TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA NALAN AKDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3538)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Fatma Nalan AKDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa Mümin BULUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu sicilinde başvurucu adına kayıtlı taşınmazın
bir kısımının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve
ayrıca bu taşınmazın bitişiğinde bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
kıyının bir kısmını da içine alacak şekilde taşkın kullanıldığı iddiasıyla
açılan tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal davasının müdahalenin
önlenmesi ve kal yönünden kısmen kabul edilmesi kapsamında mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/5/2013 tarihinde Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/05/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 29/7/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
1. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. 1986 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında
23/12/1961 tarihli tapu senedi uygulanmak suretiyle başvurucunun murisi adına
tespit gören Balıkesir ili Edremit ilçesi Güre köyü Tuğlayeri
mevkinde bulunan bahçeli kargir
ev niteliğindeki 57 parsel sayılı taşınmaz mirasçılar arasında yapılan taksim
ve intikal neticesinde 7/6/1999 tarihinde başvurucu adına tapu siciline kayıt
ve tescil edilmiştir. Taşınmazın beyanlar hanesinde, 57 parsel sayılı
taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan 438 parsel sayılı
taşınmaza 109 m2 tecavüzlü olduğu belirtilmiştir.
8. Maliye Hazinesi tarafından başvurucu aleyhine 57 parsel
sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve bu parselin
hemen bitişiğinde bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyının bir
kısmının bina ve bahçe yapılmak suretiyle işgal edilerek kullanıldığı
iddiasıyla başvurucunun taşınmazının kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmı
yönünden tapu iptali, tescil ve kal, başvurucunun taşınmazının bitişiğinde
kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirtilen kısım yönünden ise
müdahalenin önlenmesi ve kal istemiyle 13/12/2007 tarihinde Edremit 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır.
9. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/7/2009 tarihli ve
E.2007/681, K.2009/468 sayılı kararıylabaşvurucuya
ait taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine, başvurucunun
taşınmazına bitişik alanda kalan 117 m2'lik kısım yönünden davanın kabulüne, başvurucunun
müdahalesinin önlenmesine, bu alan üzerindeki yapının kal'ine
karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"... dava konusu 57 parselin kıyı kenar
çizgisindeki kısmının tapusunun iptali ile kıyı bölümünde kalan yapının kal'inin talep edildiği sabittir. ... Yargılama devam
ederken yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa Kadastro Kanunu madde 10 ve geçici
madde 12'de değişiklik yapmış ve taşınmazın niteliğine, tarafların sıfatına
bakılmaksızın tespit tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak
düşürücü sürede açılmayan davaların dinlenemeyeceğini hükme bağlamıştır. Yasa
değişikliğinin derdest davalara da uygulanacağı öngörülmüştür. Bu durumda
davacının tapu iptal talebinin reddi gerekmiştir. Müdahalenin önlenmesi ve kal
talebine gelince; eldeki dosyada tespit tutanağında da taşınmazın tecavüzlü
olduğu bellidir, meni müdahale her zaman (müdahale sürdüğü müddetçe)
istenebilir. Yapılan keşifte müdahalenin varlığı sabittir. Esasen bilirkişi
krokisinde kahverengi işaretli 89 m2'lik alan özel mülkiyet gibi görünse de
harita bilirkişisinin raporu ile ve tespit tutanağına ekli 25.11.1986 tarihli
komisyon kararıyla yerin Hazineye ait olduğu ardından vasfı nedeniyle (kumsal)
kamuya terkedildiği bellidir. (Bu husus haricen mahkememizde görülmüş eski
dosyalar nedeniyle bilinmektedir) Bu durumda
müdahalenin meni talebi açısından mülkiyet sınırları dışındaki 117 m2'lik yer
yönünden karar oluşturulmuştur. Kal talebi incelendiğinde yapının değerinin
yerin değerinden çok olması ve yıkım fahiş zarar doğuracağı bilirkişi raporu
ile de belli olmakla beraber MK.724 hükmü iyiniyetli malzeme sahibi için
geçerlidir. Davalının 89 m2'lik tapusu olduğu sabit iken taşan kısmı bile 117
m2 olan çaplı taşınmazın yapımında iyiniyetli olduğunun kabulü olanaklı
değildir. Davacının yapıya muvafakatı olmadığı tespit
tutanağına ekli itirazla sabittir. Bu nedenle kal talebinin de kabulü
gerekmiştir."
10. Temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/7/2012
tarihli ve E.2012/4888, K.2012/6953 sayılı ilâmıyla başvurucuya ait 57 parsel
sayılı taşınmazın bitişiğinde bulunan ve başvurucunun mülkiyet sınırı dışında
müdahale ettiği 117 m2'lik kısım yönünden verilen
müdahalenin önlenmesi ve kal kararının onanmasına, başvurucuya ait 57 parsel
sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddia edilen kısmı yönünden
tapu iptali ve tescil talebinin reddine ilişkin kararının bozulmasına karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
"... Mahkemenin kararı 5841 sayılı
Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun
2. ve 3. maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak
oluşturulmuştur.
...
Ne var ki, yerel mahkeme kararının temyizi
aşamasında Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E.- 2011/77 K. sayılı
kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro
Kanununun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402
sayılı Yasaya eklenenGeçici 10. maddenin Anayasaya
aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011
tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
...
... Anayasa Mahkemesinin iptal kararından
sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca
ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
...
... kıyılar kamunun yararlanacağı yerlerden
olup buralarda ... tapu kaydı oluşturulmuş ise tapunun iptalinde, Anayasanın
43., Tapu Kanununun 33., Kadastro Kanununun 16.
maddesi gözönüne alınarak, kamu yararının
bulunduğunun kabulü gerekir. Ancak, kişinin mülkiyet hakkı sona erdirilirken
karşılıklı hak dengesinin sağlanması için mülkiyet hakkı sahibine tazmini
nitelikte bir bedelin ödeneceği de kuşkusuzdur. Tazminatın nedeni yasa dışı bir
işlemden değil hak dengesinin sağlanmasından kaynaklandığından, taşınmazın tamdeğerinikarşılamasıdagereklideğildir. ...
... somut olay incelendiğinde; çekişme konusu
57 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan ve mülkiyet sınırı dışında kalan
Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyı kenar çizgisi içinde kalan 117 m2
kısma davalının bina ve duvar yapmak suretiyle müdahale ettiği keşfen saptanmak suretiyle elatmanın
önlenmesi ve bu kısımdaki yapı ve muhdesatların
yıkımına karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. ...
Davalıya ait tapu kaydı kapsamında 57 parsel
içinde bulunan ve kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı anlaşılan 14 m2 taşınmaz
bölümüne gelince; bu bölümle ilgili kamu yararı nedeni ile davalıya ait tapunun
28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca 1975 yılında
belirlenen kıyıda kalması sebebiyle iptal edilerek, kayıt dışı bırakılıp
bırakılamayacağı hususunda işin esasının ve dava konusu taşınmaz bölümünün
28.11.1997 tarih5/3 sayılıİçtihadıBirleştirmeKararıyla
belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi,
... tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek
üzere hükmün bu yönden bozulması...."
11. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 4/3/2013 tarihli ve
E.2012/12292, K.2013/2637 sayılı ilâmıyla dosya içeriği, dava evrakı ile tutanaklar
münderecatı ve Yargıtay ilâmında açıklanan gerektirici sebeplere göre yerinde
görülmeyerek reddedilmiştir.
12. Karar, başvurucuya 17/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Kararın, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyıya
başvurucunun müdahalesinin önlenmesi ve kal'e ilişkin
kısmı 4/3/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
14. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi kararının müdahalenin
önlenmesi ve kal ile ilgili kısmının kesinleştiğini belirterek 15/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda
5/5/2015 tarihli ve E.2013/165, K.2015/248 sayılı karar ile kıyıların Anayasa
ile güvence altına alındığı ve niteliği gereği kimsenin hüküm ve tasarrufu
altında bulunamayacağı, yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna göre
28,25 m2'lik kısmı kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmak üzere toplam
113,46 m2'lik alana başvurucu tarafından müdahale edildiği, diğer
yandan başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinin
dışında kaldığı gerekçesiyle başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmaza ilişkin
davanın reddine, davacının ıslah dilekçesi de dikkate alınarak 57 parsel sayılı
taşınmaz dışında kalan 113,46 m2'lik alan yönünden müdahalenin
önlenmesine ve tecavüzlü yapıların kal'ine karar
verilmiştir.
16. İlk Derece Mahkemesince bozma üzerine verilen kararın,
taraflarca temyiz edildiği anlaşılmıştır.
2. Bireysel Başvuruya Konu Yargılama Süreci
Dışındaki Yargılama Süreçleri
17. a) Öte yandan başvurucu tarafından 57 parsel sayılı taşınmazın
üzerindeki kargir yapı ile birlikte miras ve taksim
yoluyla 7/6/1999 tarihinde kendisine intikal ettiği, 1961 yılında mevcut olan kargir yapının bitişiğindeki devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan 438 parsel sayılı taşınmaza taşkın durumda olmasına rağmen
kendisinin iyi niyetli olduğu, taşkın yapının varlığını ecrimisil
ihbarnamesinin 2006 yılında tebliğ edilmesi ile öğrendiği, taşkın yapı ve bina
değerinin arsa değerinden fazla olduğu, yapının taşkın kısmının yıkılmasından
sonra geri kalan kısmın kullanılmasının mümkün olmadığı iddiasıyla 10/6/2014
tarihinde Maliye Hazinesi aleyhine Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesi
kapsamında taşkın yapının üzerinde bulunduğu Maliye Hazinesine ait taşınmazın
58,24 m2'lik kısmı yönünden tapu iptali ve
tescil davası açılmıştır.
b) Mahkemenin 2014/308 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasında
19/6/2014 tarihli tensip kararı ile 57 parsel sayılı taşınmazın üzerindeki
yapının yıkılmaması ve taşınmazın üçüncü kişilere satışının önlenmesi için
ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. Yargılama devam etmekte olup henüz bir
karar verilmediği anlaşılmıştır.
18. a) Yine başvurucu tarafından maliki bulunduğu 57 parsel
sayılı taşınmazın 89 m2 yüz ölçüme sahip olup kadastro çalışmalarında
da bu miktar üzerinden tespit edilmesine rağmen maddi hata sonucu tapu siciline
80 m2 olarak yazıldığı, ayrıca 57 parsel sayılı
taşınmazın beyanlar hanesinde taşınmaza bitişik bulunan 438 parsel sayılı
taşınmaza 109 m2 tecavüzlü olduğuna dair kaydın hukuka aykırı
olduğu iddiasıyla 57 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün 89 m2 olarak düzeltilmesi ve beyanlar hanesindeki
kaydın silinmesi istemiyle Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1/7/2014
tarihinde dava açılmıştır.
b) Mahkemenin 2014/348 sayılı esasına kaydedilen dava dosyası
kapsamında yapılan yargılamanın devam ettiği ve henüz bir karar verilmediği
anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
19. Anayasa'nın 43. maddesi şöyledir:
"Kıyılar, Devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve
göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu
yararı gözetilir.
Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış
amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları
kanunla düzenlenir."
20. 4.4.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 5.
maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Kıyılar, Devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak
yararlanmasına açıktır,
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada
öncelikle kamu yararı gözetilir."
21. Aynı Kanun'un 6. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
"Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle
yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit,
parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller
oluşturulamaz"
22. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in
5. maddesi şöyledir:
"Kıyılar ve doldurma ve kurutma yoluyla
kazanılan araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin
eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada
öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle
yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit,
parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz."
23. 4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi şöyledir:
"Bir yapının başkasına ait araziye
taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak
hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören
malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün
içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği
takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun
bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu
kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini
isteyebilir."
24. Aynı Kanun'un 1027. maddesi
şöyledir:
"İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça,
tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir.
Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir
tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük
kuralları uyarınca re'sen düzeltir."
25. 17/7/2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Tapu Sicil Tüzüğü'nün 72. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tapu sicilinde değişiklik, hak sahibinin
istemine ya da yetkili makam veya mahkeme kararına istinaden yapılır."
26. Aynı Tüzük'ün 74. maddesinin
ilgili bölümleri şöyledir:
"(1) Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı
sicillerde, belgelere aykırı basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi
hâlinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, re'sen düzeltme yapılır.
...
(3) Ana veya yardımcı siciller üzerinde
yapılmış hata veya eksikliklerin, ilgililerce sunulan veya başka idarelerce
düzenlenen belgelerden kaynaklanması hâlinde, ilgililerin gerçek durumu
kanıtlayıcı belgelere dayalı başvuruları üzerine, istem yevmiye defterine
kaydedilerek gerekli düzeltme yapılır.
(4) Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı
sicillerde, belgelere aykırı tescil veya esaslı yazım hatasının
düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması gerekir.
İlgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, bu durum beyanlar sütununda
belirtilerek, 26/9/2011 tarih ve 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
hükümlerine göre işlem yapılır.
...."
27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; tapu sicilinde kendisi adına kayıtlı taşınmazın
bir kısımının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve
ayrıca bu taşınmazın bitişiğinde bulunan, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
kıyının bir kısmını da içine alacak şekilde taşkın kullanıldığı iddiasıyla
açılan tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal davasının
müdahalenin önlenmesi ve kal yönünden kısmen kabul edilerek bu kısım yönünden
verilen kararın kesinleştiğini, 1961 yılı öncesinden beri üzerinde kargir yapı bulunan taşınmazın 1975 yılındaki yasal olmayan
düzenleme ve 3621 sayılı Kanun'un uygulanması sonucunda kıyı kenar çizgisi
kapsamında bırakıldığını, kıyı kenar çizgisinin tespiti amacıyla oluşturulan
komisyon kararının taşınmaz maliklerine tebliğ edilmediğini, mülkiyetinde
bulunan taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığına dair tapu sicilinde şerhin
bulunmadığını, tapu kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak tespit ve tescil edilen
taşınmazının yüz ölçümünün 80 m2 olarak tapu sicilinde eksik gösterildiğini, taşınmazının
bitişiğinde bulunan kıyının bir kısmının kullanıldığının bilinmesine ve bu
kısım için ecrimisil ödenmesine rağmen müdahalenin
önlenmesi ve kal davası açılmasının haksız olduğunu, İlk Derece Mahkemesi
gerekçeli kararının kendisine geç tebliğ edildiğini, Yargıtay bozma ilamı
kapsamında kesinleşmeyen kısım yönünden davanın hâlen devam ettiğini ve
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, Yargıtay Dairesinin karar
düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğunu belirterek hak
arama özgürlüğünün, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; tedbir kararı verilmesi, ihlalin tespiti ile sonuçlarının ortadan
kaldırılması talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun maliki olduğu taşınmazın 1975 yılındaki
düzenleme ve 3621 sayılı Kanun'un uygulanması sonucunda kıyı kenar çizgisi
kapsamında bırakıldığı, kıyı kenar çizgisinin tespiti amacıyla oluşturulan
komisyon kararının taşınmaz maliklerine tebliğ edilmediği, mülkiyetinde bulunan
taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığına dair tapu sicilinde şerhin
bulunmadığı, taşınmaz üzerindeki taşkın yapının 1961 yılı öncesinden beri
mevcut olup idare tarafından bilinmesine ve taşkın kullanım sebebiyle ecrimisil ödenmesine rağmen müdahalenin önlenmesi ve kal talebinde
bulunulmasının haksız olduğu, tapu kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak tespit ve tescil edilen taşınmazının
tapu sicilinde yüz ölçümünün 80 m2 olarak
gösterilmesi suretiyle taşınmazın bir kısmının yok edildiğine ilişkin
şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun Yargıtay
Dairesinin karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz
olduğuna ilişkin şikâyeti adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
hakkı yönünden değerlendirilmiş, yargılamanın olması gerekenden uzun sürmesine
dair şikâyetleri ise makul sürede yargılanma hakkı yönünden ayrıca
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
32. 30/03/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
34. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır.
Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim
mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
35. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca,
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
36. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram Gök, § 20).
i. Kıyı Kenar Çizgisinin Tespiti ve
Uygulanmasına İlişkin İddia
37. Başvurucu, kadastro çalışmalarında murisi adına tespit gören
ve hâlihazırda maliki bulunduğu Balıkesir ili Edremit ilçesi Güre köyü Tuğlayeri mevkinde bulunan
bahçeli kargir ev niteliğindeki 57 parsel sayılı
taşınmazın 1975 yılındaki yasal olmayan düzenleme ve 3621 sayılı Kanun'un
uygulanması sonucunda kıyı kenar çizgisi kapsamında bırakıldığını, kıyı kenar
çizgisinin tespiti amacıyla oluşturulan komisyonun kararının taşınmaz
maliklerine tebliğ edilmediğini, taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kaldığına dairtapu sicilinde şerhin bulunmadığını belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Maliye Hazinesi tarafından başvurucuya ait 57 parsel sayılı
taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddiasıyla bu kısım
yönünden tapu iptali, tescil ve kal, 57 parsel sayılı taşınmazın bitişiğinde
bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyının bir kısmının ise işgal
edildiği iddiasıyla bu kısım yönünden müdahalenin önlenmesi ve kal istemiyle
Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Mahkemenin 23/7/2009
tarihli kararı ile başvurucuya ait taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil
talebinin reddine, başvurucunun mülkiyet sınırları dışında kalmasına rağmen
işgal etmek suretiyle kullandığı belirlenen taşınmaz yönünden müdahalesinin
önlenmesi ve kal talebinin kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk
Dairesinin 10/7/2012 tarihli ilamı ile tapu iptali tescil talebinin reddine
ilişkin hükmün bozulmasına, müdahalenin önlenmesi ve kal talebinin kabulüne
dair hükmün ise onanmasına karar verilmiş; karar düzeltme istemi aynı Dairenin
4/3/2013 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
39. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet
sınırları dışında kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirlenen
devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyıya müdahalesinin önlenmesi ve kal'e ilişkin kararı 4/3/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
Ancak başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde
kalması sebebiyle tapu iptali, tescil ve kal istemiyle açılan davanın henüz
sonuçlanmadığı, bu konuya ilişkin olarak İlk Derece Mahkemesince
verilen23/7/2009 tarihli kararın Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ilamı ile bozulduğu
anlaşılmaktadır. Konuya ilişkin olarak Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 10/7/2012
tarihli ilamında, kamu yararı nedeni ile başvurucuya ait tapu kaydının
28/11/1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca 1975 yılında
belirlenen kıyıda kalması sebebiyle iptal edilerek kayıt dışı bırakılıp
bırakılamayacağı hususunda işin esasının ve dava konusu taşınmaz bölümünün aynı
İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar
çizgisine göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
40. Başvurucu tarafından bireysel başvuruda bulunulmasından
sonraki süreçte, Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesince bozma ilamına uyularak
mahallinde yeniden keşif yapılmış, bilirkişi raporu ve ek raporlar alınmak
suretiyle verilen 5/5/2015 tarihli kararda, belirlenen kıyı kenar çizgisinin
başvurucuya ait 57 parsel sayılı taşınmazın dışında kaldığı belirtilerek 57
parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu ve
davacı tarafça kararın temyiz edildiği ve henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
41. Somut olayda kıyı kenar çizgisinin tespitinin,
belirlenmesinin ve bu kapsamda başvurucunun maliki bulunduğu 57 parsel sayılı
taşınmaz yönünden mülkiyet hakkına ilişkin bir müdahalenin bulunup
bulunmadığının, hukuki menfaat ve zarar olgularının Edremit 2. Asliye Hukuk
Mahkemesince tapu iptali, tescil ve kal talebine yönelik olarak verilecek nihai
karar ile doğrudan ilişkili olduğu ve bu davanın konusunu oluşturduğu
değerlendirilmiştir.
42. Bu bakımdan tapu iptali, tescil ve kal talebine ilişkin
davanın taraflarca temyiz edildiği ve temyiz incelemesi aşamasında bulunduğu
dikkate alındığında başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddiaları yönünden
Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve tescil davasının
sonucu beklenmeden ikincil nitelikteki bireysel başvuru yoluna başvurulduğu
anlaşılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mülkiyetinde bulunan
taşınmaza ilişkin tapu iptali, tescil ve kal talebine yönelik olarak verilecek
nihai karar beklenmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin 'başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Taşkın Yapı Sebebiyle Müdahalenin Önlenmesi
ve Kal Talebine İlişkin İddia
44. Başvurucu; bir kısmı kendisine ait taşınmazda bir kısmı ise
Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyıda bulunduğu iddia edilen taşkın
yapının 1961 yılı öncesinden beri mevcut olup bu durumun idare tarafından
bilindiğini, taşkın yapı sebebiyle ecrimisil
ödediğini, müdahalenin önlenmesi ve kal talebinde bulunulmasının haksız
olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet
sınırları dışında kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı belirlenen
devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyıya 117 m2'lik müdahalesinin önlenmesi
ve bu alan üzerindeki yapının kal'ine ilişkin kararı
4/3/2013 tarihinde kesinleşmiş olmakla birlikte, başvurucunun bireysel başvuru
tarihinden sonra 10/6/2014 tarihinde Maliye Hazinesi aleyhine Edremit 3. Asliye
Hukuk Mahkemesinde 4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi kapsamında taşkın yapının
üzerinde bulunduğu Maliye Hazinesine ait arazinin tapusunun iptali ve kendi
adına tescili istemiyle dava açtığı anlaşılmaktadır.
46. 4721 sayılı Kanun'un 722. maddesinde bir kimsenin başkasının
arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanması
durumunda bu malzemenin arazinin bütünleyici parçası olacağı düzenlenmiştir.
Aynı Kanun'un 725. maddesinde ise taşkın yapılar yönünden ayrıca bir düzenleme
getirilmiştir. Yapının arazinin mülkiyetine dahil olduğu kuralının
istisnalarından birini teşkil eden bu düzenlemeye göre yapıyı yapan malikin
taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip olması durumunda, taşan
kısmın yapıyı yapan malike ait taşınmazın bütünleyici parçası olacağı belirtilmiş;
irtifak hakkının bulunmaması durumunda ise arazi malikinin taşmayı öğrendiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde itiraz etmediği ve
ayrıca, durum ve koşulların da haklı gösterdiği hâllerde taşkın yapıyı iyi
niyetle yapan kimsenin, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için irtifak
hakkı kurulmasını veya taşan kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin
kendisine devredilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir.
47. Somut olayda Edremit 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 4721
sayılı Kanun'un 725. maddesi kapsamında açılan ve Mahkemenin 2014/308 sayılı
esasına kaydedilmiş bulunan tapu iptali ve tescil davasında, başvurucu
tarafından taşkın yapı ve bina değerinin arsa değerinden fazla olduğu, yapının
taşkın kısmının yıkılmasından sonra geri kalan kısmın kullanılmasının mümkün
olmadığı ve aşırı bir zarara sebebiyet vereceği, başvurucunun taşınmazı mevcut
hali ile iktisap etmiş olup iyi niyetli bulunduğu iddia edilerek, taşkın
yapının yıkılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş vetaşkın yapının yapılmış olduğu Maliye Hazinesi adına
kayıtlı arazinin tapusunun iptali ile başvurucu adına tesciline karar verilmesi
istenmiştir. Mahkemece 19/6/2014 tarihli tensip kararı ile taşkın yapının
yıkılmaması ve taşınmazın üçüncü kişilere satışının önlenmesi için ihtiyati
tedbir kararı verildiği ve davanın derdest durumda bulunduğu dikkate
alındığında başvurucunun taşkın yapının üzerinde bulunduğu arazinin mülkiyetini
elde edebileceğine güvenerek Maliye Hazinesi aleyhine açmış olduğu tapu iptali
ve tescil davasından önce ikincil nitelikteki bireysel başvuru yoluna
başvurduğu anlaşılmıştır.
48. Bu bakımdan başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının
4721 sayılı Kanun'un 725. maddesi kapsamında açılan ve derdest bulunduğu
anlaşılan tapu iptali ve tescil davasında tartışılıp değerlendirilmeden
başvuruya ilişkin yargısal yolların tüketildiğinden söz edilemez.
49. Açıklanan nedenlerle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin 'başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iii. TaşınmazınYüz
Ölçümünün Azaltıldığı İlişkin İddia
50. Başvurucu, tapu kadastro çalışmalarında 89 m2 olarak
tespit ve tescil edilen taşınmazının tapu sicilinde yüz ölçümünün 80 m2
olarak gösterilmesi suretiyle taşınmazın bir kısmının yok edildiğini belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. 4721 sayılı Kanun'un 1027. maddesi
ile Tapu Sicil Tüzüğü'nün ilgili maddeleri kapsamında tapu sicilinde değişiklik
ve düzeltme yapılması mümkündür. Somut olayda, başvurucu tarafından, maliki
bulunduğu 57 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümünün kadastro çalışmalarında 89
m2 olarak tespit edilmiş olmasına rağmen maddi hata sonucu tapu
sicilinde80 m2 olarak gösterildiği, ayrıca bu parselin
taşınmazın sınırında bulunan 438 parsel sayılı taşınmaza tecavüzlü olduğuna
dair beyanlar hanesindeki kaydın hukuka aykırı olarak yazıldığı iddiasıyla
taşınmazın yüz ölçümünün 89 m2 olarak
düzeltilmesi ve beyanlar hanesindeki kaydın kaldırılması istemiyle Edremit 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde 1/7/2014 tarihinde dava açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemenin 2014/348 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasında yargılamanın
devam ettiği ve dosyanın derdest olduğu dikkate alındığında başvurucunun bu
davanın açılmasından önce başvuru yollarını tüketmeden ikincil nitelikteki
bireysel başvuru yoluna başvurduğu değerlendirilmiştir.
52. Bu bakımdan başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının
tapu sicilindeki yüz ölçümün düzeltilmesi istemiyle açılan davada tartışılıp
değerlendirilmeden başvuruya ilişkin yargısal yolların tüketildiğinden söz
edilemez.
53. Açıklanan nedenlerle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
54. Başvurucu, Yargıtay Dairesinin karar düzeltme talebinin
reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
56. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
57. Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt
vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul
edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu hususa
belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
58. Temyiz mercilerinin kararlarının da tamamen gerekçeli olması
zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı
fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla
kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir
şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
59. Somut olayda başvurucu, karar düzeltme talebinin reddine
dair Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
İlk Derece Mahkemesince davanın niteliği gözetilerek tapu kaydı, kıyı kenar
çalışmalarına ilişkin belgeler, kadastro tespit tutanağı, keşif, bilirkişi
incelemesi ile tüm dosya kapsamı dikkate alınmak ve ilgili hukuk kuralları yorumlanmak
suretiyle başvurucuya ait taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil talebinin
reddine, başvurucunun taşınmazına bitişik alanda kalan kısım yönünden davanın
kabulü ile başvurucunun müdahalesinin önlenmesine, bu alan üzerindeki yapının kal'ine karar verilmiştir (bkz. § 9). Yargıtay 8. Hukuk
Dairesi İlk Derece Mahkemesince verilen kararı incelemek ve gerekçelerini de
detaylı olarak belirtmek suretiyle başvurucuya ait taşınmazın bitişiğinde
bulunan kısım yönünden müdahalenin önlenmesi ve kal kararının onanmasına,
başvurucuya ait taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddia edilen kısmı
yönünden tapu iptali ve tescil talebinin reddine ilişkin kararının bozulmasına
karar vermiştir (bkz. § 10). Aynı Daire tarafından bozma ilamının gerekçesine
atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek karar düzeltme talebi
reddedilmiştir. Dolayısıyla Yargıtayın karar düzeltme
talebinin reddine ilişkin kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
60. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucu; İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararının
kendisine geç tebliğ edildiğini, Yargıtay bozma ilamı kapsamında kararın
kesinleşmeyen kısmı yönünden davanın halen derdest olduğunu, bir bütün olarak
tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve kal istemine ilişkin davanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkınınihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
62. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
63. Başvurucu tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi ve
kal davasının makul sürede sonuçlanmadığını ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
64. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
65. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
66. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda başvurucuya ait taşınmazın bir
kısmı yönünden tapu iptali, tescil ve kal, devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki taşınmaza yapılan müdahalenin önlenmesi ve kal istemiyle Edremit 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
67. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
13/12/2007'dir.
68. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların, yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 52).
69. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde 13/12/2007
tarihinde başvurucu aleyhine Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan
davada, başvurucuya ait taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde
kalması sebebiyle bu kısım yönünden tapu iptali, tescil ve kal, başvurucunun
taşınmazının bitişiğinde kalan ve işgal edilmek suretiyle kullanıldığı
belirtilen kısım yönünden ise müdahalenin önlenmesi ve kal talebinde
bulunulduğu, İlk Derece Mahkemesince delillerin toplandığı, tapu kayıtlarının,
kıyı kenar çalışmasına ilişkin belgelerin, tespit tutanağı ve eklerinin
incelendiği, keşif yapılıp bilirkişi raporu alınarak 23/7/2009 tarihinde
davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiği tespit edilmiştir. Temyiz
üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 10/7/2012 tarihli ilamla hükmün
müdahalenin önlenmesi ve kal ile ilgili bölümünün onanmasına, tapu iptali ve
tescil ilgili bölümünün bozulmasına karar verilmiş; aynı Dairenin 4/3/2013
tarihli ilamı ile karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır. Bozma
ilamına uyularak yapılan yargılamada yeniden keşif yapılarak bilirkişi raporu
ve ek rapor alınmış 5/5/2015 tarihinde davanın kısmen kabul kısmen reddine
hükmedildiği tespit edilmiştir. Gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmiş olup
kararın taraflarca temyiz edildiği ve İlk Derece Mahkemesinin bozma ilamı
üzerine verdiği kararının henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
70. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı gözönünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir(Güher Ergun
ve diğerleri, §§ 34-64).
71. Başvuruya konu tapu iptali ve tescil, müdahalenin önlenmesi
ve kal davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi
kriterler dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte
olduğu anlaşılmışsa da somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar
dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve sekiz yılı
aşkın bir süredir devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
72. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
73. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
74. Başvurucu anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespiti ile
hak ihlallerinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin
4/3/2013 tarihli kararı hakkında yapılması gerekene hükmedilmesi talebinde
bulunmuştur.
75. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
76. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin sekiz yılı
aşkın yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekmekte ise de başvuru formunda yalnızca hak ihlalinin tespiti ile sonuçlarının
ortadan kaldırılması için Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 4/3/2013 tarihli ilamı
hakkında yapılması gerekene hükmedilmesinin talep edildiği,ayrıca
tazminat talebinde bulunulmadığı anlaşıldığından tazminat hususunda ayrıca bir
değerlendirme yapılmamıştır.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
78. Başvuruya konu yargılamanın sekiz yılı aşkın süredir devam
ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Bakanlığa GÖNDERİLMESİNE
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.