TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BENHÜR ÇAVDARLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/183)
|
|
Karar Tarihi: 17/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Benhür
ÇAVDARLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Bilge Yağız ÜNAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, itirazın iptali
davasında açık delillerin varlığına rağmen taleplerin reddine karar verilmesi
ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/1/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 11/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
28/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir
örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 23/2/2015 tarihli yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 29/11/2001
tarihinde Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla)
açtığı itirazın iptali davasında, davalı Holdingin en büyük hissedarlarından
olduğunu, Holdingin 1997 yılında üretim deneme sürecinde işletme sermayesinin
yetersiz olması nedeniyle üretime ara vermek zorunda kaldığını, yaklaşık iki
yıl sonra kendisinin sağladığı kredi ile yeniden üretime geçildiğini, böylece
Holdingin üretim olanaklarını geliştirebildiğini, Holdinge sağladığı krediden
dolayı hakkında icra takibine başlandığını ancak gerek bağımsız denetim
raporlarında gerekse Şirket bilançolarında ve resmî kayıtlarda, muavin
defterler ve dava dosyalarında Şirkete sağladığı kredinin sabit olmasına karşın
ilgili icra takip dosyasında Holdingin itirazının bulunduğunu belirterek kötü
niyete dayalı itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep
etmiştir.
8. Erzincan 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi, 12/11/2003 tarihli ve E.2001/559, K.2003/514 sayılı kararı ile tanık
ifadeleri, incelenen ilgili Mahkeme dosyaları, Şirket defterleri, bilirkişi
raporu ve toplanan diğer delillerin değerlendirilmesi sonucu davanın kabulü ile
itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmetmiştir.
9. Davalı tarafça temyiz
talebinde bulunulması sonucu dosya Yargıtay 10. Hukuk Dairesine gönderilmiş,
anılan Dairenin 11/3/2004 tarihli ilamı ile dosyanın iş bölümü nedeniyle
Yargıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi,
28/12/2004 tarihli ve E.2004/3584, K.2004/12976 sayılı ilamında İlk Derece
Mahkemesi kararının eksik incelemeye ve Şirket kayıtları üzerinde yeterli
inceleme yapmayan tek kişilik bilirkişi raporuna dayandığını belirtmiş;
şirketler hukuku muhasebesinden anlayan bir bilirkişinin de içinde bulunduğu
bilirkişi kurulundan, iddia edilen miktarın Şirket kayıtlarına fiilen girip
girmediği, girmiş ise ne şekilde girdiği; hangi tarihlerde, ne şekilde
kayıtlara işlendiği, giren miktarın davalı Şirketçe nerelerde kullanıldığı
araştırılıp bu kredilerle ödeme yapıldığı iddia edilen yerlerden kayıtlar
getirilmesi suretiyle Şirket kayıtları ile karşılaştırma yapılarak rapor
alınması, aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan başvurucu gözetiminde tutulan
davalı Şirket kayıtlarının, başvurucunun alacağını kanıtlamaya tek başına
yeterli olmayacağının da gözetilerek karar verilmesi gerektiğini belirtmiş ve
kararı bozmuştur.
11. Bozma kararına uyan Erzincan
1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 17/1/2011 tarihli ve E.2005/70, K.2011/8 sayılı
kararı ile Yargıtay bozma ilamına uygun şekilde oluşturulan bilirkişi
heyetinden alınan raporlar ve ek raporlarda, Şirket kayıtlarının usulüne uygun
tutulmadığının ve tutulan defterlerin hükme esas alınabilecek nitelikte
olmadığının ortaya konulduğunu, ayrıca iddia olunan alacak miktarının yazılı
belge ile ispatının zorunlu olduğunu, başvurucunun alacağı olarak ileri sürdüğü
bu meblağa ilişkin iddiasını usulüne uygun belgeler ile ispatlayamadığını
belirterek davanın reddine hükmetmiştir.
12. İlk Derece Mahkemesinin bu
kararı, duruşmalı temyiz incelemesi için Yargıtaya
gönderilmiş; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 1/4/2011 tarihli ve E.2011/4133,
K.2011/3765 sayılı ilamı ile duruşma için yeterli pul bulunmadığı gerekçesiyle
dosyayı Mahkemesine iade etmiştir.
13. Belirtilen eksikliğin
tamamlanmasının ardından yapılan temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 11. Hukuk
Dairesi, 19/3/2013 tarihli ve E.2011/6083, K.2013/5341 sayılı ilamı ile İlk
Derece Mahkemesi kararını onamış; aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemini
de 11/10/2013 tarihli ve E.2013/10611, K.2013/18205 sayılı ilamı ile
reddetmiştir.
14. Karar düzeltme isteminin
reddine ilişkin ilam başvurucuya 6/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 6/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
17. 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri,
değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan
hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri dörtyüzmilyon lirayı geçtiği takdirde senetle ispat
olunması gerekir.”
18. 6100 sayılı Kanun’un 200.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri,
değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan
hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat
olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan
kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından
aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/3/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/1/2014 tarihli ve 2014/183
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, 29/11/2001
tarihinde Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı itirazın iptali
davasında, kredi temin ettiğine dair Şirket Yönetim Kurulu kararı, kredinin
teminatı olarak Şirket hisselerinin teslim edildiğine dair tutanak, Şirket
Genel Kurulu toplantısında gelir-gider tablolarının kabulü ile borcun ikrar
edilmiş olması, bilirkişi raporunda Şirketin ödeme gücü olmamasına karşın borç
ödemesinde bulunduğunun tespiti gibi lehine açık delillerin varlığına rağmen
taleplerinin reddine karar verildiğini ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespit edilmesine karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
22. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
23. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
24. Anılan kurallar uyarınca
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Somut olayda başvurucu,
Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı itirazın iptali davasında, kredi
temin ettiğine dair Şirket Yönetim Kurulu kararı, kredinin teminatı olarak
Şirket hisselerinin teslim edildiğine dair tutanak, Şirket Genel Kurulu
toplantısında gelir-gider tablolarının kabulü ile borcun ikrar edilmiş olması,
bilirkişi raporunda Şirketin ödeme gücü olmamasına karşın borç ödemesinde
bulunduğunun tespiti gibi lehine açık delillerin varlığına rağmen taleplerinin
reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
26. Başvurucu
tarafından açılan davada Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi,
12/11/2003 tarihli kararı ile tanık ifadeleri, incelenen mahkeme dosyaları
ve Şirket defterleri, bilirkişi raporu ve toplanan diğer delillerin
değerlendirilmesi sonucu davanın kabulüne hükmetmiş; temyiz incelemesi sonucu
anılan karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28/12/2004 tarihli ilamı ile eksik
inceleme ve araştırmaya dayalı karar verildiği gerekçesiyle bozulmuştur (bkz. §
10). Bozma üzerine Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay ilamında belirtilen hususlar doğrultusunda yaptığı inceleme
ve bilirkişi raporu ile ek raporları dikkate alarak başvurucunun iddia ettiği
alacak miktarının yazılı belge ile ispatının zorunlu olduğunu ancak
başvurucunun alacağı olarak ileri sürdüğü bu meblağa ilişkin iddiasını usulüne
uygun belgeler ile ispatlayamadığını belirtmiş ve davanın reddine hükmetmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bu kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19/3/2013
tarihli ilamı ile onanmış, aynı Daireye yapılan
karar düzeltme istemi de 11/10/2013 tarihli ilamla reddedilmiştir.
27. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu; yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi İlk
Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi
bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
30. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
31. Başvurucu, 29/11/2001 tarihinde Erzincan 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı itirazın iptali davasının makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
-ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle- Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı, yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının
tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, alacağın tahsili
amacıyla yapılan icra takibine itiraz edilmesi üzerine Asliye Hukuk Mahkemesi
nezdinde açılan itirazın iptali davasının söz konusu olduğu görüldüğünden 1086
sayılı mülga Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılamanın medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun
ve diğerleri, § 49).
35. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde
sürenin başlangıcı -kural olarak- uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 29/11/2001’dir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu
zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergün ve diğerleri, § 52). Bu
kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin,
başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 11. Hukuk Dairesince reddedildiği
11/10/2013 olduğu anlaşılmaktadır.
37. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde yargılamanın konusunun başvurucu tarafından yapılan
icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, Erzincan 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 12/11/2003 tarihli kararı ile davanın kabulüne karar verildiği,
temyiz talebi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28/12/2004 tarihli ilamı
ile kararı bozmaya hükmedildiği, bozma üzerine Erzincan 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 17/1/2011 tarihli kararı ile davanın reddedildiği, temyiz üzerine
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19/3/2013 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesi
kararının onandığı, karar düzeltme isteminin de 11/10/2013 tarihli ilamla
reddedildiği belirlenmiştir.
38. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin dikkate alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 34-64).
39. Başvuruya konu alacağın tahsili amacıyla yapılan icra
takibine itirazın iptali davasının incelenmesi neticesinde, hukuki meselenin
çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate
alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu anlaşılmışsa
da somut başvuru açısından daha önce verilen kararlar dışında farklı karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ancak söz konusu on bir yıl on bir
aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespitine hükmedilmesini talep
etmiştir.
42. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
43. 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında -esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi
hâlinde- ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği belirtilmiş ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem
ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
44. Başvuru konusu olayda başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu
olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında
başvurucunun tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
45. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve
1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
17/3/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.