TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ KOÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3395)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 5/6/2015-29377
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özcan
ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
Ali
KOÇ
|
Vekili
|
:
|
Av.
Kadir ARIKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, aleyhine açılan ve aklanmasına imkân tanınmadan
zamanaşımından düşmesine karar verilen davadan dolayı masumiyet karinesinin ve
makul sürede yargılanma hakkına bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve 250.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/5/2013 tarihinde Mersin 4. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 10/6/2013 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, 22/11/2013 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 22/11/2013 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiş olup, Adalet Bakanlığının 25/12/2013 tarihli cevabında
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Mersin ilinde kurulu bulunan Aksiyon Depolama İnş. Turz. Nak. Petrol Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şirketinin
ortağı ve yetkilisidir.
8. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheli hakkında,
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/1/2004 tarihinde “teşekkül halinde kaçakçılık” suçundan
soruşturma başlatılmıştır.
9. Anılan soruşturma kapsamında, Savcılık tarafından düzenlenen
30/1/2004 ve 17/3/2004 tarihli iddianamelerle, başvurucu ve diğer on beş
şüpheli hakkında “kaçakçılık suçunu işlemek
amacıyla teşekkül oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarından
cezalandırılmaları istemiyle Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
10. Başvurucu, 18/5/2004 tarihinde tutuklanmış ve aynı tarihte
tahliye edilmiştir.
11. Yapılan yargılama sonucunda anılan Mahkemenin 25/10/2011 tarih
ve E.2004/50, 2011/432 sayılı kararıyla;
“başvurucunun ve diğer sanıkların üzerlerine atılı kaçakçılık suçunu işlemek
amacıyla teşekkül oluşturmak (4926 sayılı Kanun’un 5/1 maddesine muhalefet)
suçundan, atılı suçu işlediklerinin sabit olmaması ve yeterli delil bulunmaması
nedeniyle CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince
beraatlarına; üzerlerine atılı kaçakçılık suçundan eylemlerinin
sabit görülmesi halinde uygulanması mümkün bulunan ve lehe netice vereceği
anlaşılan 4926 sayılı Kanun’un 3/d-1, 4/d-1 maddesinde öngörülen cezanın
niteliğine göre tabi olduğu suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın
102/4, 104/2 maddesinde belirtilen ilaveli 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin
suç tarihinden itibaren geçmiş olması nedeniyle düşmesine” karar
verilmiştir.
12. Söz konusu karar, Cumhuriyet Savcısı, katılan vekili ve diğer
bir kısım sanıklar tarafından temyiz edilmiş olmakla beraber başvurucu, temyiz
talebinde bulunmamıştır.
13. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 4/3/2013
tarih ve E.2012/9621, K.2013/5192 sayılı kararı ile; “sanıklar hakkında düzenlenen 30/1/2004 ve 17/3/2004 tarihli
iddianameler ile üzerlerine atılı eylem nedeniyle teşekkül halinde kaçakçılık
suçundan dolayı dava açılmış olması karşısında, eylem tek olduğu halde iki ayrı
suçtan dava açılmış gibi, eylem bölünerek hem beraat, hem zamanaşımı nedeniyle
ortadan kaldırma kararı verilmesi, yasaya aykırı görüldüğünden hükmün
bozulmasına, ancak suç tarihi olan 15/1/2004-16/1/2004 günleri itibariyle
temyiz inceleme gününde, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe hükümler
içeren 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2 maddelerinde öngörülen zamanaşımı
tahakkuk ettiğinden anılan maddeler uyarınca sanıklar hakkındaki kamu davasının
ortadan kaldırılmasına” karar verilmiş ve bu karar başvurucuya
2/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 15/5/2013 tarihli dilekçesi ile süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102.
maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
(…)
4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis
veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
(…)
…geçmesiyle ortadan kalkar.”
16. 765 sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet
hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar
müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun
hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden
işlemeğe başlar.
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid
ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar.
Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen
olan müddetlerin yarısının ilavesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
17. 10/7/2003 tarih ve 4926 sayılı mülga Kaçakçılıkla Mücadele
Kanun’un 3/d-1 maddesi şöyledir:
“Aşağıda yazılı fiilleri işlemek kaçakçılıktır:
d) 1 - İthali; lisansa, şarta,
izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik
belgesine tabi olan eşyayı gerçeğe aykırı her türlü beyanname ve belge ile
gümrük idaresini yanıltarak işlemini yaptırmak suretiyle ithal etmek veya
bunlara teşebbüs etmek.”
18. 4926 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla teşekkül
oluşturanlar veya teşekkülü yönetenler hakkında iki yıldan altı yıla kadar ağır
hapis cezasına hükmolunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 15/5/2013 tarih ve 2013/3395 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, hakkında açılan davanın gereğinden fazla uzun
sürdüğünü, bu süreçte mağdur edildiğini, yargılama nedeniyle ticari itibarının
zedelendiğini, ortağı olduğu şirkete ait belge ve defterlere el konulduğunu,
basında yer alan haberler nedeniyle ticari faaliyetini yürütmesinin imkânsız
hale geldiğini ve aklanmasına imkân tanınmadan davanın zamanaşımından düşmesine
karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ve makul sürede yargılanma hakkına
bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, 250.000,00
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvurucunun iddiaları Anayasa’nın 36., 38. ve 141. maddeleri
ile ilişkili görülerek adil yargılanma hakkı kapsamında ele alınmış olup, bu
başlık altındaki şikâyetler ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucunun iddiaları “masumiyet
karinesi” ve “makul sürede
yargılanma hakkı” başlıkları altında ayrı ayrı incelenmiştir.
a. Masumiyet
Karinesinin İhlali İddiası
23. Başvurucu, hakkında açılan davadan dolayı mağdur edildiğini,
ticari itibarının zedelendiğini, ortağı olduğu şirkete ait belge ve defterlere
el konulduğunu, basında yer alan haberler nedeniyle ticari faaliyetini
yürütmesinin imkânsız hale geldiğini ve aklanmasına imkân tanınmadan davanın
zamanaşımından düşmesine karar verildiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
25. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (B. No. 2012/1027, 20, 12/2/2013, §§ 19–20; B. No.
2012/13, 2/7/2013, § 26).
27. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel
hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/1049,
16/4/2013, § 32).
28. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, Mahkemece
yapılan yargılama sonucunda, “kaçakçılık”
suçundan açılmış olan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği,
verilen bu kararın başvurucu tarafından temyiz edilmediği, kararın bir kısım
sanık, katılan ve diğer 3 sanık aleyhine olarak Savcı tarafından temyiz
edildiği ve Yargıtay tarafından da davanın zamanaşımına uğradığı kabul edilerek
düşmesine karar verildiği görülmüştür. Buna göre, başvurucu tarafından, düşme
kararı nedeniyle isnat edilen suçtan aklanma imkânından mahrum edildiği
belirtilerek, kararın bu yönü ile incelenmesi gerektiği hususunda temyiz mercii
nezdinde herhangi bir iddianın ileri sürülmediği ve dolayısıyla başvurucu
tarafından bu yolun usulünce tüketilmediği anlaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, anılan ihlal iddialarını
öngörülmüş olan kanun yollarında ileri sürmeksizin bireysel başvuru konusu
yaptığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin
Makul Olmadığı İddiası
30. Yapılan incelemede, başvurucunun bu şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
31. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul
süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere,
medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda
yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı
tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç
isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif
düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen
cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan
fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza
hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi
yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B.
No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
35. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçundan 15/1/2004 tarihinde soruşturma
başlatılmıştır. İsnat olunan suç 4926 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hapis
cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç
isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
36. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye
bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya
isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı
an olup, somut başvuru açısından bu tarih, yapılan ihbar üzerine bir kısım
aramaların yapıldığı ve soruşturmanın başlatıldığı 15/1/2004 tarihidir. Sürenin
bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak
devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da
yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin
bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına
ilişkin olarak verilen onama kararının kesinleşme tarihi olan 4/3/2013 tarihi
olduğu anlaşılmaktadır.
37. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın
konusunun kaçakçılık ve bu suçu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak suçu ile
ilgili olduğu, bu suç kapsamında ilk soruşturma ve aramaların 15/1/2004
tarihinde yapıldığı, başvurucu ve arkadaşları hakkındaki iddianamelerin
30/1/2004 ve 17/3/20004 tarihlerinde düzenlendiği, başvurucunun 18/5/2004
tarihinde tutuklanıp aynı tarihte tahliye edildiği, yapılan yargılaması
sonucunda 25/10/2011 tarihinde verilen kararın temyiz edildiği ve Yargıtay
tarafından 4/3/2013 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
38. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.
No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
39. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti
nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın
karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında,
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmamıştır. Başvurucuya yöneltilen suçun soruşturmasına 15/1/2004 tarihinde
başlanmış olup, başvurucunun suç isnadından ilk olarak etkilendiği an da bu
tarihtir. Anılan tarihten hükmün kesinleştiği 4/3/2013 tarihine kadar
sürdürülen 9 yıl 1 ay 19 günlük yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi ve
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 250.000,00 TL tazminat
talebinde bulunmuştur.
42. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin dokuz yıldan
fazla süren yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35
TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/1/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.