logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cihan Aydın [2.B.], B. No: 2013/3355, 21/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CİHAN AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/3355)

 

Karar Tarihi: 21/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

Cihan AYDIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, cezaevinde hükümlü olarak bulunan başvurucuya karşı infaz ve koruma memurları tarafından işkence ve kötü muamele yapıldığı iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/4/2013 tarihinde Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 20/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 13/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 15/10/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu olay tarihinde Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

1. İnfaz ve Koruma Memurları Hakkında Yapılan Soruşturmalar

9. 13/7/2011 tarihinde başvurucu Cihan Aydın ile hükümlüler Z.K. ve H.T. Ceza İnfaz Kurumu B1 açık görüş mahallinde haftalık sohbet faaliyetinden sonra İnfaz ve Koruma Memuru Z.S.nin yönlendirmesiyle bir grup infaz ve koruma memuru tarafından darbedildiklerini, olayın üzerinden iki gün geçtikten sonra sağlık kontrolüne götürüldüklerini, olayın güvenlik kameralarının bulunduğu alanda cereyan ettiğini ileri sürerek 15/7/2011 tarihinde Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardır. Aralarında başvurucunun da bulunduğu müştekilerin şikâyeti, Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/5605 sayılı soruşturmasına kaydedilmiştir. Aynı olayla ilgili olarak hükümlüler M.Ş.K., E.Ö. ve A.Y. ise 15/7/2011, hükümlüler K.Ş., A.O. ve H.B. 19/7/2011 tarihinde suç duyurusunda bulunmuşlardır.

10. Başvuruya konu olmayan ve 14/7/2011 tarihinde meydana gelen başka bir olayla ilgili olarak hükümlü M.S.nin 15/7/2011 tarihinde suç duyurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/5447 sayılı soruşturma dosyası üzerinden işlem başlatılmıştır. Hükümlüler F.Z., C.K. ve R.F. de aynı tarihte farklı bir dilekçeyle suç duyurusunda bulunmuşlardır.

11. Yapılan suç duyuruları üzerine infaz ve koruma memuru şüpheliler S.Ö., Ş.A., Z.S., U.Ö., V.K.T., H.S. ve B.A. hakkında görevi kötüye kullanma ve kasten yaralama suçlarından soruşturma başlatılmıştır. Tüm dosyalar Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/5445 sayılı soruşturma dosyasında birleştirilmiştir.

12. İnfaz ve koruma memurları S.Ö., Ş.A., Z.S., U.Ö., V.K.T., H.S. ve B.A. tarafından tanzim edilen 13/7/2011 tarihli tutanakta özetle 13/7/2011 tarihinde saat 13.30-16.30 arasında B1 açık görüş mahallinde hükümlülerin sohbet faaliyetlerinin bitmesinden sonra başvurucunun da aralarında bulunduğu dokuz hükümlünün infaz ve koruma memurları tarafından güvenlik gerekçesiyle oda numarasına göre ayrı ayrı odalarına dönmelerinin istendiği, hükümlülerin görevlilerin bu taleplerini “Biz bu şekilde çıkmıyoruz, toplu çıkarız, bizi böyle oda oda götüremezsiniz.” diyerek reddettikleri, hükümlüler Cihan Aydın, H.T. ve Z.K.nin ellerinden ve kollarından tutulup orantılı bir şekilde kuvvet kullanılarak sohbet alanından çıkarılmak istendiği fakat bu sırada başvurucu Cihan Aydın ile hükümlü E.Ö.nün çıkmamak için direniş gösterdikleri, görevlilere karşı elleri ve kollarıyla fiziki müdahalede bulundukları, onları gören diğer hükümlülerin birbirlerine sarılıp kenetlenmek suretiyle odalarına götürülmelerine engel olmaya çalıştıkları, herhangi bir üzücü olaya sebebiyet verilmeden hükümlülerin odalarına götürüldükleri belirtilmiştir.

2. Adli Raporlar ve Soruşturmada Yapılan Diğer İşlemler

13. Şüpheli İnfaz ve Koruma Memuru Z.S.nin Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Cezaevi Reviri tarafında düzenlenen 14/7/2011 tarihli ve 11.40 saatli raporunda boyunda ense kısmında 5-6 cm uzunluğunda ekimoz, sağ ve sol kol ön bilek sırtında 5-6 cm uzunluğunda yüzeysel ekimozlar bulunduğu, mevcut yaranın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu yazılıdır.

14. Olayın üzerinden iki gün geçtikten sonra 15/7/2011 tarihlinde başvurucu, adli raporunun aldırılması için İnfaz Kurumuna dilekçe yazmıştır. Tekirdağ Devlet Hastanesinin aynı tarihli ve 26192 sayılı raporunda; başvurucunun her iki kol üst iç kısımlarında eski hematom, 1x1 cm. çapında 2-3 adet ekimoz bulunduğu, yaranın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğu kayıtlıdır.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayla ilgili bilgi talep edilmesi üzerine İnfaz Kurumunun 3/8/2011 tarihli ve 2011/7584 sayılı yazısıyla olaya karışan hükümlüler hakkında disiplin soruşturması yapıldığı, başvurucu hakkında 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 44. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (h) bendi uyarınca 1 gün hücre cezası verildiği bildirilmiş olayla ilgili görüntülerin yer aldığı CD gönderilmiştir. Dosyada bu CD’nin incelendiğine dair tutanak ya da bilirkişi raporu bulunmamaktadır.

16. Başvuru tarihinden sonra Anayasa Mahkemesinin talebi üzerine yaptırılan inceleme sonucunda alınan 23/11/2015 tarihli bilirkişi raporunda; CD’nin 13/7/2011 günü saat 16.00-16.30 aralığındaki yaklaşık otuz dakikalık görüntü içerdiği, görüntü kalitesinin iyi olmaması nedeniyle kayıtların çok net olmadığı, kameranın hükümlü ve tutukluların bulunduğu bir odayı çektiği, oda içinde toplam dokuz hükümlünün bulunduğu, saat 16.23’te hükümlülerin infaz ve koruma memurlarıyla tartıştıkları, 16.25 ile 16.29 arasındaki görüntülerde infaz ve koruma memurlarının hükümlülerin kollarından tutarak tek tek dışarı çıkardıkları, hükümlülerin buna engel olmak için infaz ve koruma memurlarının ellerinden tutmaya çalıştıkları, görüntülerde hükümlü ve tutuklulara yönelik herhangi bir darp, cebir, saldırı ya da kötü muameleye rastlanmadığı bildirilmiştir.

3. Şüpheli İnfaz ve Koruma Memurlarının Savunmaları

17. Soruşturma kapsamında şüpheli infaz ve koruma memurlarının 11/8/2011 tarihinde Cumhuriyet Savcılığında savunmaları alınmıştır. Şüpheli İnfaz ve Koruma Baş memuru Z.S.nin savunması şöyledir:

“… 13/07/2011 tarihinde saat 13.30-16.50 arası B44 no.lu B48 no.lu, B58 no.lu odalarda kalan 9 hükümlü tutukluyu haftalık sohbet faaliyetine çıkardık. Sohbet faaliyeti bittikten sonra oda oda tutuklu hükümlüleri sohbet odasından alıp odalarına götürmek istedik. Cihan AYDIN ve E.Ö. görevli memurlara ‘Biz oda oda gitmeyiz, hepimiz birlikte 9 kişi gidiceğiz.’ demeleri üzerine ben sohbet faaliyetinin olduğunu B1 açık görüş mahalline gittim. Alanda bulunan tutuklulara kurumun ve kendi güvenlikleri için alanların oda oda boşaltıldığını kendilerine izah etmeme rağmen dikkate almadılar. ‘Biz hep beraber gideceğiz, keyfi uygulama yapıyorsun.’ dediler. Ben kabul etmeyince yanımda olan 44 no.lu odada kalan Z.K.yi kolundan çektim, görevli memurlara alın odasına götürün dedim. Bu arada diğer 8 hükümlü tutuklu birbirlerine sarılıp kenetlendiler. Görevli arkadaşlara 44'te kalan H.T. ve Cihan AYDIN'ı almalarını söyledim. Bu arada görevli arkadaşlarım bu tutukluları dışarı almak isterken özellikle Cihan AYDIN ve E.Ö. aşırı derecede mukavemet gösterdi. Ben E.Ö.yü tuttum, etkisiz hale getirdim. Diğer görevli arkadaşlarım adı geçen mahpusları oda oda götürdüler. Bu sırada ben de yaralandım. Boynumda ve kollarımda kızarık ve çizikler oluştu. Mahpusları odalarına benim talimatımla infaz ve koruma memurları S.Ö., V.K.T., U.Ö., Ş.A., B.A. ve H.S. götürdüler. Sohbet alanında dokuz mahkûm olduğu için şu an isimlerini hatırlamadığım müdahale ekibindeki infaz ve koruma memurları da bize yardıma gelmişti. Mahpuslar birbirlerine kenetlendiği için, güçlükle birbirlerinden ayırdık. Sohbet görüş alanındaki kamera kayıtlarından da olay net bir şekilde görülebilir. Cihan AYDIN’daki yaraların eski olduğu raporda belirtilmiştir. M.Ş.K.nin ise kendisinin alınması sırasında saati çıkmıştır. Bu nedenle elindeki yara saatten kaynaklanmış olabilir. Ben ve diğer görevliler mahpuslara saldırmadık. Onların aşırı derecede direnmesi neticesinde biz de görevimizi yapmak için ellerinden ve kollarından çekerken yaralanmışlardır. Ben üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum.”

18. Şüpheli İnfaz ve Koruma Memuru V.K.T.nin savunması da aynı içeriktedir.

19. Şüpheli İnfaz ve Koruma Memuru U.Ö.nün savunması şöyledir:

“…Başmemur Z.S.ye haber verdik. Z.S. mahpuslarla konuştu. İkna olmadılar, bunun üzerine bağrışmaların duyulması üzerine müdahalede görevli infaz ve koruma memurları da geldiler. Başmemurun talimatıyla 9 mahpusu odalarına götürmek için tek tek çıkarmaya başladık. Çünkü hepsi kenetlenmişlerdi. Biz kendilerine saldırmadık. Odalarına gitmemek için direnmeleri sırasında mahpuslarda çizikler meydana gelmiş olabilir. Biz görevimizi yaptık. Odalarına gitmeyen mahpusları zorla odalarına götürdük. Bende herhangi bir yara olmadı. Başmemur da bu sırada yaralandı. Ben suçlamayı kabul etmiyorum.”

20. Şüpheli İnfaz ve Koruma Memuru B.A, S.A. ve S.Ö.nün savunmaları da aynı içeriktedir.

21. Şüpheli İnfaz ve Koruma Memuru H.S.nin savunması şöyledir:

“Ben 13/7/2011 tarihinde B blokta telefon görevlisiydim. Bir mahkûma telefon görüşmesi yaptırırken B1 açık görüş alanından sesler geldi. Bu sırada mahkûmun telefon görüşmesi bitti. Bu kişiyi odasına aldım. Gürültünün geldiği yere gittim. İlk gittiğimde B-48 no.lu odada kalan H.B., A.O. ve K.Ş. sohbet alanından çıkartılıyordu. Bu üç mahkûm herhangi bir direniş göstermeden çıkıyorlardı. Ben üst aramalarını yaptım. Odalarına götürdüm. Daha önceden diğer mahkûmların direnmesini görmedim. Ben infaz ve koruma memurlarının görüş alanına çıkmak istemeyen mahkûmlara karşı saldırdıklarını görmedim. Daha sonradan duyduğum kadarıyla ilk başta mahkûmlar hep birlikte 9 kişi olarak odalarına gitmek istemişler, birbirlerine kenetlenmişler. Arkadaşlarımız kollarından tutmak suretiyle birbirlerinden ayırarak odaya götürmüşler. Ben herhangi bir suç işlemedim.”

22. Soruşturmada başvurucunun ifadesinin alındığına dair başvuru formunun ekinde ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarında herhangi bir belge bulunmamaktadır.

4. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar

23. Yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığının 21/12/2012 tarihli ve 2012/5445 soruşturma, K.2012/4922 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu/hükümlü olarak kalan müştekiler, 15/7/2011 tarihli benzer başvuruları ile, suç tarihinde, sohbet sonrası idare tarafından, odalarına tek tek götürülmek istenmesine karşı çıktıklarını, bu nedenle şüpheli infaz ve koruma memurlarının kendilerine saldırdıklarını, darp izlerinin olduğunu ileri sürmüşler, Cihan Aydın ve M.Ş.K. isimli tutuklu/hükümlüler ile infaz ve koruma memuru Z.S.nin adli raporlarına göre basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde yaralandıkları görülmüşse de; müştekilerin, sohbet sonrası odaya götürülme işlemine direndikleri yönündeki beyanları, şüphelilerin, söz konusu yaralanmaların, orantılı güç kullanımı sırasında direnç nedeniyle gerçekleştiği yönündeki, yaralanma bölgeleri ve yaralanma nitelikleri ile uyumlu savunmaları, şikayet konusuna ilişkin idarece yapılan yazılı açıklama ve ekli belgelere göre, idarenin yetkisi dahilinde yapılan müdahalenin yetki aşılarak ve suç kastıyla yapıldığına dair, müştekilerin dosya içeriğiyle ve birbirleriyle uyumsuz iddialarından başka kanıt elde edilemediğinden … şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına (karar verilmiştir.)”

24. Bu karara başvurucu tarafından itiraz edilmesi üzerine Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/2/2013 tarihli ve 2013/145 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.

25. Ret kararı 25/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 30/4/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımının bulunmadığı anlaşılmıştır.

B. İlgili Hukuk

26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:

"...

(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

...

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

...

işlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

27. 5237 sayılı Kanun'un “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:

“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

28. 5237 sayılı Kanun’un “Görevi yaptırmamak için direnme” kenar başlıklı 258. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

29. 5275 sayılı Kanun’un “Kurumların iç güvenliği” kenar başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.”

30. 4/6/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) “Güvenlik ve gözetim servisi“ kenar başlıklı 22. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

“İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.”

31. Aynı Tüzük’ün “Kurumların iç güvenliği” kenar başlıklı 44. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Kurumların iç güvenliği, Bakanlığa bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.

(2) Açık kurumlar ile çocuk eğitim evlerindeki idare ile infaz ve koruma görevlileri; firarların önlenmesi, asayiş ve disiplinin sağlanması için gözetim ve denetimle yükümlüdürler.”

32. Aynı Tüzük’ün “Kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir

“(1) Kapalı kurumlarda oda ve koridor kapıları kapalı tutulur. Kapılar aşağıdaki hâllerde açılır:

a) Cezaevi tabibine, revir, hamam ve berbere gitme, başka odaya nakil,

b) Hastane ve duruşmaya gönderme ve başka kuruma nakil,

c) Salıverilme, ziyaret, arama, sayım, denetim, eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma,

d) Kurullara çağrılma,

e) Ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü hâller,

f) Kurum idaresince gerekli görülen hâller.

(2) Hükümlüler, yukarıda sayılan hâller dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Kapalı Cezaevinde hükümlü olduğunu, 13/7/2011 tarihinde diğer hükümlülerle birlikte haftalık sohbet alanından odalarına dönerken infaz ve koruma memurlarının kendilerini tek tek odalara götürmek istemelerine karşı çıktıklarını, daha sonra İnfaz ve Koruma Baş memuru Z.S.nin yönlendirmesiyle bir grup infaz ve koruma memuru tarafından darbedildiğini, yapılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, olaydan ancak iki gün geçtikten sonra adli raporunun aldırıldığını, olayın güvenlik kameralarının bulunduğu alanda cereyan etmesine rağmen bunların incelenmediğini,olay sırasında ne kendisi ne de diğer hükümlüler tarafından infaz ve koruma memurlarına karşı herhangi bir fiziksel temaslarının bulunmadığını, bu nedenle İnfaz ve Koruma Memuru Z.S.nin darbedildiğine dair raporun gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğini, Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadesinin alınmadığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

35. Başvurucu ayrıca bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

36. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, UYAP üzerinden yapılan SGK kaydı ve TAKBİS mal kaydı sorgulaması sonucunda geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

38. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumunda görevli infaz ve koruma memurları tarafından darbedildiğini, olayın güvenlik kameralarının bulunduğu alanda cereyan etmesine rağmen bunların incelenmediğini,olaydan ancak iki gün geçtikten sonra adli raporunun aldırıldığını, Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadesinin alınmadığını ileri sürmüştür.

39. Bakanlık görüşünde; infaz ve koruma memurları tarafından uygulanan zor kullanmanın haklı ve gerekli olup olmadığının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiğini, AİHM’nin yerleşik içtihatlarına göre kötü muamelenin 3. madde kapsamına girmesi için asgari seviyede bir şiddete ulaşması; bir kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakıldığında veya daha genel olarak güvenlik güçleriyle karşı karşıya kaldığında, davranışlarından kaynaklanan kesin bir zorunluluk yoksa kendisine karşı zor kullanılmasının insanlık onuruna aykırı olacağını, muamelenin 3. madde çerçevesinde “onur kırıcı” olup olmadığına karar verirken, amacın söz konusu kişiyi aşağılamak ve küçük düşürmek mi olduğu ve yol açtığı sonuçlarla ilgili olarak muamelenin başvuranın kişiliğini 3. madde ile uyuşmayan, kötü bir biçimde etkileyip etkilemediğini göz önünde bulundurulacağını, bu kapsamda yürütülecek ceza soruşturmalarının, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olması gerektiğini, bunun için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerektiğini belirtmiştir.

40. Bakanlık görüşünde somut olayla ilgili olarak, tüm uyarılara rağmen başvurucunun hükümlülerle birlikte odalarına ayrı ayrı alınmalarına karşı direnç gösterdiğini, ceza infaz kurumlarında disiplinin yasalara uygun olarak sağlanması gerektiğini, AİHM içtihatları uyarınca 3. madde kapsamında müdahalenin gerekli olduğu durumlarda müdahalenin orantılı bir şekilde yapılması gerektiğini, başvurucunun direnmesi üzerine yeterli sayıda personel tarafından koğuşa alındığını, başvurucuya karşı kötü muamele olarak değerlendirilebilecek ve belli bir ağırlık eşiğine ulaşmış somut bulgulardan bahsedilmediğini, soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olarak yürütüldüğünü, bu kapsamda ilgili personel hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından adli soruşturma başlatıldığını, sorumluların tespiti ve kamera kayıtlarının temini amacıyla cezaevi idaresi ile yazışmalar yapıldığını ve görevli personelin savunmalarının alındığını, soruşturmanın başvurucuya açık olarak yürütüldüğünü belirterek başvurucunun şikâyetinin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu belirtmiştir.

41. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin, devletin negatif ve pozitif sorumluluğuna bağlı olarak maddi ve usule ilişkin boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekir. Bu nedenle başvurucunun somut olaydaki şikâyetleri, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, devletin maddi ve usule ilişkin yükümlülükleri açısından ayrı şekilde değerlendirilecektir.

a. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

i. Genel İlkeler

42. Başvuru konusu olay, devletin gözetimi altında cezaevinde bulunan başvurucunun maruz kaldığı yaralama eylemi nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ile ilgilidir.

43. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

44. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

45. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

46. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca, devletin, pozitif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

47. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye, bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yükletmektedir. Dolayısıyla yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gerektiği bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda Devletin 17. maddenin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).

48. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

49. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS/Sözleşme) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme altına alınmış olan “işkence”, “eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

50. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence” olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt” unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).

51. “İşkence” seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ıstıraba sebep olan insanlık dışı muameleler “eziyet” olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak “eziyet”te, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz. AİHM fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleleri “insanlık dışı muameleler” olarak nitelendirmiştir (İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71, 18/1/1978; Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya, [BD], B. No: 48787/99, 8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§ 41-42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu nitelikleki muameleler Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında “eziyet” olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

52. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak, kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

53. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

54. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 104). Aynı ilke, özgürlükten yoksun bulundukları ve ceza infaz kurumu yönetiminin sorumluluk ve kontrolüne tabi oldukları değerlendirildiğinde, ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlüler için de geçerli olacaktır (Satık ve diğerleri/Türkiye, B.No: 31866/96, 10/10/2000, § 54).

55. Anayasa'nın 17. maddesi cezaevinde güvenliği sağlamak, düzeni korumak ve suç işlenmesini önlemek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu kapsamda sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Bu bağlamda AİHM suçla mücadeleye özgü zorlukların, bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya sınırlar koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Cezaevinde oldukları için dış dünyayla ilişkileri kesilen veya kendilerine destek olabilecek ve gerekli kanıtları oluşturabilecek doktor, avukat, aile yakını veya arkadaşlarıyla görüşmeleri her an olanaklı olmayan başvurucuların gözaltı sırasında maruz kaldıkları kötü muamele şikâyetlerini temellendirmeleri, kanıt toplamanın güçlüğü nedeniyle zor olacağı açıktır. Başvurucunun bu kapsamdaki iddialarına ilişkin olarak, ancak dosyadaki tüm verilerin birlikte incelenmesi hâlinde bir sonuca ulaşılması mümkündür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 99).

57. Olay tutanağına göre 13/7/2011 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunun açık görüş mahallinde hükümlüler haftalık sohbetlerini yapmışlardır. İnfaz ve koruma memurları tarafından hükümlüler kaldıkları odalara güvenlik gerekçesiyle ayrı ayrı götürülmek istenmiş, ancak başvurucunun da aralarında bulunduğu dokuz hükümlü, odalarına topluca gitmek istediklerini söyleyerek bulundukları yerden ayrılmak istememişlerdir. Hükümlüler H.T., Z.K. ve başvurucuya infaz ve koruma memurları tarafından müdahale edildiği sırada hükümlü E.Ö. ile başvurucu elleri ve kollarıyla görevlilere mukavemet etmişler, sonrasında bütün hükümlüler birbirlerine sarılıp kenetlenerek götürülmelerine engel olmaya çalışmışlardır(bkz. § 12). Olayın meydana geldiği yerde bulunan kamera kayıtlarını inceleyen bilirkişi 23/11/2015 tarihli raporunda; bu yerde toplam dokuz hükümlünün bulunduğu, saat 16.23’te hükümlülerin infaz ve koruma memurlarıyla tartıştıkları, 16.25 ile 16.29 arasındaki görüntülerde infaz ve koruma memurlarının hükümlülerin kollarından tutarak tek tek dışarı çıkardıkları, hükümlülerin buna engel olmak için infaz ve koruma memurlarının ellerinden tutmaya çalıştıkları, hükümlü ve tutuklulara yönelik herhangi bir darp, cebir, saldırı ya da kötü muameleye rastlanmadığı bildirilmiştir (bkz. § 16).

58. Başvurucunun adli raporunda her iki kolda üst iç kısımlarda eski hematom, 1x1 cm çapında 2-3 adet ekimoz bulunduğu; şüpheli İnfaz ve Koruma Memuru Z.S.nin raporunda, boyunda ense kısmında 5-6 cm uzunluğunda ekimoz, sağ ve sol kol ön bilek sırtında 5-6 cm uzunluğunda yüzeysel ekimozlar bulunduğu, her ikisinin de basit tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde yaralandıkları tespit edilmiştir (bkz. §§ 13, 14).

59. Yapılan soruşturma sonucunda başvurucunun sohbet sonrasında odaya tek tek götürülmek istenmelerine karşı geldikleri yönündeki ifadesi başvurucuda oluşan yaranın gösterdiği direnç sırasında kullanılan orantılı güç sonucunda gerçekleşmesi, yaranın meydana geldiği bölge ve mahiyetinin bunu teyit etmesi, idarenin yetkisi dahilinde yapılan müdahalenin yetki aşılarak ve suç kastıyla yapıldığına dair müştekilerin dosya içeriğiyle ve birbirleriyle uyumsuz iddialarından başka kanıt elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir (bkz. § 23).

60. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil niteliktedir. Bir davadaki delilleri değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerinin işi olduğundan, Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Yaşam hakkına ilişkin iddialarla ilgili olarak derece mahkemelerinde dava görüldüğü zaman, ceza hukuku sorumluluğunun, Anayasa ve uluslararası hukuk sorumluluğundan ayrı tutulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen, normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de önemli nedenlerin var olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).

61. Olay tutanağı, başvurucunun şikâyet dilekçesi ve şüphelilerin beyanları, Anayasa Mahkemesi tarafından CD üzerinde sonradan yaptırılan bilirkişi incelemesine göre hükümlülerin haftalık sohbetleri sona erince odalarına ayrı ayrı götürülmek istenmelerine karşı geldikleri, bu sırada başvurucunun da aralarında bulunduğu hükümlülerle görevliler arasında çıkan arbede sırasında görevlilerin hükümlüleri tek tek odalarına götürmek için ellerinden ve kollarından tuttukları, hükümlülerin de aynı şekilde bunu önlemeye çalıştıkları, hükümlülerin bundan sonra ayrı ayrı odalarına götürüldükleri, odalarına götürüldükten sonra başkaca bir müdahale yapıldığına dair bilgi bulunmadığı, görevlilerin zor kullanması sonucunda başvurucunun elleri ve kollarından basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralandığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

62. Bu durumda tespit edilmesi gereken ilk husus, infaz ve koruma memurları tarafından yapılan bu müdahalenin mevzuata uygun olup olmadığı, ikinci olarak da, görevliler tarafından kullanılan gücün gerçekleştirilmek istenen amaçla orantılı olup olmadığıdır (bkz. § 55). Başvurucuda oluşan yaraların sayısı ve niteliği, hangi şartlarda ne şekilde meydana geldiği, başvurucunun güç kullanımı sırasında takındığı tutum yapılacak değerlendirmede önem taşımaktadır.

63. 5275 sayılı Kanun’un 33., İnfaz Tüzüğü’nün 22. ve 44. maddelerinde cezaevlerinde iç güvenliğin infaz ve koruma memurları tarafından sağlanacağı düzenlenmiştir. İnfaz Tüzüğü’nün 45. maddesinde kapalı cezaevlerinde oda ve koridor kapılarının kapalı tutulacağı, sadece cezaevi tabibine, revir, hamam ve berbere gitme, başka odaya nakil, hastane ve duruşmaya gönderme ve başka kuruma nakil, salıverilme, ziyaret, arama, sayım, denetim, eğitim, öğretim, spor ve iyileştirme çalışmaları, kurumda çalıştırma, kurullara çağrılma, ölüm, deprem veya yangın gibi olağanüstü hâller ile kurum idaresince gerekli görülen hâllerde kapıların açılabileceği ve hükümlülerin birbiriyle temas sağlayabileceği düzenlenmiştir. Sayılan durumlar dışında hükümlülerin birbiriyle veya cezaevi görevlileriyle temas kurmaları yasak olduğundan infaz ve koruma memurlarının sohbet sona erdikten sonra hükümlüleri güvenlik gerekçesiyle ayrı ayrı odalarına götürmeleri, meşru bir amaca matuftur.

64. İnfaz Tüzüğü’nün 22. maddesinin (8) numaralı ve 44. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca infaz ve koruma memurları, görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidirler. İnfaz ve koruma memurları fiili bir saldırının varlığı halinde ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca meşru savunma kapsamında kalan durumlarda da bu yetkiye sahiptirler. Başvurucunun da aralarında olduğu hükümlülerin fiziksel direnişini kırmak için infaz ve koruma memurları tarafından kullanılan cebir sonucunda başvurucu basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde kollarından yaralanmıştır. Şüphelilerin güvenlik kamerası görüntüleri ile uyumlu savunmaları, başvurucudaki yaranın meydana geldiği bölge ve niteliği, müdahale sırasında kullanılan kuvvetin gerçekleştirilmek istenen amaçla orantılı olduğu sonucuna varılmasını gerektirmiştir.

65. Başvurucu her ne kadar infaz ve koruma memurlarına karşı herhangi bir fiziksel temaslarının bulunmadığını, bu nedenle İnfaz ve Koruma Memuru Z.S.nin darbedildiğine dair raporun gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğini belirtmiş ise de yapılan müdahale sırasında hükümlülerle görevlilerin karşılıklı olarak el ve kollarından tutup mücadele ettikleri CD görüntülerinden anlaşılmaktadır.

66. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiği İddiası

i. Genel İlkeler

67. Başvurucu, cezaevinde gerçekleşen darp olayından iki gün sonra adli raporunun aldırıldığını, olayın güvenlik kameralarının bulunduğu alanda cereyan etmesine rağmen bunların incelenmediğini,olay sırasında ne kendisi ne de diğer hükümlülerin infaz ve koruma memurlarına fiziksel temasta bulunmadığını, Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadesinin alınmadığını belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen işkence ve kötü muamele yasağının usul yönünden ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

68. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usule ilişkin boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

69. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa, bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

70. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan, burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

71. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu amaçla yetkililer mağdurun iddialarıyla ilgili ayrıntılı ifadesini almalı, tıbbi bulguların özellikle de yaraların sebebine ilişkin objektif bir analiz yapmalıdır. Soruşturmada yaranın sebebini veya sorumlu kişiyi ortaya çıkarma yeteneğini sakatlayan bir kusur, bu standartla çelişme riski yaratacaktır (Batı ve diğerleri/Türkiye, 33097/96, 57834/00, 3/6/2004, § 134).

72. İşkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili ceza soruşturmalarının etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

73. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

74. 13/7/2011 tarihinde cezaevinin açık görüş yerinde haftalık sohbetini yapan hükümlülerin odalarına ayrı ayrı götürülmek istenmelerine karşı direnmeleri üzerine infaz ve koruma memurları tarafından zor kullanılmış, bu sırada hükümlü M.Ş.K., başvurucu ve İnfaz ve Koruma Memuru Z.Ş. yaralanmıştır.

75. Olayla ilgili infaz ve koruma memurları tarafından tutanak tutulmuş, yaralanan İnfaz ve Koruma Memuru Z.Ş.nin adli raporu aldırılmış ve hükümlüler hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Konuyla ilgili olarak İnfaz Kurumu tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbarında bulunulmamıştır.

76. Başvurucunun 15/7/2011 tarihinde Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunması üzerine infaz ve koruma memurları hakkında derhal soruşturma başlatılmış, olay tutanağı incelenmiş, tutanakta adı geçen infaz ve koruma memurlarının şüpheli sıfatıyla savunmaları alınmış, Ceza İnfaz Kurumuyla yapılan yazışmalar sonucunda İnfaz ve Koruma Memuru Z.S.nin adli raporu ve güvenlik kamerası kayıtları getirtilmiş, başvurucunun müracaatı üzerine onun da adli raporu aldırılmıştır.

77. Başvurucu Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmamasının işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutunu ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de, suç duyurusu dilekçesinde başvurucunun iddia ve delillerinin tamamını ortaya koyabilmesi, ifadesinin alınması durumunda soruşturmanın seyrinin ne şekilde etkileneceğine ilişkin biraçıklamasının bulunmaması, toplanan diğer delillerin olayın aydınlatılması için yeterli olması nedeniyle başvurucunun ifadesinin alınmasını gerektiren bir durumun bulunmadığı anlaşılmıştır.

78. Soruşturmanın yaklaşık on yedi ay gibi makul bir sürede sonuçlandırılmış, soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksiklik bulunmamıştır.

79. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

E. Yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA

21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Cihan Aydın [2.B.], B. No: 2013/3355, 21/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı CİHAN AYDIN
Başvuru No 2013/3355
Başvuru Tarihi 30/4/2013
Karar Tarihi 21/4/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, cezaevinde hükümlü olarak bulunan başvurucuya karşı infaz ve koruma memurları tarafından işkence ve kötü muamele yapıldığı iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı İnfaz kurumunda güç kullanımı İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 86
256
258
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 33
Tüzük 6/4/2006 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük 22
44
45
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi