logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İbrahim Varol [2.B.], B. No: 2013/3763, 24/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM VAROL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/3763)

 

Karar Tarihi: 24/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

İbrahim VAROL

Vekilleri

:

Av. Hasan DAĞTEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru ve yargılama sürecinin makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ve yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/5/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 13/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/3/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu 10/12/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle tarihinde Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

8. Komisyonca yapılan değerlendirme sonucu 30/12/2008 tarihli ve 2008/5-252 sayılı kararla dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre Lice ilçesi Merkez mevkiinde ikamet edilmekte iken terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması talebiyle yapılan başvurunun “…alt komisyon tutanaklarına göre olay öncesinde terk olduğundan dolayı KANUN KAPSAMINA GİRMEDİĞİ...” gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

9. Başvurucu tarafından söz konusu ret işlemi aleyhine 2/3/2009 tarihinde Diyarbakır 1.İdare Mahkemesinde dava açılmış, işlemin iptali istenmiştir.

10. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi 5/11/2010 tarihli ve E.2009/441, K.2010/2142 sayılı kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 "...Dava dosyasındayer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Lice ilçesi Muradiye Mahallesinin Lice'nin merkez mahallerinden olduğu ve hiç bir dönem boşaltılmadığı, mahalli ve genel seçimlerin her dönem yapıldığı, 1992 - 2000 yılları arasında 1994-1995 yılları hariç din görevlisi bulunduğu ve görev yaptığı, mahallede okul bulunmadığı, bu mahallede yaşayan öğrencilerin ilçede bulunan Atatürk İlköğretim okulunda eğitim ve öğrenim gördüğü, davacının terör olayları dolayısıyla oluşmuş özel bir zararının da bulunmadığı görülmektedir.

 Öte yandan, Diyarbakır İli, Lice İlçe Merkezinde 1993 ve 1994 yıllarında meydana gelen terör olaylarında münferit zarar gören ilgililer tarafından tazminat istemiyle Mahkememizde açılan seri davalarda (Örneğin:E:2009/1606, E:2009/1604, E:2009/2455 esas sayılı dava dosyalarında) yer alan ve olaylar akabinde Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğünün teknik elemanlarınca ve Lice Belediye Başkanlığının ekiplerince zarar görenlerin somut olarak tespit edildiği listeler incelenmiş, davacının isminin belirtilen bu listelerde yer almadığı da görülmüştür.

 Bu durumda, yukarıda yer verilen açıklama ve tespitlere göre, Lice İlçesi Muradiye Mahallesinin tamamen boşaltılması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, anılan mahallenin Lice ilçesinin merkez mahallesi olması dolayısıyla tamamen boşaltılması gibi bir durumdan da bahsedilemeyeceği ve davacının terör olayları dolayısıyla özel bir zararının da bulunmadığı hususları karşısında; kişisel güvenlik kaygıları sonucu ikamet ettiği mahalleyi terk eden davacının 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.

 ..."

11. İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesi 5/12/2012 tarihli ve E.2011/11943, K.2012/12827 sayılı ilamı ile temyiz isteminin reddine karar vermiştir.

12. Temyiz talebinin reddine ilişkin ilam, başvurucuya 29/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 24/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu; Diyarbakır ili Lice ilçesinde 1990 ile 2000 yılları arasında yaşanan terör olayları nedeniyle söz konusu ilçede bulunan taşınmazlarını kullanmaktan mahrum kaldığını, ikamet ettiği yer olan Lice merkez Muradiye Mahallesi'ni terk etmek zorunda kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında uğradığı zararların giderimi için yaptığı başvurunun etkin ve yeterli bir araştırma yapılmadan ilgili yeri yaşanan olaylar öncesinde terk ettiği gerekçesine dayanılarak reddedildiğini ve ret işlemi üzerine açtığı davanın da kabul edilmemesi nedeniyle esasen uğramış olduğu zararların karşılanmadığını ve tüm bu sürecin sonuçlanmasının makul süreyi aştığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

17. Başvurucunun yaşadığı yerde gerçekleşen terör olayları nedeniyle söz konusu yerde bulunan taşınmazlarını kullanamamasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği şikâyetinin temel olarak başvuruya konu Mahkeme kararının sonucundan kaynaklandığı anlaşılmış, bu durumda anılan şikâyetin adil yargılanma hakkı kapsamında yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının incelenmesi sonucunda değerlendirilmesi uygun görülmüş, bu bağlamda söz konusu şikâyet yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları ise aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

18. Başvurucu; Diyarbakır ili Lice ilçesinde 1990 ile 2000 yıllarında yaşanan terör olayları nedeniyle bu yerde bulunan taşınmazlarını kullanamadığını, buna ilişkin 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun, etkin ve yeterli bir araştırma yapılmadan ilgili yeri yaşanan olaylar öncesinde terk ettiği gerekçesine dayanılarak reddedilmesi ve ret işlemi üzerine açtığı davanın da kabul edilmemesi nedeniyle esasen uğramış olduğu zararların karşılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).

20. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).

21. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucu ve idare tarafından sunulan bilgi ve belgelerden söz konusu olayla ilgili olarak başvurucunun ikamet ettiği Diyarbakır ili Lice ilçesi Muradiye Mahallesi'nin merkez mahallelerden olduğu, hiçbir dönem boşaltılmadığı, mahallî ve genel seçimlerin her dönem yapıldığı, bu mahallede din görevlisi bulunduğu, öğrencilerin ilçede bulunan okulda eğitim ve öğrenim görmeye devam ettikleri, başvurucunun terör olayları kapsamında oluşmuş özel bir zararının bulunmadığının anlaşıldığı, ayrıca olaylar sonrasında somut olarak zarar görenlere dair hem İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünce hem de Lice Belediyesi tarafından listeler tutulduğu ve başvurucunun bu listelerde ismine rastlanılmadığı, sonuç olarak ilgili Mahallenin tamamen boşaltılması gibi bir durumdan bahsedilemeyeceği ile başvurucunun terör olayları kapsamında özel bir zararının bulunmadığı hususlarının değerlendirildiği ve sonuç olarak davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun iddiaları, temyiz mercince de incelenip reddedilmiş ve yerel Mahkeme kararı onanmıştır. Bu durumda başvurucunun anılan iddiaları bakımından Derece Mahkemesi kararlarında açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

22. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

23. Öte yandan yaşanan terör olayları nedeniyle ilgili yerde bulunan taşınmazlarını kullanmaktan mahrum kaldığı, dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki başvurucunun iddiasının yargılamanın sonucuna dayandığı belirlenmiş (bkz. § 17) ve bu bağlamda yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde somut yargılama faaliyetinin adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43).

b. Yerleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

24. Başvurucu, 1990 ile 2000 yıllarında yaşanan terör olayları nedeniyle ikamet etmekte olduğu Diyarbakır ili Lice ilçesi Muradiye Mahallesi'ni terk etmek durumunda kaldığını belirterek yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti" başlıklı 23. maddesi şöyledir:

 "Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

 Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

 Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

 Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

 Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

 Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz."

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile bu Sözleşme'ye Ek 4 No.lu Protokol'ün "Serbest dolaşım özgürlüğü" başlıklı 2. maddesi şöyledir:

 "1. Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgahını seçebilme hakkına sahiptir.

 2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.

 3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.

 4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir."

27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

29. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."

30. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

31. AİHS'e Ek 4 No.lu Protokol'e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (Faris Aslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, § 42).

32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'da yer almakla birlikte Türkiye'nin taraf olmadığı bir Protokol'e dayandığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmına yönelik şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

35. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

36. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucu tarafından 10/12/2004 tarihinde Komisyona yapılan müracaat sonrasında 5233 sayılı Kanun’un öngördüğü usul uyarınca bir kısım işlemin yapılması akabinde, 30/12/2008 tarihinde talebin reddedildiği, belirtilen karar aleyhine 2/3/2009 tarihinde başlatılan yargılama sürecinin ise başvurucunun temyiz talebinin reddine dair Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/12/2012 tarihli kararı ile tamamlandığı, somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında toplamda geçen 7 yıl 11 aylık sürede uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

24/3/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(İbrahim Varol [2.B.], B. No: 2013/3763, 24/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı İBRAHİM VAROL
Başvuru No 2013/3763
Başvuru Tarihi 24/5/2013
Karar Tarihi 24/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru ve yargılama sürecinin makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ve yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kapsam dışı haklar Kapsam dışı (hak) Konu Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
4
6
7
8
geçici 1
geçici 3
geçici 4
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi