TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YÜMRÜ DİLEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4189)
|
|
Karar Tarihi: 21/5/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Yümrü DİLEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Serkan CENGİZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarihli
ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan
yararlanmak için yaptığı başvurunun Milli Savunma Bakanlığınca reddedildiğini,
bu işlem aleyhine başvurduğu yargısal yollardan da sonuç alamadığını
belirterek, Anayasa'nın 2., 10., 24., 25., 36., 37. ve 49. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılarak manevi zararlarının
tazminini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/6/2013 tarihinde
İzmir Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 31/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
18/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular hakkında Adalet Bakanlığı 19/3/2015 tarihli dilekçesiyle görüş
sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, subay statüsünde
görev yapmakta iken, 2007 yılında Yüksek Askeri Şura
(YAŞ) kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler
veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin
sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden
yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün
içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması
gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde düzenlemesinden yararlandırılması talebiyle
yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011
tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinde duruşma talepli dava açılmıştır.
11. AYİM Birinci Dairesince
yapılan 25/9/2012 tarihli duruşmaya başvurucu, başvurucu vekili ve davalı idare
vekili katılmışlardır.
12. AYİM Birinci Dairesinin
9/10/2012 tarihli ve E.2012/411, K.2012/1134 sayılı kararı ile başvurucunun,
926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanabilmesi için gerekli olan
yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiğinin kesilmiş olması şartını
taşıdığı açık ise de, bu konuda idareye geniş bir takdir yetkisi tanındığı,
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52.
maddesi kapsamında gönderilen belgelerden; başvurucunun üç kez ikaz/uyarı
cezası aldığı, kürtçülük ve bölücülük propagandası
yaptığı, bu konulara yönelik fikir ve düşüncelerini subay ve astsubayların
bulunduğu ortamda dile getirdiği, bir siyasi parti bürosunu ziyaret ettiği,
ziyareti sırasında siyasi içerikli konuşma yaptığı gözetildiğinde, başvurucunun
geçici 32. maddeden yararlandırılmaması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme
talebi aynı Dairenin 30/4/2013 tarihli ve E.2013/14, K.2013/477 sayılı
kararıyla reddedilmiş, karar 14/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 12/6/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar
başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca
tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin
idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve
son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda
ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından
olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer
için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en
fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim
sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
kanunla düzenlenir.”
16. 1602 sayılı Kanun’un “Teminat” başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire
Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet
görürler.”
17. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9.
ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim
sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt
çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve
üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının
onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi
Gazete'de yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan
üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
18. 1602 sayılı Kanun’un “Duruşma” başlıklı 48. maddesi şöyledir:
“Daireler ve Daireler Kurulunda inceleme,
evrak üzerinde yapılır.
İptal davalarında ve miktarı ikiyüzbin lirayı aşan tam yargı davalarında taraflardan
birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
Duruşma, dava dilekçesi ve cevap layihalarında
istenebilir.
Daireler ve Daireler Kurulu yukarıdaki
kayıtlara bağlı olmaksızın duruşma yapılmasına kendiliğinden de karar
verebilir.
Davetiyeler duruşma gününden en az otuz gün
önce taraflara gönderilir.”
19. 1602 sayılı Kanun’un “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen
bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile
mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek
haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine
sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir
maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun
hükümleri saklıdır.”
20. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/5/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/6/2013 tarihli ve 2013/4189
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, davalı idare
tarafından mahkemeye gönderilen belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini, AYİM'in keyfi bir değerlendirme yaptığını, kararının adil
olmadığını, başarılı bir sicil geçmişine rağmen Kürt kökenli olması ile 2002
yılında söylediği ve TSK mensubu olmasından kaynaklanan sorumluluk duygusunu
aşmayan nitelikteki birkaç sözüne dayanılıp aynı yasa kapsamında başvuru yapan
diğer kişilerden farklı bir değerlendirmeye tabi tutularak geçici 32. maddeden
yararlandırılmaması ve aynı gerekçeyle davanın reddedilmesi sonucunda düşünce
ve ifade özgürlüğünün ayrımcı bir muameleye tabi tutularak ihlal edildiğini, AYİM'de hâkim sınıfından olmayan subay üyelerin bulunması
nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma şartının
gerçekleşmediğini, duruşma talebinin karşılanmadığını, tek dereceli yargılama
yapılması ve karar düzeltme talebinin aynı Dairece incelenmesi nedeniyle etkili
bir başvuru yolunun bulunmadığını belirterek, Anayasa'nın 2., 10., 24., 25.,
36., 37. ve 49. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama
yapılarak manevi zararlarının tazminini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Bu
kapsamda başvurucunun, gizlilik dereceli belgelerin tebliğ edilmediği,
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, AYİM’in
bağımsız ve tarafsız olmadığı, duruşma yapılmadığı ve kanun yolunun etkisiz
olduğu yönündeki iddialarının adil yargılanma hakkı başlığı altında, ayrımcılık
yapıldığı yönündeki iddiasının ise eşitlik ilkesinin ihlali iddiası başlığı
altında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Gizlilik Dereceli Belgelerin Tebliğ Edilmediği İddiası
24. Başvurucu, davalı idare
tarafından sunulan gizlilik dereceli belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini
ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra
medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve
idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
28. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
29. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
30. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 16/4/2013, §
32).
31. Ceza davaları ile medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya
katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi
sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi
olup kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması,
soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama
usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi
ve belgelere karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi
adil yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar
1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarih ve 6000
sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel
gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup, değişikliğin sebebi
olarak da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 31/10/2006 tarihinde verdiği
Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı
gösterilmiştir (Bülent Karataş,
B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
32. 19/6/2010 tarihli ve 6000
sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü
fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan
bu yeni düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine
açık olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi,
belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref,
haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli
tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı
konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf
ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek
suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği,
davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin
savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz
edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen
hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına
alınmıştır (Bülent Karataş, B.
No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
33. Başvuru konusu olayda, dava
dosyasına sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan belgelerden başvurucunun
en geç kararın kendisine tebliğ edildiği tarih itibarıyla haberdar olduğu,
başvurucunun 25/5/2012 tarihinde yaptığı karar düzeltme talebi incelendiğinde,
davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan gizlilik dereceli belgelerin
kendisine tebliğ edilmediği ve bu bilgilerin hükme esas alındığına ilişkin
herhangi bir iddiayı ileri sürmediği gibi ilgili belgelerin incelettirilmesi ve
bunun için yeterli süre verilmesi yönünde de bir talepte bulunmadığı
görülmektedir (Uğur Ayyıldız, B.
No: 2012/574, 6/2/2014, § 41).
34. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmediği iddiasına
yönelik kanun yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
35. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun sonuç itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
37. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
38. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
39. Başvuru konusu olayda,
başvurucu AYİM'in keyfi bir değerlendirme yapıp,
kararının adil olmadığını, başarılı bir sicil geçmişi olmasına rağmen kürt kökenli olması ile 2002 yılında söylediği ve TSK
mensubu olmasından kaynaklanan sorumluluk duygusunu aşmayan nitelikteki birkaç
sözü nedeniyle geçici 32. maddeden yararlandırılmadığını belirtmiş, AYİM ise
başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanabilmesi için
gerekli olan yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiğinin kesilmiş
olması şartını taşıdığı, ancak bu konuda idarenin geniş bir takdir yetkisi
bulunduğu, başvurucunun üç kez ikaz/uyarı cezası aldığı, kürtçülük
ve bölücülük propagandası yaptığı, bu konulara yönelik fikir ve düşüncelerini
subay ve astsubayların bulunduğu ortamda dile getirdiği, bir siyasi parti
bürosunu ziyaret ettiği, ziyareti sırasında siyasi içerikli konuşma yaptığı
hususlarını değerlendirmek suretiyle başvurucunun geçici 32. maddeden
yararlandırılmaması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar vermiştir.
40. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, davanın konusunun başvurucunun TSK’dan
ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin işlemin
iptaline yönelik olduğu, bu kapsamda iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık
teşkil ettiğine ilişkin bulunduğu görülmektedir.
41. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna
ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir
hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız
Olmadığı İddiası
43. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve
tarafsız olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
44. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
45. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer
yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev
yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi
kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi
bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı
bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Mustafa Yavuz ve
Diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96,
25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No:
23522/05, 20/4/2010, § 30).
46. Açıklanan nedenlerle,
mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
47. Başvurucu, AYİM daire
kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir kanun yolunun olmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
49. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma
hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı
gibi, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi
birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir
Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, 42-45).
50. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal
iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
e. Duruşma Yapılmaması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
51. Başvurucu, talep etmesine
rağmen AYİM tarafından duruşma yapılmadığını ve bu nedenle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
52. 6216 sayılı Kanun’un “Başvuru hakkının kötüye kullanılması”
kenar başlıklı 51. maddesi şöyledir:
“Bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine,
yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk
Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir.”
53. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin (5) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Başvurucuların,
adreslerinde veya başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana
geldiğinde bunu Mahkemeye bildirmeleri zorunludur.”
54. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Başvuru
hakkının kötüye kullanılması” başlıklı 83. maddesi şöyledir:
“Başvurucunun
istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru
reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin
Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilir.”
55. İlgili düzenleme
vasıtasıyla, genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alının ve
genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara
sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade
eden hakkın kötüye kullanılmasının, bireysel başvuru alanında özel olarak ele
alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça
aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen
davranışların, başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi
mümkündür (S. Ö., B. No:
2013/7087, 18/9/2014, § 28).
56. Bu kapsamda özellikle,
Mahkemeyi yanıltmak amacıyla kasten gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması
veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi
noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun
değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi
etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Mahkemenin
bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda, başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S. Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 29).
57. Somut olayda başvurucu, AYİM’de açtığı davada duruşma yapılması talebinde bulunmuş,
AYİM Birinci Dairesi taraflara duruşma davetiyesi göndermiş ve 1602 sayılı
Kanun’un 48. maddesi uyarınca başvurucunun, başvurucu vekilinin ve davalı idare
vekilinin katılımıyla 25/9/2012 tarihinde duruşmayı yapmıştır.
58. Bu durumda, başvurucu
tarafından başvurucu dilekçesinde AYİM’de duruşma
yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürülmekte
ise de, başvurucunun talebi doğrultusunda duruşmanın yapıldığı görülmekle,
başvurucunun kötü niyetli bir şekilde Mahkemeyi yanıltıcı nitelikte başvuru
yaptığı sonucuna varılarak, başvurunun bu kısmın reddine, 6216 sayılı Kanun’un
51. maddesi uyarınca başvurucunun takdiren 500,00 TL
disiplin para cezasıyla tecziyesine karar verilmesi gerekmiştir.
2. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası
59. Başvurucu, kendisi ile aynı
durumda olanların 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmasına karşın kendisinin yararlandırılmadığını, düşünce ve ifade
özgürlüğünün ayrımcı bir muameleye tabi tutularak ihlal edildiğini belirterek,
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
60. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Bu nedenle, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit
edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve
ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.
61. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
62. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,
cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya
toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere
herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.”
63. Yukarıda yer verilen
hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı
kapsamında incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
64. Bununla birlikte, bireysel
başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin
olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil
etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına
incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o
hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu
çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili
bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği
sonucuna ulaşılabilir (İhsan Asutay,
B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
65. Ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel
hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için
başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine
yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi yeterli
olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet,
din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle ortaya
koyması gerekir. Somut olayda başvurucu tarafından, 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinden yararlandırılmaması nedeniyle ayırımcılığa maruz kaldığını
belirtilmiş olmakla beraber, kendisine hangi temele dayalı olarak ayırımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış olduğu
anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gizlilik
dereceli belgelerin incelettirilmediği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,
2. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
3. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
4.
İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
5.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkin başvurusunun REDDİNE,
B. 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi uyarınca başvurucuya 500,00 TL
disiplin para cezası verilmesine,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/5/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.