TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATMA NALAN AKDOĞAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3538)
Karar Tarihi: 13/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Fatma KARAMAN ODABAŞI
Başvurucu
Fatma Nalan AKDOĞAN
Vekili
Av. Mustafa Mümin BULUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu sicilinde başvurucu adına kayıtlı taşınmazın bir kısımının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve ayrıca bu taşınmazın bitişiğinde bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyının bir kısmını da içine alacak şekilde taşkın kullanıldığı iddiasıyla açılan tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal davasının müdahalenin önlenmesi ve kal yönünden kısmen kabul edilmesi kapsamında mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/5/2013 tarihinde Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/05/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 29/7/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
1. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. 1986 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 23/12/1961 tarihli tapu senedi uygulanmak suretiyle başvurucunun murisi adına tespit gören Balıkesir ili Edremit ilçesi Güre köyü Tuğlayeri mevkinde bulunan bahçeli kargir ev niteliğindeki 57 parsel sayılı taşınmaz mirasçılar arasında yapılan taksim ve intikal neticesinde 7/6/1999 tarihinde başvurucu adına tapu siciline kayıt ve tescil edilmiştir. Taşınmazın beyanlar hanesinde, 57 parsel sayılı taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan 438 parsel sayılı taşınmaza 109 m2 tecavüzlü olduğu belirtilmiştir.
8. Maliye Hazinesi tarafından başvurucu aleyhine 57 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve bu parselin hemen bitişiğinde bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyının bir kısmının bina ve bahçe yapılmak suretiyle işgal edilerek kullanıldığı iddiasıyla başvurucunun taşınmazının kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmı yönünden tapu iptali, tescil ve kal, başvurucunun taşınmazının bitişiğinde kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirtilen kısım yönünden ise müdahalenin önlenmesi ve kal istemiyle 13/12/2007 tarihinde Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır.
9. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/7/2009 tarihli ve E.2007/681, K.2009/468 sayılı kararıylabaşvurucuya ait taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine, başvurucunun taşınmazına bitişik alanda kalan 117 m2'lik kısım yönünden davanın kabulüne, başvurucunun müdahalesinin önlenmesine, bu alan üzerindeki yapının kal'ine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"... dava konusu 57 parselin kıyı kenar çizgisindeki kısmının tapusunun iptali ile kıyı bölümünde kalan yapının kal'inin talep edildiği sabittir. ... Yargılama devam ederken yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa Kadastro Kanunu madde 10 ve geçici madde 12'de değişiklik yapmış ve taşınmazın niteliğine, tarafların sıfatına bakılmaksızın tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürede açılmayan davaların dinlenemeyeceğini hükme bağlamıştır. Yasa değişikliğinin derdest davalara da uygulanacağı öngörülmüştür. Bu durumda davacının tapu iptal talebinin reddi gerekmiştir. Müdahalenin önlenmesi ve kal talebine gelince; eldeki dosyada tespit tutanağında da taşınmazın tecavüzlü olduğu bellidir, meni müdahale her zaman (müdahale sürdüğü müddetçe) istenebilir. Yapılan keşifte müdahalenin varlığı sabittir. Esasen bilirkişi krokisinde kahverengi işaretli 89 m2'lik alan özel mülkiyet gibi görünse de harita bilirkişisinin raporu ile ve tespit tutanağına ekli 25.11.1986 tarihli komisyon kararıyla yerin Hazineye ait olduğu ardından vasfı nedeniyle (kumsal) kamuya terkedildiği bellidir. (Bu husus haricen mahkememizde görülmüş eski dosyalar nedeniyle bilinmektedir) Bu durumda müdahalenin meni talebi açısından mülkiyet sınırları dışındaki 117 m2'lik yer yönünden karar oluşturulmuştur. Kal talebi incelendiğinde yapının değerinin yerin değerinden çok olması ve yıkım fahiş zarar doğuracağı bilirkişi raporu ile de belli olmakla beraber MK.724 hükmü iyiniyetli malzeme sahibi için geçerlidir. Davalının 89 m2'lik tapusu olduğu sabit iken taşan kısmı bile 117 m2 olan çaplı taşınmazın yapımında iyiniyetli olduğunun kabulü olanaklı değildir. Davacının yapıya muvafakatı olmadığı tespit tutanağına ekli itirazla sabittir. Bu nedenle kal talebinin de kabulü gerekmiştir."
10. Temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/7/2012 tarihli ve E.2012/4888, K.2012/6953 sayılı ilâmıyla başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın bitişiğinde bulunan ve başvurucunun mülkiyet sınırı dışında müdahale ettiği 117 m2'lik kısım yönünden verilen müdahalenin önlenmesi ve kal kararının onanmasına, başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddia edilen kısmı yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine ilişkin kararının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
"... Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3. maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
...
Ne var ki, yerel mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E.- 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenenGeçici 10. maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
... Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
... kıyılar kamunun yararlanacağı yerlerden olup buralarda ... tapu kaydı oluşturulmuş ise tapunun iptalinde, Anayasanın 43., Tapu Kanununun 33., Kadastro Kanununun 16. maddesi gözönüne alınarak, kamu yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Ancak, kişinin mülkiyet hakkı sona erdirilirken karşılıklı hak dengesinin sağlanması için mülkiyet hakkı sahibine tazmini nitelikte bir bedelin ödeneceği de kuşkusuzdur. Tazminatın nedeni yasa dışı bir işlemden değil hak dengesinin sağlanmasından kaynaklandığından, taşınmazın tamdeğerinikarşılamasıdagereklideğildir. ...
... somut olay incelendiğinde; çekişme konusu 57 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan ve mülkiyet sınırı dışında kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyı kenar çizgisi içinde kalan 117 m2 kısma davalının bina ve duvar yapmak suretiyle müdahale ettiği keşfen saptanmak suretiyle elatmanın önlenmesi ve bu kısımdaki yapı ve muhdesatların yıkımına karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. ...
Davalıya ait tapu kaydı kapsamında 57 parsel içinde bulunan ve kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı anlaşılan 14 m2 taşınmaz bölümüne gelince; bu bölümle ilgili kamu yararı nedeni ile davalıya ait tapunun 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca 1975 yılında belirlenen kıyıda kalması sebebiyle iptal edilerek, kayıt dışı bırakılıp bırakılamayacağı hususunda işin esasının ve dava konusu taşınmaz bölümünün 28.11.1997 tarih5/3 sayılıİçtihadıBirleştirmeKararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi, ... tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bu yönden bozulması...."
11. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 4/3/2013 tarihli ve E.2012/12292, K.2013/2637 sayılı ilâmıyla dosya içeriği, dava evrakı ile tutanaklar münderecatı ve Yargıtay ilâmında açıklanan gerektirici sebeplere göre yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
12. Karar, başvurucuya 17/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Kararın, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyıya başvurucunun müdahalesinin önlenmesi ve kal'e ilişkin kısmı 4/3/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi kararının müdahalenin önlenmesi ve kal ile ilgili kısmının kesinleştiğini belirterek 15/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 5/5/2015 tarihli ve E.2013/165, K.2015/248 sayılı karar ile kıyıların Anayasa ile güvence altına alındığı ve niteliği gereği kimsenin hüküm ve tasarrufu altında bulunamayacağı, yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna göre 28,25 m2'lik kısmı kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmak üzere toplam 113,46 m2'lik alana başvurucu tarafından müdahale edildiği, diğer yandan başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinin dışında kaldığı gerekçesiyle başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın reddine, davacının ıslah dilekçesi de dikkate alınarak 57 parsel sayılı taşınmaz dışında kalan 113,46 m2'lik alan yönünden müdahalenin önlenmesine ve tecavüzlü yapıların kal'ine karar verilmiştir.
16. İlk Derece Mahkemesince bozma üzerine verilen kararın, taraflarca temyiz edildiği anlaşılmıştır.
2. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci Dışındaki Yargılama Süreçleri
17. a) Öte yandan başvurucu tarafından 57 parsel sayılı taşınmazın üzerindeki kargir yapı ile birlikte miras ve taksim yoluyla 7/6/1999 tarihinde kendisine intikal ettiği, 1961 yılında mevcut olan kargir yapının bitişiğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan 438 parsel sayılı taşınmaza taşkın durumda olmasına rağmen kendisinin iyi niyetli olduğu, taşkın yapının varlığını ecrimisil ihbarnamesinin 2006 yılında tebliğ edilmesi ile öğrendiği, taşkın yapı ve bina değerinin arsa değerinden fazla olduğu, yapının taşkın kısmının yıkılmasından sonra geri kalan kısmın kullanılmasının mümkün olmadığı iddiasıyla 10/6/2014 tarihinde Maliye Hazinesi aleyhine Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesi kapsamında taşkın yapının üzerinde bulunduğu Maliye Hazinesine ait taşınmazın 58,24 m2'lik kısmı yönünden tapu iptali ve tescil davası açılmıştır.
b) Mahkemenin 2014/308 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasında 19/6/2014 tarihli tensip kararı ile 57 parsel sayılı taşınmazın üzerindeki yapının yıkılmaması ve taşınmazın üçüncü kişilere satışının önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. Yargılama devam etmekte olup henüz bir karar verilmediği anlaşılmıştır.
18. a) Yine başvurucu tarafından maliki bulunduğu 57 parsel sayılı taşınmazın 89 m2 yüz ölçüme sahip olup kadastro çalışmalarında da bu miktar üzerinden tespit edilmesine rağmen maddi hata sonucu tapu siciline 80 m2 olarak yazıldığı, ayrıca 57 parsel sayılı taşınmazın beyanlar hanesinde taşınmaza bitişik bulunan 438 parsel sayılı taşınmaza 109 m2 tecavüzlü olduğuna dair kaydın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla 57 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün 89 m2 olarak düzeltilmesi ve beyanlar hanesindeki kaydın silinmesi istemiyle Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1/7/2014 tarihinde dava açılmıştır.
b) Mahkemenin 2014/348 sayılı esasına kaydedilen dava dosyası kapsamında yapılan yargılamanın devam ettiği ve henüz bir karar verilmediği anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
19. Anayasa'nın 43. maddesi şöyledir:
"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir."
20. 4.4.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 5. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir."
21. Aynı Kanun'un 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz"
22. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 5. maddesi şöyledir:
"Kıyılar ve doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz."
23. 4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi şöyledir:
"Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir."
24. Aynı Kanun'un 1027. maddesi şöyledir:
"İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir.
Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca re'sen düzeltir."
25. 17/7/2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Tapu Sicil Tüzüğü'nün 72. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tapu sicilinde değişiklik, hak sahibinin istemine ya da yetkili makam veya mahkeme kararına istinaden yapılır."
26. Aynı Tüzük'ün 74. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"(1) Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi hâlinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, re'sen düzeltme yapılır.
(3) Ana veya yardımcı siciller üzerinde yapılmış hata veya eksikliklerin, ilgililerce sunulan veya başka idarelerce düzenlenen belgelerden kaynaklanması hâlinde, ilgililerin gerçek durumu kanıtlayıcı belgelere dayalı başvuruları üzerine, istem yevmiye defterine kaydedilerek gerekli düzeltme yapılır.
(4) Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı tescil veya esaslı yazım hatasının düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması gerekir. İlgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, bu durum beyanlar sütununda belirtilerek, 26/9/2011 tarih ve 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre işlem yapılır.
...."
27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; tapu sicilinde kendisi adına kayıtlı taşınmazın bir kısımının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve ayrıca bu taşınmazın bitişiğinde bulunan, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyının bir kısmını da içine alacak şekilde taşkın kullanıldığı iddiasıyla açılan tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal davasının müdahalenin önlenmesi ve kal yönünden kısmen kabul edilerek bu kısım yönünden verilen kararın kesinleştiğini, 1961 yılı öncesinden beri üzerinde kargir yapı bulunan taşınmazın 1975 yılındaki yasal olmayan düzenleme ve 3621 sayılı Kanun'un uygulanması sonucunda kıyı kenar çizgisi kapsamında bırakıldığını, kıyı kenar çizgisinin tespiti amacıyla oluşturulan komisyon kararının taşınmaz maliklerine tebliğ edilmediğini, mülkiyetinde bulunan taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığına dair tapu sicilinde şerhin bulunmadığını, tapu kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak tespit ve tescil edilen taşınmazının yüz ölçümünün 80 m2 olarak tapu sicilinde eksik gösterildiğini, taşınmazının bitişiğinde bulunan kıyının bir kısmının kullanıldığının bilinmesine ve bu kısım için ecrimisil ödenmesine rağmen müdahalenin önlenmesi ve kal davası açılmasının haksız olduğunu, İlk Derece Mahkemesi gerekçeli kararının kendisine geç tebliğ edildiğini, Yargıtay bozma ilamı kapsamında kesinleşmeyen kısım yönünden davanın hâlen devam ettiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, Yargıtay Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğunu belirterek hak arama özgürlüğünün, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tedbir kararı verilmesi, ihlalin tespiti ile sonuçlarının ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun maliki olduğu taşınmazın 1975 yılındaki düzenleme ve 3621 sayılı Kanun'un uygulanması sonucunda kıyı kenar çizgisi kapsamında bırakıldığı, kıyı kenar çizgisinin tespiti amacıyla oluşturulan komisyon kararının taşınmaz maliklerine tebliğ edilmediği, mülkiyetinde bulunan taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığına dair tapu sicilinde şerhin bulunmadığı, taşınmaz üzerindeki taşkın yapının 1961 yılı öncesinden beri mevcut olup idare tarafından bilinmesine ve taşkın kullanım sebebiyle ecrimisil ödenmesine rağmen müdahalenin önlenmesi ve kal talebinde bulunulmasının haksız olduğu, tapu kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak tespit ve tescil edilen taşınmazının tapu sicilinde yüz ölçümünün 80 m2 olarak gösterilmesi suretiyle taşınmazın bir kısmının yok edildiğine ilişkin şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun Yargıtay Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğuna ilişkin şikâyeti adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden değerlendirilmiş, yargılamanın olması gerekenden uzun sürmesine dair şikâyetleri ise makul sürede yargılanma hakkı yönünden ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
32. 30/03/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
34. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
35. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
36. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
i. Kıyı Kenar Çizgisinin Tespiti ve Uygulanmasına İlişkin İddia
37. Başvurucu, kadastro çalışmalarında murisi adına tespit gören ve hâlihazırda maliki bulunduğu Balıkesir ili Edremit ilçesi Güre köyü Tuğlayeri mevkinde bulunan bahçeli kargir ev niteliğindeki 57 parsel sayılı taşınmazın 1975 yılındaki yasal olmayan düzenleme ve 3621 sayılı Kanun'un uygulanması sonucunda kıyı kenar çizgisi kapsamında bırakıldığını, kıyı kenar çizgisinin tespiti amacıyla oluşturulan komisyonun kararının taşınmaz maliklerine tebliğ edilmediğini, taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığına dairtapu sicilinde şerhin bulunmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Maliye Hazinesi tarafından başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddiasıyla bu kısım yönünden tapu iptali, tescil ve kal, 57 parsel sayılı taşınmazın bitişiğinde bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyının bir kısmının ise işgal edildiği iddiasıyla bu kısım yönünden müdahalenin önlenmesi ve kal istemiyle Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Mahkemenin 23/7/2009 tarihli kararı ile başvurucuya ait taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine, başvurucunun mülkiyet sınırları dışında kalmasına rağmen işgal etmek suretiyle kullandığı belirlenen taşınmaz yönünden müdahalesinin önlenmesi ve kal talebinin kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/7/2012 tarihli ilamı ile tapu iptali tescil talebinin reddine ilişkin hükmün bozulmasına, müdahalenin önlenmesi ve kal talebinin kabulüne dair hükmün ise onanmasına karar verilmiş; karar düzeltme istemi aynı Dairenin 4/3/2013 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
39. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet sınırları dışında kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirlenen devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyıya müdahalesinin önlenmesi ve kal'e ilişkin kararı 4/3/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Ancak başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması sebebiyle tapu iptali, tescil ve kal istemiyle açılan davanın henüz sonuçlanmadığı, bu konuya ilişkin olarak İlk Derece Mahkemesince verilen23/7/2009 tarihli kararın Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ilamı ile bozulduğu anlaşılmaktadır. Konuya ilişkin olarak Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/7/2012 tarihli ilamında, kamu yararı nedeni ile başvurucuya ait tapu kaydının 28/11/1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca 1975 yılında belirlenen kıyıda kalması sebebiyle iptal edilerek kayıt dışı bırakılıp bırakılamayacağı hususunda işin esasının ve dava konusu taşınmaz bölümünün aynı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
40. Başvurucu tarafından bireysel başvuruda bulunulmasından sonraki süreçte, Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesince bozma ilamına uyularak mahallinde yeniden keşif yapılmış, bilirkişi raporu ve ek raporlar alınmak suretiyle verilen 5/5/2015 tarihli kararda, belirlenen kıyı kenar çizgisinin başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın dışında kaldığı belirtilerek 57 parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu ve davacı tarafça kararın temyiz edildiği ve henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
41. Somut olayda kıyı kenar çizgisinin tespitinin, belirlenmesinin ve bu kapsamda başvurucunun maliki bulunduğu 57 parsel sayılı taşınmaz yönünden mülkiyet hakkına ilişkin bir müdahalenin bulunup bulunmadığının, hukuki menfaat ve zarar olgularının Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesince tapu iptali, tescil ve kal talebine yönelik olarak verilecek nihai karar ile doğrudan ilişkili olduğu ve bu davanın konusunu oluşturduğu değerlendirilmiştir.
42. Bu bakımdan tapu iptali, tescil ve kal talebine ilişkin davanın taraflarca temyiz edildiği ve temyiz incelemesi aşamasında bulunduğu dikkate alındığında başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddiaları yönünden Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve tescil davasının sonucu beklenmeden ikincil nitelikteki bireysel başvuru yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mülkiyetinde bulunan taşınmaza ilişkin tapu iptali, tescil ve kal talebine yönelik olarak verilecek nihai karar beklenmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Taşkın Yapı Sebebiyle Müdahalenin Önlenmesi ve Kal Talebine İlişkin İddia
44. Başvurucu; bir kısmı kendisine ait taşınmazda bir kısmı ise Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyıda bulunduğu iddia edilen taşkın yapının 1961 yılı öncesinden beri mevcut olup bu durumun idare tarafından bilindiğini, taşkın yapı sebebiyle ecrimisil ödediğini, müdahalenin önlenmesi ve kal talebinde bulunulmasının haksız olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet sınırları dışında kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirlenen devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyıya 117 m2'lik müdahalesinin önlenmesi ve bu alan üzerindeki yapının kal'ine ilişkin kararı 4/3/2013 tarihinde kesinleşmiş olmakla birlikte, başvurucunun bireysel başvuru tarihinden sonra 10/6/2014 tarihinde Maliye Hazinesi aleyhine Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi kapsamında taşkın yapının üzerinde bulunduğu Maliye Hazinesine ait arazinin tapusunun iptali ve kendi adına tescili istemiyle dava açtığı anlaşılmaktadır.
46. 4721 sayılı Kanun'un 722. maddesinde bir kimsenin başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanması durumunda bu malzemenin arazinin bütünleyici parçası olacağı düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un 725. maddesinde ise taşkın yapılar yönünden ayrıca bir düzenleme getirilmiştir. Yapının arazinin mülkiyetine dahil olduğu kuralının istisnalarından birini teşkil eden bu düzenlemeye göre yapıyı yapan malikin taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip olması durumunda, taşan kısmın yapıyı yapan malike ait taşınmazın bütünleyici parçası olacağı belirtilmiş; irtifak hakkının bulunmaması durumunda ise arazi malikinin taşmayı öğrendiği tarihten itibaren onbeş gün içinde itiraz etmediği ve ayrıca, durum ve koşulların da haklı gösterdiği hâllerde taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimsenin, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için irtifak hakkı kurulmasını veya taşan kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir.
47. Somut olayda Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi kapsamında açılan ve Mahkemenin 2014/308 sayılı esasına kaydedilmiş bulunan tapu iptali ve tescil davasında, başvurucu tarafından taşkın yapı ve bina değerinin arsa değerinden fazla olduğu, yapının taşkın kısmının yıkılmasından sonra geri kalan kısmın kullanılmasının mümkün olmadığı ve aşırı bir zarara sebebiyet vereceği, başvurucunun taşınmazı mevcut hali ile iktisap etmiş olup iyi niyetli bulunduğu iddia edilerek, taşkın yapının yıkılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş vetaşkın yapının yapılmış olduğu Maliye Hazinesi adına kayıtlı arazinin tapusunun iptali ile başvurucu adına tesciline karar verilmesi istenmiştir. Mahkemece 19/6/2014 tarihli tensip kararı ile taşkın yapının yıkılmaması ve taşınmazın üçüncü kişilere satışının önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verildiği ve davanın derdest durumda bulunduğu dikkate alındığında başvurucunun taşkın yapının üzerinde bulunduğu arazinin mülkiyetini elde edebileceğine güvenerek Maliye Hazinesi aleyhine açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasından önce ikincil nitelikteki bireysel başvuru yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.
48. Bu bakımdan başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının 4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi kapsamında açılan ve derdest bulunduğu anlaşılan tapu iptali ve tescil davasında tartışılıp değerlendirilmeden başvuruya ilişkin yargısal yolların tüketildiğinden söz edilemez.
49. Açıklanan nedenlerle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. TaşınmazınYüz Ölçümünün Azaltıldığı İlişkin İddia
50. Başvurucu, tapu kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak tespit ve tescil edilen taşınmazının tapu sicilinde yüz ölçümünün 80 m2 olarak gösterilmesi suretiyle taşınmazın bir kısmının yok edildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. 4721 sayılı Kanun'un 1027. maddesi ile Tapu Sicil Tüzüğü'nün ilgili maddeleri kapsamında tapu sicilinde değişiklik ve düzeltme yapılması mümkündür. Somut olayda, başvurucu tarafından, maliki bulunduğu 57 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak tespit edilmiş olmasına rağmen maddi hata sonucu tapu sicilinde80 m2 olarak gösterildiği, ayrıca bu parselin taşınmazın sınırında bulunan 438 parsel sayılı taşınmaza tecavüzlü olduğuna dair beyanlar hanesindeki kaydın hukuka aykırı olarak yazıldığı iddiasıyla taşınmazın yüz ölçümünün 89 m2 olarak düzeltilmesi ve beyanlar hanesindeki kaydın kaldırılması istemiyle Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1/7/2014 tarihinde dava açıldığı anlaşılmıştır. Mahkemenin 2014/348 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasında yargılamanın devam ettiği ve dosyanın derdest olduğu dikkate alındığında başvurucunun bu davanın açılmasından önce başvuru yollarını tüketmeden ikincil nitelikteki bireysel başvuru yoluna başvurduğu değerlendirilmiştir.
52. Bu bakımdan başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının tapu sicilindeki yüz ölçümün düzeltilmesi istemiyle açılan davada tartışılıp değerlendirilmeden başvuruya ilişkin yargısal yolların tüketildiğinden söz edilemez.
53. Açıklanan nedenlerle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucu, Yargıtay Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
56. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
57. Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
58. Temyiz mercilerinin kararlarının da tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
59. Somut olayda başvurucu, karar düzeltme talebinin reddine dair Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesince davanın niteliği gözetilerek tapu kaydı, kıyı kenar çalışmalarına ilişkin belgeler, kadastro tespit tutanağı, keşif, bilirkişi incelemesi ile tüm dosya kapsamı dikkate alınmak ve ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle başvurucuya ait taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine, başvurucunun taşınmazına bitişik alanda kalan kısım yönünden davanın kabulü ile başvurucunun müdahalesinin önlenmesine, bu alan üzerindeki yapının kal'ine karar verilmiştir (bkz. § 9). Yargıtay 8. Hukuk Dairesi İlk Derece Mahkemesince verilen kararı incelemek ve gerekçelerini de detaylı olarak belirtmek suretiyle başvurucuya ait taşınmazın bitişiğinde bulunan kısım yönünden müdahalenin önlenmesi ve kal kararının onanmasına, başvurucuya ait taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddia edilen kısmı yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine ilişkin kararının bozulmasına karar vermiştir (bkz. § 10). Aynı Daire tarafından bozma ilamının gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek karar düzeltme talebi reddedilmiştir. Dolayısıyla Yargıtayın karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
60. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucu; İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararının kendisine geç tebliğ edildiğini, Yargıtay bozma ilamı kapsamında kararın kesinleşmeyen kısmı yönünden davanın halen derdest olduğunu, bir bütün olarak tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal istemine ilişkin davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkınınihlal edildiğini ileri sürmüştür.
62. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
63. Başvurucu tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal davasının makul sürede sonuçlanmadığını ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
65. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
66. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda başvurucuya ait taşınmazın bir kısmı yönünden tapu iptali, tescil ve kal, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaza yapılan müdahalenin önlenmesi ve kal istemiyle Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
67. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 13/12/2007'dir.
68. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların, yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52).
69. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde 13/12/2007 tarihinde başvurucu aleyhine Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, başvurucuya ait taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması sebebiyle bu kısım yönünden tapu iptali, tescil ve kal, başvurucunun taşınmazının bitişiğinde kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirtilen kısım yönünden ise müdahalenin önlenmesi ve kal talebinde bulunulduğu, İlk Derece Mahkemesince delillerin toplandığı, tapu kayıtlarının, kıyı kenar çalışmasına ilişkin belgelerin, tespit tutanağı ve eklerinin incelendiği, keşif yapılıp bilirkişi raporu alınarak 23/7/2009 tarihinde davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiği tespit edilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 10/7/2012 tarihli ilamla hükmün müdahalenin önlenmesi ve kal ile ilgili bölümünün onanmasına, tapu iptali ve tescil ilgili bölümünün bozulmasına karar verilmiş; aynı Dairenin 4/3/2013 tarihli ilamı ile karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada yeniden keşif yapılarak bilirkişi raporu ve ek rapor alınmış 5/5/2015 tarihinde davanın kısmen kabul kısmen reddine hükmedildiği tespit edilmiştir. Gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmiş olup kararın taraflarca temyiz edildiği ve İlk Derece Mahkemesinin bozma ilamı üzerine verdiği kararının henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
70. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı gözönünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir(Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
71. Başvuruya konu tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu anlaşılmışsa da somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve sekiz yılı aşkın bir süredir devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
72. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
73. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
74. Başvurucu anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespiti ile hak ihlallerinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 4/3/2013 tarihli kararı hakkında yapılması gerekene hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
75. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
76. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin sekiz yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmekte ise de başvuru formunda yalnızca hak ihlalinin tespiti ile sonuçlarının ortadan kaldırılması için Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 4/3/2013 tarihli ilamı hakkında yapılması gerekene hükmedilmesinin talep edildiği,ayrıca tazminat talebinde bulunulmadığı anlaşıldığından tazminat hususunda ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
78. Başvuruya konu yargılamanın sekiz yılı aşkın süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Bakanlığa GÖNDERİLMESİNE
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.