TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM VAROL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3763)
|
|
Karar Tarihi: 24/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim VAROL
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Hasan DAĞTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davaya ilişkin
yargılama işlemlerinin adil olmaması, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
başvuru ve yargılama sürecinin makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ve yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/5/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 13/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/3/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 10/12/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle tarihinde Diyarbakır Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. Komisyonca yapılan değerlendirme sonucu 30/12/2008 tarihli ve
2008/5-252 sayılı kararla dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre Lice ilçesi
Merkez mevkiinde ikamet edilmekte iken terör olayları sonucu oluşan zararın
karşılanması talebiyle yapılan başvurunun “…alt
komisyon tutanaklarına göre olay öncesinde terk olduğundan dolayı KANUN
KAPSAMINA GİRMEDİĞİ...” gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
9. Başvurucu tarafından söz konusu ret işlemi aleyhine 2/3/2009
tarihinde Diyarbakır 1.İdare Mahkemesinde dava açılmış, işlemin iptali
istenmiştir.
10. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi 5/11/2010 tarihli ve
E.2009/441, K.2010/2142 sayılı kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"...Dava dosyasındayer alan bilgi ve
belgelerin incelenmesinden; Lice ilçesi Muradiye Mahallesinin Lice'nin merkez
mahallerinden olduğu ve hiç bir dönem boşaltılmadığı, mahalli ve genel
seçimlerin her dönem yapıldığı, 1992 - 2000 yılları arasında 1994-1995 yılları
hariç din görevlisi bulunduğu ve görev yaptığı, mahallede okul bulunmadığı, bu
mahallede yaşayan öğrencilerin ilçede bulunan Atatürk İlköğretim okulunda
eğitim ve öğrenim gördüğü, davacının terör olayları dolayısıyla oluşmuş özel
bir zararının da bulunmadığı görülmektedir.
Öte yandan, Diyarbakır İli, Lice İlçe Merkezinde 1993 ve 1994
yıllarında meydana gelen terör olaylarında münferit zarar gören ilgililer
tarafından tazminat istemiyle Mahkememizde açılan seri davalarda
(Örneğin:E:2009/1606, E:2009/1604, E:2009/2455 esas sayılı dava dosyalarında)
yer alan ve olaylar akabinde Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğünün teknik
elemanlarınca ve Lice Belediye Başkanlığının ekiplerince zarar görenlerin somut
olarak tespit edildiği listeler incelenmiş, davacının isminin belirtilen bu
listelerde yer almadığı da görülmüştür.
Bu durumda, yukarıda yer verilen açıklama ve tespitlere göre, Lice
İlçesi Muradiye Mahallesinin tamamen boşaltılması gibi bir durumun söz konusu
olmadığı, anılan mahallenin Lice ilçesinin merkez mahallesi olması dolayısıyla
tamamen boşaltılması gibi bir durumdan da bahsedilemeyeceği ve davacının terör
olayları dolayısıyla özel bir zararının da bulunmadığı hususları karşısında;
kişisel güvenlik kaygıları sonucu ikamet ettiği mahalleyi terk eden davacının
5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
..."
11. İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine Danıştay
Onbeşinci Dairesi 5/12/2012 tarihli ve E.2011/11943,
K.2012/12827 sayılı ilamı ile temyiz isteminin reddine karar vermiştir.
12. Temyiz talebinin reddine ilişkin ilam, başvurucuya 29/4/2013
tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 24/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu; Diyarbakır ili Lice ilçesinde 1990 ile 2000
yılları arasında yaşanan terör olayları nedeniyle söz konusu ilçede bulunan
taşınmazlarını kullanmaktan mahrum kaldığını, ikamet ettiği yer olan Lice
merkez Muradiye Mahallesi'ni terk etmek zorunda kaldığını, 5233 sayılı Kanun
kapsamında uğradığı zararların giderimi için yaptığı başvurunun etkin ve
yeterli bir araştırma yapılmadan ilgili yeri yaşanan olaylar öncesinde terk
ettiği gerekçesine dayanılarak reddedildiğini ve ret işlemi üzerine açtığı
davanın da kabul edilmemesi nedeniyle esasen uğramış olduğu zararların
karşılanmadığını ve tüm bu sürecin sonuçlanmasının makul süreyi aştığını
belirterek adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile yerleşme özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
17. Başvurucunun yaşadığı yerde gerçekleşen terör olayları
nedeniyle söz konusu yerde bulunan taşınmazlarını kullanamamasından dolayı
mülkiyet hakkının ihlal edildiği şikâyetinin temel olarak başvuruya konu
Mahkeme kararının sonucundan kaynaklandığı anlaşılmış, bu durumda anılan
şikâyetin adil yargılanma hakkı kapsamında yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı iddiasının incelenmesi sonucunda değerlendirilmesi uygun görülmüş, bu
bağlamda söz konusu şikâyet yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
Başvurucunun diğer ihlal iddiaları ise aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
18. Başvurucu; Diyarbakır ili Lice ilçesinde 1990 ile 2000
yıllarında yaşanan terör olayları nedeniyle bu yerde bulunan taşınmazlarını
kullanamadığını, buna ilişkin 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun,
etkin ve yeterli bir araştırma yapılmadan ilgili yeri yaşanan olaylar öncesinde
terk ettiği gerekçesine dayanılarak reddedilmesi ve ret işlemi üzerine açtığı
davanın da kabul edilmemesi nedeniyle esasen uğramış olduğu zararların
karşılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
19. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
20. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
21. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucu ve idare
tarafından sunulan bilgi ve belgelerden söz konusu olayla ilgili olarak
başvurucunun ikamet ettiği Diyarbakır ili Lice ilçesi Muradiye Mahallesi'nin
merkez mahallelerden olduğu, hiçbir dönem boşaltılmadığı, mahallî ve genel
seçimlerin her dönem yapıldığı, bu mahallede din görevlisi bulunduğu,
öğrencilerin ilçede bulunan okulda eğitim ve öğrenim görmeye devam ettikleri,
başvurucunun terör olayları kapsamında oluşmuş özel bir zararının bulunmadığının
anlaşıldığı, ayrıca olaylar sonrasında somut olarak zarar görenlere dair hem İl
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünce hem de Lice Belediyesi tarafından listeler
tutulduğu ve başvurucunun bu listelerde ismine rastlanılmadığı, sonuç olarak
ilgili Mahallenin tamamen boşaltılması gibi bir durumdan bahsedilemeyeceği ile
başvurucunun terör olayları kapsamında özel bir zararının bulunmadığı
hususlarının değerlendirildiği ve sonuç olarak davanın reddedildiği
anlaşılmıştır. Başvurucunun iddiaları, temyiz mercince
de incelenip reddedilmiş ve yerel Mahkeme kararı onanmıştır. Bu durumda
başvurucunun anılan iddiaları bakımından Derece Mahkemesi kararlarında açık bir
keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
23. Öte yandan yaşanan terör olayları nedeniyle ilgili yerde
bulunan taşınmazlarını kullanmaktan mahrum kaldığı, dolayısıyla mülkiyet
hakkının ihlal edildiği hususundaki başvurucunun iddiasının yargılamanın
sonucuna dayandığı belirlenmiş (bkz. § 17) ve bu bağlamda yargılama sürecine
ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde somut yargılama
faaliyetinin adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine
getirildiği tespit edilmiş ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43).
b. Yerleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
24. Başvurucu, 1990 ile 2000 yıllarında yaşanan terör olayları
nedeniyle ikamet etmekte olduğu Diyarbakır ili Lice ilçesi Muradiye
Mahallesi'ni terk etmek durumunda kaldığını belirterek yerleşme özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa'nın "Yerleşme
ve seyahat hürriyeti" başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik
gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu
mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç
işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya
kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun
bırakılamaz."
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile bu Sözleşme'ye
Ek 4 No.lu Protokol'ün "Serbest dolaşım
özgürlüğü" başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"1. Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan
herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgahını seçebilme hakkına sahiptir.
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte
serbesttir.
3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak
ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler
olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.
4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla
konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara
tabi tutulabilir."
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
29. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip
olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
30. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye'nin taraf
olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle
Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını
içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
31. AİHS'e Ek 4 No.lu Protokol'e
ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve
Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğüne yönelik şikâyetle
ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (Faris
Aslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, § 42).
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 23. maddesinde
yer alan yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'da yer
almakla birlikte Türkiye'nin taraf olmadığı bir Protokol'e dayandığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmına yönelik şikâyetinin diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
35. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
36. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucu
tarafından 10/12/2004 tarihinde Komisyona yapılan müracaat sonrasında 5233
sayılı Kanun’un öngördüğü usul uyarınca bir kısım işlemin yapılması akabinde,
30/12/2008 tarihinde talebin reddedildiği, belirtilen karar aleyhine 2/3/2009
tarihinde başlatılan yargılama sürecinin ise başvurucunun temyiz talebinin
reddine dair Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/12/2012
tarihli kararı ile tamamlandığı, somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında toplamda
geçen 7 yıl 11 aylık sürede uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
24/3/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.