sahibi bulunduğu ve zararının oluşmadığı, bu nedenle dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
29. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan dolayı devletin sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu kapsamda açılacak dava haksız fiil temeline dayanmakta olup tapu sicilinin tutulmasıyla ilgili hukuka aykırı bir işlem olması, tapu sicilinin tutulmasından dolayı bir zararın doğması ve tapu sicilinin hukuka aykırı tutulması ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması sorumluluğun oluşması bakımından gereklidir. Zarar, sorumluluğun doğmasının en önemli koşullarından biri olmakla birlikte devlete karşı açılacak tazminat davasında davacı sıfatının belirlenmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan ve zarar gören kişi veya kişiler dava hakkına sahip olacaklardır.
30. Diğer yandan 4721 sayılı Kanun’un 688. maddesinde tanımlandığı şekliyle paylı mülkiyet, birden fazla kişinin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olması hâli olup paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip bulunmaktadır. Buna göre tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat davasına konu taşınmaz, paylı mülkiyet hükümlerine tabi ise her paydaş kendi hissesi oranında dava açma hak ve yetkisine sahip olabilmektedir.
31. Başvurucu; 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayalı olarak açtığı davada 23/12/1963 tarihli tapu kaydına göre kendisi adına yazılan 149 ada 1 parsel sayılı taşınmaz dışında, temelinde kardeşler arasında yapılan rızai ve haricî taksim sebebiyle kendisine verilmesi gerektiğini iddia ettiği 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz dolayısıyla tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece 23/12/1963 tarihli ve 7470 m2 alana sahip tapu senedi dolayısıyla 1/3 hisse ile hak sahibi olan başvurucunun payına düşen miktarın 2490 m2 olduğu, yine bu tapu senedi uygulanmak suretiyle başvurucu adına yazılan 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün ise 2526,78 m2 olduğu, buna göre başvurucunun 23/12/1963 tarihli tapu senedinde payına düşen miktardan daha fazla miktar ile tapuda hak sahibi olduğu, bu sebeple zararının oluşmadığı ve dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun şikâyetinin temelinde paylı taşınmazın tapuda resmî ifrazı yapılmadan paydaş olan kardeşler arasında haricen taksimi ve fiilen kullanımı olgusu bulunmakta olup tapu sicilinin tutulmasıyla ilgili olmayan taraf işlemlerinden doğan zararlarda devletin sorumluluğu olduğu söylenemez.
32. Davaya dayanak 23/12/1963 tarihli tapu kaydında başvurucu ve kardeşlerinin 1/3 eşit hisse ile taşınmazda paylı olarak malik sıfatına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bu tapu kaydı kadastro çalışmaları sırasında uygulanmış ve bu kapsamda başvurucunun 1/3 hissesine düşen yüz ölçümden daha fazla olacak şekilde 149 ada 1 parsel sayılı taşınmaz başvurucu adına tescil edilerek tapu kaydı düzenlenmiştir. Kadastro çalışmalarında 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz da başvurucu adına tespit görmüş ise de kadastro tutanağı kesinleşmeden kadastro tespitine itiraz edilerek Ardanuç Kadastro Mahkemesinde dava açılmış, yapılan yargılama sonunda taşınmazın kadastro tespitinin iptaline ve orman olarak Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Bu durumda 23/12/1963 tarihli tapu kaydı dışında başka bir tapu kaydının varlığından bahsedilmediği gibi dava konusu edilen 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak başvurucu adına düzenlenen bir tapu kaydının varlığı da iddia ve ispat edilmemiştir.
33. Bu durumda dava konusu 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden kendisi adına müstakil tapu kaydı oluşmadığı anlaşılan ve 23/12/1963 tarihli tapu kaydına göre sahibi olduğu 1/3 hisseye denk gelen alandan daha fazla yüz ölçümü ile 149 ada 1 parsel sayılı taşınmazın maliki olan başvurucunun, 148 ada 6 parsel sayılı taşınmaz için güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiği söylenemez. İlk Derece Mahkemesi kararında da başvurucunun zararının oluşmadığı ve dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı belirtilmiş olup somut olayda Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunan bir hakkına müdahale bulunmadığı anlaşılan başvurucunun bu kapsamda bireysel başvuru yapma hakkı bulunmamaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.