TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİH SÖYLEMEZOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3758)
|
|
Karar Tarihi: 6/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Salih SÖYLEMEZOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Nuray KARAKİYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 8/3/2012
tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetinin Önlenmesine
Dair Kanun hükümlerine göre verilen koruma kararına yapılan itirazda, ileri
sürülen iddia ve delillerin kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 23/5/2013 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlığın 7/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında
görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7.
Başvurucu hakkında İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinin 8/3/2013 tarihli ve
E.2013/73, K.2013/75 Değişik İş sayılı kararı ile 6284 sayılı Kanun’un 5/1.
maddesinin a, c, d, f, g, ğ bentleri uyarınca önleyici tedbir kararı
verilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden, aleyhine tedbir istenilen Salih
Söylemezoğlu hakkında 6284 sayılı Kanun'un 5/1-a, c, d, f, g, ğ maddeleri
gereğince tedbir uygulanması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm
kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1- 6284 Sayılı Kanun'un 5/1-a maddesi gereğince K. ili, E.
ilçesi, G., CN:4, HN:57, BSN:50' de nüfusa kayıtlı, Ç. oğlu, S.'den olma, 07/01/1964 E. doğumlu SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. ile küçük Ö.’ye
yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren
söz ve davranışlarda bulunmamasına,
2- 6284 Sayılı Kanun'un 5/1-c maddesi gereğince, aleyhine
tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. ile
küçük Ö.’ye ve eşi D.E. ile küçük Ö.’nün
bulunduğu,
a) İ. Mah. No:3. S. Sitesi A4 Blok D:5 İ. /İ. adresinde
bulunan konuta,
b) İ. Mah. R. T. Cad. No:1/. M. İ. adresinde bulunan P. M., M.
ve T. Tic. Ltd. Şti isimli işyerine,
c) İdealtepe Mah. 34841 Maltepe
İstanbul adresinde bulunan Hasan Şadoğlu İlköğretim Okuluna,
d) İ. Mah. R. T. Mah. H. Sok. No:4./. M./İ. adresinde
bulunan annesinin evine YAKLAŞMAMASINA,
3- 6284 Sayılı Kanun' un 5/1-d maddesi gereğince, aleyhine
tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun eşi D.E. ile
küçük Ö.’nün yakınlarına yaklaşmamasına,
4- 6284 Sayılı Kanun' un 5/1-f maddesi gereğince, aleyhine
tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E.
küçük Ö.’yü iletişim araçlarıyla veya sair surette
rahatsız etmemesine,
5-6284 Sayılı Kanun'un 5/1-g maddesi gereğince, aleyhine
tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun
bulundurmasına veya taşımasına kanunen izin verilen silahları varsa kolluğa
teslim etmesine,
6-6284 Sayılı Kanun' un 5/1-ğ maddesi gereğince, aleyhine
tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun taşınması
zorunlu olan bir kamu görev ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde
bulunan silahı kurumuna teslim etmesine,
7- 6284 Sayılı Kanun'un 8/2 maddesi gereğince hükmolunan
tedbirlerin 6 ay süre ile geçerli olmasına,
…”
8.
Başvurucunun 2/4/2013 tarihinde karara yaptığı itiraz, İstanbul Anadolu 15.
Aile Mahkemesinin 3/4/2013 tarihli ve E.2013/151, K.2013/150 Değişik İş sayılı
kararı ile reddedilmiştir. Mahkeme kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“Tüm dosya kapsamına
göre; İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinin E.2013/73, K.2013/75 D.İş sayılı dosyasında verilen
6284 sayılı yasaya göre koruma kararının yasaya uygun olduğundan ve itiraz eden
şüpheli vekilinin itirazı yerinde görülmediğinden şüpheli vekilinin itirazının
reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
9.
Karar başvurucuya 25/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 23/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10.
6284 sayılı Kanun’un 5. maddesi şöyledir:
“(1)
Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine,
birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar
verilebilir:
a)
Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük
düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b)
Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek
konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c)
Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine
yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha
önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin
refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle
kaldırılması.
d)
Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile
yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı
kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e)
Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f)
Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g)
Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim
etmesi.
ğ) Silah taşıması zorunlu
olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan
silahı kurumuna teslim etmesi.
h)
Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı
madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve
bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde,
hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.”
11.
6284 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin
uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı,
geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını
gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.”
12.
6284 sayılı Kanun’un 9. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı
tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından
aile mahkemesine itiraz edilebilir.
(2) Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz
üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması
hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için
birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye
hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin
aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin
gönderilir.
(3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz
üzerine verilen kararlar kesindir.”
13.
6284 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi,
kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14.
Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/5/2013
tarihli ve 2013/3758 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15.
Başvurucu; eski eşi ile arasında görülen boşanma davası sırasında eşinin gerçek
dışı beyan ve iddialarına dayalı olarak 6284 sayılı Kanun kapsamında aleyhinde
önleyici tedbir kararı verildiğini; boşanma, nesebin reddi dava dosyaları ve
çocuk teslimine ilişkin icra dosyası kapsamında herhangi bir şiddet veya
benzeri davranışlarda bulunmadığını ve böyle bir yapıda olmadığı hususunun
tespit edilebileceğini, lehine tedbir kararı verilenin iddialarının
gerçekliğinin araştırılması için yaptığı itirazın hiçbir inceleme ve araştırma
yapılmaksızın gerekçesiz olarak reddedildiğini, esasen iddiaların doğruluğu
ihtimaline binaen araştırma yapılmaksızın tedbir kararı verilmesinin Kanun
hükmüne dayandığını ve bu durumun doğru olduğunu ancak bu iddiaların gerçek
dışı olduğu ve talebin de kötü niyetli yapıldığının ispatı için aleyhine tedbir
kararı verilen kişiye itiraz imkânı getirildiğini, itiraz makamının yeterli
inceleme yapmaksızın bir gün içinde, sadece kanunda yer alan prosedüre uygun
olup olmama şeklindeki denetim yapmak suretiyle beyanı alınmadan karar
verdiğini, bu nedenle savunma hakkına riayet edilmediğini, kararda taleplerine
cevap verilmediğini, matbu bir ret kararı verildiğini, karar nedeniyle fiziksel
ve ruhsal sağlığının olumsuz etkilendiğini, yargılama makamlarının tedbir
talebini kabul ederken talepte bulunan şahsın kadın olmasını yeterli görmesi nedeniyle
ayrımcılığa maruz kaldığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 23. ve 36.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; yeniden
yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16.
Başvuru formunda, Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle eşitlik hakkı ve
seyahat özgürlüğünün ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun bu yöndeki iddialarının özü, söz konusu kararın adil olmadığı
hususu ile ilgilidir.
17.
Bunun yanında başvuru dilekçesinde 6284 sayılı Kanun hükümlerinin, Mahkemeye
delil ve belge aranmadan tedbir kararı verebilme imkânı sağlaması nedeniyle
kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün ihlal edildiğine yönelik bir iddianın dile
getirilmediği, itiraz makamının kararında başvurucunun ileri sürdüğü savların
dikkate alınmadığı, tedbir kararına dayanak iddiaların gerçekliğinin deliller
çerçevesinde tartışılmadığı ve bu şekilde karar verilmesi nedeniyle kişinin
maddi ve manevi bütünlüğünün zedelendiğinin iddia edildiği anlaşılmıştır. Bu
nedenle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında ileri sürülen ihlal iddiaları da
adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
18.
Yine başvurucu; Mahkemece itirazlarının dikkate alınmadığını, gerçeklerin
araştırılmadığını, itiraz dilekçesinde bildirdiği tanıklar hakkında
değerlendirme yapılmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmişse
de bu iddiaların da gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğinden başvuru, itiraz makamının kararıyla bağlantılı olarak gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19.
Başvurucu, dilekçesinde ileri sürdüğü iddia ve delillerin, itiraz merciince
karar gerekçesinde değerlendirmediğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20.
6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen tedbir kararlarının, boşanma ve diğer
benzeri davalardan bağımsız olarak talep edilebilmesi ve Kanun’da belirlenen
prosedür çerçevesinde kesinleşerek hüküm ve sonuçlarını doğurması nedeniyle
İstanbul 15. Aile Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 3/4/2013 tarihli kararla
birlikte başvuru yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.
21.
Başvurucunun, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22.
Başvurucu, tedbir kararına yaptığı itirazda Mahkemenin, dilekçesinde ileri
sürdüğü iddia ve deliller hakkında değerlendirme yapmadığını belirterek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23.
Başvurucunun temel iddiasının, itiraz aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili
olduğu belirtilen hususların itiraz mercii kararında değerlendirilmemiş
olmasına dayanması nedeniyle başvuru, gerekçeli karar hakkı yönünden
incelenecektir.
24.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25.
Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
26.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27.
Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması,
adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi
olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu,
sonuca varırken kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde
gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe
gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013,
§ 23).
28.
Gerekçeli karar olgusu adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla
beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya
ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline
neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar
gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde
yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki
mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 26).
29.
Bununla birlikte adil yargılanma kavramı, ister alt mahkemenin gerekçelerine
katılarak isterse farklı bir şekilde olsun, kararları için az sayıda gerekçe
sunan bir ulusal mahkemenin kendisine sunulan temel konuları gerçekte ele almış
olmasını ve yalnızca alt bir mahkemenin sonuçlarını onaylamakla yetinmemiş
olmasını gerektirir. Bu koşul, davanın tarafının iç hukukta yürütülen
yargılamalarda davasını sözlü olarak sunamadığı durumlarda daha da önemlidir (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997,
§ 60).
30.
Makul gerekçe ise davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden,
hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp
değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24). Mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir
husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini
gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmaların cevapsız bırakılması adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (Nurten Esen, B. No.2013/7970, 10/6/2015, §
43) .
31.
Delillerin kabul edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre millî
mahkemelerce değerlendirilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yargılama
sürecini bütün olarak dikkate alarak bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da
dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp
yapılmadığını inceler (Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No: 14518/89, 24/6/1993, §
66).
32.
Somut olayda başvurucunun eski eşinin, şiddete uğrama tehlikesi altında
olduğunu iddia ederek 6284 sayılı Kanun hükümleri gereği tedbir talebinde
bulunduğu, aynı Kanun’un 5. maddesi gereğince Mahkemenin başvurucu aleyhinde
birtakım önleyici tedbirlere hükmettiği, başvurucunun karara yaptığı itirazın
da reddedildiği anlaşılmıştır.
33.
Kanun koyucu tarafından ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi
için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama
tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin de
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara uygun olarak 6284
sayılı Kanun hükümleri ihdas edilerek yürürlüğe konulmuştur.
34.
6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinde örnekleyici olarak
bir kısım önleyici koruma tedbirleri belirlenmiş, 8. maddenin (3) numaralı
fıkrasında Kanun’un 4. maddesinde belirtilen ve hâkim tarafından verilebilen
koruyucu tedbir kararları için,şiddetin
varlığı hususunda delil veya belge aranmayacağı belirtilmiştir. Bunun yanında
ağırlıklı olarak aleyhine tedbir kararı verilen kişinin temel hak ve
özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği olan ve Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen
önleyici tedbir kararları için böyle bir ayrıksı durum öngörülmemiştir.
35.
Buna ilişkin Kanun gerekçesinde, şiddete maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi
altında bulunan kişilerle ilgili koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için
herhangi bir delil araştırması veya belge ibrazı aranmazken önleyici tedbir
kararı verilebilmesi için kişinin şiddete maruz kaldığı veya maruz kalma
tehlikesi altında bulunduğu hususunda olguların varlığının gerektiği, aksi
yöndeki uygulamanın kişilere kanunla sağlanan hakkın kötüye kullanılmasına
sebebiyet verebileceği hususu vurgulanmıştır.
36.
Nitekim tedbir kararları ile bir tarafın vücut dokunulmazlığı veya yaşam hakkı
gibi kişi için olmazsa olmaz hak ve menfaatlerin korunması amaçlanırken diğer
taraftan özellikle mahkemece verilen veya onaylanan önleyici tedbirlerle kişi
hak ve özgürlüklerine önemli ölçüde sınırlamalar getirilmiş olacaktır.
Dolayısıyla tedbir kararlarından olumlu ya da olumsuz etkilenen tarafların
temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin gözetilmesi gerekmektedir.
37.
6284 sayılı Kanun’un 8. maddesinde tedbir kararlarına karşı, tefhim veya
tebliğden itibaren iki hafta içerisinde itiraz edilebileceği, itiraz makamının
en geç bir hafta içerisinde kararını kesin olarak vereceği hususunun
düzenlendiği; yine aynı Kanun’un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrasında tedbir
kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesinin kararın uygulanmasına
engel teşkil etmeyeceği yani kararın verildiği anda uygulanacağı
belirtilmiştir.
38.
Başvurucu; aleyhine verilen tedbir kararına yaptığı itirazda tedbir kararının,
karşı tarafın soyut iddialarına dayalı olarak verildiğini, iddiaların
gerçekliğinin araştırılması için taraflar arasında görülen boşanma, nesebin
reddi davalarında toplanan deliller, tanık beyanları ve raporların
incelenmesini, çocuk teslimine ilişkin icra tutanaklarının incelenerek
tutanakta imzaları bulunan Mahkemede görevli uzmanların beyanlarının
alınmasını, lehine tedbir kararı verilenin boşanma davası sırasında şiddete ve
korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması yönünde Mahkemece verilen koruma
kararının değerlendirilmesini, 6284 sayılı Kanun’un 15. maddesi gereğince
sosyal araştırma raporunun düzenlenmesini, lehine tedbir kararı verilen eski
eşin annesinin kendisine hakaret etmesi nedeniyle Kartal 2. Sulh Ceza
Mahkemesine açılan E.2010/581 sayılı dava dosyasının değerlendirilmesini talep
etmiştir.
39.
6284 sayılı Kanun’da düzenlenen tedbir kararlarının, verildiği anda infaz
kabiliyetini haiz olması nedeniyle Kanun’da amaçlanan “acil müdahale” olgusunun
bu aşamada sağlanmış olacağı, bu amacın gerçekleşmesi adına tedbir kararında,
şiddetin var olduğuna yönelik kanaate nasıl ulaşıldığının açıklanması yani
gerekçe açısından daha esnek bir yaklaşım usulünün benimsenebileceği ancak bu
yaklaşıma ait sınırın olayların özelliğine göre gerekçeli karar hakkının temel
esaslarına zarar vermeyecek düzeyde belirlenmesinin de gerekli olduğu açıktır.
Bu kapsamda söz konusu kararlarda yer verilen gerekçelerde, ileri sürülen zarar
riski ve olgulara göre, talebin ilgili mevzuat çerçevesinde kabul görmesi için
temel unsurları taşıyıp taşımadığının ortaya konulması yeterli olacaktır.
40.
Bunun yanında başvuru konusu olayda olduğu gibi aciliyet
unsurunun ortadan kalktığı ve başvurucunun itirazlarını sözlü olarak sunamadığı
itiraz aşamasında ise mahkemenin, tek taraflı iddiaya dayanılarak verilen
tedbirlerin yerindeliğini, itiraz edenin ileri sürdüğü beyan ve deliller
çerçevesinde her iki taraf için öngörülen hak ve menfaat dengesini de gözeterek
değerlendirmesi gerekmektedir.
41.
Bu tespitler ışığında somut olayda itiraz merciinin kararında, başvurucunun
dilekçesinde belirttiği dosyalar ve bu dosyaların içeriğindeki belge ve
beyanlar ile dinlenilmesi istenilen tanıklarla ilgili hiçbir hususa değinilmediği,
tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu çerçevede tartışılmadığı, tedbir
kararında esasa ilişkin hususlarda gerekçe bulunması hâlinde bu karara atıf
yapılarak değerlendirme yapılmasının makul görülebileceği ancak ihlal iddiasına
konu itiraz mercii kararında, dosyaya sunulan delillerle sonuç arasında ne
şekilde bağ kurulduğunun, gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan
itirazın neden reddedildiğinin asgari düzeyde dahi açıklanmadığı anlaşılmıştır.
42.
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43.
Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin ortadan
kaldırılmasını ve yeniden yargılama kararı verilmesini talep etmektedir.
44.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Anayasa
Mahkemesince bir ihlalin tespit edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan durumlarda talep edilmesi hâlinde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebileceği belirtilmiştir.
45.
Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin, adil yargılanma hakkının
unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığı,
başvuru konusu tedbir kararının süreli olması ve belirlenen sürenin sonunda
hüküm ve sonuçlarının ortadan kalkması nedeniyle ihlalin giderilmesi amacıyla
dosyanın tekrar Mahkemesince ele alınmasında hukuki yarar bulunmadığı ancak
bilgi edinilmesi açısından ihlal kararının Mahkemesine gönderilmesinin yararlı
olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
46.
Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun tazminat talebinde bulunmadığı
anlaşıldığından başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir. Bu
nedenle başvuruda ihlalin tespiti ile yetinilmiştir.
47.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 198,35
TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin
İstanbul 14. Aile Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.