TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT YAMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3385)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Murat YAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Esmani
KIRMIZI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, emekliliğe esas
ek göstergesinin (+3600) yerine (+3000) olarak belirlenmesi ve tarafına borç
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada verilen karar
nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ve 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/5/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön inceleme
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 20/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
25/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
25/6/2014 tarihli görüş yazısı 9/7/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren dilekçesini
24/7/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 29/7/1965
tarihinde Malatya Merkez Gazi İlköğretim Okulunda öğretmen olarak göreve başlamış,
7. derecenin 3. kademesinde Malatya İmam Hatip Lisesinde görev yapmakta iken
26/9/1978 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına 2. sınıf
Bakanlık müfettişi olarak atanmıştır.
8. Başvurucu bu görevini
yürütmekte iken 1/4/1980 tarihinde 5. derece 2. kademe intibakı esas alınarak
yeniden öğretmen olarak atanmış ve 18/7/2003 tarihinde Ankara Altındağ Milli
Eğitim Müdürlüğü Atatürk Anadolu Kız Meslek ve Meslek Lisesinde öğretmen olarak
görev yapmakta iken isteğiyle emekliye ayrılmıştır.
9. Başvurucuya 35 yıl 9 ay 14
gün hizmetine karşılık tespit edilen 1. derece 4. kademede (+3600) ek gösterge
intibakı üzerinden ikramiye ödenmiş ve emekli aylığı bağlanmıştır.
10. Başvurucunun emekli tahsis
dosyasında yapılan inceleme sonucu 2. sınıf Bakanlık müfettişliği görevinden
sonraki ilk atamasının 1 ila 4. derece kadrolarına yapılmayıp, 5. dereceli
öğretmenlik kadrosuna yapıldığından bahisle 19/7/2007 tarih ve 653367 sayılı
işlem ile ek göstergesi (+3000)’e düşürülmüş, bu işlemin sonucu olarak da başvurucuya
fazla ödenen ikramiye farkı olan 6.482,70 TL ile 15/4/2006 ila 30/9/2007
tarihleri arası aylık farkı olan 4.510,59 TL borç çıkarılmış ve başvurucunun
2007 yılı Ekim ayı maaşından başlamak üzere ¼ oranında tahsilata başlanacağı
bildirilmiştir.
11. Başvurucu, işlemin hukuka
aykırı olduğu, görev yaptığı sırada hak kazandığı yüksek ek göstergenin
tarafına uygulanması gerektiği, ek göstergesi düşürülse dahi Danıştay
içtihatları uyarınca işlemin tesis edildiği tarihten geriye doğru en fazla 60
gün için borç çıkarılabileceği gerekçeleriyle iptal davası açmıştır.
12. Ankara 7. İdare Mahkemesi
25/12/2008 tarih ve E.2007/1055, K.2008/2304 sayılı kararı ile davanın reddine
karar vermiştir. Kararın ilgili bölümleri şöyledir:
“…
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 527
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 43. maddesinin (B) bendinde, bu
Kanuna itabi kurumların kadrolarında bulunan
personelin aylıklarının, hizmet sınıflarını, görev türleri ve aylık alınan
dereceler dikkate alınarak bu Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde
gösterilen ek gösterge rakamlarının eklenmesi suretiyle hesaplanacağı
belirtilmiş, aynı bendin ikinci paragrafında ise, bu ek göstergelerin,
ilgililerin belirtilen sınıf ve görevlerde bulundukları sürece ödemelere esas
alınacağı, terfi bakımından kazanılmış hak sayılmayacağı, (ancak) kurumların 1,
2, 3 ve 4. dereceli kadrolarına atananlara uygulanacak ek göstergelerin,
ilgililerin daha önce bulunmuş oldukları kariyerleri ile ilgili sınıf veya ekli
(I) sayılı cetvelin Genel İdare Hizmetleri Sınıfı (g) bölümünde belirtilen
görevlerde kazanılmış hak aylık derecelerine göre alabilecekleri ek
göstergelerden düşük olamayacağı, hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Yasa hükmü ile hizmetin yürütülmesindeki
gereklilikler nedeniyle ilgililerin kariyerleri ile ilgili olmayan 1-4 dereceli
başka görevlere atanmaları halinde ek gösterge kaybına uğramalarının
önlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Bu amaç doğrultusunda Yasa hükmünden, yalnızca
kariyerleri (meslekleri) dışında ilk dört derece kadrolu görevlere atananlara
kariyerleri ile ilgili hizmet sınıflarındaki ek göstergeden faydalanma olanağı
tanındığı, ancak kariyerleri dışındaki atamaları ilk dört derece kadrolu görevlere
olmayanların daha sonra ilk dört dereceli kadrolara atanmaları halinde
kariyerleri ile ilgili ek göstergeden yararlanmalarına olanak bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
148 seri nolu Devlet
Memurları Kanunu Genel Tebliği ise 657 sayılı Yasanın 43. maddesinin (B)
bendinin paragrafının uygulanmasına ilişkin açıklamalar içermektedir.
5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun Ek 30
uncu maddesinde; "İştirakçilerin, emeklilik keseneğine esas olan derece ve
kademelerinin mevzuata uygunluğu Sandıkça incelenir. Eksik gönderilen kesenek
ve karşılık farkları kurumlarından tahsil, fazla gönderilen kesenek ve
karşılıklar kurumlarına iade edilir. Sandıkça mevzuata uygun olarak tespit
olunacak derece ve kademe üstündeki derece ve kademe aylığı üzerinden emeklilik
keseneği kesilmiş olması, iştirakçilere emeklilik bakımından bir hak
sağlamaz" hükmüne yer verilmiştir.
Anılan Yasanın 121. maddesinde ise; "Her
ne suretle olursa olsun istihkaklarından fazla yapılan ödemeler, ilgililerin,
varsa sonraki her çeşit istihkaklarından hüküm alınmaksızın kesilmek suretiyle
geri alınır. Ancak ilgili, Sandıkça yapılan bu muamelenin yersizliği hakkında
Danıştay'da dava açabilir.
Herhangi bir nedenle Sandık tarafından
ilgililere istihkaklarından fazla veya yersiz olarak yapılan ödemelerin, bu hatalı
işlemlerin düzeltildiği tarihten geriye doğru hesap edilecek beş yıllık
tutarları tahsil edilir. Tahsilin ne şekilde yapılacağı yönetmelikle
düzenlenir" denilmektedir.
…
Olayda, müfettiş olarak görev yapan davacının,
1, 2, 3 ve 4. dereceli kadrolara atanarak sınıf veya görev değiştirmediğinden
+3600 ek gösterge rakamından yararlandırılması olanaksız olup, aylıklarına
Eğitim Öğretim Sınıfı 1'inci dereceden aylık alan öğretmenler için öngörülen
3000 ek gösterge uygulamasında ve 5434 sayılı Yasanın 121. maddesi uyarınca,
yersiz yapılan ödemelerin istirdadı biçiminde tesis edilen işlemde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır.”
13. Başvurucu tarafından bu
karar temyiz edilmiş, Danıştay Onbirinci Dairesinin
26/3/2010 tarih ve E.2009/2843, K.2010/2542 sayılı kararıyla Mahkeme kararı
onanmıştır.
14. Bu karara karşı yapılan
karar düzeltme talebi aynı Dairenin 11/3/2013 tarih ve E.2010/540, K.2013/2383
sayılı kararıyla reddedilmiş, Karar başvurucu vekiline 24/4/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Bireysel başvuru, 23/5/2013
tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
16. 8/6/1949 tarih ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 121. maddesi
şöyledir:
“Her ne suretle olursa olsun istihkaklarından fazla yapılan
ödemeler, ilgililerin, varsa sonraki her çeşit istihkaklarından hüküm
alınmaksızın kesilmek suretiyle geri alınır. Ancak ilgili, Sandıkça yapılan bu
muamelenin yersizliği hakkında Danıştay'da dava açabilir.
Herhangi bir nedenle Sandık tarafından ilgililere
istihkaklarından fazla veya yersiz olarak yapılan ödemelerin, bu hatalı
işlemlerin düzeltildiği tarihten geriye doğru hesap edilecek beş yıllık
tutarları tahsil edilir. Tahsilin ne şekilde yapılacağı yönetmelikle
düzenlenir.”
17. 5434 sayılı Kanun’un mülga
Ek 30. maddesi şöyledir:
"İştirakçilerin, emeklilik keseneğine esas olan derece
ve kademelerinin mevzuata uygunluğu Sandıkça incelenir. Eksik gönderilen
kesenek ve karşılık farkları kurumlarından tahsil, fazla gönderilen kesenek ve
karşılıklar kurumlarına iade edilir. Sandıkça mevzuata uygun olarak tespit
olunacak derece ve kademe üstündeki derece ve kademe aylığı üzerinden emeklilik
keseneği kesilmiş olması, iştirakçilere emeklilik bakımından bir hak
sağlamaz."
18. 31/5/2006 tarih ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesi
şöyledir:
“Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı
sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine,
genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere,
fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her
türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı
işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan
ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı
işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan
ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak
ödemelerde ise bu süre sonundan,
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte,
ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları
yoksa genel hükümlere göre geri alınır.
Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan
başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm
ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir
hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.
Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde,
kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte
hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25
oranında kesilmek suretiyle uygulanır.
Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum
tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
19. 2/10/1998 tarih ve 23481
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce İlgililere İstihkaklarından Fazla veya Yersiz
Olarak Yapılan Ödemelerin Tahsili Hakkında Yönetmelik’in 11. maddesi şöyledir:
“İlgililerin kusurlu davranışı bulunmadan Sandığın hatalı
işlemi nedeniyle yapılan yersiz ödemelerden dolayı ilgililer adına çıkartılan
borç, varsa her çeşit birikmiş istihkaklarından kesilir. Bakiye borç kalırsa bu
miktar borçlunun aylığından ¼ nisbetinde kesinti
yapılarak tahsil edilir.
Bu madde uyarınca hesaplanan ve tahsil edilen borçlar için
faiz tahakkuk ettirilmez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/5/2013 tarih ve 2013/3385
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, ek göstergesinin
düşürülmesinin mevzuata aykırı olduğunu, kazanılmış hakkına dokunulamayacağını,
kendisinin bir hilesinin olmaması ve ödemelerde yokluk ve açık hatanın da
bulunmaması nedenleriyle Danıştay içtihadı uyarınca fazla yapılan ödemelerin
geri alınamayacağını, bu durumun idari istikrar prensibine aykırı olduğunu, 17
yıl boyunca aylık ve buna bağlı parasal haklarının bakanlık müfettişi için
uygulanan ek göstergelere göre belirlendiğini belirterek, Anayasa’nın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ve 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
22. Başvurucu, ek göstergesinin
düşürülmesinin mevzuata aykırı olduğunu, kazanılmış hakkına dokunulamayacağını,
kendisinin bir hilesinin olmaması ve ödemelerde yokluk ve açık hatanın da
bulunmaması nedenleriyle Danıştay içtihadı uyarınca fazla yapılan ödemelerin
geri alınamayacağını, bu durumun idari istikrar prensibine aykırı olduğunu
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Adalet Bakanlığı,
yargılamanın sonucuna ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin daha önceki
kararlarında kriterleri ortaya koyduğunu ve bu kriterlerden farklı bir neticeye
ulaşmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığı gerekçesiyle görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
26. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
27. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
28. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §
26).
29. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, ek göstergesinin düşürülmesinin mevzuata aykırı olduğunu, kazanılmış
hakkına dokunulamayacağını, olayda açık hatanın bulunmaması nedeniyle Danıştay
içtihadı uyarınca fazla yapılan ödemelerin işlem tarihinden geriye doğru 60
günü aşanları için borç çıkarılamayacağını, bu durumun idari istikrar
prensibine aykırı olduğunu, 17 yıl boyunca aylık ve buna bağlı parasal
haklarının bakanlık müfettişi için uygulanan ek göstergelere göre
belirlendiğini ileri sürmüş, İlk Derece Mahkemesi ise, müfettiş olarak görev yapan
başvurucunun, 1, 2, 3 ve 4. dereceli kadrolara atanarak sınıf veya görev
değiştirmediğinden +3600 ek gösterge rakamından yararlandırılmasının olanaksız
olduğunu, aylıklarına Eğitim Öğretim Sınıfı 1. dereceden aylık alan öğretmenler için öngörülen +3000
ek gösterge uygulamasında hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiş ve 5434
sayılı Kanun’un 121. maddesi ile ek 30. maddesinde yer alan özel düzenlemeler
uyarınca borç çıkarma işleminden geriye doğru beş yıllık süre için fazla
yapılan ödemelerin geri alınabileceğine karar vermiştir.
30. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası
veya açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut
olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir
bilgi ya da belge sunmamış olup, başvurucunun mahkemece delillerin
değerlendirilmesinin, mevzuatın yorumlanmasının ve verilen kararın içeriğinin
adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
31. Bunun yanında, başvurucu
yersiz ödemelerin dava açma süresi içerisinde alınabileceğini iddia etmekte ve
bu konuda Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 tarih ve E.
1968/8, K. 1973/14 sayılı kararına dayanmakta olup, anılan kararda; idarenin,
yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde, süre
aranmaksızın kanunsuz terfi veya intibaka dayanarak ödediği meblağı her zaman
geri alabileceğini, bu istisnalar dışında kalan hatalı ödemelerin geri
alınmasının, hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi
içinde mümkün olduğunu, dava açma süresi geçtikten sonra geri istenmesinin
mümkün olamayacağı belirtilmiştir.
32. Danıştayın yukarıda belirtilen
kararının, fiilen çalışan memurlar hakkında olduğu, başvuruya konu olaydaki
emekli ikramiyesi ve emeklilik aylığı yönünden ise 5434 sayılı Kanunun 121.
maddesinde açık düzenleme bulunduğu ve Derece Mahkemelerinin bu düzenleme
uyarınca yapılan fazla ödemenin geri alınması konusunda karar verdiği
görülmekle, söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararının hem normlar hiyerarşisi
hem de kapsam bakımından başvuru konusu olaya uygulama olanağının bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
33. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık bir
keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
34. Başvurucu, emekliliğe esas
ek göstergesinin (+3600) yerine (+3000) olarak belirlenmesi nedeniyle tarafına
borç çıkarılmasının ve borcun emekli aylıklarından kesinti yoluyla tahsilinin
yapılmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
35. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu olan mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. ve Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün (1 No'lu Protokol) 1.
maddesinde düzenlenmiştir.
36. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35.
maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
37. Sözleşmeye Ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına
saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler,
devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek
veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini
sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları
hakka halel getirmez."
38. Anayasa'nın 35. maddesi
kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle
bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle, öncelikle başvurucunun,
Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir
menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi
gerekir (B. No. 2013/382, 16/4/2013, § 26).
39. Mülkiyet hakkı kişinin
şahsında mündemiç olmayıp, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında hukuki korumadan
istifade edilebilmesi açısından, öncelikle mülkiyet hakkının var olması aranır.
Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülk edinme talebini
değil, kişinin var olan mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu durum
hakkın kazanılmış olması veya mevcut olması şeklinde de ifade edilebilir (B.
No. 2012/931, 26/6/2014, § 33).
40. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, nelerin mülkiyet hakkına konu olabileceği
hususunda, mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin
yorumundan bağımsız olarak "özerk bir
yorum" esas alınmaktadır (bkz. Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz
[BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129; Beyeler/İtalya [BD], B.
No: 33202/96, 5/1/2000, § 100; Iatridis/Yunanistan
[BD], B. No: 31107/96, 25/3/1999, § 54).
41. Anayasa'nın 35. maddesi ile
1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin
kapsamına, mevcut bir mülk ("existing possessions") girebileceği gibi alacak
hakları (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148,
K.T. 24/9/2008) veya yeterince icra edilebilir kılınmış alacak hakları (“claims”) da
girebilir. Bu kapsamda bir alacak hakkı ya da talebin, mülkiyet hakkı
kapsamında korunması için mahkeme hükmü, hakem kararı veya idari karar gibi
yeterli derecede icra edilebilir kılınması halinde bir "mülk" teşkil edebilir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Krstić/Sırbistan,
B. No: 45394/06, 10/12/2013, § 76) (B. No. 2012/931, 26/6/2014, § 35).
42. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu emekli ikramiyesi ve maaşında meydana gelen azalmanın, Anayasa'nın 35.
maddesi ile 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin güvencesi kapsamında yer aldığı
anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer alan, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun, bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür (§ 20).
45. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuya borç çıkarılması ve emekli aylıklarından ¼ oranında kesinti
yapılmasının yasal dayanağının bulunduğunu, açık yasal düzenlemede kriterlerin
belirlendiğini, Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararının başvuru konusu olayda
uygulanma olanağının bulunmadığını belirterek, bu hususların dikkate alınması
gerektiği ifade edilmiştir.
46. Başvurucu cevap
dilekçesinde, başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
47. Mülkiyet hakkının
sınırlamaları ve güvenceleri açısından Anayasa’nın mülkiyeti bir hak olarak
tanımlayan 35. maddesinin 13. maddesiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında genel olarak hak tanınmakta;
ikinci ve üçüncü fıkralarda ise sınırlama ve güvence ölçütleri
gösterilmektedir. Bu sınırlama ve güvence ölçütlerinin Anayasa'nın 13. maddesi
ışığında yorumlanması gerekir. Bu kapsamda mülkiyet hakkı, özüne
dokunulmaksızın, kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Ayrıca yapılan
sınırlamalar Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (B. No. 2012/931, 26/6/2014, § 52).
48. Kanunla sınırlama ilkesi,
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında vazgeçilmez bir unsur olup, bu
koşulun sağlanmaması durumunda diğer güvence ölçütlerinin değerlendirilmesinin
bir anlamı yoktur (B. No. 2012/931, 26/6/2014, § 53).
49. Toplum yararı, ortak çıkar,
genel yarar gibi birbirinin yerine kullanılan kavramlarla ifade edilen ve bireysel
çıkardan farklı, onun üstünde ortak bir yarar olan kamu yararı amacı 35.
maddenin mülkiyet hakkı açısından öngördüğü özel sınırlandırma sebebi olup,
genel yarar ve toplumsal yarar gibi ifadeleri de kapsayacak şekilde geniş
yorumlanmaktadır (AYM, E.1999/46, K.2000/25, K.T. 20/9/2000). Kamu yararı
kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir unsur
olup, objektif bir tanımlamaya elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay
temelinde ayrıca değerlendirilmesi asıldır (B. No. 2012/931, 26/6/2014, § 54).
50. Mülkiyet hakkının
Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde sınırlandırılması, bu kapsamda,
Anayasa'nın bütünü dikkate alınmak suretiyle bu hak için öngörülen ek
güvencelere riayet edilmesi ve kamu yararı dışında amaçlarla sınırlandırılmaması,
ayrıca hakkın özüne dokunulmadan ve ölçülülük ilkesine riayet edilerek
sınırlandırılması gerekmektedir. Mülkiyet hakkına ilişkin Anayasa Mahkemesi
kararlarında söz konusu ölçütler çoğunlukla birlikte uygulanmakta ve bireyin
hakkıyla kamu yararı arasında kurulması gereken adil dengeye vurgu
yapılmaktadır (AYM, E.1999/33, K.1999/51, K.T. 29/12/1999). Bu noktada, ihlal
teşkil ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan kamu yararı karşısında,
bireye düşen fedakârlığın ağırlığı göz önünde bulundurulmalıdır.
51. Dava konusu uyuşmazlığın
çözümünde yürürlükte bulunan 5434 sayılı Kanun’un 121. maddesinde, her ne
suretle olursa olsun istihkaklarından fazla yapılan ödemelerin, ilgililerin,
varsa sonraki her çeşit istihkaklarından hüküm alınmaksızın kesilmek suretiyle
geri alınacağı, ancak ilgilinin, Sandıkça yapılan bu muamelenin yersizliği
hakkında dava açabileceği, herhangi bir nedenle Emekli Sandığı tarafından
ilgililere istihkaklarından fazla veya yersiz olarak yapılan ödemelerin, bu hatalı
işlemlerin düzeltildiği tarihten geriye doğru hesap edilecek beş yıllık
tutarlarının tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.
52. Bunun yanında aynı Kanun’un
ek 30. maddesinde ise iştirakçilerin, emeklilik keseneğine esas olan derece ve
kademelerinin mevzuata uygunluğunun Emekli Sandığınca inceleneceği, eksik
gönderilen kesenek ve karşılık farklarının kurumlarından tahsil edileceği,
fazla gönderilen kesenek ve karşılıkların ise kurumlarına iade edileceği,
Emekli Sandığı tarafından mevzuata uygun olarak tespit olunacak derece ve
kademe üstündeki derece ve kademe aylığı üzerinden emeklilik keseneği kesilmiş
olmasının ise iştirakçilere emeklilik bakımından bir hak sağlamayacağı kural
altına alınmıştır.
53. Bu nedenlerle, başvuruya
konu müdahalenin dayanağı olan kanuni düzenlemenin, somut olay açısından
müdahalenin hukukiliği şartının sağlanmış olduğu sonucuna varılmaktadır.
54. Mülkiyet hakkına müdahale
oluşturan kamu gücü işleminin, meşru kabul edilebilmesi bakımından, kamu
yararını gerçekleştirme amacını taşıması ve müdahale sonucunda ortaya çıkan
yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin, birey açısından tahammül edilemez
bir boyuta ulaşmaması gerekir (B. No. 2012/931, 26/6/2014, § 59).
55. Devletin, sosyal güvenlik
alanındaki sorumluluğunun sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için
düzenlemeler yapmak konusunda geniş takdir yetkisinin bulunduğu, Emekli
Sandığına tabi ilgililere yapılan yersiz ödemenin ilgililerin istihkaklarından
kesinti yapılmak suretiyle tahsilinin sağlanması için kanuni düzenlemelerin
yapıldığı, bir diğer ifadeyle sosyal güvenliğin devamlılığının sağlanması için
Devlet hazinesinden ilgililere mevzuata aykırı olarak yapılan ödemelerin
yeniden hazineye katılımının kesinti yapmak yoluyla düzenlendiği görülmekle,
yersiz ödeme yapılan ilgililerin istihkaklarından kesinti yapılmasında kamu
yararı olduğu açıktır.
56. Bu durumda incelenmesi
gereken son husus mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup
olmadığıdır.
57. "İyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı
kapsamında bir konu söz konusu olduğunda, kamu otoritelerinin, uygun zamanda,
uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (B.
No. 2013/711, 3/4/2014, § 68).
58. Başvuru konusu olayda,
emekliye ayrılan başvurucuya uygulanan (+3600) ek göstergenin hatalı olduğunun
tespit edilmesi üzerine ek gösterge (+3000)’e düşürülmüş, bu işlemin sonucu
olarak da başvurucuya yersiz ödenen ikramiye farkı olan 6.482,70 TL ile
15/4/2006 ila 30/9/2007 tarihleri arası aylık farkı olan 4.510,59 TL borç
çıkarılmış ve başvurucunun 2007 yılı Ekim ayı emekli maaşından başlamak üzere ¼
oranında tahsilata başlanacağı bildirilmiştir.
59. Kamu idaresi, başvurucu
hakkında borç çıkarma işlemi tesis ederken 5434 sayılı Kanun’un ilgili
hükümleri uyarınca yersiz ödemenin tespit edildiği tarihten itibaren beş yıl
geriye doğru yersiz ödemeleri tespit etmiş, öncesi için borç çıkarmamış, tespit
ettiği yersiz ödemeye faiz uygulamamış, yöntem olarak emekli aylıklarından
kesinti yoluna gitmiş ve bunu yaparken başvurucunun emekli aylığının tamamının
değil ilgili mevzuat uyarınca yalnızca 1/4’lük kısmının kesilmesini
öngörmüştür. Başvurucu tarafından emekli maaşından yapılan ¼ oranındaki
kesintinin ekonomik ve sosyal hayatını devam ettiremez nitelikte olduğu yönünde
bir şikâyet de ileri sürülmemiştir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında başvuruya
konu borç çıkarma ve maaş kesintisinin başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez
bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı
olduğu sonucuna varılmıştır.
60. Yukarıda açıklanan
nedenlerle, belirtilen sınırlama ve güvence ölçütlerine aykırı olmadığı
anlaşılan, başvuruya konu müdahale sonucunda, Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
12/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.