TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT TOLON BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3773)
|
|
Karar Tarihi: 17/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Mahmut TOLON
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed Nurdoğan Okan ÖZAYDIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yurt dışında
tamamlanan ihtisasın Türkiye’de tanınmaması nedeniyle çalışma hak ve özgürlüğü
ile eşitlik ilkesi, buna ilişkin idari yargı sürecinin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2013 tarihinde
İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış, başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 26/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından
19/3/2014 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığa başvuru konusu
olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
6. Bakanlığın 7/4/2014 tarihli
yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan
görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğine göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Rheinische Friedrich Wilhelms Üniversitesi Tıp Fakültesinden (Bonn/Almanya)
20/2/1975 tarihinde mezun olmuştur. Sonrasında Türkiye’ye dönerek Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesinde (Bursa) iç hastalıkları uzmanlık eğitimine
başlamışsa da bu eğitimini tamamlamadan Almanya’ya geri dönmüştür. Burada
sırasıyla Essen, Lüdenscheid, Hagen
Akademik Hastaneleri ve Lübeck Tıp Fakültesinde görev
yapmıştır.
9. Başvurucu; 1982 yılında iç
hastalıkları uzmanı, 22/2/1984 yılında ise nefroloji
üst ana dal uzmanı unvanlarını almış ve Almanya devleti tarafından iç
hastalıkları-nefroloji doktoru olarak tanınmıştır.
10. Başvurucu 1984 yılında askerlik
görevini ifa etmek üzere Türkiye’ye döndüğünde nefroloji
uzmanlığının tanınması için başvuruda bulunmuştur. Bu kapsamda Uludağ
Üniversitesinde sınava tabi tutulmuş ve başvurucunun iç hastalıkları uzmanlığı
tanınmıştır.
11. Başvurucu, nefroloji yan dal ihtisasının tanınması için Sağlık
Bakanlığına 4/8/2005 tarihinde başvurmuş ve ret cevabı almıştır. Başvurucu
Sağlık Bakanlığının 30/9/2005 tarihli ve 7439 sayılı anılan işleminin iptali ve
yürütmesinin durdurulması için Ankara 9. İdare Mahkemesinde 16/11/2005
tarihinde dava açmış olup Mahkemenin 14/11/2007 tarihli ve E.2005/2181,
K.2007/1970 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir.
12. Başvurucu İlk Derece
Mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Temyiz incelemesini yapan Danıştay
Sekizinci Dairesinin 25/4/2012 tarihli ve E.2009/2532, K.2012/1924 sayılı ilamı
ile başvurucunun temyiz talebi reddedilmiş ve karar onanmıştır. Bu karara
karşı, karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise de aynı Dairenin 18/2/2013 tarihli
ve E.2012/9276, K.2013/1060 sayılı ilamı ile bu talep de reddedilmiştir. Karar
başvurucuya 14/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 27/5/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 14-18).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 17/3/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/5/2013 tarihli ve 2013/3773
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu,
i. Alman
hukukuna göre nefroloji uzmanlığının tanındığını,
hukuki durumu değerlendirilirken eğitim gördüğü ülkenin hukukuna göre değil,
Türk hukukuna göre değerlendirme yapılarak nefroloji
uzmanlığının tanınmadığını, kendisi ile aynı durumda bulunan uzmanlar gibi
mesleğini icra edemediğini, bu nedenle çalışma hak ve özgürlüğü ile eşitlik
ilkesinin;
ii. 2005
yılında açtığı davanın yaklaşık sekiz yıl sonra sonuçlandırıldığını, bu nedenle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi
tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Çalışma Özgürlüğü ve Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği
İddiaları
17. Başvurucu, Alman hukukuna
göre nefroloji uzmanlığının tanındığını, hukuki
durumu değerlendirilirken eğitim gördüğü ülkenin hukukuna göre değil, Türk
hukukuna göre değerlendirme yapılarak nefroloji
uzmanlığının tanınmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde
güvence altına alınan çalışma hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
18. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncüfıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. …”
19. 30/3/2011 tarihli ve6216sayılıAnayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
20. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir(Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
21. Bireyin dilediği alanda
çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence
altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme’de
düzenlenen haklardan değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kamu
hizmetine girme ya da dilediği kamu görevinde çalışma hakkının Sözleşme ya da
protokollerinde korunan bir hak olmadığını açıkça ifade etmektedir(Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 24). Bu nedenle başvurucunun, Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerine dayanan
ihlal iddiasının konusu, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında
kalmaktadır.
22. Diğer yandan başvurucu, nefroloji uzmanlığının tanınmaması nedeniyle kendisi ile
aynı durumda bulunan uzmanlar gibi mesleğini icra edemediğini, bu nedenle
çalışma özgürlüğü yanında eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
23. Anayasa’nın 10. maddesinin
birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
24. Sözleşme’nin 14. maddesi
şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet,
doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık
gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
25. Başvurucunun Anayasa’nın 10.
maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen
maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında soyut olarak değerlendirilmesi mümkün
olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle
ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için ihlal
iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz
bırakıldığı sorularına cevap verebilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, § 33).
26. Başvurucunun eşitlik
ilkesinin ihlali iddiasının, başvurunun temelini oluşturan çalışma özgürlüğü
çerçevesinde ve bu hakla bağlantılı olarak ele alınması zorunluluğu vardır.
Dolayısıyla ayırımcılık yasağı, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını
güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte haklardandır. Bu çerçevede,
başvurucunun ihlal iddiasının odağında bulunan çalışma özgürlüğünün, Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı dışında olması nedeniyle eşitlik
ilkesi de somut başvuru açısından uygulanabilir nitelikte olmayıp başvurucunun
Anayasa’nın 10. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu da Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerlebaşvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
28. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu 2005 yılında idari
yargıda açmış olduğu davaya ilişkin yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
30. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18). Sözleşme ve AİHM kararlarında yer alan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında -ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle-
gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
31. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
32. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu
itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan
uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6.
maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Belirtilen düzenlemelerde yer
verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir
kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuru konusu
olayda, nefroloji yan dal ihtisasının tanınması için
yapılan başvurunun reddine dair Sağlık Bakanlığının 30/9/2005 tarihli ve 7439
sayılı işleminin iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle,
başvurucunun çalışma hak ve özgürlüğüne zarar verdiği iddia edilen idari bir
kararın iptali talebini konu alan somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, § 44).
33. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı -kural olarak- uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih
olmakla beraber bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak
uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul
edilebilmektedir. Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup
makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi,
başvurucunun nefroloji yan dal ihtisasının tanınması
hususunu içeren talebini ilgili idareye ilettiği 4/8/2005 tarihidir (Selahattin Akyıl, § 45).
34. Sürenin bitiş tarihi ise
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş
tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Danıştay Sekizinci Dairesince
reddedildiği tarih olan 18/2/2013 olduğu anlaşılmaktadır.
35. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucunun 16/11/2005 tarihinde Ankara 9.
İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açtığı,
15/3/2006 tarihinde ilk inceleme yapıldığı ve yürütmenin durdurulması talebi
hakkında karar verildiği, 14/11/2007 tarihinde davanın reddine karar verildiği,
bu kararın başvurucu tarafından temyiz edildiği, temyiz incelemesini yapan
Danıştay Sekizinci Dairesinin 25/4/2012 tarihli ilamı ile başvurucunun temyiz
talebinin reddedildiği ve kararın onandığı, başvurucunun bu karara karşı karar
düzeltme yoluna başvurması üzerine aynı Dairenin 18/2/2013 tarihli ilamı ile
talebin reddine karar verildiği ve bu kararın başvurucuya 14/5/2013 tarihinde
tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
36. İlgili yargılama evrakının
incelenmesi neticesinde başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı
makamları nezdinde sürdüğü görülmekle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı
alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli
genel usul hükümleri içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (bkz. § 13).
37. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin
Akyıl, §§ 54-60).
38. Başvuruya konu davaya bütün
olarak bakıldığında 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi olan
yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu sekiz yıla yakın yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
40. Başvurucu, uzayan yargılama
süreci boyunca nefroloji uzmanı olarak çalışamaması
nedeniyle doğan zararlarına ilişkin olarak 250.000 TL maddi ve sahip olduğu
uzmanlığı kullanamaması nedeniyle içine düştüğü ruhsal durumun düzeltilmesi
amacıyla 150.000 TL manevi tazminat ödenmesini ve idari işlemin iptaline karar
verilerek çalışma özgürlüğüne yönelik müdahalenin ortadan kaldırılmasını talep
etmiştir.
41. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin sekiz yıla yakın yargılama süresi nazara alındığında
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
43. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Çalışma
hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.000 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/3/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.