TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET SAĞLAM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3351)
|
|
Karar Tarihi: 18/9/2013
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet SAĞLAM
|
Vekili
|
:
|
Av. Şafak SAĞLAM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesiyle satın
aldığı taşınmazlara yönelik olarak açtığı tescil davalarının reddedildiğini,
temyiz üzerine Yargıtay tarafından bir kısmının onandığını, bir kısmının
bozulduğunu belirterek, mülkiyet hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 17/5/2013 tarihinde Mersin 5. Sulh Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. a) Başvurucu, 11/6/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde Huri Özbağ
aleyhine açtığı davada, noterde düzenlenen 8/1/1997 tarihli satış vaadi
sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin adına tescilini talep etmiş,
Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/726, K.2011/1196 sayılı kararla iştirak
hâlinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda mirasçının miras şirketine dâhil olmayan
kişiye yaptığı satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 14. Hukuk
Dairesinin 23/3/2012 tarih ve E.2012/2747, K.2012/4366 sayılı kararıyla
başvurucunun, 178 numaralı taşınmazın ifraz ve tescili sonucu oluşan 902 parsel
sayılı taşınmazlar dışındaki taşınmazlardan pay satın alarak paylı mülkiyete
dâhil olduğuna göre sözleşmenin ifa olanağı bulunduğu gerekçesiyle hüküm
bozulmuştur.
6. a) Başvurucu, 17/6/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, İbrahim Çınar mirasçıları aleyhine
açtığı davada, noterde düzenlenen 8/1/1997 tarihli satış vaadi sözleşmesine
dayalı olarak 178 numaralı parselin adına tescilini talep etmiş, Mahkemece,
1/12/2011 tarih ve E.2009/751, K.2011/1199 sayılı kararla iştirak halinde
mülkiyetin esas olduğu taşınmazda mirasçının miras şirketine dâhil olmayan
kişiye yaptığı satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 14. Hukuk
Dairesinin 9/5/2012 tarih ve E.2012/4680, K.2012/6612 sayılı kararıyla
başvurucunun, 178 numaralı taşınmazın ifraz ve tescili sonucu oluşan 902 parsel
sayılı taşınmazlar dışındaki taşınmazlardan pay satın alarak paylı mülkiyete
dâhil olduğuna göre sözleşmenin ifa olanağı bulunduğu gerekçesiyle hüküm
bozulmuştur.
7. a) Başvurucu, 25/11/2008
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Hüriye
Şahin aleyhine açtığı davada, noterde düzenlenen 8/3/2000 tarihli satış vaadi
sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin adına tescilini talep etmiş,
Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2008/1282, K.2011/1198 sayılı kararla iştirak
halinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda mirasçının miras şirketine dâhil
olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 14. Hukuk
Dairesinin 23/3/2012 tarih ve E.2012/3278, K.2012/4365 sayılı kararıyla
başvurucunun, 178 numaralı taşınmazın ifraz ve tescili sonucu oluşan 902 parsel
sayılı taşınmazlar dışındaki taşınmazlardan pay satın alarak paylı mülkiyete
dâhil olduğuna göre sözleşmenin ifa olanağı bulunduğu gerekçesiyle hüküm
bozulmuştur.
8. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Hüriye
Gündüz aleyhine açtığı davada, noterde düzenlenen 6/3/2000 tarihli satış vaadi
sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin adına tescilini talep etmiş,
Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/1065, K.2011/1202 sayılı kararla iştirak
halinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda mirasçının miras şirketine dâhil
olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 14. Hukuk
Dairesinin 23/3/2012 tarih ve E.2012/2752, K.2012/4364 sayılı kararıyla
başvurucunun, 178 numaralı taşınmazın ifraz ve tescili sonucu oluşan 902 parsel
sayılı taşınmazlar dışındaki taşınmazlardan pay satın alarak paylı mülkiyete
dâhil olduğuna göre sözleşmenin ifa olanağı bulunduğu gerekçesiyle hüküm
bozulmuştur.
9. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Yusuf Tezcan aleyhine açtığı davada,
1/7/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin
adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/1060,
K.2011/1194 sayılı kararla iştirak hâlinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda
mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli
olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 21/3/2013 tarih ve E.2013/849, K.2013/4065 sayılı kararıyla karar
düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 19/4/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
10. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Ayşe Kızılalan
aleyhine açtığı davada, 20/8/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı
olarak 178 numaralı parselin adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011
tarih ve E.2009/1064, K.2011/1201 sayılı kararla iştirak halinde mülkiyetin
esas olduğu taşınmazda mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı
satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 12/2/2013 tarih ve E.2013/839, K.2013/1332 sayılı kararıyla karar
düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 8/3/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
11. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Gülsüm Kütük aleyhine açtığı davada,
1/7/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin
adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/1057,
K.2011/1203 sayılı kararla iştirak halinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda
mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli
olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 12/2/2013 tarih ve E.2013/848, K.2013/1330 sayılı kararıyla karar
düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 8/3/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
12. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Ayşe Coşar aleyhine açtığı davada,
1/1/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin
adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/1059,
K.2011/1193 sayılı kararla iştirak halinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda
mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli
olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 12/2/2013 tarih ve E.2013/840, K.2013/1329 sayılı kararıyla karar
düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 8/3/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
13. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Mehmet Akça aleyhine açtığı davada,
1/7/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin
adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/1061,
K.2011/1195 sayılı kararla iştirak halinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda
mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli
olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 12/2/2013 tarih ve E.2013/842, K.2013/1331 sayılı kararıyla karar
düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 8/3/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Halil İslim aleyhine açtığı davada,
20/8/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı olarak 178 numaralı parselin
adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011 tarih ve E.2009/1062,
K.2011/1197 sayılı kararla iştirak halinde mülkiyetin esas olduğu taşınmazda
mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı satışın geçerli
olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin
27/11/2012 tarih ve E.2012/4678, K.2012/11236 sayılı kararıyla karar düzeltme
yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 26/12/2012 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. a) Başvurucu, 1/9/2009
tarihinde Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde, Halil Mukuoğlu
aleyhine açtığı davada, 1/7/1990 tarihli harici satış sözleşmesine dayalı
olarak 178 numaralı parselin adına tescilini talep etmiş, Mahkemece, 1/12/2011
tarih ve E.2009/1063, K.2011/1192 sayılı kararla iştirak halinde mülkiyetin
esas olduğu taşınmazda mirasçının miras şirketine dâhil olmayan kişiye yaptığı
satışın geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
b) Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 12/2/2013 tarih ve E.2013/808, K.2013/1333 sayılı kararıyla karar
düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmıştır.
c) Karar başvurucuya, 8/3/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 22/11/2001 tarih ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 716. maddesinin birinci şöyledir:
“Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir
hukuki sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek
hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması halinde hâkimden,
mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.”
17. 4721 sayılı Kanun'un 701.
maddesi şöyledir:
“Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler
uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların
mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.
Elbirliği
mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı,
ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.”
18. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bir akdin ilerde inşa edilmesine dair yapılan mukavele
muteberdir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 18/9/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 17/5/2013 tarih ve 2013/3351 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesiyle ve
harici satış sözleşmesiyle satın aldığı taşınmaza ilişkin olarak Silifke Sulh
Hukuk Mahkemesinde açtığı davaların reddedildiğini, temyiz üzerine kararların
dördünün Yargıtay 14. Hukuk Dairesince bozulduğunu, yedi dosyanın ise Yargıtay
8. Hukuk Dairesince gerekçesiz şekilde onandığını, kararların kanuna, usule ve
dosya içeriğine uygun olmadığını belirterek, Anayasa'nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkı ile 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, Silifke Sulh Hukuk Mahkemesince verilen ve
Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanan kararlara yönelik ihlal iddialarıyla
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun ihlale neden olduğunu
iddia ettiği bir kısım kararlara yönelik başvurunun 30 günlük başvuru süresi
içinde yapılmadığı anlaşıldığından, bu kararlara ilişkin başvuru yönünden
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlali iddiaları incelenmemiştir.
Başvurucunun, Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve E.2009/1060,
K.2011/1194 sayılı ilamının Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanmasına ilişkin
olarak 30 gün içinde yaptığı başvuru ise mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlali iddiaları yönünden ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Otuz Gün İçinde Yapılmayan Başvuruların
Değerlendirilmesi
22. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar
başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
23. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
“Başvuru süresi ve mazeret”
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
24. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usûl hükmüdür.
25. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun'un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
26. Başvuru konusu olayda, başvurucunun ihlale neden olduğunu
iddia ettiği Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve E.2009/1064,
K.2011/1201 sayılı ilamı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12/2/2013 tarih ve
E.2013/839, K.2013/1332 sayılı kararıyla; 1/12/2011 tarih ve E.2009/1057,
K.2011/1203 sayılı ilamı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12/2/2013 tarih ve
E.2013/848, K.2013/1330 sayılı kararıyla; 1/12/2011 tarih ve E.2009/1059,
K.2011/1193 sayılı ilamı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12/2/2013 tarih ve
E.2013/840, K.2013/1329 sayılı kararıyla; 1/12/2011 tarih ve E.2009/1061,
K.2011/1195 sayılı ilamı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12/2/2013 tarih ve
E.2013/842, K.2013/1331 sayılı kararıyla; 1/12/2011 tarih ve E.2009/1062,
K.2011/1197 sayılı ilamı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27/11/2012 tarih ve E.2012/4678,
K.2012/11236 sayılı kararıyla; 1/12/2011 tarih ve E.2009/1063, K.2011/1192
sayılı ilamı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12/2/2013 tarih ve E.2013/808,
K.2013/1333 sayılı kararıyla onanmıştır.
27. Onama kararları, 26/12/2012 ve 8/3/2013 tarihlerinde
başvurucuya tebliğ edilmesine rağmen, başvurucu, 30 günlük başvuru süresinin geçmesinden sonra 17/5/2013 tarihinde
başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla yukarıda belirtilen ve ihlale neden
olduğu ileri sürülen kararlara yönelik başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna
varılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince
verilen onama kararlarının tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılmayan
bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
“süre aşımı” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının İhlali İddialarının
Değerlendirilmesi (Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve
E.2009/1060, K.2011/1194 sayılı kararı yönünden)
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.…”
30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
31. Belirtilen hükümler uyarınca, bir anayasal hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi
için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna
ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca
başvurucunun ihlal iddiasına temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya
değer bir menfaatinin bulunması gerekir.
32. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.”
33. Anayasa’nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibariyle 4721 sayılı Kanun’da yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı
olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin Anayasa’nın 35. maddesindeki güvence kapsamına
girdiğinde kuşku yoktur.
34. Anayasa’nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak
zorundadır. Bu nedenle, öncelikle başvurucunun, Anayasa’nın 35. maddesi
uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup
olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir.
35. Başvuru konusu olayda, başvurucu, gayrimenkul satış vaadi
sözleşmesine dayalı olarak taşınmazın adına tescilini talep etmiş, Mahkemece
davanın reddine karar verilmiştir. Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, bir
taşınmazın satım sözleşmesinin yapılmasını isteme hakkı veren bir ön
sözleşmedir. Taraflar düzenledikleri ön sözleşme ile ana sözleşmenin, yani
gayrimenkul satış sözleşmesinin akdedilmesini hüküm altına almak
istemektedirler. Ön sözleşmenin akdedilmesi ile taraflardan biri yükümlülüğünü
yerine getirmediği takdirde diğer tarafın ifayı talep hakkı doğacaktır. Satış
vaadi sözleşmesi, sözleşmenin tarafına mülkiyet hakkının verdiği haklar
arasında olan aynî hak değil, sadece kişisel hak sağlar. Bu sözleşme ile vaat
eden, belli bir taşınmazı satmayı; vaat alan da bu taşınmazı satın almayı
birbirlerine karşı borçlanırlar. Yani satış vaadi sözleşmesi, iki tarafa borç
yükleyen sözleşmelerdendir. Sözleşmenin kurulması ile sözleşmeye konu olan
taşınmazın mülkiyeti el değiştirmez. Taşınmazın mülkiyetinin el değiştirmesi
için ya tarafların rızaları yahut ilgili mahkemeden alınacak bir tescil kararı
gerekir. Dolayısıyla gayrimenkul satış vaadi sözleşmesiyle taşınmaz üzerinde
mülkiyet hakkı tesis edilmiş olmaz.
36. Başvurucu tarafından taşınmazın tescili talebiyle açılan
eda davasının reddine ilişkin hüküm bir tespit hükmü olup, başvurucunun iddia
ettiği hakkın mevcut olmadığını göstermektedir.
37. Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucu adına yapılan
herhangi bir tescil işlemi bulunmadığı, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin
tek başına başvurucunun taşınmazın mülkiyetini kazanmasını sağlamadığı ve
başvurucu lehine Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir
menfaat doğurmadığı anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve E.2009/1060,
K.2011/1194 sayılı ilamına ilişkin başvurusu yönünden Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamına giren korunmaya değer bir menfaati bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddialarının
Değerlendirilmesi (Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve
E.2009/1060, K.2011/1194 sayılı kararı yönünden)
39. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
40. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
42. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça
keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, § 26,
12/2/2013).
43. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığı taşınmazlara
ilişkin olarak Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı tescil davalarının
reddedildiğini, temyiz üzerine bir kısmının Yargıtay 14. Hukuk Dairesince
bozulduğunu, bir kısmının ise Yargıtay 8. Hukuk Dairesince gerekçesiz şekilde
onandığını, kararların kanuna, usule ve dosya içeriğine aykırı olduğunu
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece verilen karar ile Yargıtay 8. Hukuk Dairesince verilen onama
kararının gerekçeleri incelendiğinde, başvurucunun iddialarının özünün derece
Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
44. Yargılama derece Mahkemesi
tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş olup,
başvurucu kendi delillerini ve iddialarını sunma fırsatını bulmuş ve bunlar
anılan Mahkeme tarafından gereği gibi değerlendirilmiştir.
45. Öte yandan aynı hukuki metne
ilişkin olarak, aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve
içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde
kabul edilemeyeceği gibi, temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak
tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına
adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez.
46. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun, Silifke Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve E.2009/1060,
K.2011/1194 sayılı ilamının Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanmasına ilişkin
ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemesi ve
Yargıtay kararlarının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından,
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
47. Diğer yandan başvurucu
Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
48. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.”
49. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, § 30, 16/5/2013).
50. Öte yandan temyiz
mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz
merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması
yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde
dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını
inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir.
51. Somut olayda, Silifke Sulh
hukuk Mahkemesinin 1/12/2011 tarih ve E.2009/1060, K.2011/1194 sayılı ilamı,
Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, “Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama
tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar
verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan
temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun hükmün onanmasına” şeklinde
gerekçe belirtilerek onanmıştır. Başvurucunun, kararın gerekçesiz olduğuna dair
iddiaları da derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibariyle
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu gibi, Yargıtay kararının gerekçesiz
olduğundan da söz edilemez.
52. Açıklanan nedenlerle, temyiz
merci kararı ve gerekçesinde açık bir ihlal saptanmadığından, başvurucunun bu
yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan
yoksun” bulunmuştur.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun;
1. Otuz günlük süre içinde yapılmayan başvurular yönünden “süre aşımı”,
2. Mülkiyet hakkının ihlali iddiaları yönünden “konu bakımından yetkisizlik”,
3. Adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
18/9/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.