TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET SEVER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/762)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet SEVER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet ÖZHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, babasından dolayı
aldığı ve 18 yaşını doldurduğu gerekçesiyle kesilen ölüm aylığının yeniden
bağlanması istemiyle 9/1/2008 tarihinde açtığı davanın, makul sürede
tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, dava neticesinde ödenmesine
hükmedilen yasal faizin enflasyon karşısında yaşanan değer kaybını
karşılamadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/1/2013 tarihinde
Gaziantep 1. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 9/4/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/6/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 21/8/2013
tarihli görüş yazısı 20/9/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu
Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine
sunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucuya babasının
vefatından sonra 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu gereğince ölüm
aylığı bağlanmış, 18 yaşını doldurması üzerine aldığı aylık 2/9/2000 tarihinde
kesilmiştir.
8. Ölüm aylığının kesilmesi
üzerine başvurucu, Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) dilekçe ile başvurarak
hayatını kazanamayacak derecede malul olduğunu bildirmiş ve 506 sayılı mülga
Kanun’un 68. maddesi gereğince babasının ölümü üzerine aldığı aylığın tekrar
bağlanmasını istemiştir.
9. SGK, başvurucunun hayatını
kazanamayacak derecede malul olmadığı gerekçesiyle 19/6/2003 tarihinde talebi
reddetmiştir.
10. Başvurucu, SGK aleyhine, söz
konusu aylığın yeniden bağlanması için maluliyet durumunun tespiti ve davalı
tarafından kesilen maaşlarının yasal faiziyle ödenmesi istemiyle 9/1/2008
tarihinde Gaziantep 1. İş Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Gaziantep 1. İş Mahkemesi,
Adli Tıp Kurumundan alınan 14/10/2011 tarihli rapor doğrultusunda, 5/6/2012
tarih ve E.2008/35, K.2012/309 sayılı kararıyla, başvurucuya yeniden aylık
bağlanmasına ve aylıkların kesilme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte
başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
12. Davalı kurumun temyizi
üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 9/11/2012 tarih ve E.2012/17070,
K.2012/21037 sayılı ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
13. Başvurucu, nihai kararı
24/12/2012 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
14. Başvurucu, 15/1/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi,
17/07/1964 tarih ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 68. maddesi,
31/5/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 34. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 17/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/1/2013 tarih ve 2013/762
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, babasından dolayı aldığı ve 18 yaşını doldurduğu gerekçesiyle
kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanması istemiyle 9/1/2008 tarihinde açtığı
davanın, makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, dava
neticesinde ödenmesine hükmedilen yasal faizin enflasyon karşısında yaşanan
değer kaybını karşılamadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
19. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
20. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
21. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
22. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
23. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
24. 6100 sayılı Kanun'un 26.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hakim, tarafların
talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.
Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”
25. Başvuru konusu olayda
başvurucu, babasından dolayı aldığı ölüm aylığının yeniden bağlanması istemiyle
açtığı dava neticesinde ödenmesine hükmedilen yasal faizin enflasyon karşısında
yaşanan değer kaybını karşılamadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, tazminat miktarının enflasyon karşısında değer kaybetmesine ilişkin şikayetin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği ve başvurucunun babasının ölümünden sonra aldığı maaşın kesildiği
2/9/2000 tarihinden, toplam maaş tutarının tahsil edilebilme imkanının doğduğu
tarihe kadar, yasal faiz oranıyla karşılanamayan değer kaybının % 8,45 olduğu
hususları belirtilmiştir.
27. Başvurucu, yargılama sonunda yasal faize hükmedilmesi
sonucunda yaşanan değer kaybı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmekle birlikte, açtığı davada babasının ölümü nedeniyle aldığı ölüm
aylığının kesilme tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiz ile birlikte
ödenmesine hükmedilmesini talep etmiştir. Bu talebe uygun olarak, Gaziantep 1.
İş Mahkemesinin, 5/6/2012 tarih ve E.2008/35, K.2012/309 sayılı kararıyla,
tazminat miktarının başvurucuya yasal faiz ile birlikte hesaplanarak ödenmesine
hükmedilmiş, başvurucu bu kararı temyiz etmemiştir. Davalı tarafından temyiz
edilen karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 9/11/2012 tarihli ilamıyla onanarak
kesinleşmiştir. Gerek dava dilekçesinde gerekse temyiz aşamasında başvurucunun
yasal faiz dışında bir faize hükmedilmesi istemi bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle, başvuru yolları usulüne uygun
olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
29. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Başvurucu, 9/1/2008
tarihinde açtığı davanın yaklaşık beş yılda tamamlandığı ve makul sürenin aşıldığı
gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvuruya konu yargılamanın yaklaşık beş yıl sürdüğü ve yargılama
süresinin makul olup olmadığının takdirinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu
belirtilmiştir.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların
makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, maluliyet
oranının tespitine ilişkin bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521
sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen
somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
35. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 9/1/2008
tarihidir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut
yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Gaziantep 1. İş Mahkemesi kararının
Yargıtay tarafından onandığı 9/11/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
37. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
38. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
39. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü
görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 15).
40. Başvuruya konu dava süreci
incelendiğinde, ilk derece yargılamasının toplamda dört yıl beş aylık bir
sürece yayılan on dokuz celse sonunda tamamlandığı, temyiz incelemesinin ise
Yargıtay tarafından beş ay içerisinde sonuçlandırıldığı görülmektedir.
Başvuruya konu davada, davacı vekilinin dört celseye mazeret göstererek
katılmadığı, bunlardan üç tanesinin yargılama sürecinin uzamasında etkili olduğu
ve bu sürenin yaklaşık yedi ay olduğu anlaşılmaktadır. Bunun dışında yargılama
sürecinin uzamasında büyük oranda, celse aralarının uzun tutulması (ortalama üç
ay) ve Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp Kurumu Raporlarının tamamlanması için
geçen sürelerin etkili olduğu görülmektedir. Toplamda dört yıl on ay süren
yargılama süreci incelendiğinde, iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
de dikkate alındığında, sonuç olarak makul görülemeyecek derecede uzun bir
sürede yargılamanın tamamlandığı görülmektedir.
41. 5521 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55).
42. Başvuruya konu yargılama
sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında, davanın karmaşık nitelik taşımadığı,
başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli
haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın uzamasına tamamıyla sebep
olmadığı da gözetilerek, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu olan yaklaşık beş yıllık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 50.000,00
TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık beş yıllık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucunun kusuru nedeniyle
yargılamanın uzamasına sebebiyet verdiği süreler de dikkate alınarak,
başvurucuya net 3.050,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.050,00 TL manevi
TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.