TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER ÇOYGUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3396)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer ÇOYGUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir ARIKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
“kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında
açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiğini,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını ve bu nedenle aklanamadığını
belirterek, masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
15/5/2013 tarihinde Mersin 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir
durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 15/7/2013 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 23/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
24/2/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu süresi
içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Mersin’de faaliyet gösteren Çoygun Boya Tekstil Gıda Orman Ürünleri Kimyevi Maddeler
Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin ortağı ve yetkilisidir.
8. Başvurucu ve diğer on beş
şüpheli hakkında, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 30/1/2004 tarihli ve
E.2004/485 sayılı iddianamesi ve 17/3/2004 tarihli ek iddianamesi ile “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu
davası açılmıştır.
9. Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 25/10/2011 tarihli ve
E.2004/50, K.2011/432 sayılı kararı ile başvurucunun, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak” suçundan beraatine, başvurucu
hakkında “kaçakçılık” suçundan
açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar
verilmiştir.
10. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin, 4/3/2013 tarihli ve E.2012/9621, K.2013/5192 sayılı ilâmı ile suça
konu fiilin tek olduğu ve bunun da“teşekkül halinde
kaçakçılık” suçu olduğu belirtilerek, iki ayrı suçtan dava açılmış
gibi fiil bölünerek hem beraat hem zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı
verilmesinin Kanun’a aykırı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına, ancak suç
tarihinde yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi ile 104. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca zamanaşımı süresi dolduğundan, başvurucu hakkında
açılan kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
11. Karar, 2/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 15/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 10/7/2003 tarih ve 4926 sayılı mülga Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları; 765 sayılı mülga Kanun’un 102.
maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi ile 104. maddesinin ikinci
fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 15/5/2013 tarih ve 2013/3396 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, “kaçakçılık
suçunu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını
işlediği iddiasıyla hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine
karar verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını ve bu
nedenle aklanamadığını belirterek, masumiyet karinesinin ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Masumiyet Karinesinin İhlali İddiası
16. Masumiyet
karinesi,
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir.
17. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar, kimse suçlu sayılamaz"
18. Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu
yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
19. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin
suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan suçluluğu
ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
20. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında
bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan
bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık "hakkında suç isnadı olan kişi"
statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı
kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu
işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği
ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda kişi hakkında
masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda
Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı
fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu
sayılamaz. Ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra
şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın
davanın ertelendiği durumlarda da kişi hakkında masumiyet karinesinin devam
ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir
mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27).
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin (9) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde
durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.”
22. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun 253. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
“Derhal beraat kararı
verilebilecek hallerde durma veya düşme kararı verilemez.”
23. Başvuru konusu olayda başvurucu, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında
açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiğini,
yargılama makul sürede sonuçlandırılamadığı için aklanamadığını belirterek,
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak” suçunu işlediği sabit olmadığından beraatine,
başvurucu hakkında “kaçakçılık”
suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına
karar verildiği, Yargıtay 7. Ceza Dairesince de suça konu eylemin tek olduğu ve
aynı zamanda hem beraat, hem zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı
verilemeyeceğinden Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararının bozularak zamanaşımı
nedeniyle ortadan kaldırma kararı verildiği, hem İlk Derece Mahkemesinin hem
temyiz merciinin başvurucunun suçlu olduğuna dair bir imada bulunmadığı,
dolayısıyla başvurucu hakkında yapılan yargılamada masumiyet karinesinin ihlal
edilmediği bildirilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
katılmadığını, ceza yargılamasında sanığın suçsuzluğunu kanıtlamakla yükümlü
olmadığını, sanığın şüpheden yararlanacağını, iddianın kanıtlanamaması
durumunda da davanın beraat ile sonuçlanması gerektiğini bildirmiştir.
26. Başvuru konusu olayda,
başvurucu ve diğer on beş şüpheli hakkında, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının
30/1/2004 tarihli iddianamesi ve 17/3/2004 tarihli ek iddianamesi ile “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu
davası açılmıştır. Yargılamanın yapıldığı Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, tüm
delilleri değerlendirerek, 25/10/2011 tarihli kararı ile başvurucunun, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak” suçunu işlediği yönünde mahkûmiyetine yeterli her türlü
kuşkudan uzak, kesin, inandırıcı, somut delil elde edilemediği ve suçu işlediği
sabit olmadığı gerekçesiyle 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (e) bendi gereğince beraatine, başvurucu
hakkında “kaçakçılık” suçundan
açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar
vermiştir.
27. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 7. Ceza
Dairesince, başvurucunun temyiz itirazları incelenmiş ve 4/3/2013 tarihli ilâm
ile suça konu fiilin tek olduğu ve bunun da“teşekkül halinde kaçakçılık” suçu olduğu belirtilerek, iki ayrı
suçtan dava açılmış gibi fiil bölünerek hem beraat hem zamanaşımı nedeniyle
ortadan kaldırma kararı verilmesinin Kanun’a aykırı olduğu gerekçesiyle hükmün
bozulmasına, ancak suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı mülga Kanun’un
102. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi ile 104. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca zamanaşımı süresi dolduğundan, başvurucu hakkında
açılan kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. 5271 sayılı
Kanun’un 223. maddesinin (9) numaralı fıkrasına göre, derhal beraat kararı
verilebilecek hallerde düşme kararı verilemez. Somut olayda başvurucu hakkında,
Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun, “kaçakçılık
suçunu işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak” suçundan beraatine karar verilmiş, ancak Yargıtay tarafından tüm
dosya kapsamı ve Mahkemece verilen karar incelenmiş, anılan beraat kararı
bozularak zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesi yönünde hüküm
kurulmuştur.
28. Adil yargılanma hakkı, suçlanan kişiye davasının mutlaka
devam etmesini isteme hakkı tanımaz; suçlanan kişiye hakkındaki isnadın bir
hâkim, bir mahkeme tarafından karara bağlanmasını isteme hakkı tanır (Deweer/Belçika, [BD], B. No: 6903/75, §§ 48-49). Bu bakımdan
Sözleşme'nin 6. maddesi, ceza davalarının mutlaka bir mahkûmiyet ya da beraat
hükmü ile sonuçlandırılmasını isteme hakkını içermez.
29. 765 sayılı mülga Kanun'un 117. maddesi uyarınca,
gerek dava ve gerek ceza zamanaşımı resen tatbik olunur ve bundan ne sanık ve
ne de mahkûm vazgeçemezler. Benzer hüküm, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 72. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da yer almaktadır. Kanun
koyucu, ilk derece mahkemelerinin iş yükünün artmaması için sanıklara
zamanaşımını ret hakkı tanımamıştır. Ayrıca, başvurucu hakkında verilen "düşme" kararı, herhangi bir
suçlayıcı veya cezai ifade barındırmamakta ve başvurucunun adli siciline
işlenmemektedir (B. No: 2014/2354, 16/10/2014, § 31).
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi sonucu
aklanamadığı yönündeki iddiasına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılamadığı İddiası
31. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında
açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali
iddialarına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
34. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke
ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut
başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 4926 sayılı mülga
Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5. maddesinin birinci
fıkrasında hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu
çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 32).
37. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anı ya da
kamu davasının açıldığı tarihtir. Somut başvuru açısından bu tarih, Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında kamu davasının açıldığı 30/1/2004
tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının
nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
Yargıtay tarafından zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar
verildiği 4/3/2013 tarihidir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu ve diğer on beş şüpheli hakkında, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının
30/1/2004 tarihli iddianamesi ve 17/3/2004 tarihli ek iddianamesi ile “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu
davası açıldığı tespit edilmiştir. Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan
yargılamada başvurucu ve diğer sanıkların savunmaları ile tanık beyanlarının
alındığı, gümrük müfettişi raporları ve kaçakçılığa konu eşyaya ilişkin
bilirkişi raporları incelenerek, 25/10/2011 tarihli karar ile başvurucunun, “kaçakçılık suçunu işlemek amacıyla teşekkül
oluşturmak” suçundan beraatine, başvurucu
hakkında “kaçakçılık” suçundan
açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar
verildiği belirlenmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin, 4/3/2013 tarihli ilâmı ile hükmün bozulmasına, ancak zamanaşımı
süresi dolduğundan, başvurucu hakkında açılan kamu davasının ortadan
kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
39. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§
24-40).
40. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
dokuz yıl bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
42. Başvurucu, yargılama makul
sürede sonuçlandırılamadığı için toplam 250.000,00 TL maddi ve manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin dokuz yıl bir aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.