TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA SITKI ÖZKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3689)
|
|
Karar Tarihi: 21/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 8/8/2015-29439
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa Sıtkı ÖZKAYA
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Emin Ersel EREN – Av. Hakan EREN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 30/12/2008
tarihinde aleyhine açılan menfi tespit davasına ilişkin verilen Mahkeme ve
Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, hukuki dinlenilme, adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/5/2013 tarihinde
İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 5/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 30/12/2008
tarihinde İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit davasının
davalı tarafı olarak, ilk oturumda kabul beyanında bulunmuş, bunun üzerine
Mahkeme 15/6/2009 tarihli ve E.2008/765, K.2009/381 sayılı kararı ile davanın
kabulüne karar vermiş ve başvurucuyu harç, yargılama gideri ve avukatlık ücreti
ile sorumlu tutmuştur.
8. Başvurucunun temyizi üzerine
dosya eksiklik nedeniyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, 15/2/2011 tarihli ilamı
ile geri çevrilmiş, eksikliğin tamamlanmasının ardından yapılan inceleme sonucu
Dairenin 30/5/2011 tarihli ve E. 2011/4910, K.2011/6023 sayılı ilâmıyla "... eldeki davanın açılmasında kusuru
bulunmayan ve ilk oturumda davayı kabul eden davalı, harç, yargılama gideri ve
avukatlık ücreti ile sorumlu tutulamaz" gerekçesine dayanılarak
hükmün bozulmasına ve “peşin alınan harcın
istek halinde geri verilmesine” karar verilmiştir.
9. Aynı Daireye davacı tarafça
yapılan karar düzeltme istemi, 1/12/2011 tarihli ve E.2011/12818, K.2011/12851
sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
10. İstanbul 5. Asliye Ticaret
Mahkemesi bozma kararına uyarak 18/4/2012 tarihli ve E.2011/574, K.2012/24
sayılı kararı ile davanın açılmasında kusuru bulunmayan ve ilk oturumda davayı
kabul eden davalının harç yargılama gideri ve avukatlık ücretinden sorumlu
tutulamayacağı gerekçesiyle, “davalının
kabul beyanı esas alınarak davanın kabulüne, davanın açılmasında kusuru
bulunmayan ve ilk oturumda davayı kabul eden davalının harç, yargılama gideri
ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmamasına, davacı üzerinde bırakılmasına,
davalı vekili her ne kadar 312/2 maddesi ve 323/g maddesi gereği lehine avukatlık
ücretini takdiren istemiş ise de yerinde görülmeyen
talebin reddine” karar vermiştir.
11. Başvurucu, İlk Derece
Mahkemesinin kararını, yargılama boyunca yaptığı masrafların davacı tarafından
kendisine ödenmesine yönelik bir hüküm tesis edilmediği ve lehine vekâlet
ücretine hükmedilmediği gerekçesiyle temyiz etmiştir.
12. Temyiz incelemesi sonucunda
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 6/11/2012 tarihli ve E.2012/11699, K.2012/16236
sayılı ilâmı ile “dosyadaki yazılara,
kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir
isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının
reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına” karar
vermiştir.
13. Karar düzeltme istemi
üzerine aynı Dairenin 2/4/2013 tarih ve E.2013/1379, K.2013/6037 sayılı ilâmı
ile “temyiz ilamında bildirilen gerektirici
nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun değişik 440. maddesinde
sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddine
ve aynı kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 2. ve 4/b-1. maddeleri gereğince takdiren 219,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden
alınarak hazineye gelir kaydedilmesine” karar verilmiştir.
14. Bu karar, başvurucuya
14/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 27/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul
ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
17. 6100 sayılı Kanun’un “Feragat ve kabul halinde yargılama giderleri”
kenar başlıklı 312. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla
sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu
kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez.”
18. 6100 sayılı Kanun’un “Yargılama giderlerinin kapsamı” kenar
başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
…
ğ)Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir
olunacak vekâlet ücreti,
…”
19. 6100 sayılı Kanun’un “Yargılama giderlerinden sorumluluk” kenar
başlıklı 326. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama
giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.”
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 94. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Şu kadar ki müddeaaleyh hal ve vaziyeti ile aleyhine dava ikamesine
sebebiyet vermemiş ve ilk muhakeme celsesinde de müddeinin iddiasını kabul
etmiş ise masarifi muhakeme ile ilzam olunamaz.”
21. 21/12/2011 tarihli Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi’nin “Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte
ücret” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması,
feragat, kabul ve sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı
gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle
belirlenen ücretlerin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra
giderilirse tamamına hükmolunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/5/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/5/2013 tarihli ve 2013/3689
numaralı bireysel başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, 30/12/2008
tarihinde aleyhine açılan menfi tespit davasında verilen karar nedeniyle açık
yasa hükmüne rağmen yargılama masraflarını ödemek zorunda kaldığını, lehine
avukatlık ücretine hükmedilmediğini, buna ilişkin itirazlarının Mahkeme ve
Yargıtay kararlarında tartışılmadan gerekçesiz olarak reddedildiğini ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, hukuki dinlenilme, adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, kanun yollarına başvurması nedeniyle yargılama
giderlerini ödemek zorunda kaldığını ayrıca yargılama sonunda lehine vekâlet
ücretine hükmedilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Anılan ihlal iddialarından, İlk Derece Mahkemesinin, 15/6/2009 tarihli kararına
karşı yapılan kanun yolu başvuruları nedeniyle ödenmek zorunda kalınan
yargılama giderlerine ilişkin kısımlar, mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında değerlendirilmiştir.
25. Bununla birlikte
başvurucunun, İlk Derece Mahkemesinin 18/4/2012 tarihli kararına karşı kanun
yollarına başvurulması sonucu yargılama giderlerini ödemek zorunda kalması ile
yargılama sonunda başvurucu lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi nedenleriyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları ile hukuki dinlenilme hakkının ihlali
iddiaları yargılama sürecinin ve yargılama sonunda verilen kararın adil olup
olmadığına ilişkin olduğundan, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, Mahkeme ve
Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğu ile yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığı iddiaları ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet
Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucu, İstanbul 5.
Asliye Ticaret Mahkemesinin, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden
hatalı olan 15/6/2009 tarihli kararı nedeniyle aleyhine yargılama giderine ve
vekalet ücretine hükmedildiğini, bu durumu düzeltmek için temyiz talebinde
bulunduğundan karar harcı ve temyiz harcı ile posta ücretleri ödediğini
belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
29. Anayasa'nın
148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
30. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
31. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (Bayram Gök, §
18).
32. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi
zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu
makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek
için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram
Gök, § 19).
33. Bireysel başvurunun ikincil
niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler
önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu
edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de
Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök,
§ 20).
34. Bireysel başvuruya konu
edilen, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin ilgili dosyasının
incelenmesinde, 15/6/2009 tarihli kararda, bakiye karar harcının 1/3’ünün ve
davacı taraf vekâlet ücretinin 1/2’sinin başvurucudan tahsiline karar
verildiği, bu karara karşı başvurucu tarafından temyiz talebinde bulunulması
üzerine başvurucunun Mahkeme veznesine karar harcı, temyiz harcı ve posta
gideri yatırdığı anlaşılmıştır. Temyiz incelemesi sonucunda ise Yargıtay 4.
Hukuk Dairesinin 30/5/2011 tarihli ilâmı ile İlk Derece Mahkemesi kararını
bozduğu, bozma ilâmında “… peşin alınan
harcın istek halinde geri verilmesine… karar verildi.” hükmüne yer
verdiği, bozma ilâmına uyarak yeniden karar veren İlk Derece Mahkemesinin bu
defa, “… davanın açılmasında kusuru
bulunmayan ve ilk oturumda davayı kabul eden davalının harç yargılama gideri ve
avukatlık ücretinden sorumlu tutulmamasına, davacı üzerinde bırakılmasına…” şeklinde
hüküm tesis ettiği tespit edilmiştir. Dolayısıyla, haksız yere yargılama
giderlerini ödemek zorunda kaldığını ve bu durumu düzeltmek için temyiz yoluna
başvurarak karar ve temyiz harcı ile posta giderleri ödemek zorunda
bırakıldığını ileri süren başvurucunun, ilgili Mahkeme ve Yargıtay kararları
doğrultusunda, yaptığı masrafları talebi halinde geri alabilmesi mümkündür. Ancak
başvurucunun Derece Mahkemeleri nezdinde veya davacı taraftan bu yönde herhangi
bir talebinin bulunduğu tespit edilememiştir. Bu
anlamda, ihlale neden olduğu ileri
sürülen iddiaya ilişkin olarak idari ve yargısal yollara başvurulmadığından,
başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir.
35. Açıklanan nedenlerle, bireysel başvurunun bu kısmına ilişkin
ihlal iddialarının, başvuru yolları
usulüne uygun şekilde tüketilmeden başvuru
konusu yapıldığı anlaşıldığından, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
36. Başvurucu, bozma üzerine verilen 18/4/2012 tarihli kararda lehine vekalet
ücretine hükmedilmemesi nedeniyle temyiz ve karar düzeltme yollarına
başvurduğunu, ancak Yargıtay tarafından Mahkeme kararının onandığını ve karar
düzeltme isteminin reddedildiğini, böylelikle lehine vekalet ücretine
hükmetmeyen Mahkeme kararı düzeltilmediği gibi temyiz ve karar düzeltme
harçları ile posta masrafları ve karar düzeltme para cezasından oluşan
yargılama giderlerini ödemek zorunda kaldığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ayrıca yargılama sonunda,
kendisini vekil ile temsil ettirmesine rağmen lehine vekâlet ücretine
hükmedilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
37. 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. 6100 sayılı Kanun’un “Yargılama giderlerinin kapsamı” kenar
başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
a) Celse, karar ve ilam harçları.
b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.
…”
39. 18/6/1937
tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 442.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Tashihi karar talebi esbabı mezküreye mutabık görülmezse arzuhalin reddine ve mustedii tashihten yüz liraya kadar cezayı nakdi alınmasına ve muvafık ise kabulüne karar verilir.
…”
40. Bir yargılamada tarafların,
davanın görülmesi ve sonuçlanması için ödedikleri paraların tamamına yargılama
giderleri; devletin, mahkemelerin gördüğü hizmet karşılığı olarak aldığı paraya
ise yargılama harcı denir. Türk hukuk sisteminde, yargılama harçları da
yargılama giderlerinin içinde kabul edilmiştir. Yargılama giderleri, kural
olarak, davada aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir.
41. Başvuruya konu olayın
incelenmesinde, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 30/5/2011 tarihli bozma ilâmına uyarak verdiği 18/4/2012 tarihli
kararında, “…davanın açılmasında kusuru
bulunmayan ve ilk oturumda davayı kabul eden davalının harç yargılama gideri ve
avukatlık ücretinden sorumlu tutulmamasına, davacı üzerinde bırakılmasına…” şeklinde
hüküm verdiği, başvurucunun bu karara karşı, lehine vekalet ücretine hükmedilmediği
ve ödediği yargılama giderlerine yönelik Mahkemece hüküm kurulmadığı
gerekçesiyle temyiz talebinde bulunarak 124,65 TL temyiz harcı ödediği, talebin
reddi üzerine bu defa karar düzeltme isteminde bulunarak 43,90 TL karar
düzeltme harcı ödediği, yapılan inceleme sonunda karar düzeltme isteminin de
reddedilerek hükmün kesinleştiği, ayrıca yine bu süreçte başvurucu tarafından
Mahkeme veznesine 80,00 TL posta masrafı yatırıldığı ve karar düzeltme
talebinin reddedilmesi nedeniyle aleyhine para cezasına hükmedildiği
anlaşılmıştır.
42. Başvurucu, vekalet ücreti
yönünden kanun yollarına başvurmasına rağmen hükmün onanması nedeniyle temyiz ve karar düzeltme harçları ile posta masrafları
ve karar düzeltme para cezasından oluşan yargılama giderlerini ödemek zorunda
kaldığını ileri sürmüş, anılan giderlerin tahsilinin hukuka aykırı olduğu
iddiasında bulunmamıştır.
43. Başvurucunun, temyiz ve
karar düzeltme istemlerinde bulunması üzerine kendisinden tahsil edilen harçlar
2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenen tarifeye göre
alınmakla birlikte temyiz ve karar düzeltme talepleri reddedilen başvurucunun,
bu süreçte yaptığı masraflara katlanmak zorunda kalması, 6100 sayılı Kanun’un
326. maddesi (bkz. § 19) hükmü gereğidir. Yine karar düzeltme talebinin
reddedilmesi nedeniyle hükmedilen para cezası halen yürürlükte olan 1086 sayılı
mülga Kanun’un 442. maddesine göre tahsil edilmektedir.
44. Temyiz ve karar düzeltme
harcı ile karar düzeltme para cezasının, başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmadığı, kanun yollarına başvurmak için yapılan masrafların mahkemeye
erişim hakkına bir engel teşkil etmediği ve başvurucunun kanun yollarına
yaptığı başvuruların reddedildiği de dikkate alındığında, bu iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan
nedenlerle, adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
46. Öte yandan başvurucu,
yargılama sonunda lehine vekalet ücretine hükmedilmediğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
48. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
49. Başvuruya konu edilen yargılama, başvurucu aleyhine İstanbul 5.
Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit davasıdır. Yargılamada, başvurucunun
ilk oturumda davayı kabul etmesi üzerine, davanın kabulüne ve başvurucunun
yargılama giderleri olarak harç ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulmasına karar
verilmiştir. Temyiz üzerine anılan karar, başvurucunun davanın açılmasında
kusuru bulunmaması ve ilk oturumda davayı kabul etmesi nedeniyle 6100 sayılı
Kanun’un 312. maddesi gereği (bkz. § 17)
yargılama giderleri yönünden bozulmuştur. Bozmaya uyarak yeniden hüküm tesis
eden İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi, davanın kabulüne ancak başvurucunun
harç ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmamasına karar vermiş, ayrıca
başvurucunun lehe avukatlık ücretine hükmedilmesi istemini yerinde bulmayarak
reddetmiştir. Ardından bu karar, temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek
kesinleşmiştir.
50. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiası incelendiğinde ve somut olayda başvurucu lehine vekâlet
ücretine hükmedilmesi gerektiğine dair açık bir düzenleme olmadığı hususu da
dikkate alındığında, iddianın özünün derece mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
51. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
52. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddianın kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası Yönünden
53. Başvurucu, lehine vekalet
ücretine hükmedilmesi istemine yönelik İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm
ile Yargıtayın bu hükme ilişkin onama ve karar
düzeltme ilamlarının yetersiz gerekçelere dayandığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
55. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B.
No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
56. Ancak derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber,
ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması
söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda
olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli
olabilir (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 56).
57. Öte yandan temyiz
mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz
merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması
yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde
dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını
inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
58. Somut olayda, Mahkemece,
başvurucunun ilk duruşmadaki kabul beyanı dikkate alınarak, davanın kabulü
yönünde hüküm kurulmuş (bkz. § 7), ancak bu karar başvurucu aleyhine yargılama
giderlerine hükmedilmesi nedeniyle yerinde görülmeyerek Yargıtayca
bozulmuştur (bkz. § 8). Bozma ilâmı sonrası İlk Derece Mahkemesince ilâmda
belirtilen hususlar dikkate alınarak yeniden hüküm kurulmuş, başvurucunun
temyiz konusu da yaptığı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi istemi ise
Mahkemece “…davalı vekili her ne kadar 312/2
maddesi ve 323/g maddesi gereği lehine avukatlık ücretini takdiren
istemiş ise de yerinde görülmeyen talebin reddine…” gerekçesine
dayanılarak kabul edilmemiştir (bkz.
§ 10). Verilen son hükmün vekalet ücreti yönünden başvurucu tarafından tekrar
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, İlk Derece Mahkemesi
kararının bozmaya uygun olduğunu ve Mahkemenin delilleri değerlendirmesinde bir
isabetsizlik bulunmadığını belirterek kararı onamış; karar düzeltme istemini de
Kanun’da sayılan hallere uygun bulmayarak reddetmiştir (bkz. §§ 12-13). Dolayısıyla
somut olayda Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz
edilemez.
59. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki
iddiası diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
d. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası Yönünden
60. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
61. Başvurucu, 30/12/2008 tarihinde İstanbul 5. Asliye
Ticaret Mahkemesinde aleyhine açılan menfi tespit davasında makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
62. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38–39).
63. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
64. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Asliye Ticaret
Mahkemesi nezdinde açılan menfi tespit davasının söz konusu olduğu görülmekle,
6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 49).
65. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
30/12/2008 tarihidir.
66. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş
tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesince
reddedildiği 2/4/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
67. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başvurucu aleyhine açılan
menfi tespit istemine ilişkin olduğu, ilk duruşmada davalı taraf olan
başvurucunun kabul beyanı üzerine davanın kabulüne karar verildiği, kararın
temyiz edildiği ancak eksiklik nedeniyle dosyanın Yargıtayca
geri çevrildiği, eksikliğin tamamlanmasının ardından yapılan inceleme sonunda
kararın, başvurucu aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesi nedeniyle
bozulduğu, bozma ilâmı sonrası karar düzeltme talebinin reddedildiği
anlaşılmıştır. Bozma ilâmı doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin 18/4/2012
tarihinde yeniden karar verdiği, temyiz üzerine hükmün onandığı ve karar
düzeltme isteminin de reddedilerek 2/4/2013 tarihi itibarıyla kararın
kesinleştiği anlaşılmıştır.
68. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
69. Başvuruya konu menfi tespit davasının incelenmesinde;
hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık olmaktan uzak olduğu
anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usulü haklarını
kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep
olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen
kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz
konusu dört yıl üç aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
70. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
71. Başvurucu, adil yargılanma
hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesini, 8.827,20 TL maddi zararın ve 5.000,00 TL manevi
zararın tazmin edilmesini talep etmiştir.
72. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
73. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin dört yıl üç aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 2.100,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
74. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
75. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Mülkiyet hakkının ihlali iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemesi”,
2.
Adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
3.
Gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUKLARINA,
4.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 2.100,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
21/5/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.