logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Meltem Sukan [2.B.], B. No: 2013/9459, 21/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MELTEM SUKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9459)

 

Karar Tarihi: 21/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Meltem SUKAN

Vekili

:

Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zorunlu hizmet süresi tamamlanmadan istifa edilmesi gerekçesiyle tıp hekimliği diploması ile uzmanlık belgesinin verilmemesi ve doktorluk mesleğinin icra edilememesi nedenleriyle zorla çalıştırma yasağı, çalışma ve sözleşme hürriyeti ile ailenin korunması ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/12/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 20/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 1/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/11/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 8/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 23/12/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden 1998 yılında mezun olmuş 5/1/2001 tarihinde Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde uzmanlık eğitimine başlamıştır.

9. 6/7/2005 tarihinde girdiği ihtisas sınavını başarıyla tamamlayan başvurucu 3/10/2005 tarihinde Mardin Devlet Hastanesine ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı olarak atanmış 1/11/2005 tarihinde göreve başlamıştır.

10. Başvurucu, ailevi sebepler ve psikolojik rahatsızlığını gerekçe göstererek birçok kez İstanbul iline tayinini talep etmiş ancak tayin talepleri reddedilmiştir.

11. Başvurucu majör depresyon teşhisiyle yaklaşık on dört ay istirahat raporu kullanmıştır.

12. Tayin taleplerinin reddedilmesi nedeniyle başvurucu 25/10/2007 tarihinde istifa etmiş ve uzmanlık belgesinin kendisine verilmesini talep etmiştir.

13. Sağlık Bakanlığının anılan talebi zımnen reddetmesi üzerine başvurucu, Ankara 1. İdare Mahkemesinde zımnen ret işleminin iptali istemiyle dava açmış, Mahkemenin 12/11/2008 tarihli ve E.2008/458, K.2008/1891 sayılı kararıyla 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun, 21 Haziran 2005 tarih ve 5371 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalısma Esaslarına Dair Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile getirilen ek 3. ve 4. maddelerine atıfla dava reddedilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

"3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun ek 3.maddesinde "İlgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan;....Gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.7.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler. Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında fiilen çalışma esas olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan sayılır. Yıllık, mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük süresine ilave edilir. "hükmüne Ek4.maddesinde "Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personel, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler."hükmüne yer verilmiktedir.

Davalı Bakanlıkça Devlet hizmet yükümlülüğü uygulamasını gösteren29/8/2005 gün ve 20785 sayılı Bakanlık "Onay"ının ve bu "Onay"da değişiklik yapan7/10/2005 tarih ve 24312 sayılı Bakanlık "Onay"ının 28.maddesinde "Bakanlıkça tescil edilmiş olan tıp diplomalarının tescil edildikten sonrailgili Tıp fakültelerine gönderilmesi, ana dal ve yan dal tamamlayıp uzman olanların uzmanlık belge tescil işlemleri tamamlandıktan sonra Personel Genel Müdürlüğü'nce muhafaza edilmesi, Devlet hizmet yükümlülüğü olan tabiplere, yükümlülüğünü tamamladıktan ve Devlet hizmet yükümlülüğünü tamamladığına dair yazının Bakanlığımızca ilgili tıp fakültesine gönderildikten sonra tıp diplomasının ilgililere teslim edilmesi, uzmanlık belgesinin ise uzman olarak Devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamladıktan sonra ilgililere teslim edilmesi"öngörülmüştür.

Yukarıda belirtilen Davalı Bakanlık "Onay"ının 28.maddesinin iptali istemiyle Danıştay 5.Dairesi'nin açılan dava,28/2/2007 gün ve E:2006/625 K:2007/834 sayılı kararla reddedilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa TıpFakültesi'nden 1998 yılında mezun olan davacının Tıpta Uzmanlık Sınavında başarılı olarak Prof.Dr.Mahzar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde uzmanlık eğitimine başladığı, 6/7/2005 tarihinde yapılan ihtisas sınavında başaılı olarak uzman hekim unvanını almaya hak kazandığı, sonrasında da zorunlu devlet hizmet yükümlülüğü kuralları uyarınca 3/10/2005 tarihinde "Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı" olarak Mardin Devlet Hastanesi'ne atandığı ve 1/11/2005 tarihinde bu görevine başladığı, ancak görevine başlamasından sonra 2006 yılıl temmuz ayından başlama üzere farklı tarihlerdeeş durumu, ruhsal rahatsızlık ve babasının hastalığı gerekçeleriyle davalı idareye başvurarak yer değiştirilmesi talebinde bulunmasına karşılık bu isteminin yerinde görülmediği, bunun üzerine de 25/10/2007 tarihli dilekçesiyle görevinden istifa eden ve uzmanlkı belgesinin gönderilmesini isteyen davacınıntalebinin de cevap verilmemek suretiyle reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle görülmemte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; yukarıda belirtilen mevzuat hükümleriuyarınca tıp fakültesinden mezun olan ya da tıpta uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman unvanını almaya hak kazanan hekimlerin bu mesleklerini icra etmeleri zorunlu devlet hizmeti yükümlülüklerini yerine getirmeleri şartına bağlanmış olduğu ve söz konusu Kanun hükmünün anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla başvurulan Anayasa Mahkemesi'nin 13/3/2006 gün ve E:2006/21 K:2006/38 kararıyla da; belirtilen Kanun hükümlerinin anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varıldığı dikkate alındığında davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykılık görülmemiştir."

14. Temyiz istemi üzerine anılan karar, Danıştay 5. Dairesinin 12/6/2012 tarihli ve E.2009/1536, K.2012/4343 sayılı ilamıyla onanmıştır.

15. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 13/9/2013 tarihli ve E.2012/10777, K.2013/5919 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

16. Nihai karar başvurucuya 13/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 13/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 3359 sayılı Kanunu'nun ek 3. maddesi(Ek: 21/6/2005 – 5371/1 md.) şöyledir:

"İlgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan;

...

Gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.7.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler. Bu süreler ihtiyaca göre Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kısaltılabilir. Sürelerin hesabında fiilen çalışma esas olup, hafta sonu ve resmi tatil günleri fiili çalışmadan sayılır. Yıllık, mazeret ve hastalık izinli geçirilen günler ise yükümlülük süresine ilave edilir.

..."

18. 3359 sayılı Kanunu'nun ek 4. maddesi(Ek: 21/6/2005 – 5371/1 md.) şöyledir:

"Tıp fakülteleri dekanlıkları ve eğitim hastaneleri baştabiplikleri mezun olan veya uzmanlık ve yan dal uzmanlık öğrenimini tamamlayan tabip ve uzman tabiplerin isim ve adreslerini onbeş gün içinde Sağlık Bakanlığına bildirmekle yükümlüdürler. Diploma ve uzmanlık belgelerinin Sağlık Bakanlığınca tescil işlemlerini müteakip en geç iki ay içerisinde, Devlet hizmeti yükümlülüğü olan personel, atama yerleri ve atama işlemine ilişkin süreç internet sayfasında ilân edilir. Bu ilân tebligat yerine geçer.

Eş durumu ve sağlık mazereti nedeniyle yapılacak atamalar hariç personelin görev yerleri, tercih hakkı verilmek sureti ile kurayla belirlenir. (Ek cümle: 2/1/2014-6514/43 md.) Ancak beşinci ve altıncı grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile Bakanlar Kurulunca tespit edilecek il merkezi ve il merkezlerine bağlı yerleşim yerlerinde Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirenler, tekrar Devlet hizmeti yükümlüsü olduklarında istekleri dışında bu yerlere atanamazlar. Atama sonuçlarının internet sayfasında ilânını müteakip, gerekli hallerde belgelerini tamamlamak üzere ilgili personele yirmi gün süre verilir. Devlet hizmeti yükümlülük süresi, personelin atandığı yerde göreve katılması ile başlar...

Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personel, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler."

19. 10 Temmuz 2003 tarihinde yürürlükten kaldırılan 21 Ağustos 1981 tarihli ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanun'un “Devlet hizmeti yükümlülüğü baslıklı 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tabipler pratisyenlikte iki yıl ve uzmanlıkta iki yıl olmak üzere toplam fiilen dört yıl süre ile Saglık ve Sosyal Yardım Bakanlıgının kanunlara göre tabip atamakla yükümlü oldugu kurum ve kuruluslarda ve diger bakanlıkların, yüksekögretim kurumları ve diger kurulusların Saglık ve Sosyal Yardım Bakanlıgınca tasvip edilen kadrolarında devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler.”

20. 2514 sayılı mülga Kanun'un “Devlet Hizmeti Yükümlülügünü Yerine Getirmeyenlerbaslıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Kanun kapsamına giren kisiler devlet hizmeti yükümlülügünü yerine getirmeden mesleklerini serbest olarak icra edemezler."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu; zorunlu hizmet süresini tamamlamaması nedeniyle diplomasının ve uzmanlık belgesinin kendisine verilmediğini, uzmanlık eğitimine devam ettiği sırada bulunmayan zorunlu hizmet yükümlülüğünün eğitimini bitirmesinden sonra yapılan mevzuat değişikliği ile getirilmiş olduğunu, hastalık ve ailevi sebeplerle yaptığı yer değişikliği taleplerinin reddedildiğini, zorunlu hizmet yükümlülüğünün zorla çalıştırma yasağına aykırılık oluşturduğunu, uzmanlık eğitimi almış olmasına karşın pratisyen hekimlik dahi yapamadığını ve mesleğini hiçbir şekilde icra edemediğini belirterek zorla çalıştırma yasağı, çalışma ve sözleşme hürriyeti, ailenin korunması ilkesi ile hukuk güvenliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, adli yardım ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun çalışma ve sözleşme hürriyeti ile hukuk güvenliği ilkesinin ihlal edildiği iddiaları maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun zorla çalıştırma yasağı ile aile hayatının korunması ilkelerinin ihlal edildiği iddiaları ise ayrıca incelenmiştir.

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

24. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30/4/2013 tarihli ve 28633 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 22. maddesi ile değişik 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun kimselerin, iddia ve savunmalarında taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilecekleri düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 337. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise adli yardımın daha önce yapılan yargılama giderlerini kapsamayacağı belirtilmiştir.

25. Somut olayda başvurucunun, dilekçesinde adli yardım talebinde bulunduğunu belirtmiş olmasına karşın bireysel başvuru harcını yatırdığı tespit edilmiştir. Bireysel başvuru yolunda harç dışında başvurucu tarafından ödenmesi gereken yargılama gideri bulunmamaktadır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvuru harcının yatırılmış olması ve adli yardımın daha önce yapılan giderleri kapsamaması nedeniyle başvurucunun bireysel başvuru yönünden adli yardım talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Zorla Çalıştırma Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

27. Başvurucu doktorların zorunlu hizmete tabi tutulmaları nedeniyle zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

28. Anayasa'nın "Zorla Çalıştırma Yasağı" başlıklı 18. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.

Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz."

29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 4. maddesi şöyledir:

" 1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda tutulamaz.

 2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.

 3. Aşağıdaki haller, bu madde anlamında “zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışma” sayılmaz:

a) Bu Sözleşme’nin 5. maddesinde öngörülen koşullara uygun olarak tutulu bulunan bir kimseden, tutulu bulunduğu sırada veya şartlı tahliyeden yararlandığı süre içinde olağan olarak yapması istenilen bir iş;

b) Askeri nitelikli herhangi bir hizmet veya vicdanî reddin meşru sayıldığı ülkelerde, vicdanî reddi seçen kişilere zorunlu askerlik hizmeti yerine gördürülebilecek başkaca bir hizmet;

c) Toplumun hayat veya refahını tehdit eden kriz veya afet hallerinde gerekli görülen her hizmet;

d) Olağan yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her türlü çalışma veya hizmet."

30. Anayasa'nın 18. maddesi angarya yasağını ve zorla çalıştırma yasağını düzenlemektedir. Anayasa'nın 18. maddesinin gerekçesinde ve Anayasa Mahkemesi kararlarında angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması ya da bir maldan veya bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanılması olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tabiplere hizmetlerinin karşılığında ücret ödendiğinden anılan yükümlülük kapsamındaki çalışmaların angarya olarak nitelendirilmesi mümkün değildir (AYM, E.2006/21, K.2006/38, 13/3/2006; AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).

31. Anayasa'da angarya yasağından farklı olarak ayrıca "zorla çalıştırma" yasaklanmakla birlikte bu kavramın tanımı yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı ve içeriği belirlenirken temel insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve uygulamalarından yararlanılabilir. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin uluslararası kurallar, 29 No.lu Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya İlişkin ILO Sözleşmesi'nde düzenlenmiştir. Anılan Sözleşme'nin 2. maddesinde yapılan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 4. maddesinde yer alan zorla çalıştırma yasağının kapsamının belirlenmesinde esas alınan tanıma göre zorla çalıştırma "herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetleri" ifade etmektedir. Buna göre zorla çalıştırmadan söz edilebilmesi için kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın çalıştırılması gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).

32. Anayasa Mahkemesi kararlarında herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olması ve ülkenin her yöresinde sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesinin sağlanması amacıyla doktorlar için devlet hizmeti yükümlülüğünün öngörülmüş olduğu gözetilerek Anayasa'nın 18. maddesinde yer alan “ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.” hükmü gereğince doktorlar için getirilen zorunlu çalışma yükümlülüğünün zorla çalıştırma olarak da nitelenemeyeceği tespit edilmiştir (AYM, E.2006/21, K.2006/38, 13/3/2006).

33. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir …”

34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre de bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

35. Doktorlar için öngörülen zorunlu hizmet yükümlülüğünün Anayasa ve Sözleşme'de koruma altına alınan zorla çalıştırma yasağı kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.

36. Açıklanan nedenlerle başvuru konusunun Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Aile Hayatının Korunması İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucu,eşinin başka bir ilde çalışıyor olmasına ve babası ile kendisinin sağlık durumlarının belgelenmesine karşın tüm tayin taleplerinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatının korunması ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

39. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

40. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, başvuru yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).

41. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

42. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

43. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).

44. 3359 sayılı Kanunun ek 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Eş durumu ve sağlık mazereti nedeniyle yapılacak atamalar hariç, personelin görev yerleri, tercih hakkı verilmek suretiyle kurayla belirlenir” ve ek 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Devlet hizmeti yükümlülügünü yapmakta olan personel, mazeret ve zorunlu haller dışında başka yere atanamaz” hükümleri dikkate alındığında başvurucu tarafından idarece tesis edilen eş durumu ve sağlık problemleri nedeniyle yer değişikliği istemlerinin reddine ilişkin işlemlere karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu hükümleri uyarınca iptal davası açılmasında bir engel olmadığı değerlendirilmektedir.

45. Başvuruya konu olayda anılan idari dava yolunun tüketilmediği anlaşılmaktadır.

46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun aile hayatının korunması ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

48. Başvurucu zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle on üç yıl eğitim almış olduğu doktorluk mesleğini icra edememesinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

49. Bakanlık tarafından başvurucunun belgelerinin kendisine verilmemesi nedeniyle doktorluk mesleğini icra edememesinin Sözleşme'nin 8. maddesinde koruma altına alınan, özel yaşama saygı hakkı kapsamında korunan, fiziksel ve zihinsel bütünlük ile bireyin kendini gerçekleştirme hakkına kaşılık gelen, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında korunan maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına bir müdahale olarak görülebileceği ancak müdahalenin kanunla öngörülme şartını yerine getirdiği, genel sağlık gibi meşru bir amacının olduğu ve müdahalenin meşru amaçla orantılı olduğu şeklinde görüş bildirilmiştir.

50. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında uzmanlık eğitimi aldığı sırada zorunlu hizmet yükümlülüğünün bulunmadığını, zorunlu hizmet yükümlülüğünün getirilmesi ile uzmanlık eğitimini tamamlaması arasında yalnızca bir gün olduğunu belirterek yasallık koşullunun yerine getirilmediğini belirtmiştir.

a. Genel İlkeler

51. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

52. Sözleşme'nin "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

 "(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

53. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 26).

54. Özel yaşama saygı hakkı alt kategorisinde geçen "özel hayat" kavramı AİHM tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51).

55. "Bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramının, özel yaşama saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel yaşamın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir (Halime Sare Aysal, B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 46).

56. Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlar Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında güvence altına alınmakla birlikte söz konusu hukuksal çıkarların Anayasa'nın farklı maddelerinin koruma alanına girdiği görülmektedir. Bu bağlamda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkı ile bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, § 30).

b. Müdahalenin Mevcudiyeti

57. Özel hayata saygı hakkı, iş ve mesleki nitelikteki faaliyetleri dışlamamakla birlikte kişinin dilediği alanda çalışmasına yönelik bir koruma da sağlamamaktadır. Bununla birlikte, mesleğin icrasına getirilen geniş kısıtlamaların, mesleğin özellikleri de dikkate alınarak bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi üzerinde etkili olacabileceği kabul edilmelidir.

58. AİHM tarafından bireyin on yıllık bir zaman zarfında kamu alanında ve özel sektörün bazı alanlarında çalışmasına getirilen kısıtlama, anılan kısıtlamanın bireyin dış dünyayla ilişkilerini geliştirmesi üzerindeki önemli etkisi ve bireyin hayatını kazanması yönünde doğurduğu ciddi zorluklar değerlendirilerek özel hayat kavramı kapsamında görülmüştür (Sidabras ve Dziautas/ Litvanya, 55480/00, 59330/00, 27/10/2004, § 48 ).

59. Yine AİHM tarafından kişinin hâkimlik mesleğinden çıkarılmasının, mesleki ilişkileri dahil geniş bir ilişki çevresini etkilemesinin yanı sıra kendisi ve ailesinin maddi refahı üzerinde de olumsuz somut sonuçlar doğurması nedeniyle özel yaşama saygı hakkı kapsamında müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir (Oleksandr Volkov/Ukrayna, 21722/11, 27/5/2013, § 166).

60. Somut olayda başvurucunun zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle idarece diploma ve uzmanlık belgelerinin verilmemesinin on üç yıl eğitimini aldığı ve bağımsız olarak icrası mümkün olmayan hekimlik mesleğini icra edememesi sonucunu doğurduğu anlaşılmış olup anılan sonucun başvurucunun yakın ve geniş çevresi ile toplumsal konumu ve maddi refahı üzerindeki doğrudan etkisi dikkate alındığında bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

61. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

62. Anayasa'nın 17. maddesinde, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı açısından herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Bu noktada Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir (Sevim Akat Eşki, § 33).

63. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa'nın 17. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, § 35).

i. Kanunilik

64. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü Anayasa hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Ekşi, § 36).

65. Başvurucu, uzmanlık eğitimini sürdürdüğü ve tamamladığı sırada zorunlu hizmet yükümlülüğünün bulunmadığını daha önceki tarihlerde ise yasal olarak yükümlülük bulunmasına karşın zaman zaman bu yükümlülüklerin uygulanmadığını ya da sürelerin kısaltıldığını, uzmanlık sınavına girmesinden yalnızca bir gün önce zorunlu hizmet yükümlülüğünün tekrar yürürlüğe girdiğini belirterek yasallık koşulunun ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

66. Yapılan incelemede başvurucunun 5/1/2001 tarihinde uzmanlık eğitimine başladığı 6/7/2005 tarihinde girdiği uzmanlık sınavı ile uzmanlık eğitimini tamamladığı ve 25/7/2005 tarihinde uzmanlık belgesinin tescil edildiği anlaşılmıştır.

67. Başvurucunun uzmanlık eğitimine başladığı 5/1/2001 tarihinde yürürlükte olan 2514 sayılı Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrasında zorunlu devlet hizmeti düzenlenmekte olup aynı Kanun'un 5. maddesinde devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin mesleklerini serbest olarak icra edemeyecekleri belirtilmektedir.

68. 7/6/2000 tarihli ve 4576 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle 2514 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. madde ile anılan 2514 sayılı Kanun hükümlerinin 27/3/2000 tarihinden itibaren iki yıl süreyle pratisyen ve uzman tabiplere uygulanmayacağı düzenlemiştir.

69. Başvurucunun uzmanlık eğitimine başladığı 5/1/2001 ve bitirdiği 6/7/2005 tarihleri gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun uzmanlık eğitimine başladığı tarihte uzmanlık eğitimini tamamlayacağını öngördüğü tarihin, geçici 6. madde ile getirilen düzenlemenin kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.

70. Başvurucunun uzmanlık eğitimine devam ettiği süreçte 10/7/2003 tarihine kadar devlet hizmeti yükümlülüğünün yürürlükte kaldığı, anılan tarihte kaldırılan yükümlülüğün 21/6/2005 tarihinde kabul edilen 5371 sayılı Kanun'un yayınlanarak yürürlüğe girdiği 5/7/2005 tarihinde yeniden getirildiği anlaşılmaktadır.

71. Başvurucu gerek 10/7/2003 tarihinde kaldırılan devlet hizmeti yükümlülüğünün kaldırılmadan önce de uygulanmaması gerekse uzmanlık sınavına girmesinden yalnızca bir gün önce zorunlu hizmet yükümlülüğünün yeniden yürürlüğe girmesi nedenleriyle yasallık koşulunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak hem zorunlu hizmet yükümlülüğünün hem de yaptırımının başvurucunun uzmanlık eğitimine başladığı tarihte yürürlükte olduğu anlaşılmış olup başvurucunun uzmanlık sınavına girerek uzman olmaya hak kazandığı ve uzmanlık belgesinin tescil edildiği tarihlerden önce de zorunlu hizmet yükümlülüğünün yeniden yürürlüğe girmiş olduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun uzmanlık eğitimine devam ettiği süreç içinde iki yıla yakın bir sürede anılan yükümlülüğün kaldırılmış olmasının, başvurucunun uzmanlık eğitimi almak ve uzman olmak yönünde irade gösterdiği tarihlerde öngörülmüş olan yükümlülük açısından yasallık koşulunu ihlal etmeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

72. Anayasa kuralları etki ve değer bakımından eşit olup hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulmasına olanak bulunmadığından bunların bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanmaları zorunludur (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010).

73. Anayasa'nın 56. maddesi şöyledir:

"Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

...

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

..."

74. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk devleti ilkesini sağlık hizmetleri alanında somutlaştıran Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği ve devletin bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak onları denetleyerek yerine getireceği belirtilmiştir (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010)

75. Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personelin, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemeyeceklerini öngören düzenlemenin Anayasa'nın diğer maddeleri ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010)

76. Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olma hakkı karşısında, ülkenin her yöresinde sağlık hizmetlerinden yararlanılabilmesini sağlamak için tabipler devlet hizmeti ile yükümlü kılınmışlardır. Bu amaca ancak anılan yükümlülüğün yerine getirilmesi ile ulaşılabileceği açıktır (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010). Bu nedenle yasa koyucu tarafından anılan yükümlülüğün yerine getirilmesinin sağlanması için alınan önlemler ve öngörülen yaptırımlar da aynı amacı taşımaktadırlar.

77. Nitekim 5371 sayılı Kanun ile devlet hizmeti yükümlülüğünün getirilmesine gerekçe olarak hekim ihtiyacı yüksek olan yörelerde yeterli uzman ve pratisyen hekim istihdamının sağlanamamış olması gösterilmektedir.

78. Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı kapsamında hekim ihtiyacı yüksek olan yörelerde yeterli uzman ve pratisyen hekim istihdamının temini doğrultusunda tabipler için getirilen zorunlu hizmet yükümlülüğünün yerine getirilmesinin sağlanabilmesi için yasa koyucu tarafından zorunlu hizmet yükümlülüğünü tamamlamayan tabiplerin mesleklerini icra edemeyecekleri düzenlemiştir.

79. Anılan amaç çerçevesinde zorunlu hizmet yükümünü tamamlamadan istifa eden başvurucunun uzmanlık belgesinin kendisine verilmesi talebi reddedilmiştir.

80. Bu kapsamda başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yapılan müdahalenin Anayasal bütünlük ilkesi çerçevesinde yurt çapında dengeli ve adil bir şekilde tabip istihdamının sağlanması amacına hizmet ettiği anlaşılmaktadır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük

81. Bireyin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle korunan hukuksal çıkar arasında bir orantı bulunması zorunludur. Anayasa'nın 13. maddesinde, bu orantının değerlendirilmesi noktasında nazara alınmak üzere demokratik toplumda gereklilik, hakkın özü ve ölçülülük unsurlarına riayet edilmesi şeklinde üç ayrı güvence ölçütüne daha yer verilmiştir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 36).

82. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi unsurların tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 71).

83. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında da bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Marcus Frank Cerny, § 72; AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).

84. Sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir. Bu noktada, belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil ettiği ve maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkını ihlal ettiği iddia edilen eylem ve işlemlerin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, § 73).

85. Tabipler ve uzman tabipler için öngörülen devlet hizmeti yükümlülüğünün amacı gözetildiğinde bu amaca ancak bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ile ulaşılabileceği açıktır. Bu nedenle yasa koyucu tarafından bu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlayıcı önlemler alınması doğaldır (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010).

86. Tabip ve uzman tabiplerin devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlamadan mesleklerini icra edemeyecekleri yolunda getirilen kural, devlet hizmeti yükümlülüğünün ülke çapında eksiksiz bir şekilde uygulanması amacını gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu yönüyle Anayasaya uygunluk denetiminde 'ölçülülük ilkesi' bakımından gözetilen, bir yasa kuralıyla ulaşılmak istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmeye yönelik araç ilişkisi çerçevesinde tabiplerin devlet hizmeti yükümlülüklerini tamamlamadan mesleklerini icra edemeyecekleri yolunda getirilen kuralın, bu kuralla ulaşılmak istenen amaç için elverişsiz ve gereksiz olduğundan söz edilemez (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010).

87. Zorunlu hizmet yükümünün düzenlendiği ek 4. madde kapsamındazorunlu hizmet yükümü kapsamında eş durumu ve sağlık mazeretlerinin dikkate alınacağı düzenlenmiş olup anılan yöndeki taleplerin idarece reddedilmesi durumunda dahi idari davaya konu edilebilecektir. Zorunlu hizmet yükümü kapsamında ülke genelinde herhangi bir şehirde ve kurumda görev yapmakla yükümlendirilebilecek olan doktorların eş durumu ya da sağlık mazeretlerinin gözetilecek olması anılan yükümlülük kapsamında temel hakkına müdahale edilen birey açısından getirilmiş olan güvencelerden biridir ve müdahalenin ölçülüğünün değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır.

88. Müdahale ile amaç arasında yapılacak adil denge testi yönünden değerlendirilmesi gereken bir başka husus ise zorunlu devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirmeyerek istifa eden tabiplerin, her aşamada Sağlık Bakanlığına başvurarak zorunlu hizmetlerini tamamlamak koşuluyla mesleğe dönebilmelerinin mümkün olmasıdır.

89. Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğundan ülkenin her yöresinde sağlık hizmetlerinden yararlanılabilmesini sağlamak amacıyla tabiplerin devlet hizmeti ile yükümlü kılındığı ve niteliği gereği sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesinde ortaya çıkacak eksiklik ve gecikmelerin telafisi olanaksız sonuçlara yol açacağı hususları dikkate alındığında ülke ihtiyaçlarının söz konusu devlet hizmeti yükümlülüğünü zorunlu kıldığı kabul edilmiştir (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010). Anılan yükümlülüğün, yeterli düzeyde ifasının başka türlü sağlanamayacak olmasından dolayı başvurucunun zorunlu hizmet yükümlülüğünü bilerek mesleğe başladığı, zorunlu hizmet yükümünün ifası sırasında eş durumu ya da sağlık mazereti nedeniyle tayin talep edebileceği, anılan taleplerinin reddi durumunda yargı yoluna başvurma hakkının bulunduğu, zorunlu hizmet süresini tamamlamak koşuluyla her aşamada mesleğe dönmesinin mümkün olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde zorunlu hizmet yükümü için getirilen yaptırımın başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı, hakkın özüne dokunmadığı ve netice itibarıyla müdahalenin demokratik bir toplumda gereklilik ve ölçülülük ilkesine uygun olduğu kanaatine varılmıştır.

90. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebine ilişkin karar verilmesine YER OLMADIĞINA,

B. 1. Zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Aile hayatının korunması ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Meltem Sukan [2.B.], B. No: 2013/9459, 21/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı MELTEM SUKAN
Başvuru No 2013/9459
Başvuru Tarihi 13/12/2013
Karar Tarihi 21/4/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, zorunlu hizmet süresi tamamlanmadan istifa edilmesi gerekçesiyle tıp hekimliği diploması ile uzmanlık belgesinin verilmemesi ve doktorluk mesleğinin icra edilememesi nedenleriyle zorla çalıştırma yasağı, çalışma ve sözleşme hürriyeti ile ailenin korunması ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Evlenme-Aile kurma İhlal Olmadığı
Zorla çalıştırma ve angarya yasağı Zorla çalıştırma ve angarya Konu Bakımından Yetkisizlik
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Meslek (atama, disiplin, OHAL hariç işten çıkarma) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3359 Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ek 3
ek 4
2514 Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanun 3
5
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi