TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RIZA GENÇOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3543)
|
|
Karar Tarihi: 7/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 25/6/2015-29397
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep
ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Rıza
GENÇOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, mahkûmiyetine konu olan suçun cezasının alt
sınırının üç aya düşürülmesine rağmen önceki hükmün uyarlanmadığını, kanun
gereği hakkında yeniden soruşturma izni istenmesi gerekmesine rağmen
istenmediğini, lehine olan delillerin toplanmadığını, iddianamedeki anlatım
dışına çıkılarak hakkında görevi kötüye kullanma suçundan ek savunması
alınmaksızın ceza verildiğini, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına (HAGB) dair kararın geri alınmasına karar verilmemesi nedeniyle
kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 22/5/2013 tarihinde Karaman Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/2/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/4/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 10/4/2014 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 16/6/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 26/6/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 27/6/2014
tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Mülki idare amiri olan başvurucu, 29/9/2005 tarihli
müşterek kararname ile Hani (Diyarbakır) Kaymakamlığına atanmış ve 20/10/2005
tarihinde başladığı bu görevi 18/10/2007 tarihine kadar yürütmüştür.
9. Hani Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca 10/10/2007
tarihinde 17.250,00 TL tutarında bir giyim ihalesi yapılmıştır. Başvurucu,
Kaymakam ve Vakıf Başkanı sıfatıyla ihaleyi onaylamış ve ilgili yüklenici firma
tarafından temin edilen giyim eşyası, Kabul Komisyonu tarafından 19/11/2007
tarihinde teslim alınmıştır.
10. Belirtilen ihale sürecine ilişkin şikâyetler üzerine,
başvurucu hakkında Diyarbakır Valiliği tarafından 2/12/1999 tarihli ve 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
gereğince ön inceleme yapılmış ve 15/7/2008 tarihinde soruşturma izni
verilmemesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“... ihaleye fesat karıştırdığı iddiasının
sübuta ermediği, Şartnameye uygun olmayan bir malın, uygun olduğu görüşü ile
değerlendirmeye alınması sonucu ihaleye fesat karıştırma sonucunun oluştuğu,
ancak, bilirkişi raporuna göre farklılıkların fark edilmesinin zor olduğu ve ne
komisyon üyelerinin ne de İhale Yetkilisi Rıza GENÇOĞLU’nun
Tekstil Mühendisi olmadıkları da düşünülürse, bu ihalede kasten veya maddi
manevi çıkar sağlama amacıyla, hileli davranışlarla, şartnamesinde belirtilen
niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye
aldıkları kanaati oluşmadığı ...”
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının bu karara itirazı
üzerine, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesince, itirazın kabulü ile izin
verilmemesine dair kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
29/12/2008 tarih ve S.2008/11066, E.2008/9620 sayılı iddianamesi ile “edimin ifasına fesat karıştırmak” suçunu
işlediği iddiası ile Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
13. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/3/2010 tarih ve
E.2008/390, K.2010/123 sayılı kararı ile başvurucu hakkında “... oluşan ihale komisyonunun işin ehli olmadığı
şartnameye aykırı olarak numunelerin alındığı dikkate alındığında usulüne uygun
komisyon oluşturmayan şartnameye uygun malzeme ve numune alımını sağlamayan
yine aynı şekilde ihale şartnamesinden farklı malzemenin teslimindeki gerekli
kontrolleri yapmayan kaymakamın görevini ihmal ettiği...”
gerekçesiyle görevi kötüye kullanma suçundan, sonuç olarak beş ay hapis cezası
ile cezalandırılmasına ve HAGB’ye karar verilmiştir.
Kararın sonuç kısmında HAGB kararı yönünden itiraz yolunun açık olduğunun
belirtilmesi gerekirken, sehven kararın tamamı yönünden temyiz yolunun açık
olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucu 23/3/2010 tarihli dilekçe ile HAGB’ye dair karara karşı itiraz, 29/3/2010 tarihli dilekçe
ile ise temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun itirazı ve temyizi bir bütün
halinde temyiz başvurusu olarak değerlendirilerek diğer temyiz başvuruları ile
birlikte Yargıtaya gönderilmiştir.
15. 25/7/2010 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2010 tarihli ve 6008 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesi ile
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin
altıncı fıkrasının sonuna “Sanığın kabul
etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.”
hükmü eklenmiştir. 6008 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinde ise, bu Kanun’un
yürürlüğe girdiği tarihe kadar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verilmiş olanların, bu Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 15 gün
içinde başvurmaları halinde ilgili mahkemece, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının geri alınacağı ve başvuruda bulunan sanık hakkında
yeniden hüküm kurulacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
16. Başvurucu, anılan düzenlemeye istinaden Diyarbakır 1.
Ağır Ceza Mahkemesine 29/7/2010 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunmuş ve
hakkındaki HAGB kararının geri alınarak, hükmün açıklanmasını talep etmiştir.
17. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılan 29/7/2010 tarih ve E.2008/390 sayılı
yazı ile dava dosyasının temyiz incelemesi için 14/4/2010 tarihinde Yargıtaya gönderilmiş olması nedeniyle, başvurucunun
dilekçesinin E.2008/390 sayılı dosya içerisine bırakılarak değerlendirilmesi
için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi talep edilmiştir.
18. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarih ve E.2012/4502,
K.2013/902 sayılı kararı ile başvurucu “hakkında
görevi ihmal suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair
kararın, 5271 sayılı CMK’nın 231/12. maddesi
karşısında itiraza tabi” ve 5271 sayılı Kanun’un 264. maddesi
gereğince temyiz isteğinin itiraz olarak değerlendirilip gerekli kararın
verilmesinin mümkün olduğu yönünde karar verilmiştir.
19. Başvurucu, 1/4/2013 havale tarihli dilekçe ile ikinci
defa, hakkında verilen HAGB’ye dair kararın geri
alınması talebinde bulunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından, HAGB kararına
karşı itiraz olarak değerlendirilen ve yerinde görülmeyen başvurucunun bu
talebi, 2/4/2013 tarih ve E.2008/390 sayılı kararla, itiraz merciine
(Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi) gönderilmiştir.
20. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/4/2013 tarih ve
2013/453 D.İş sayılı kararı
ile “... Hükmün Açıklanmasının Geri
Bırakılmasına ilişkin kararda usul ve yasaya aykırı bir yan bulunmadığı… ve CMK
231 maddesindeki şartlar oluştuğu ...” gerekçeleriyle itirazın reddine
karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 2/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu, 22/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
22. 5271 sayılı Kanun’un “Hükmün
açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kenar
başlıklı 231. maddesi şöyledir:
“…
(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise;
mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm
olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç
işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle
tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis
cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara
çevrilemez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş
yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç
nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu
süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle,
sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması
halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması
halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden
bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına,
belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek
başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde
dava zamanaşımı durur.
(9)
(Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c)
bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında
mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde
ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim
süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan
hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması
halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen
yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın
yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının
varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek
yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz
edilebilir.
(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara
mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya
kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde
koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak
uygulanmaz.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Kanun
yolunun belirlenmesinde yanılma” kenar başlıklı 264. maddesi
şöyledir:
“(1) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun
yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan
kaldırmaz.
(2) Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci,
başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir.”
24. 6008 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olanların, bu
Kanunun yürürlük tarihinden itibaren onbeş gün içinde
mahkemeye başvurmaları halinde, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı geri alınır ve Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin
yedinci fıkrasındaki kayıtla bağlı olmaksızın, başvuruda bulunan sanık hakkında
yeniden hüküm kurulur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 7/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 22/5/2013 tarih ve 2013/3543 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu, mahkûmiyetine konu olan suçun cezasının alt
sınırının üç aya düşürülmesine rağmen önceki hükmün uyarlanmadığını, 4483
sayılı Kanun gereği hakkında yeniden soruşturma izni istenmesi gerekmesine
rağmen istenmediğini, lehine olan delillerin toplanmadığını, iddianamedeki
anlatım dışına çıkılarak görevi kötüye kullanma suçundan ek savunması
alınmaksızın ceza verildiğini ve hükmün açıklanmasının geri bırakıldığını, 6008
sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereği 15 günlük süre içerisinde hükmün
açıklanmasını talep etmesine rağmen bu talebi hakkında karar verilmek yerine
dosyasına eklenmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğini,
Yargıtay sonrası aşamada da itiraz ve HAGB kararının kaldırılması başvurusunun
reddedilerek kararın kesinleştiğini, aynı tarihlerde tanınmış bir sanatçı
hakkında verilen HAGB’ye dair karara yönelik itiraz
kabul edilmesine rağmen, kendi itirazının reddedildiğini, bu şekilde hükmün
açıklanmaması sonucunda temyiz ve dolayısıyla beraat etme imkânının elinden
alındığını, bu durumun mesleki yaşantısını olumsuz etkilediğini, bu nedenlerle
kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma, eşitlik ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Somut başvuru bakımından temel sorun, başvurucunun
mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi olduğundan, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim
hakkı kapsamında bir inceleme yapılması uygun görülmüş olup, diğer şikâyetler
yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun, kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
29. Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarında, mahkemeye
erişim hakkının var olmasının yeterli görülmediği, ayrıca etkili olmasının da
arandığı, mahkemeye başvuru hakkına getirilen hukuki engelleme kadar fiili bir
engellemenin de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) aykırı olacağının
kabul edildiği, ayrıca müdahalenin makul olması, meşru bir amaç izlemesi ve
hakkın özünü ortadan kaldıracak mahiyette olmamasının arandığı, kısıtlama,
meşru bir amaç gütmediği ve kullanılan yol ile erişilmek istenen meşru amaç
arasında makul bir orantılılık ilişkisi olmadığı takdirde, Sözleşme’nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile uyumlu olmayacağının kabul edildiği
bildirilmiştir. Görüş yazısında ayrıca Anayasa Mahkemesinin 2012/791 başvuru
numaralı kararına (Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013) atıfta bulunulmuş ve anılan karara göre adil
yargılanma hakkının, doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının
kabulü gerektiği, bu hakkın, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
geldiği, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen sınırlamaların mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebileceği ifade edilmiş olup, somut olayda, başvurucunun
yasal süresi içinde hükmün açıklanması için başvurduğu, ancak dosyanın Yargıtay
önünde olması sebebiyle hükmün açıklanmadığı, başvurucunun ihlal iddiasının
değerlendirilmesinde, belirtilen bu hususların dikkate alınması gerektiğinin
düşünüldüğü bildirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde,
başvuru formundaki iddia ve taleplerini tekrarlamıştır.
31. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece
ve açıkça keyfilik içermedikçe, derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve
hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede,
derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
32. Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul
kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve
değerlendirmelerini denetlemek olmayıp, usule ilişkin uygulamanın, kişinin
mahkemeye erişim hakkını, Anayasa ve Sözleşme’ye
aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir (Neriman Polat, B. No: 2012/1223,
5/11/2014, § 33).
33. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
34. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için süre ve şekil
gibi bir takım koşullar öngörülmesi, dava açmayı
imkânsız kılacak ölçüde katı olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin gereği olup,
mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen koşulların
açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle
kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı takdirde,
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 27; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 59; Neriman Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014,
§ 35).
35. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru
konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna
başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili
fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya
da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl
edebilmektedir (Benzer AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle,
mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl
edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen
usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29;
Eşim/Türkiye, B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
36. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve
yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine
hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından
görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri durumunda, mahkemeye
erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02,
27/7/2006, § 24).
37. Somut olayda, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
18/3/2010 tarihli kararı ile başvurucunun görevi kötüye kullanma suçundan sonuç
olarak beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve HAGB’ye
karar verilmiştir. Kararın sonuç kısmında HAGB kararı yönünden itiraz yolunun
açık olduğunun belirtilmesi gerekirken, sehven kararın tamamı yönünden temyiz
yolunun açık olduğu belirtilmiştir. Başvurucu 23/3/2010 tarihli dilekçe ile HAGB’ye dair karara karşı itiraz, 29/3/2010 tarihli dilekçe
ile temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun itirazı ve temyizi bir bütün
halinde temyiz olarak değerlendirilerek diğer temyiz başvuruları ile birlikte Yargıtaya gönderilmiştir.
38. 25/7/2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanun’un
7. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının
sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi
eklenerek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığın kabulü şartına
bağlanmıştır. Aynı Kanun’un geçici 2. maddesinde (§ 24), Kanun yürürlüğe
girmeden önce hakkında HAGB kararı verilen kişilerin, 25/7/2010 tarihinden
itibaren 15 gün içerisinde başvurmaları halinde ilgili mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının geri alınarak, başvuruda bulunan
sanık hakkında yeniden hüküm kurulacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
39. Başvurucu Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine 29/7/2010
tarihli dilekçe ile başvuruda bulunarak, 6008 sayılı Kanun’la yapılan anılan
değişikliğe istinaden hakkındaki HAGB kararına konu hükmün açıklanmasını, 15
günlük süre içerisinde talep etmiştir.
40. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılan 29/7/2010 tarih ve E.2008/390 sayılı
yazı ile başvurucunun dilekçesinin halen temyiz incelemesinde olan E.2008/390
sayılı dava dosyası içerisine bırakılarak değerlendirilmesi için Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi talep edilmiştir. Anılan yazı şöyledir:
“… sanık Rıza Gençoğlu müdafii
Av. U… B… ’ün mahkememiz 2008/390 esas sayılı dava dosyasına ilişkin verdiği
‘6008 sayılı yasa uyarınca değerlendirilmesi’ talepli dilekçe mahkememiz dava
dosyasının temyiz incelemesi için 14/4/2010 tarihinde Yargıtay’a gönderilmek
üzere C. Başsavcılığına verildiği anlaşılmakla,
İşbu dilekçe ve ekinin mahkememiz 2008/390
Esas sayılı dava dosyası içerisine bırakılarak değerlendirilmesi için Yargıtay
C. Başsavcılığına gönderilmesi rica olunur.”
41. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 6/2/2013 tarihli kararıyla,
başvurucu hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair
kararın, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrası gereğince
itiraza tabi ve 5271 sayılı Kanun’un 264. maddesi gereğince temyiz isteğinin
itiraz olarak değerlendirilip gerekli kararın verilmesinin mümkün olduğu
yönünde karar verilmiştir.
42. Başvurucu 1/4/2013 havale tarihli dilekçe ile hakkında
verilen HAGB’ye dair karara karşı 6008 sayılı
Kanun’un geçici 2. maddesine dayanan 29/7/2010 tarihli başvurusunu
yinelemiştir. Başvurucunun avukatı tarafından kaleme alınan dilekçenin ilgili
kısımları şöyledir:
“…
Bütün bu hususlar dikkate alınarak ortada bir
suç oluşmadığı Yargıtay (k)ararı ile de açıkça
anlaşıldığından, dosya kapsamında bulunan 6008 sayılı yasadan yararlanmak için
yasal süresinde verilmiş olan dilekçemiz gereği … geçici 2. madde… uyarınca
Müvekkilim hakkında verilen (h)ükmün (a)çıklanmasının (g)eri (b)ırakılması
(k)ararının (g)eri alınarak … mesleki açıdan da
mağdur edilmemesi için … BERAAT kararı verilmesini vekaleten saygıyla (a)rz (e)derim.”
43. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince, belirtilen başvuru
HAGB kararına yönelik bir itiraz olarak değerlendirilerek, 2/4/2013 tarih ve
E.2008/390 sayılı kararla, önceki HAGB kararının “değiştirilmesine yer olmadığına” ve dosyanın itiraz merciine
gönderilmesine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“… Rıza Gençoğlu’nun üzerine atılı kamu kurum
ve kuruluşlarının ihalesine fesat karıştırmak suçunu işlediği sabit olduğundan
… 231/5, 231/8 maddeleri gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5
yıl denetim süresine tabi tutulmasına, sanık için takdiren
yükümlülük yüklenmesine yer olmadığına karar verildiği, sanık vekili tarafından
verilen itiraz dilekçesi ile karara itiraz ettiği, kararın itiraza tabi olduğu
anlaşılmakla, sanık hakkında verilen hükme ilişkin kararımızın değiştirilmesine
yer olmadığına karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
…”
44. İtiraz mercii olan Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
30/4/2013 tarih ve 2013/453 D.İş
sayılı kararı ile, itiraza konu HAGB kararında “usul ve yasaya aykırı bir yan bulunmadığı… ve CMK 231 maddesindeki
şartlar oluştuğu…” gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.
45. HAGB kararının geri alınması talebinin, 5271 sayılı
Kanun’un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrası anlamında bir itiraz başvurusu
olarak değerlendirilerek 6008 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi yönünden ayrıca
bir değerlendirme yapılmaksızın itiraz merciine gönderilmesine karar
verilmesinin, başvurucunun, mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale
oluşturduğu açıktır. Zira bu kararla başvurucu, geçiş dönemine ilişkin özel bir
düzenlemeye dayanan talebini inceletme imkânından mahrum bırakılmıştır.
46. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da,
Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların
sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım
koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından
kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar
olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olamaz (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 58; Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39; İbrahim
Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 33).
47. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesine göre
temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Ayrıca bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz
(İbrahim Can Kişi, B. No:
2012/1052, 23/7/2014, § 34; Neriman Polat,
B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 42).
48. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama
ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup, Anayasa’da yer alan bütün
hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen
düzenlemede yer verilen güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 41).
49. AİHM de mahkemeye erişim hakkının dayanağı olan
Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının sınırlandırılması rejimi
düzenlenmemiş olmasına rağmen, bunun hiçbir surette mahkemeye erişim hakkının
sınırlandırılamayacağı anlamını taşımadığını, hakkın niteliği gereği, mahkemeye
erişim konusunda devletin birtakım sınırlama ve düzenlemeler yapmasının
kaçınılmaz olduğunu ve bu nedenle sözleşmeci devletlerin bu konuda bir takdir
alanına sahip olduklarını kabul etmektedir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın
özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın
sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin
hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey
aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekir (bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya,
B. No: 38695/97, 15/2/2000, § 36; Sabri
Güneş/Türkiye, B. No: 27396/06, 24/5/2011, § 56).
50. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen
mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların, kanuni olması, hakkın
özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38; İbrahim Can Kişi, B. No:
2012/1052, 23/7/2014, § 36).
51. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup, birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme
imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği,
kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 34; Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, §
22; Mahmut Manbaki,
B. No: 2012/731, 15/10/2014, § 41).
52. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların yalnızca şekli olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp,
bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni,
bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve
kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair
yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm
sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın
ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap
ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak
belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla
erişilebilir nitelikte olması gerekir (Günay
Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 22; Neriman Polat, B. No: 2012/1223, 5/11/2014, § 46).
53. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin
bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi,
kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun
düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir
düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması
gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte, bazen aşırı
bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan
değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği,
yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller
içermektedir (bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01,
13/11/2008, § 83).
54. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (6) numaralı
maddesine eklenen ve HAGB kararı verilmesini, sanığın kabul etmesi şartına
bağlayan cümlenin uygulanmasına ilişkin geçiş hükmü öngören 6008 sayılı
Kanun’un geçici 2. maddesinde, kimlerin bu yola başvurabileceği, başvuru süresi
ve ilgili mahkemece hangi yönde karar verileceği, yeterli bir açıkta ve
öngörülebilir bir şekilde düzenlenmiştir.
55. Belirtilen geçiş hükümlerine dayanarak yaptığı 29/7/2010
tarihli başvurunun, İlk Derece Mahkemesince bir karar verilmeksizin temyiz
merciine gönderilmesi ile hakkındaki HAGB kararının geri alınması talebini
inceletme imkânından mahrum kalan başvurucu, dosya temyiz incelemesinden
döndükten sonra, 1/4/2013 tarihli dilekçesi ile İlk Derece Mahkemesine, süresi
içerisinde yaptığı ilk başvurusunu hatırlatmış ve HAGB kararının kaldırılması
talebini yinelemiştir. İlk Derece Mahkemesi ise 6008 sayılı Kanun’daki değişikliğe
ilişkin geçiş döneminin bir gereği olan bu özel başvuru yolunu, HAGB kararına
yönelik bir itiraz olarak değerlendirmiş ve bunun sonucunda, HAGB kararının
geri alınmasına karar vermek ve esasa ilişkin hükmü açıklamak yerine,
Kanun’daki açık düzenlemeye aykırı olarak, HAGB kararının değiştirilmesine yer
olmadığına karar vermiş ve dosyayı itiraz merciine göndermiştir.
56. Sonuç itibarıyla, farklı tarihlerde sunduğu iki dilekçeye
rağmen İlk Derece Mahkemesi önüne getirmek istediği, özel bir düzenlemeye
dayanan HAGB kararının geri alınması talebini inceletme imkânından mahrum kalan
başvurucunun mahkemeye erişim hakkı kanuna aykırı olarak kısıtlanmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucu, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
bakımından yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
60. Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmakta
olup, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar
bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin, 2/4/2013
tarih ve E.2008/390 sayılı kararı veren Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere kararın, Diyarbakır 1. Ağır Ceza
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
7/5/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.