TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TEMİZ
BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/3594)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet TEMİZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gönderilen mektupların ceza infaz kurumunca
başvurucuya verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme
hakkının ve ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/5/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca 17/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular 26/6/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 28/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık
tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 4/8/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Başvurucu 13/8/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda
bulunmuştur.
7. Başvurucunun
aynı tarihli ve 2013/3595 numaralı başvurusunun konusu da yine aynı şahıs
tarafından başvurucuya gönderilen mektubun ceza infaz kurumunca verilmeyerek
alıkonulmasına karar verilmesi nedeniyle haberleşme hakkının ve ifade
hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin olduğundan 2013/3595 B. No.lu başvuru,
incelenmekte olan bu başvuruyla birleştirilmiştir.
8. Başvurucunun
15/5/2013 tarihli ve 2013/3595 numaralı başvurusunda, İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 17/6/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiş; Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Bakanlığa gönderilmesine karar verilmesi
üzerine başvuru konusu olay ve olgular aynı tarihte Bakanlığa bildirilmiştir.
Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 18/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 24/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/8/2015
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru
dilekçesi ve ekleri ile başvurulara konu dosyaların içeriğinden tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Diyarbakır
(Kapatılan) 4. Devlet Güvenlik Mahkemesinin 15/12/1995 tarihli ve E.1995/46,
K.1995/738 sayılı kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan
bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile
başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu,
hapis cezasını çekmekte olduğu Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada M.A. isimli bir şahıs tarafından kendisine iki
adet mektup gönderilmiştir.
12. 2013/3594
B. No.lu başvuru konusunu oluşturan, yargılama aşamalarında dört sayfadan
oluştuğu belirtilen mektup, aslında neredeyse birbirinin aynısı olan iki
sayfası bilgisayar, iki sayfası elle yazılmış Kürtçe mektuptur. Aynı zamanda bu
iki sayfa bilgisayar ürünü olan Kürtçe mektup, 2013/3595 numaralı başvurunun da
konusunu oluşturmaktadır. Aynı mektubun başvurucuya iki kez gönderilmesi
nedeniyle Ceza İnfaz Kurumunca iki farklı karara konu edilmiştir.
13. Her
iki başvuruda da bu mektuplarla (Aslında aynı olan mektuplar bundan sonraki
paragraflarda mektup olarak anılacaktır.) birlikte bir de tek sayfadan oluşan
Türkçe yazılmış bir mektup bulunmaktadır ki bu mektup Kürtçe olan mektubun
tercümesidir.
14. Anılan
mektubun Türkçe tercümesinden değerlendirmeye esas alınan ilgili kısımları
şöyledir:
“ Güneşin Işınları programına,
Ben bu mektubu yoldaş ve kuzenim Ahmet Temiz’e
gönderiyorum. Siz bu mektubu programınızda okursanız ben çok mutlu olacağım.
Her şeyden önce önder Aponun
şahsında PKK ve PAJK tutuklusu tüm yoldaşlara selam ediyorum.
Ahmet yoldaş bu kadar yıldan sonra dağların
rüzgarlarıyla sana sıcak selamlarımı gönderiyorum. Sizleri unuttuğumda değil,
imkânlarım olmadığı için sizleri soramıyordum. Ama ben yine de iki mektup
gönderdim ama bu mektuplar radyodaki arkadaşların eline geçmemiş olabilir.
Ben bu mektubu gabar
dağlarında, şu an bir kayanın üzerine oturmuş yazıyorum. … 35. Odaya gidiyorum.
29. Oda geliyor gözlerimin önüne ‘Diyarbakır, Diyarbakır seni hiçbir şekilde
unutmayız!’ diyorum.
… ben sizler gibi ülkenin dağlarının özlemiyle
yıllardır eriyen mahkumları kendimle beraber gezdiriyorum. Bundan dolayı içiniz
rahat olsun.
… Daha sonra sizin toplantı evinize gittim. …
Ahmet yoldaş, eğer sen benim durumumu soracak
olursan ben iyiyim. Yaklaşık 6 yıldır (bu süre el
yazısıyla eklenmiş) gabardaki
agid ve adilan alanlarında
mücadelemi yürütüyorum.
Eğer köyümüzle haberleşme imkanın
olursa tüm dost ve tanıdıklara selam söyle. … Ancak radyo Kürdistandan
da seslerini duyarsak çok mutlu olacağım.
Ben bu mektubumla birlikte selamlarımı H.O.’ya gönderiyorum. H. yoldaş eğer sen bu mektubu
dinliyorsan seni canı gönülden selamlıyorum. .. .
H. yoldaş ben senin hangi cezaevinde kaldığını
bilmiyorum. Eğer mektubumu dinlersen bundan sonra bu program aracılığıyla bana
bir mektup yazarsan ben çok mutlu olurum.
Yoldaşlar mektubumu bitirmeden önce sizleri
canı gönülden selamlıyor ve güler yüzlerinizden öpüyorum. Yine sizlerin
şahsında bu arkadaşlara da selam gönderiyorum.(On yedi kişi ismi
yazmaktadır) … Özgür günlerde görüşmek dileğiyle.
…”
15. Bahse konu iki kez gönderilen mektubun, Ceza İnfaz Kurumu
Disiplin Kurulunun 8/3/2013 tarihli ve 2013/103 ile 2013/102 sayılı kararları
ile “ … terör örgütü
mensuplarının haberleşmesini sağlayan ifadeler içermesi …” gerekçesine
istinaden hükümlüye verilmeyerek alıkonulmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucu,
Disiplin Kurulunun anılan kararlarına karşı Sincan İnfaz Hâkimliği nezdinde
şikâyet yoluna başvurmuş; İnfaz Hâkimliği 21/3/2013 tarihli ve E.2013/2117
K.2013/2067 ile aynı tarihli ve E.2013/2119 K.2013/2063 sayılı kararlarıyla
başvurucunun şikâyetlerini reddetmiştir. Kararların ilgili kısımları şöyledir:
"...
Hükümlüye gönderilen mektubun ‘F.Z. yani H.T.
adıyla ve kod isim olarak kabul edilebilecek iki isimle gönderildiği, mektubun
gönderen tarafından doğrudan doğruya muhatabına değil de önce Belçika'da
kayıtlı bir adrese ve başka bir isme gönderildiği, sonradan da bu isim
tarafından da muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği, Hakimliğimize
intikal eden birçok dosyadan da ( mesela … Esas sayılı dosyalar) anlaşıldığı
üzere bu şekilde gönderen tarafından doğrudan muhatabına postalanmayan
mektupların Belçika'da kayıtlı bir adrese ulaştırılıp o adreste görünen bir
isim tarafından muhatabına iletilmek üzere postaya verildiği, bu uygulamaya
göre de mektupların bir merkezde toplandıktan sonra muhataplarına iletildiği,
mektuplaşmanın bu şekilde bir merkezin kontrol ve denetiminde gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Öte yandan mektubun içeriğinden de daha önce
gerçekleştirilmiş somut terör eylemlerinden bahsedildiği, bu eylemlere katılan
kişilerin ve yerlerin anlatıldığı, yapılan terör eylemlerinden olumlu şekilde
bahsedildiği, bu eylemlere katılan kişilerin mektuplaştığı anlaşılmıştır.
Buna göre gerek mektuplaşmanın usulü gerekse
içeriği gözetildiğinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun'un 68/3. maddesinde belirtilen "terör ve çıkar amaçlı suç
örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olma"
hali söz konusu olduğundan İdare kararının yerinde ve hukuka uygun olduğu,
itirazın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıda yazılı şekilde
karar verilmiştir.
...."
17. Başvurucunun
anılan ret kararlarına karşı yaptığı itirazların Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
15/4/2013 tarihli ve 2012/1156 ile 9/4/2013 tarihli ve 2013/1036 Değişik İş
sayılı kararları ile reddine karar verilmiştir.
18. Anılan
kararlar başvurucuya 25/4/2013 ve 6/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 15/5/2013 tarihinde her iki karar yönünden bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 13/12/2004
tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un
68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu
maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve
telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme
hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
20. 5275
sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan 20/3/2006 tarihli ve
2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü)
91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
21. İnfaz
Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve
gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde
sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf
içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
22. İnfaz
Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken
süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin
kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz
hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 15/5/2013 tarihli ve 2013/3594 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, (iki kez) gönderilen mektubun Cezaevi idaresince
yoruma dayalı olarak sakıncalı bulunduğunu ve kendisine teslim edilmediğini,
idarenin kararlarına karşı yaptığı şikâyet ve itirazların da reddedildiğini,
mektupların ne şiddet içerikli ne de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının
haberleşmesini sağlayacak bir ibare içerdiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme/AİHS) 8. ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve her iki
başvurusunda da ayrı ayrı 15.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun,
haberleşme hürriyeti ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, kendisine gönderilen mektuba cezaevi
idaresince el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla
ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme
hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 8.
maddesi ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet
Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015,
§ 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25.
26. Başvurucunun,
gönderilen içeriği aynı olan iki mektubun kendisine verilmeyerek alıkonulmasına
karar verilmesi işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
27. Başvurucu,
(iki kez) gönderilen mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak sakıncalı
bulunduğunu ve kendisine teslim edilmediğini; mektupların ne şiddet içerikli ne
de ifade edildiği gibi örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare
içerdiğini belirterek AİHS’nin 8. ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
28. Bakanlık
2013/3594 B. No.lu başvurudaki görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
29. Bakanlık
2013/3595 B. No.lu başvurudaki görüşünde AİHM içtihatları hatırlatılmış, Kürtçe
olan mektubun görevli personel tarafından tercüme edildiği bilgisine yer
verilmiş ve başvurucunun iddialarının anılan bu içtihatlar doğrultusunda
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
30. Başvurucu,
Bakanlık görüşlerine karşı cevaplarında Başvuru dilekçesindeki ifade ve
taleplerini yinelemiştir.
b. Genel İlkeler
31. Anayasa’nın
22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı
emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
32. Sözleşme’nin
“Özel ve aile hayatına saygı hakkı”
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
33. AİHM,
haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da
tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme
özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
34. Anayasa’nın
22. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin
gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme kapsamında,
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik
posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
35. Kamu
makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine
keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi,
haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır
bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte
olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama
ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
36. Anayasa’nın
“Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar
başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Belirtilen
Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel
öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu
tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini
ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa
kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak
uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta kanun ile
sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22.
maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi
gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
38. AİHM
kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir.
Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak
söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra
müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71,
6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
39. Dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde
kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut
olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Bu İlkelerin Mevcut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
40. Somut
olayda başvurucuya gönderilen mektubun terör örgütü mensuplarının
haberleşmesini sağlayan ifadeler içermesi nedeniyle sakıncalı görüldüğü
gerekçesiyle cezaevi disiplin kurulu kararıyla alıkonulmasına karar
verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması
Hakkında
41. Yukarıda
anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı
sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma,
kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
Kanunilik
42. Haberleşme
özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması
gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri,
kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil
eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak
müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli
derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği
kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar
çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye
olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
43. Somut
olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve
sınırlandırılmasının dayanağını oluşturan 5275 sayılı Kanun (68. madde) ile
İnfaz Tüzüğü (91., 122. ve 123. maddeler) Resmî Gazete’de
yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğuna kuşku yoktur. Anılan
mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup,
faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve
izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir.
Hükümlünün mektubunun denetimi ile birlikte, mektubun kısmen veya tamamen
sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere
karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle
ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu
sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı
değerlendirilmiştir (Ahmet Temiz,
§§ 38-46).
Meşru Amaç
44. Haberleşme
özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
dayanması gerekir.
45. Sözleşme’nin
8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir
müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartı aranmakta olup bu
şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
46. Anayasa’nın
22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci
fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca
müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla
yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve
kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü
fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak
anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin
genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve
özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine
getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına
dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
47. Yukarıda
da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında kalan istisnai kamu kurumları olduğu kabul edilmekle birlikte bu
istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın
haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına
gelmektedir. Bununla birlikte, bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale
anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için, mutlaka Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması
gerekmektedir (Ahmet Temiz, §
50).
48. 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç
işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve
disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
49. Somut
olayda Cezaevi Disiplin Kurulunun başvurucuya gönderilen mektubun
alıkonulmasına yönelik 8/3/2013 tarihli kararlarında mektupta terör örgütü
mensuplarının haberleşmesini sağlayan ifadelerin yer aldığı gerekçesine
dayanılmıştır.
50. Bu
kapsamda, başvurucunun mektubunun cezaevi disiplin kurulunca denetlenmesi
suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni ve suç
işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme
özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç
olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
51. Başvurucu,
kendisine gönderilen söz konusu mektubun Cezaevi idaresince yoruma dayalı olarak
sakıncalı bulunduğunu, mektupta ne şiddet içerikli ne de ifade edildiği gibi
örgüt mensuplarının haberleşmesini sağlayacak bir ibare bulunduğunu ifade
ederek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık
görüşünde, AİHM kararlarında, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceği ayrıca ceza infaz kurumunun, olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının gerekli
olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.
53. AİHM
içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale
teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen
meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, §
97).
54. AİHM,
haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk
teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarında, öncelikle, ceza infaz
kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri
Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08…, 11/1/2011, § 98).
55. AİHM,
her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme
ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış
dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması
gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
56. Haberleşme
özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu
özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§
57, 58).
57. Anayasa’da
belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır.
"Demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü, Anayasa'nın 13.
maddesi ile AİHS'in 8, 9. 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle demokratik toplum ölçütü;
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §
92).
58. Nitekim
Anayasa Mahkemesinin sıklıkla vurguladığı üzere demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilir (AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka
bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını
durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya
ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge
bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59,
K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
59. Anayasa
Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma
amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında yapılan
müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§
92, 93).
60. Müdahalenin
orantılı olduğundan söz edilebilmesi için temel hakka daha az zarar
verebilecek, aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan
yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
61. Hükümlü
veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma" biçiminde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar
sınırlanabilir (Turan Günana,
B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
62. Ceza
infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul
nedenlerin, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra, yapılacak
değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet
sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98, § 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010,).
63. Bu
bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel
ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları
gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük” ilkesine uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
64. Ceza
infaz kurumunda bulunan hükümlü veya tutukluların sahip oldukları haklar
-haberleşme hürriyeti de dâhil- kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda Kurumca sınırlanabilecektir (bkz. §§ 61-62). Söz konusu
gerekliliklerin olaya özgü somut bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmekte olup
bu gerekçelerle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa’nın 22.
maddesinin (2) numaralı fıkrası sınırları dâhilinde kaldığı sürece hak ihlaline
sebebiyet vermeyecektir.
65. Somut
olayda başvuruya
konu mektup, örgütsel haberleşme niteliğinde olduğu kanaatiyle Ceza İnfaz
Kurumu Disiplin Kurulu tarafından tamamen sakıncalı bulunarak alıkonulmuştur.
Başvurucu, yasa dışı örgüt faaliyetleri nedeniyle ceza almış bir hükümlü olup
yüksek güvenli cezaevinde tutulmaktadır. Bu tür cezaevleri, tehlikeli olduğu
değerlendirilen bazı hükümlü ve tutukluların, diğerlerinden ayrılarak bu
kişilere özel güvenlik tedbirleri uygulanması gerektiği amacıyla mevcutturlar.
Bu kapsamda, bu mahkûmların yazışmalarının daha sıkı denetim altında tutulması
olağandır. Cezalandırmanın ıslah etme amacı doğrultusunda, mahkûmlarla yasa dışı
örgütler arasındaki var olan iletişimin engellenmesine yönelik alınan
tedbirler; kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi ve cezaevlerindeki düzenin daimi kılınması için kabul edilebilir makul gereklilikler
arasındadır.
66. İnceleme
konusu mektup, Belçika’dan M.A. adına postalanmış olup mektubun, başvurucunun
kuzeni olduğunu beyan eden ve F.Z. takma adını kullanan H.T. tarafından
yazıldığı anlaşılmaktadır. Mektup, öncelikle “Gün
Işınları” adlı bir radyo programında okunmak üzere gönderilmiş;
program yetkililerinden mektubun başvurucuya iletilmesi talep edilmiştir.
Dolayısıyla incelenen mektubun, doğrudan muhatabı yerine daha geniş kitleye
ulaşmaya elverişli bir radyo programına gönderildiği, oradan M.A.ya (mektubu postaya veren
kişi) ve nihayetinde başvurucuya gönderildiği tespit edilebilmektedir. Bu yolla
mektup içeriğinin, muhatabı dışındaki birçok kişiye ulaşması sağlandığı gibi
dolaylı gönderim yöntemiyle mektubu yazan kişinin coğrafi olarak bulunduğu
yerin de gizlenebildiği anlaşılmaktadır.
67. Gönderim
şeklinin yanı sıra mektubun içeriği (bkz. §14) incelendiğinde devletin
egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya
çalışmak suçundan hükümlü olan başvurucuya gönderilen mektupta, başvurucuya ve
onun nezdinde ilişkili olduğu diğer mahkûmlara
“PKK ve PAJK tutuklusu ve yoldaş”
olarak hitap edilmekte, PKK terör örgütü lideri “A.Ö.nün
önderliğinde” selam iletilerek mektuba başlanmaktadır. Diğer bir
deyişle mektup, başvurucuya gönderilmek üzere yazılsa da şahsi ilişkiden ziyade
tarafların adı geçen terör örgütü ile ilişkileri çerçevesinde kaleme
alınmıştır. Mektupta bir “mücadele”den
bahsedilmekte ve bu kapsamda değerlendirilen, terör örgütünün geçmişteki bir
takım yasa dışı silahlı eylemleri meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. “Dağlarda süren bu mücadelesine” yani
eylemlere devam etmekte olduğunu bildiren H.T., içinde bulunduğu yasa dışı
terör faaliyetlerinin mevcudiyetini gözler önüne sermekte, kapalı bir dille
bulunduğu bölgeden başvurucuyu ve anılan programı dinleyenleri haberdar etmektedir . Örgüt bağlantısı olan diğer mahkûmlara da yer
yer hitap eden H.T., “yıllardır dağların
özlemiyle eridiklerini” bildiği bu kişilerin, manevi olarak yanında
olduklarının altını çizmekte, bu yolla bu mahkûmların örgütle var olan bağlantılarını
canlı tutmaya çalışmakta ve aynı zamanda silahlı eylemleri gerçekleştirmeyi özlenilecek bir davranış biçimi olarak yüceltmektedir. Buna
ek olarak H.T., mektubu gönderdiği radyo programı aracılığıyla başvurucuyla
olan haberleşmelerini devam ettirmek istediğini belirmekte, “Radyo Kürdistan” adlı radyo kanalı ile
de “köylerindekilerle” iletişim
kurmak istediğini başvurucuya iletmektedir. Mektup, isimleri zikredilen
birtakım kişilere (Mahkûm olup olmadıkları anlaşılamamaktadır.) selam
gönderilmek suretiyle sonlanmaktadır.
68. Dolayısıyla
mektubun, gerek dolaylı gönderim şekli (bkz. § 66) gerek şiddeti destekleyici
ibareler barındırması (bkz. § 67) gerekse üçüncü kişiler tarafında okunduğunda
rahatlıkla anlaşılamayacak bir anlatımla bazı bilgileri içermesi (bkz. § 67)
nedeniyle yapılmak istenen haberleşmenin, örgütsel irtibatı devam ettirme
amacında olabileceği anlaşılmış, bu kapsamda İnfaz Kurumunca mektubun
gönderilmemesi yoluyla alınan tedbir makul görülmüştür.
69. Öte
yandan İnfaz Hâkimliği, mektubun kod isimle önce Belçika'da kayıtlı bir adrese
ve başka bir isme gönderildiği, daha sonra da bu isim tarafından muhatabına
iletilmek üzere postaya verildiği tespitini yaparak, bu suretle şikâyete konu
edilen benzer birçok mektuplaşmada da anlaşıldığı şekilde haberleşmenin bir
merkezin kontrol ve denetiminde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Bu hususa ek
olarak mektubun içeriğinde de daha önce gerçekleştirilmiş somut terör
eylemlerinden olumlu şekilde bahsedildiğini, bu eylemlere katılan kişilerin ve
yerlerin anlatıldığını belirterek mektupta yer verilen eylemlere katılan
kişilerin mektuplaştığı değerlendirmesini yapmış ve örgütsel haberleşme
yapıldığı kanaatine varmıştır. Bu bağlamda Derece Mahkemesince ortaya konan bu
gerekçelerin soyut olduğu düşünülemez.
70. Bununla
birlikte yukarıdaki (bkz. § 14) ifadelerin mektubun neredeyse tamamını
oluşturduğu dikkate alındığında İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi uyarınca bu
ifadelerin okunamaz hale getirildikten sonra mektubun hükümlüye verilmesinin
bir anlamı olmayacaktır.
71. Sonuç
olarak İnfaz Kurumu ve Derece Mahkemelerinin gerekçeleri nazara alındığında,
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesi
anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin
önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olduğu söylenemez.
72. Açıklanan
nedenlerle, başvuruya konu olan mektupla ilgili kısıtlamanın bir ihlal
içermediği anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan
haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle
geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun
mağduriyetine neden olacağı anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Adalet
Bakanlığına ve Sincan İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.