logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Zeynel Abit Yavuz [2.B.], B. No: 2013/342, 17/11/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ZEYNEL ABİT YAVUZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/342)

 

Karar Tarihi: 17/11/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Zeynel Abit YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 22/1/2009 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede tamamlanmaması ve Yargıtayın yerel mahkeme gibi hareket ederek nihai karar vermesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının, davasının reddine karar verilmesi nedeniyle ise çalışma hürriyetinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 4/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 24/7/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığının 7/9/2013 tarihli görüş yazısı 8/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 1991 yılından itibaren Petrol Ofisi Anonim Şirketinde (POAŞ) bilgisayar programcısı olarak görev yapmakta iken, yerine getirmekte olduğu görevin teknik uzmanlık gerektirdiği gerekçesiyle söz konusu iş, POAŞ tarafından bir alt işverene devredilmiş, başvurucunun iş pozisyonu kapatılmış ve başka bir boş pozisyon bulunmadığı gerekçesiyle iş akdi feshedilmiştir.

8. Başvurucu 22/1/2009 tarihinde, feshin işverenin keyfi düzenlemesinden kaynaklandığı ve haksız olduğu gerekçesiyle, İstanbul 1. İş Mahkemesinde işe iade davası açmıştır.

9. Mahkeme 20/1/2010 tarih ve E.2009/59, K.2010/9 sayılı kararıyla, işverence feshin son çare olması ilkesinin gözetilmediği ve feshin geçerli bir nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne hükmetmiştir.

10. Davalı şirketin temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 1/11/2011 tarih ve E.2011/1660, K.2011/3758 sayılı ilamıyla, feshin son çare olması ilkesinin gözetilmediğinin tespiti için somut verilere dayanılması gerektiği, Mahkemece, fesihten sonra davacının yapabileceği nitelikte işler için yeni işçi alınıp alınmadığı araştırılmadan, eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğu gerekçesiyle, İstanbul 1. İş Mahkemesinin kararını bozmuştur.

11. İstanbul 1. İş Mahkemesi bozma kararına uyarak dosyayı yeniden bilirkişiye göndermiştir. Alınan 24/7/2012 tarihli bilirkişi raporunda özetle, davacının çalıştığı kadronun iptal edildiği ve kendisine başka bir iş teklifi yapılmadan iş akdinin feshedildiği, davacının iş akdi feshedildikten sonra işverence yeni işçi alımı da yapılmadığı hususları belirtilmiştir.

12. Mahkeme, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda 2/7/2012 tarih ve E.2012/5, K.2012/578 sayılı kararıyla, davacıya başka bir iş teklifi yapılmadığı ve feshe son çare olarak başvurulmadığı hususunun sabit olduğunu belirterek, feshin geçerli nedene dayanmadığının tespitine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.

13. Davalı şirketin temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 16/10/2012 tarih ve E.2012/23504, K.2012/23025 sayılı ilamıyla, davacının iş pozisyonunun kapatıldığı ve aynı işe başka bir işçinin alınmadığının sabit olduğu, davacıya teklif edilebilecek bir iş olduğu iddiasının ispatlanamadığı ve başka bir iş teklif edilmemiş olmasının tek başına feshi geçersiz kılmayacağı gerekçeleriyle, İstanbul 1. İş Mahkemesinin kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir.

14. Nihai karar başvurucuya 20/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu, 14/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/1/2013 tarih ve 2013/342 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu, 22/1/2009 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede tamamlanmaması ve Yargıtayın yerel mahkeme gibi hareket ederek nihai karar vermesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının, davasının reddine karar verilmesi nedeniyle ise çalışma hürriyetinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

19. Başvurucu her ne kadar, feshin geçersizliği ve işe iadesi talebiyle açtığı davanın reddine karar verilmesi nedeniyle, çalışma hürriyetinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir etmektedir. Başvurucunun, çalışma hürriyetinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının özünü, işe iade davasının sonucuna ilişkin şikâyetlerin oluşturduğu anlaşılmakla, başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

20. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvuruya konu olayda kamu gücüne atfedilebilecek sorumluluğun yalnızca uyuşmazlığın adil bir şekilde çözüme kavuşturulmasından ibaret olduğu belirtilmiştir.

21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

23. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

24. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

25. Başvurucu, İstanbul 1. İş Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin işveren tarafından geçerli bir nedene dayanılmaksızın feshedildiğini ileri sürerek, işe iadesine karar verilmesini talep etmiş, davalı işveren, feshin işyerinin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir nedene dayandığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

26. Mahkemece, dinlenen tanık beyanları ve alınan bilirkişi raporu değerlendirilerek, feshin son çare olması ilkesine uyulmadığı ve iş akdinin feshedilmesinin geçerli bir nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve başvurucunun işe iadesine, en çok 4 aya kadar ücret ve diğer sosyal haklarının ödenmesine karar vermiştir.

27. Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından, feshin son çare olması ilkesinin gözetilmediğinin tespit edilebilmesi için somut verilere dayanılması gerektiği, Mahkemece, fesihten sonra davacının yapabileceği nitelikte işler için yeni işçi alınıp alınmadığı araştırılmadan, eksik inceleme sonucu karar verildiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

28. Mahkemece bozma kararına uyularak alınan yeni bilirkişi raporunun değerlendirilmesi sonucunda, davacıya başka bir iş teklifi yapılmadığı ve feshe son çare olarak başvurulmadığı hususunun sabit olduğu gerekçesiyle, feshin geçerli nedene dayanmadığının tespitine ve başvurucunun işe iadesine, en çok 4 aya kadar ücret ve diğer sosyal haklarının ödenmesine karar verilmiştir.

29. Kararın yeniden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, davacının iş pozisyonunun kapatıldığı ve aynı işe başka bir işçinin alınmadığının alınan tanık beyanları ve bilirkişi raporlarınca sabit olduğu, davacıya teklif edilebilecek başka bir iş olduğu iddiasının ispatlanamadığı ve başka bir iş teklif edilmemiş olmasının tek başına feshi geçersiz kılmayacağı gerekçeleriyle, İstanbul 1. İş Mahkemesinin kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir.

30. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

31. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

32. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Nihai Kararın Yargıtay Tarafından Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası

33. Başvurucu, Yargıtay tarafından yerel mahkeme gibi hareket edilerek nihai karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası gereği, işe iade davalarında verilen kararın temyiz aşamasında Yargıtayın, araştırılması gereken başka bir hususun bulunmadığına kanaat getirdiği hallerde uyuşmazlığı kesin olarak karara bağlama görevi olduğu ve bu düzenlemenin amacının davaların hızla sonuçlandırılması sağlanarak işçinin korunması olduğu belirtilmiştir.

35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

36. Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:

 Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

37. Anayasa'nın 142. maddesi şöyledir:

 “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”

38. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”

39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

40. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik bir belirti bulunmadığı hallerde, bir ihlalin olmadığının açık olduğu gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksunluk kararı verebilir.

41. Anayasa’da, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre, usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır (B. No: 2012/799, 26/3/2013, § 19).

42. Temyiz incelemesinde ilke olarak temyiz mercii, ilk derece mahkemesi kararının hukuka ve kanuna uygunluğunu denetler ve herhangi bir aykırılık tespit etmesi halinde yeniden karar verilmek üzere dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderir. Bu genel ilke, kanun koyucunun düzenlediği usul kanunları çerçevesinde tespit edildiği gibi yine usul kanunları ile bu genel ilkeye bazı hallerde istisnalar getirilmesi mümkündür. Adil yargılanma hakkı kapsamında, temyiz incelemesi sonucunda kararın hukuka aykırılığının tespit edilmesi halinde yeniden karar verilmesi için dosyanın mutlaka ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine yönelik bir zorunluluk bulunmamaktadır.

43. İşe iade davaları başta olmak üzere iş hukukuna dayalı davalar, işçinin korunması ve mağduriyetinin önlenmesi amacıyla, kısa sürede bitirilmesi öngörülen uyuşmazlıklardır. Bu amaçla kanun koyucu işe iade davalarının daha hızlı sonuçlandırılmasına yönelik bir takım özel düzenlemeler yapmıştır. Bu çerçevede 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde, işe iade davalarının temyiz aşamasında, ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olmadığı kanaatine varılması ve araştırılması gereken başkaca bir husus da bulunmadığının tespiti durumunda, Yargıtay tarafından işe iade talebi hakkında kesin olmak nitelikte karar verilmektedir.

44. Başvuruya konu yargılama sürecinde, İstanbul 1. İş Mahkemesince yapılan yargılamada tanık beyanları ve bilirkişi raporları alınmış, Yargıtayca, araştırılması gereken başkaca bir husus bulunmadığına kanaat getirilerek işe iade talebi hakkında kesin hüküm kurulmuştur.

45. İşe iade davalarının nitelikleri gereği hızlı sonuçlandırılması ve işçinin korunması amacıyla kanunla getirilen söz konusu kuralın uygulanmasının tek başına adil yargılanma hakkını ihlal ettiğinden söz edilemez. Yargıtay tarafından işin esasına girilerek nihai kararın verilmesinde hukuka aykırı ve keyfi bir uygulama da tespit edilmemiştir.

46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası

47. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

48. Başvurucu, 22/1/2009 tarihinde açtığı işe iade davasının yaklaşık dört yılda tamamlandığı ve makul sürenin aşıldığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvuruya konu yargılamanın 3 yıl 9 ay sürdüğü ve yargılama süresinin makul olup olmadığının takdirinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.

50. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

52. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

53. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 22/1/2009 tarihidir.

54. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, İstanbul 1. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından ortadan kaldırılarak davanın reddedildiği 16/10/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

55. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).

56. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).

57. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 16).

58. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde, duruşma aralıklarının uzun tutulduğu ve ilk temyiz aşamasında dosyanın Yargıtayda uzun süre beklediği anlaşılmaktadır. İş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların, özellikle de işe iade talebini içeren feshe itiraz davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, yargılamanın İş Kanunu’nda öngörülen sürelere oranla haklı görülemeyecek derecede uzun bir sürede tamamlandığı görülmektedir.

59. 4857 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59-82).

60. Başvuruya konu yargılama sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık nitelik taşımadığı, başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olmadığı dikkate alındığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık dört yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

62. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 45.000,00 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

63. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

64. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık dört yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 2.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

65. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

66. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Nihai kararın Yargıtay tarafından verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 2.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Zeynel Abit Yavuz [2.B.], B. No: 2013/342, 17/11/2014, § …)
   
Başvuru Adı ZEYNEL ABİT YAVUZ
Başvuru No 2013/342
Başvuru Tarihi 14/1/2013
Karar Tarihi 17/11/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 22/1/2009 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede tamamlanmaması ve Yargıtayın yerel mahkeme gibi hareket ederek nihai karar vermesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının, davasının reddine karar verilmesi nedeniyle ise çalışma hürriyetinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 447
30
5521 İş Mahkemeleri Kanunu 1
7
15
4857 İş Kanunu 20
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi