TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AYDOĞAN VE NUFER AYDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3775)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet AYDOĞAN
|
|
|
2. Nufer
AYDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat
PAŞA BAYRAKTAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucuların oğlu Turgut Aydoğan'ın yeterli
önlemlerin alınmaması nedeniyle askerde intihar ederek vefat etmesi, bu ölüm
olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi, idare aleyhine açılan tam
yargı davasında adil yargılanma hakkının gereklerinin yerine getirilmemesi ve
hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması nedenleriyle yaşam hakkı ile
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2013 tarihinde İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/12/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 29/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/2/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
7/3/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 17/3/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası
ile Millî Savunma Bakanlığının 12/1/2016 tarihli yazısının içeriğinden tespit
edilen olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Manisa ili Kırkağaç ilçesi 6. Jandarma Komando
Eğitim Alay Komutanlığı emrinde asker iken 16/7/2010 tarihinde yaşamını yitiren
1990 doğumlu Turgut Aydoğan'ın anne ve babasıdır.
1. Turgut Aydoğan'ın Askerliğe Alınması ve
Ölümü
9. Başvurucuların oğlu Turgut Aydoğan, son yoklama muayenesi
için Avcılar Askerlik Şubesine (Askerlik Şubesi) müracaat etmiştir. Bu müracaat
üzerine Turgut Aydoğan 17/5/2010 tarihinde 86/11092 sayılı mülga Türk Silahlı
Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği (Yönetmelik) esaslarına göre muayene
edilmek üzere Gümüşpala Afet Genç Sağlık Ocağı Grup
Başkanlığına (Sağlık Ocağı) gönderilmiştir.
10. Anılan Sağlık Ocağında muayene edilen Turgut Aydoğan "Psikiyatri Pol. sevki uygundur (madde bağımlısı)" notuyla
18/5/2010 tarihinde Kasımpaşa Asker Hastanesine sevk edilmiştir. Kasımpaşa
Asker Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğinde muayene edilen
Turgut Aydoğan "uyum bozukluğu" tanısıyla
daha ileri tetkik ve tedavi için20/5/2010 tarihinde Gata
Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir.
11. Turgut Aydoğan, aynı gün babası Mehmet Aydoğan ile birlikte Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine
gitmiştir. Anılan hastanede görevli Psikolog B.B., baba Mehmet Aydoğan ile bir
aile görüşmesi gerçekleştirmiştir. Yapılan aile görüşmesinde baba Mehmet
Aydoğan; oğlunun madde bağımlısı olduğunu, tedavi olmadığını, vücuduna jilet
attığını, agresif ve saldırgan olduğunu, olmayan şeyler gördüğünü, her şeyi
kafaya taktığını, küçükken trafik kazası geçirdiğini ve beyninin hasar
gördüğünü belirtmiştir. Aynı hastanede görevli Psikolog T.Ç. ise Turgut Aydoğan
ile bir görüşme gerçekleştirmiş fakat Turgut Aydoğan'ın MMPI adlı bir testi
dolduramadığını belirtmesi nedeniyle bu görüşmeden herhangi bir sonuç
alınamamıştır.
12. Baba Mehmet Aydoğan,Küçükçekmece
Kaymakamlığına sunduğu 31/5/2010 tarihli dilekçe ile özetle oğlunu 20/5/2010
tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesine götürerek muayene ettirdiğini,
belirtilen tarihte yapılan muayeneden herhangi bir sonuç alınamadığı için
oğlunu tekrardan muayene ettirmesi gerektiğini ancak oğlunun saldırgan
davranışlar sergilemesi nedeniyle bunu gerçekleştiremediğini belirterek oğlunun
çevresine ve kendilerine daha fazla zarar vermemesi için polis refakatiyle
hastaneye götürülmesi talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine Turgut Aydoğan
3/6/2010 tarihinde babası Mehmet Aydoğan ile birlikte polis refakatinde Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine
götürülmüştür.
13. Başvurucular, Gata Haydarpaşa
Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniği tarafından Turgut Aydoğan hakkında “Askerliğe elverişlidir. Komando olamaz”
şeklinde rapor tanzim edildiğini, bu raporüzerine
Turgut Aydoğan'ın 4/6/2010 tarihinde askerliğe sevk edildiğini ve 7/6/2010
tarihinde eğitim birliği olan Manisa-Kırkağaç 6. Jandarma Komando Eğitim Alay
Komutanlığına katıldığını belirtmiştir.
14. Turgut Aydoğan hakkında düzenlenen ve Birlik Komutanı M.M., kıt'a tabibi S.A. ve Psikolog E.E. tarafından imzalanan Kıt'a Anket Formu'nda özetle
Turgut Aydoğan'ın 3-4 yıl önce esrar kullandığını, madde bağımlısı olduğunu ve
bir yılı aşkın bir süre önce jiletle kendini öldürmeye teşebbüs etiğini beyan
ettiği, Turgut Aydoğan'ın kol ve göğüs bölgesinde jilet izinin bulunduğu,
askerin birliğe yeni katılması nedeniyle amirlerine karşı tutumunun nasıl
olduğunun, işindeki titizliğinin ve ahlaki durumunun tespit edilemediği,
askerin davranışlarının samimi olmadığı, askerliğe elverişli olduğu
belirtilmiştir.
15. Turgut Aydoğan, Rehberlik ve Danışma Merkezinde (RDM)
görevli Psikolojik Danışman E.E. ile 9/6/2010 tarihinde bir görüşme
gerçekleştirmiştir. Görüşme sırasında uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu
belirten Turgut Aydoğan'ın revire sevkinin uygun olduğu değerlendirilmiştir.
Başvuru dosyasında bulunan belgelerde, bu görüşmenin on beş dakika sürdüğü,
görüşmede uyuşturucu maddelerin neden olabileceği sıkıntıların Turgut Aydoğan'a
anlatıldığı, Turgut Aydoğan'a hastaneye sevk edileceğinin ve hastanedeki
doktora sorunlarını anlatmasının söylendiği, Turgut Aydoğan'a Rehberlik ve
Danışma Merkezine çekinmeden her zaman gelebileceği ifade edilerek görüşmeye
son verildiği belirtilmektedir.
16. Turgut Aydoğan 16/6/2010 tarihinde boynunun bazı bölgelerini
keserek kendisine zarar vermiştir. Bu olay üzerine revire götürülen Turgut
Aydoğan hakkında düzenlenen adli raporun ilgili kısmında " (...) yapılan muayenesinde boyun sağ
ekseninde muhtemelen kesici bir aletle yapıldığı düşünülen mandibula
alt kenarı ve MSCM hizasından başlayıp ön hatta doğru ilerleyen 3 adedi 2,5-3 cm.lik derin, 1 adedi 1,5-2 cm.lik
derin kesileriyle boynun sol ekseninde mandibula alt kenarından başlayan MSCM hizasında 1 adet 2,5-3
cm arasında yüzeysel kesisi olduğu görüldü, suture edildi." bilgileri yer almaktadır
17. Turgut Aydoğan, anılan olaydan sonra Manisa Asker Hastanesi
Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir. Bu Hastanenin 22/6/2010 tarihli
kayıtlarında, Turgut Aydoğan'ın Psikiyatri Uzmanı S.S. tarafından muayene
edildiği, hasta tarafından intihar düşüncesinin olmadığının beyan edildiği,
hastanın haftalık RDM görüşmesi ile poliklinik kontrolünün uygun olduğu
bilgilerine yer verilmiştir.
18. Turgut Aydoğan, anılan olaylardan sonra Birlik Psikoloğu
E.E. ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşme neticesinde Psikolog E.E.
tarafından hazırlanan erbaş ve er kanaat formunda, Turgut Aydoğan'ınkendine
zarar verme davranışını tekrarlamayacağını belirttiği, Turgut Aydoğan'a bu tarz
davranışları sergilemeden önce RDM görüşmelerinin faydalı olacağının
açıklandığı belirtilmiştir. Turgut Aydoğan ayrıca, Rehberlik ve Danışma
Merkezinde görevli Psikolojik Danışman ile 28/6/2010 ve 1/7/2010 tarihlerinde
olmak üzere iki görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelere ilişkin
tutanaklarda, Turgut Aydoğan'ın kendisine zarar vermesinden pişmanlık duyduğunu
ve tekrar böyle bir davranışta bulunmayacağını söylediği belirtilmektedir.
19. Turgut Aydoğan 16/7/2010 tarihinde saat 05.00 sularında
hizmet binasının arka tarafına 40 metre mesafede bulunan çamlık alanda bir
ağaca yatak çarşafı ile asılı vaziyette mıntıka temizliği için bahçeye çıkan J.Er E.C. ile J.Ac.Er
A.B. tarafından bulunmuştur.
2. Ceza Soruşturması Süreci
20. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Kırkağaç Nöbetçi
Cumhuriyet Savcısı H.D., olay yeri inceleme ekibinin ölümün gerçekleştiği
Manisa ili Kırkağaç ilçesi 6. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığına
yönlendirilmesi talimatını vermiş, ardından Zabıt Katibi
A.S.H., nöbetçi Doktor G.Y. ve fotoğrafçı A.G. ile birlikte olay yerine
gitmiştir.
21. Saat 07.00 sularında olaydan haberdar edilen olay yeri
inceleme ekibi, saat 08.30'da olay yerine varmış ve Cumhuriyet Savcısı H.D.nin ölümün gerçekleştiği yere gelmesini müteakip olay
yeri incelemesine başlamıştır. Hazırlanan 16/7/2010 tarihli olay yeri inceleme
raporu aşağıdaki şekildedir:
"(...) Olay yerinde alınan bilgiye göre, Maktül J.Acemi
Er TurgutAYDOĞAN, (...) olay yerinden arkadaşları
tarafından indirilerek kalp masajı yapıldığı ve daha sonra Alay Komutanlığının
revirine kaldırıldığı, maktulün daha önceden de boynuna jilet atmak suretiyle
intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi.
Kırkağaç 6'ıncı Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı
silah bakım alanındaki 6'ncı Bölük sahra tuvaletine 40 metre uzaklıktaki çam
ağacında, ağacın dalına palaska ile tutturulmuş 19x26 cm. ebatlarındaki daireşekline alınmış düğümlü mavi renkli çarşaf olduğu
görüldü. Çarşafa (1) numaralı bulgu numaratörü
verilerek fotoğrafı çekildi krokiye işaretlendi. Ağaca palaska ile tutturulmuş
dairenin zemin ile mesafesinin 2.16 metre, ağacın
dalının zemin ile mesafesinin 2.70 metre, ağacın dalı ile dairenin en alt
tarafının mesafesinin 55 cm, dairenin çapının 19x26 cm, ağacın gövdesi ile
dairenin 86 cm. Olduğu ölçüldü. Çarşaf ve palaska dalda durduğu biçimde
alınarak delil zarfına konularak usulüne uygun olarak ambalajlandı.
Ağaca tutturulmuş çarşafın hemen altında yerde
2 adet 43 numara mavi renkli terlik olduğu görüldü. Terliklerin arasının 95 cm.
olduğu ölçüldü. Terliklere (2) numaralı bulgu numaratörü
verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye işaretlendi. Terlikler delil zarfına
konularak usulüne uygun olarak ambalajlandı.
Çam ağacının gövdesinde yerde bankın üzerinde
mavi kırmızı renkli eşofman üstü olduğu görüldü, eşofman üstüne (3) numaralı
bulgu numaratörü verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye
işaretlendi. Eşofman üstü delil zarfına konularak usulüne uygun olarak
ambalajlandı.
Çam ağacının gövdesinde yerde 2 adet yan yana
konulmuş bank olduğu görüldü, banklara (4) numaralı bulgu namaratörü
verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye işaretlendi. Maktul Turgut AYDOĞAN'ın bu bankların üzerinde çıkarak hazırlamış olduğu
çarşafa kendini asmak için çıkmış olabileceği değerlendirildiğinden bankın
yerden yüksekliğinin 47 cm. olduğu ölçüldü.
Bankın üzerinde bulunan tahta parçasının bir
tanesinin banktan aşağıya yere düşmüş olduğu görüldü. Tahta parçasına(5)
numaralı bulgu numaratörü verilerek fotoğrafı
çekildi, krokiye işaretlendi.
Cumhuriyet savcısının talimatı ile olay
yerinin kamere görüntüleri alındı. Olay yerinde başkaca bir bulguya
rastlanılmaması üzerine olay yerinden 2'inci taburun bulunduğu koğuşa geçildi
(Maktul Turgut AYDOĞAN'ın kaldığı koğuş). Koğuşun
ikinci katında maktulün kaldığı yatağın yanındaki pencerenin açık vaziyette
olduğu, pencereden zeminin 4 metre mesafede olduğu ölçüldü. Maktulün buradan
aşağıya atlayarak silah bakım alanına gittiğinin değerlendirildiği. Koğuşun
fotoğrafı çekilerek kamera görüntüleri alındı.
Olay yerinde ve koğuşta başkaca bir bulguya
rastlanılmaması üzerine incelemeye aynı gün saat 11.30 sıralarında son
verildi."
22. Olay yeri incelemesi işleminden sonra ceset üzerinde ölü
muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet Savcısı H.D., Zabıt Katibi A.S.H., Doktor Bilirkişisi G.Y., Otopsi Yrd. Y.D.,
Fotoğrafçı Bilirkişi A.G. ve Kimlik Tanığı S.Ö. imzalı ölü muayene ve otopsi
tutanağında yer alan bilgilerde, Turgut Aydoğan'ın üçüncü kişi ya da kişilerce
öldürülmüş olabileceğine işaret eden bir bilgi yer almamaktadır. Ölü muayenesi
işlemine katılan doktor bilirkişisi, ölüm nedeninin asıya bağlı mekanik asfiksi olabileceği ancak kesin ölüm sebebinin klasik
otopsi işlemi yapılarak uzman Adli Tıp Hekimince
tespit edilmesinin daha uygun olacağı yönünde mütalaada bulunmuştur. Bunun
üzerine kesin ölüm sebebinin tespiti için klasik otopsi yapılmak üzere cesedin
Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
23. Klasik otopsi işlemi sonucunda hazırlanan 9/8/2010 tarihli
otopsi raporunun sonuç kısmında aşağıda belirtilen tespitlere yer verilmiştir.
"(...)
1- Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesinin
raporunda iç organ parçalarında yapılan sistematik toksikolojik
analiz sonucunda, sistematikteki maddelerin bulunamadığını, kanda ve idrarda
sistematikteki uyutucu-uyuşturucu maddelerin bulunmadığını, kanda alkol
(Etil-Metil) bulunmadığını;
2- Kişinin ölümünün asıya bağlı asfiksi sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirir
rapordur."
24. Cumhuriyet Savcısı M.E., ölüm olayının meydana geldiği gün,
Turgut Aydoğan'ı asılı vaziyette ilk gören erler ile diğer bazı askerlerin
ifadelerini almıştır. İfadesi alınan Er A.B. özetle kendisinin Turgut
Aydoğan'ın badisi olduğunu, olaydan bir önceki gün tatbikat olduğu için bütün
alayın Abid Dede mevkiine gittiğini, kendisinin panik
atak rahatsızlığı olması nedeniyle tatbikata götürülmediğini, psikolojik
rahatsızlığı olan bazı kişilerin de tatbikata götürülmediğini, TurgutAydoğan'ın psikolojik sorunlarının bulunduğunu ve bir
çok kez RDM.ye sevk edildiğini, Turgut Aydoğan'ın babası ile aralarındaproblemlerinin olduğunu ve para göndermediği için
babasına çok kızdığını, müteveffanın bölükteki askerlerle iyi geçindiğini,
komutanlarının devamlı onunla konuşmaya çalıştığını, akşam saat 10.00 gibi
herkesin yattığını, saat 04.30 sularında herkesin mıntıka temizliği için
kalktığını, bütün koğuşlarda Turgut Aydoğan'ı aradığını, mıntıka temizliği için
dışarı çıktıklarında Turgut Aydoğan'ı bir ağaca asılı vaziyette gördüğünü,
yanında Er E.Y.nin de olduğunu, Turgut Aydoğan'ı
hemen ağaçtan indirdiğini, on dakika kadar kalp masajı ve suni teneffüs
yaptığını, daha sonra müteveffayı ambulans ile revire götürdüklerini
belirtmiştir. İfadesi alınan Er R.A. ise kendisinin 6. bölüğün bütün
koğuşlarının sorumlusu olduğunu, olay gecesi sabaha kadar koğuşların önündeki
masalarda beklediğini, Turgut Aydoğan'ın saat 12.00 gibi tuvalete gittiğini,
daha sonra tekrar yatağına yattığını, kapıların hepsi kilitli olduğundan dışarı
çıkmasının mümkün olmadığını, muhtemelen pencereden atladığını belirtmiştir.
Dinlenen diğer tanıklar da benzer yönde beyanda bulunmuştur.
25. Kırkağaç Cumhuriyet Başsavcılığı 10/8/2010 tarihli karar ile
olayın asker kişi hakkında ve askerî mahalde gerçekleşmiş olması nedeniyle
görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı görevli Askerî Savcılığa göndermiştir.
26. Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Savcılığı (Askerî Savcılık), Küçükmekmece Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı 22/10/2010
tarihli talimat ile müteveffanın babası başvurucu Mehmet Aydoğan'ın tanık
sıfatıyla ifadesinin alınarak Askerî Savcılığa gönderilmesini talep etmiştir.
27. Başvurucu Mehmet Aydoğan ifadesinde özetle askerî muayene
sırasında oğlunun psikolojik sorunlarının olabileceğini yetkili makamlara
söylemesine rağmen oğlu hakkında askere elverişlidir raporu düzenlendiğini,
oğlunun psikolojik sorunlarının olduğunu tahmin ettiğini ancak onu doktora
götürmediğini, oğlunun uyuşturucu kullanmış olduğunu ancak kendisinin bu duruma
hiç şahit olmadığını, oğlunun uyuşturucu kullanması ile ilgili hiçbir tedavi
görmediğini, oğlunun çocukken kendisini jiletlemiş olabileceğini, oğlunun vefat
etmeden bir gün önce kendisini aradığını, bu konuşmada oğlunun kendisine "baba sen merak etme bitireceğim askerliği"
dediğini, oğlunun bu konuşmada çok neşeli olduğunu, konuyla ilgili olarak
söyleyecek başka bir sözünün bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu Mehmet
Aydoğan, bu ifade tutanağını imzadan imtina etmiştir. İmtina sebebi, tutanakta "Mahkemeye dava açacağı sebebiyle hiçbir evraka
imza atmaması gerektiği Avukatı tarafından söylenmiştir." şeklindedir.
28. Askerî Savcılık 10/2/2011 tarihli ve E.2011/72, K.2011/7
sayılı karar ile Turgut Aydoğan'ın mevcut psikiyatrik sorunlarının da etkisiyle
girdiği bir bunalım sonucunda kendini asarak intihar ettiği, söz konusu ölüm
olayında müteveffanın kendi eylemi dışında başka bir kişinin intihara teşvik,
yardım gibi suç teşkil eden eyleminin bulunmadığı, keza başka bir kişiye atfı
kabil kasti ya da taksirli bir fiil tespit edilemediği gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
29. Başvurucular 28/3/2011 tarihli dilekçede özetle psikolojik
sorunları olduğu bilinen oğullarının askerliğe alındığını, oğullarının askerlik
hizmetine başlamasından on iki gün sonra intihar girişiminde bulunduğunu ve
gerekli önlemlerin alınmaması sonucu ikinci intihar giriminde vefat ettiğini,
oğullarının intihara kalkışmasına rağmen evine gönderilmediğini, bu olay
hakkında yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın etkili bir incelemeye dayanmadığını, oğulları hakkında gerek
askerliğe alım sırasında gerekse askerlik sırasında "Askerliğe
elverişlidir" raporu düzenleyen görevliler hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmediğini, askerlik hizmeti sırasında tedavi gören oğulları hakkındaki
tüm bilgi ve belgeler incelenerek karar verilmesi gerekirken bunun
yapılmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması
talebinde bulunmuştur.
30. İtirazı inceleyen Ege Ordusu Komutanlığı Askerî Mahkemesi
(Askerî Mahkeme) 14/4/2011 tarihli karar ile Turgut Aydoğan'ın birlik revirinde
ve Manisa Asker Hastanesinde gördüğü tedaviye ilişkin tüm belgeler ile RDM
kayıtlarının uzman bilirkişilerce değerlendirilerek müteveffaya uygulanan
tedavinin ve alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığının tespiti edilmesi
gerektiği kanaatine ulaşmış, bu sebeple belirtilen eksikliklerin tamamlanması
için dosyanın Askerî Savcılığa gönderilmesine ve gerekli araştırmalar
yapıldıktan sonra dosyanın mahkemeye iadesine karar vermiştir.
31. Askerî Savcılık, anılan karar üzerine Turgut Aydoğan'ın
tedavisi ile ilgili olarak Psikiyatri Uzmanı Hv.Tbp.Bnb.
M.K.dan bir rapor hazırlaması talebinde bulunmuştur.
Bilirkişi M.K., Turgut Aydoğan ile ilgili tıbbi ve adli belgeleri incelemiş ve
sonuç olarakmüteveffanın takip ve tedavisinde tıbbi
anlamda kusurun bulunmadığı yönünde mütalaada bulunmuştur. Bilirkişi raporunda
özetle müteveffa Turgut Aydoğan'ın antisosyal kişilik
yapısına sahip olduğu, soruşturma kapsamında dinlenen kişilerin ifadelerinden
müteveffa Turgut Aydoğan'ın eylemlerinin tamamen kızgınlık anında yapılan ve
sonrasında pişmanlık duyulan davranışlar olduğunun anlaşıldığı, antisosyal kişilerin öz kıyım ya da self-mutilasyon gibi eylemleri ne zaman gerçekleştireceğinin
öngörülemez olduğu,bu nedenle antisosyal
kişilerin stresinin tolere edilmesine ve öfke
kontrolünün sağlanmasına yönelik antidepresan
ilaçların faydalı olduğuna dair psikiyatristler arasında bir konsensüs
bulunduğu, müteveffaya uygulanan antidepresan
tedavisinin tıbben doğru olduğu, tedavinin seyrini kontrol etmek için yapılan
RDM takibinin uygun olduğu, müteveffa için verilen "askerliğe elverişlilik" kararlarının doğru
olduğu belirtilmiştir.
32. Askerî Savcılık ayrıca, müteveffa ile ilgili gerekli
önlemlerin alınıp alınmadığının tespiti için İlçe Jandarma Komutanı Ö.D.yi bilirkişi olarak
vazifelendirmiştir. Bilirkişi Ö.A., Turgut Aydoğan'ın RDM ve hastane
kayıtlarını dikkate alarak ve psikolojik sorunları bulunan erlerin tatbikata
götürülmediğini, geceleyin dışarı çıkılmaması için nöbet sisteminin kurularak
kapıların kilitlendiğini vemütevaffeya göz kulak
olması için bir badi görevlendirildiğini gözönünde
bulundurarak, söz konusu ölüm olayında ilgili kişilere atfı kabil bir kusur
bulunmadığı yönünde mütalaada bulunmuştur.
33. Askerî Mahkeme, soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve
belgeleri dikkate alarak 28/6/2011 tarihli ve 2011/178 müteferrik sayılı karar
ile başvurucuların itirazının reddine karar vermiştir.
3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan
Tazminat Davası Süreci
34. Başvurucular, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle
22/6/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmiştir. Millî Savunma
Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen
reddetmiştir
35. Başvurucular, zımni ret üzerine 15/9/2011 tarihinde Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi(AYİM) nezdinde Millî Savunma
Bakanlığı aleyhine 80.000 TL maddi, 100.000 TL manevi olmak üzere toplam
180.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır.
36. AYİM İkinci Dairesi 14/11/2012 tarihli ve E.2012/348,
K.2012/1120 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini ve Turgut Aydoğan'ın
ölümü ile ilgili ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarakdavanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"(...)
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden;
davacıların oğlu olan J.Er Turgut AYDOĞAN'ın,
Manisa-Kırkağaç 6'ncı Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı emrinde görevli
iken 16.7.2010 tarihinde hizmet binasının arka tarafındaki çamlık alanda bir
ağaca yatak çarşafı ile kendini boynundan asarak vefat ettiği, olay nedeniyle
Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Savcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda,
olayda başkasına atfedilebilecek suç ve suç unsuru bulunmadığı gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, bilahare davacılar vekilinin
06.07.2011 tarihinde dilekçe ile davalı idareye müracaat ederek maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunduğu, ancak bu talebe 60 günlük süre içinde yanıt
verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesi üzerine 15.09.2011 tarihinde AYİM'de süresinde iş bu davanın açıldığı görülmektedir.
(...)
Dava konusu olayda; müteveffa Turgut AYDOĞAN'ın, babası Mehmet AYDOĞAN'ın
oğlunun uyuşturucu kullandığına, psikolojik durumunun iyi olmadığına ve
askerliğe elverişli olmadığına yönelik beyanları sonrasında psikiyatri
polikliniğine sevk edildiği, müteveffanın GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesine
muayeneye götürülmesi esnasında saldırgan davranışlar sergilemesi nedeniyle
babasının Küçükçekmece Kaymakamlığına yaptığı müracaat üzerine polis eşliğinde
götürülebildiği, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi tarafından müteveffa için
askerliğe elverişlidir raporu verildiği, müteveffanın 19.06.2010 tarihinde ilk
intihar girişimini gerçekleştirdiği, bunun üzerine 22.06.2012 tarihinde Manisa
asker Hastanesine sevk edildiği ve "Madde kötüye kullanım+antisosyal
kişilik bozukluğu" teşhisi konulduğu, çevresine sürekli intihar edeceğini
söylediği, psikolog ve RDM sorumlusu ile yaptığı görüşmelerde "uyuşturucu
madde bağımlısı olduğu için sıkıntılar yaşadığını, intihar girişiminin planlı
olmadığını ve anlık öfke ile intihar ettiğini" söylediği ve 16.07.2010
tarihinde tekrar intihar ederek hayatına son veren müteveffa Turgut AYDOĞAN'ın ölüm olayı ile ilgili olarak Askeri Savcılıkta
yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararına
yansıyan bilgilere istinaden müteveffanın intihara yönlendirildiğine dair bir
delil bulunmadığı, ölümünde başka bir kişinin dahlinin veya kastının olmadığı,
müteveffanın intihar etmek kastıyla kendini astığı ve bu suretle kendisinden
kaynaklanan nedenlerle vefat ettiği hususlar birlikte değerlendirildiğinde
olayda rahatsızlığı ailesince bildirilen mütevaffa
ile ilgili olarak davalı idarece daha etkili önlemlerin alınması gerekirken bu
hususun tam olarak yerine getirilmediği kanaatine varılarak davacıların
zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik
kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Davacıların maddi zararının hesaplanması için
resen seçilen bilirkişi tarafından tanzim olunup Mahkememize ibraz edilen 05
Ekim 2012 tarihli bilirkişi raporunda, davacı baba Mehmet AYDOĞAN’ın
43.820,00 TL ve davacı anne Nufer AYDOĞAN'ın
da 46.417,00 TL maddi tazminat hak edişlerinin bulunduğu bildirilmiştir.
Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna hem
davalı idare hem de davacı vekilince itiraz edilmiş, yapılan itiraz neticesinde
tekrar incelenen bilirkişi raporunun, Mahkememizin yerleşik içtihatlarına ve
ilmi verilere uygun bulunduğu kanaat ve sonucuna ulaşıldığından bilirkişi
raporuna göre uygulama yapılmasına karar verilmiştir.
Ayrıca, davacılar vekili tarafından hesap
bilirkişi raporuna istinaden maddi tazminat miktarlarına yönelik ıslah
talebinde bulunmuş ise de; 1602 sayılı AYİM Kanununa
göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açılan davalarda bir yıllık ve idari
başvurudan sonra altmışar günlük dava açma süresi işlemektedir. Bu süreler
geçirildikten sonra müddeabihin miktarının
değiştirilemeyeceği yine 1602 sayılı AYİM Kanununun 46/4'üncü maddesinin amir
hükmüdür. Bu nedenle davacılar vekilinin ıslah talebinin yasal süreler
getirildikten sonra yapıldığı, ilk dava dilekçesinde fazlaya ait istemin saklı
tutulmasının durumda bir değişiklik yaratmayacağı sonuç ve kanaatine varılarak
davacılar vekilinin ıslah talebinin reddi cihetine gidilmiştir.
Davacılar Mehmet AYDOĞAN ve Nufer AYDOĞAN’a olay nedeniyle
duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve ıstırabı kısmen de olsa
karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli, davacılar yakınının
askerlik statüsü, paranın alım gücü, işleyecek yasal faiz ve müteveffanın müterafik kusuru da dikkate alınarak uygun miktarlarda
manevi tazminat verilmesine hükmedilmiştir.
Açıklanan nedenlerle;
1. Bilirkişi raporu uyarınca ve müteveffanın müterafik kusuru da dikkate alınarak davacı baba Mehmet AYDOĞAN'a 8.800,00 TL (SEKİZBİNSEKİZYÜZ TÜRK LİRASI) ve
davacı anne Nufer AYDOĞAN'a
9.300,00 TL (DOKUZBİNÜÇYÜZ TÜRK LİRASI) MADDİ TAZMİNAT VERİLMESİNE, fazlaya
ilişkin isteminin REDDİNE,
2. Müteveffanın müterafik
kusuru da dikkate alınarak davacı babaMehmet AYDOĞAN'a ve davacı anne Nufer AYDOĞAN'a takdiren ve ayrı ayrı
3.000,00 TL (ÜÇBİN'er TÜRK LİRASI) MANEVİ TAZMİNAT
VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemlerinin REDDİNE,
3. Hükmedilen maddi tazminat miktarlarına
müteveffanın yeniden gelir elde edeceği varsayılan 04 Kasım 2011 tarihinden
itibaren ödeme tarihine kadar yıllık % 9 (YÜZDE DOKUZ)
yasal faiz YÜRÜTÜLMESİNE,
4. Hükmedilen manevi tazminat miktarlarına
olay tarihi olan 16 Temmuz 2010 tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar yıllık
% 9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz YÜRÜTÜLMESİNE,
(...)
8. Hükmedilen maddi ve manevi tazminat
miktarları üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesi gereğince nispi olarak ayrı ayrı hesap edilen (2.172,00 TL maddi
tazminat için, 720,00 TL manevi tazminat için olmak üzere) 2.892,00 TL
avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak DAVACILARA VERİLMESİNE,
9. 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu
İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin
Kanun Hükmünde Kararnamenin 6'ncı ve 14'üncü maddeleri gereğince reddedilen maddi
ve manevi tazminat miktarları üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tarifenin 10'uncu ve 12'nci maddeleri
de dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat için nispi olarak ayrı ayrı hesap
edilen (7.002,00 TL maddi tazminat için, 720,00 TL manevi tazminat için olmak
üzere) 7.722,00 TL (YEDİBİNYEDİYÜZYİRMİİKİ TÜRK LİRASI) avukatlık ücretinin
DAVACILARDAN ALINARAK DAVALI İDAREYE VERİLMESİNE,
14 KASIM 2012 tarihinde OYBİRLİĞİ ile
karar verildi."
37. Başvurucuların anılan karara karşı yaptığı karar düzeltme
talebi, aynı Dairenin 10/4/2013 tarihli ve E.2013/472, K.2013/434 sayılı
kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucular tarafından ileri
sürülen itirazların yerinde görülmediği, başvurucuların taleplerinin kararda
karşılandığı ve düzeltilmesi istenen kararın kanuna ve usule uygun olduğu,
ayrıca 218 TL para cezasının kararın düzeltilmesini isteyen başvuruculardan
alınması gerektiği belirtilmiştir.
38. Anılan karar 25/4/2013 tarihinde başvurucular vekiline
tebliğ edilmiştir.
39. Başvurucular 27/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
40. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam
yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin
yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve
altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.
Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan
tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare
Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı
aranmaz.”
41. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini
düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı,
ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun
sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından
verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin
kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
42. 1602 sayılı Kanun’un
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı
63. maddesi şöyledir:
“Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin
olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine,
ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, altmış
gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.
Mahkeme ilamlarının icaplarına göre eylem ve
işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde tam yargı
davası açılabilir.
Tam yargı davaları hakkındaki kararlar, genel
hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”
43. 659 sayılı KHK’nın “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar
başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve
idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi
amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler
lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve
işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler
lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
45. Başvurucular; uyuşturucu bağımlısı olan oğullarının
psikolojik rahatsızlığının bulunmasına ve bu durumun yetkililer tarafından
bilinmesine rağmen askerliğe alındığını ve askerlik sırasında da gerekli
önlemlerin alınmaması nedeniyle intihar ettiğini, oğullarının normal bir yaşama
kavuşana kadar askerliğe alınmaması gerektiğini, daha önceden de intihar
girişiminde bulunan oğullarının bu durumunun dikkate alınmadığını ve bir daha
intihar girişiminde bulunmaması için hiçbir önlem alınmadığını, oğullarının
askere alınmasında kusuru bulunan kişiler ile askerde intihar etmesinde ihmali
bulunan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini, intihar
olayıyla ilgili ceza soruşturmasının müteveffanın üstü konumundaki asker
kişiler tarafından yapıldığını, savcının olay yerine hiçbir şekilde
gitmediğini, dinlenen tanıkların işkence ve kötü muamele fiilleriyle ilgili
ifadelerinin alınmadığını, AYİM’de açtıkları tam
yargı davasında çok düşük miktarda tazminata hükmedildiğini, zararlarının
gerçek anlamda karşılanmadığını, bu tazminat miktarının da idareye ödenmesine
hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle getirildiğini, AYİM’in
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığını, kararın duruşma yapılmadan
verildiğini, yargılamanın hiçbir aşamasında sözlü olarak istemlerini
anlatamadıklarını, kararın aleni olmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı
daire tarafından incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme
yapılmadığını ve karar düzeltme aşamasında verilen para cezasının açıkça hakkın
kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu belirterek hak arama hürriyetinin, etkili
başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin
tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini
ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun
olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucuların, Turgut Aydoğan'ın
yaşamının korunamadığı, olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği, AYİM'de açılan tam yargı davasında hükmedilen tazminat
miktarının yetersiz olduğu ve karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığı yönündeki
iddiaları yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların, AYİM'in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı, AYİM'de açılan tam yargı davası sürecinde duruşma
yapılmadığı, karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi sonucunda para cezasına
hükmedildiği ve dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda vekalet ücretine
hükmedildiği yönündeki iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
48. Başvurucular, uyuşturucu bağımlısı olan oğullarının
psikolojik rahatsızlığının bulunmasına ve bu durumun yetkililer tarafından
bilinmesine rağmen askerliğe alındığını ve askerlik sırasında da gerekli
önlemlerin alınmaması nedeniyle intihar ettiğini, oğullarının normal bir yaşama
kavuşana kadar askerliğe alınmaması gerektiğini, daha önceden de intihar
girişiminde bulunan oğullarının bu durumunun dikkate alınmadığını ve bir daha
intihar girişiminde bulunmaması için hiçbir önlem alınmadığını, oğullarının
askere alınmasında kusuru bulunan kişiler ile askerde intihar etmesinde ihmali
bulunan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini, intihar
olayıyla ilgili ceza soruşturmasının müteveffanın üstü konumundaki asker
kişiler tarafından yapıldığını, savcının olay yerine hiçbir şekilde
gitmediğini, dinlenen tanıkların işkence ve kötü muamele fiilleriyle ilgili
ifadelerinin alınmadığını, AYİM’de açtıkları tam yargı
davasında çok düşük miktarda tazminata hükmedildiğini, zararlarının gerçek
anlamda karşılanmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığını ileri
sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilirliğine yönelik olarak AYİM'de açılan tam yargı davası sonucunda idarenin hizmet
kusuru tespit edilerek başvurucular lehine tazminata hükmedildiği, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ulusal yetkililerce ihlalin tespit
edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi
hâlinde ilgili tarafın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) anlamında bundan
böyle mağdur olduğunu ileri süremeyeceğinin kabul edildiği, somut başvuruda
başvurucuların lehlerine hükmolunan tazminatın kendilerine ödenmediğine ilişkin
herhangi bir iddia ileri sürmediği, bu nedenle idarenin tazminat miktarını
ilgililere ödediğinin kabul edilmesi gerektiği, bu itibarla yaşam hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin kabul edilebilirliği incelenirken
başvurucuların mağdur sıfatının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerektiği ifade edilmiştir.
50. Başvurucular, başvurunun kabul edilebilirliği hakkındaki
Bakanlık görüşüne karşı mağdur sıfatının bulunmadığı iddiası ile ilgili olarak
yeni bir görüş ileri sürmemiştir.
51. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetleri
açısından Bakanlık görüşünde ileri sürülen mağdur sıfatının bulunup bulunmadığı
hususunda karar verebilmek için devletin, Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında
yaşam hakkını korumak için sahip olduğu
“etkili bir yargısal sistem kurma” pozitif yükümlülüğünün kapsamının
ve başvuru konusu olayda eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde yerine getirildiğinin
tespiti gerekmektedir.
52. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
53. Anayasa Mahkemesinin benimsediği temel yaklaşıma göre idari
makamlar ve Derece Mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da
kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu
ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık
mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde
bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinin
inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
54. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği
ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu
kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine
bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı
kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının
değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun
mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda,
idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da
bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve
diğerleri, § 84).
55. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından,
kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları
ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Fatma
Yüksel/Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 50).
56. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
57. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki
pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara
hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 59).
58. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda,
bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun
insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir
suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline
neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
59. Bu çerçevede başvuru konusu olayda yürütülen ceza
soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 20-33) bakıldığında olayın
gerçekleşmesinin hemen ardından soruşturmanın resen başlatıldığı, başvurucular
tarafından ceza soruşturmasının müteveffanın üstü konumundaki asker kişiler
tarafından yürütüldüğü ve savcının olay yerine hiçbir şekilde gitmediği ileri
sürülmüş ise de Cumhuriyet Savcısı eşliğinde ve onun talimatları doğrultusunda
detaylı bir olay yeri incelemesi yapıldığı, yine Cumhuriyet Savcısı'nın da
katılımı ile ölü muayenesi ve klasik otopsi işlemlerinin uygulandığı, Turgut
Aydoğan'ı asılı vaziyette gören erler ile ilgili diğer bazı kişilerin
Cumhuriyet Savcısı tarafından olayın meydana geldiği gün ifadelerinin alındığı,
Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı ile başvuruculardan baba Mehmet Aydoğan'ın
tanıklığına başvurulduğu ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek Turgut
Aydoğan'ın mevcut psikolojik sorunlarının da etkisiyle girdiği bir bunalım
sonucunda kendini asarak intihar ettiği, söz konusu ölüm olayında müteveffanın
kendi eylemi dışında başka bir kişinin intihara teşvik, yardım gibi suç teşkil
eden eyleminin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiği, bu karara karşı başvurucular tarafından Askerî Mahkemeye yapılan
itirazın ise kabul edilerek soruşturmanın genişletildiği görülmektedir.
Soruşturmanın genişletilmesi üzerine Turgut Aydoğan ile ilgili tıbbi ve adli
belgelerin Psikiyatri Uzmanı Hv.Tbp.Bnb. M.K.
tarafından incelendiği ve bir bilirkişi raporu tanzim edildiği, söz konusu
raporda Turgut Aydoğan'ın antisosyal kişilik yapısına
sahip olduğu, soruşturma kapsamında dinlenen kişilerin ifadelerinden müteveffa
Turgut Aydoğan'ın eylemlerinin tamamen kızgınlık anında yapılan ve sonrasında
pişmanlık duyulan davranışlar olduğunun anlaşıldığı, antisosyal
kişilerin öz kıyım ya da self-mutilasyon gibi
eylemleri ne zaman gerçekleştireceğinin öngörülemez olduğu, müteveffaya
uygulanan antidepresan tedavisinin tıbben doğru
olduğu, tedavinin seyrini kontrol etmek için yapılan RDM takibinin uygun
olduğu, müteveffa için verilen "askerliğe
elverişlilik" kararlarının doğru olduğu belirtilerek
müteveffanın takip ve tedavisi ile ilgili olarak tıbbi anlamda herhangi bir
kusurun bulunmadığı yönünde değerlendirmelerin yapıldığı görülmektedir.
Müteveffanın yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının
tespiti için de ayrı bir rapor alındığı, bu raporda da Turgut Aydoğan'ın
tatbikata götürülmediği, geceleyin dışarı çıkılmaması için nöbet sisteminin
kurularak kapıların kilitlendiği vemütevaffeya göz
kulak olması için bir badi görevlendirildiği göz önünde bulundurularak ve
Turgut Aydoğan'ın RDM ile hastane kayıtları dikkate alınarak söz konusu ölüm
olayında ilgili kişilere atfı kabil bir kusur bulunmadığı yönünde mütalaada
bulunulduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma makamlarının ise tüm bu araştırmaları
yeterli görerek müteveffanın ölümü yönünden üçüncü bir kişiye atfedilebilir
cezai sorumluluk bulunmadığına karar verdiği görülmektedir.
60. Başvurucular ceza soruşturması aşamasında dinlenen
tanıkların işkence ve kötü muamele ile ilgili olarak ifadelerine
başvurulmadığını soyut bir şekilde ileri sürmüş ise de gerek başvuruculardan
Mehmet Aydoğan'ın ifadesinde gerekse kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan
itirazda Turgut Aydoğan'a kötü muamelede bulunulduğuna dair bir iddia ileri
sürülmediği, soruşturma aşamasında dinlenen tanıkların ifadelerinin de bu
konuda şüphe uyandıracak herhangi bir beyan içermediği anlaşılmaktadır.
61. Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya
yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen
soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir
eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mevcut başvuruda gerçekleşen ölüm
olayına ilişkin başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza
soruşturması kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar
sonucu gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bunun aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgu
başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve
belgeler ışığında Turgut Aydoğan'ın ölümünde yetkili makamların değerlendirme
hatasını aşan kasti bir tutumunun varlığından da söz edilemeyeceği
değerlendirilmektedir.
62. Bu durumda AYİM’in, idarenin
yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları
çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur
sıfatını ortadan kaldırabilecektir.
63. AYİM somut başvurudaki olaya ilişkin değerlendirmesinde,
rahatsızlığı ailesince yetkili makamlara bildirilen mütevaffa
ile ilgili olarak davalı idarece daha etkili önlemlerin alınması gerekirken bu
hususun tam olarak yerine getirilmediği kanaatine varmış vebaşvurucuların
zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik
kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §
36). Dolayısıyla AYİM’in bu tespiti ile Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği ve yaşam
hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün idare
tarafından yerine getirilmediği açıkça kabul edilmiştir. Tazminat miktarlarının
belirlenmesinde intihara ilişkin sorumluluğun yalnızca idareye atfedilmemesi,
söz konusu ihlalin kabul edilmesinin önemini azaltmamaktadır. AYİM kararında
başvurucuların oğlunun “müterafik
kusurunun” bulunduğunun belirtilmesi, idarenin kusur sorumluluğunun
kabul edilmesine engel teşkil etmemektedir.
64. Başvuru konusu olayda AYİM’in
kararında açık bir şekilde, ihlal tespitinin yapılarak başvuruculara
uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılığı olarak yargılama kapsamında
alınan bilirkişi raporundan yararlanılması suretiyle 18.100 TL maddi, 6.000 TL
manevi olmak üzere toplam 24.100 TL maddi ve manevi tazminata hükmedildiği
görülmektedir. AYİM, hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın
yeniden gelir elde edeceği varsayılan 4/11/2011 tarihinden ödeme tarihine kadar
hükmedilen manevi tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 16/7/2010
tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar
vermiştir.
65. AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin
askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek
yasal faiz ve ölenin müterafik kusuru dikkate
alınarak başvurucular lehine maddi ve manevi tazminata karar verildiği ve
anılan kararın karar düzeltme aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır
(bkz. §§ 36-37). Başvurucular karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığını ileri sürmüş
ise de başvuru formu incelendiğinde söz konusu iddianın soyut bir şekilde ifade
edildiği ve başvuru konusu olayla bağlantılı somut her hangi
bir açıklamada bulunulmadığı görülmektedir. Somut olaya bir bütün olarak
bakıldığında AYİM kararlarının etkili bir inceleme yapılmadan verildiğini
söylemek de mümkün değildir.
66. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile
başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz
bir takdir hatası veya açık keyfîlik tespit
edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda
AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi söz konusu
olamaz.
67. Bu durumda AYİM'in, somut olayda
etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin
sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde
tazminata hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını
ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal
edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
69. Başvurucular, AYİM’in bağımsız ve
tarafsız nitelikte olmadığını, AYİM’de görülen davada
duruşma yapılmadığını, karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi sonucunda para
cezasına hükmedildiğini ve dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda vekalet
ücretine hükmedildiğini ileri sürmüştür.
i. AYİM’in Bağımsız
ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
70. Başvurucular, AYİM’in bünyesindeki
sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
71. Bakanlık görüşünde Anayasa Mahkemesinin bu konu ile ilgili
daha önceden vermiş olduğu kabul edilemezlik kararlarına değinilmiş, AYİM'in bağımsız ve tarafsız olmadığı yönündeki iddialar
incelenirken bu kararların göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
72. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları
dilekçelerinde AYİM'in bağımsız ve tarafsız
olmadığını yinelemiştir.
73. Başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel
haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık
olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular
açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013,
§ 24).
74. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken
belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve
görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun
bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları
ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip
karara bağlanıldığı görülmektedir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı
üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin
konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev
süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye
tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını
güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010,§ 30).
75. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Duruşma Yapılmaması Nedeniyle Adil
Yargılanma Hakkının ve Aleni Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
76. Başvurucular, kararın duruşma yapılmadan verildiğini,
yargılamanın hiçbir aşamasında sözlü olarak istemlerini anlatamadıklarını,
kararın aleni bir şekilde verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
77. Bakanlık görüşünde Türk hukukunda idari yargılamaların esas
itibarıyla yazılı yargılamalar olduğu, tarafların yargılamanın her aşamasında
duruşma yapılmasını talep etme imkanının olduğu, AİHM'in
idare mahkemeleri önündeki davalarda duruşma yapılmasına ilişkin hususları
başvurucuların duruşma talebinde bulunup bulunmadığına bağlı olarak
değerlendirdiği, somut başvuruya konu dava dosyasında başvurucuların duruşma
talebinde bulunduğuna ilişkin bir bilginin bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlık
görüşünde ayrıca, adil yargılanma hakkı gereği yargı kararlarının aleni olması
gerektiği, hükmün aleni olması yükümlülüğünün mahkeme kararının her zaman ve
muhakkak açık duruşmada tefhimi anlamına gelmediği, bazı durumlarda kararın
mahkeme kalemine bırakılmasının veya kamunun ulaşımını sağlayacak şekilde
yayımlanmasının aleni hüküm açısından yeterli olduğu, mevcut başvurunun
konusunu oluşturan AYİM kararının da "AYİM
Kararlar Dergisi"nde
ve Mahkemenin resmî internet sayfasında yayımlandığı belirtilmiştir.
78. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları dilekçede
bu konuyla ilgili herhangi bir beyanda bulunmamıştır.
79. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde
düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın
açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak
yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada
keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme
araçlarından birisini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka
duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine
uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı
yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara
bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013).
80. 1602 sayılı Kanun’un “Duruşma”
başlıklı 48. maddesinde, Daireler ve Daireler Kurulunda incelemenin evrak
üzerinde yapılacağı, iptal davalarında ve miktarı iki yüz bin lirayı aşan tam
yargı davalarında taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılacağı,
duruşma talebinin dava dilekçesinde ve cevap layihalarında yapılabileceği,
Daireler ve Daireler Kurulunun yukarıdaki kayıtlara bağlı olmaksızın duruşma
yapılmasına kendiliğinden de karar verebileceği kurala bağlanmıştır (Sadık Koçak ve diğerleri,§ 108).
81. Somut olayda başvurucular vekili tarafından 15/9/2011
tarihli dilekçe ile AYİM’de idare aleyhine tazminat
davası açıldığı görülmektedir. Bireysel başvuru dilekçesinde 1602 sayılı
Kanun’un 48. maddesi gereğince duruşma talep edildiğine dair bir bilgi yer
almamaktadır. Bireysel başvuru formuna eklenen 15/9/2011 tarihli dava
dilekçesinde, başvurucuların açıkça duruşma talebinde bulunduğuna ilişkin bir
kayıt yer almamaktadır. AYİM’e sunulan karar düzeltme
dilekçesinde de duruşma talep edilmesine rağmen AYİM 2. Dairesinin bu talebi
karşılamadığına ilişkin bir iddia ileri sürülmemiştir.
82. Başvurucuların AYİM’de gerçekleşen
yargılama sürecinde dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde iddialarını
ileri sürebildiği, maddi tazminatın belirlenmesine ilişkin bilirkişi raporuna
itiraz edebildiği anlaşılmaktadır. AYİM, Askerî Savcılık tarafından yürütülen
soruşturma kapsamında elde edilen deliller ile başvurucuların iddialarını gözönünde bulundurarak rahatsızlığı ailesince yetkili
makamlara bildirilen mütevaffanın yaşamının korunması
içindavalı idarece daha etkili önlemlerin alınması
gerekirken bu hususun tam olarak yerine getirilmediğini ifade ederek idarenin
sorumluluğuna hükmetmiştir. Bu bilgiler ışığında yargılamanın evrak üzerinden
yapılacağı kurala bağlanan ve duruşma yapılması talebe veya Mahkemenin
takdirine bağlı kılınan idari yargılama sürecinde tarafların iddia veya
savunmaları yazılı olarak alındıktan ve önceki ceza soruşturması sürecinde elde
edilen deliller dikkate alındıktan sonra bir karara bağlanan yargılamanın salt
dosya üzerinden yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlaline yol
açtığı söylenemez.
83. Başvurucular ayrıca, soyut olarak aleni karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de bu hakkın nasıl ihlal edildiğine ilişkin yeterli
bir açıklama yapmamıştır.
84. Başvurucular, başvuru formunda yargılama sürecinde karşı
tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi
delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan
delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına
ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece
mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir.
85. Açıklanan nedenlerle duruşmalı yargılama hakkına yönelik
açık bir ihlalin olmadığı ve aleni karar hakkına ilişkin iddiaların
kanıtlanamamış şikâyetlerden oluştuğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi
Sonucunda Para Cezasına Hükmedildiğine İlişkin İddia
86. Başvurucular, karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi
üzerine aleyhlerine para cezasına hükmedildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucuların bu iddiasının, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
87. Anılan şikâyet konusu daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesince hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile
korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına
bir engel teşkil etmediği kabul edilerek bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal
Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§§ 38, 39). Başvurucular tarafından, anılan para cezasını ödemeye mali
durumlarının yetmediği veya ödeme nedeniyle çok zor durumda kalacakları yönünde
bir iddiada bulunulmadığı görüldüğünden somut başvuru açısından anılan kararlardan
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. 659 Sayılı KHK Hükümlerine Dayanılarak
Aleyhe Vekalet Ücretine Hükmedildiğine İlişkin İddia
88. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasında lehe hükmedilen
tazminatın, idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle
getirildiğini belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
89. Bakanlık görüşünde mahkemeye erişim hakkının mutlak bir hak
olmayıp zımni olarak kabul edilebilecek bir takım sınırlamalara tabi olduğu,
uygulanan sınırlamaların mahkemeye erişim hakkının esasına zarar verecek ölçüde
olmaması gerektiği, bu konuda haklı bir amaç gütmeyen ve başvurulan yollar ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmayan bir
sınırlamanın adil yargılanma hakkı ile uyumlu olmayacağı, Turgut Aydoğan'ın
vefatı nedeniyle açılan tam yargı davasında başvurucular aleyhine vekalet
ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediği konusunda
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
90. Başvurucular 17/3/2014 tarihli cevap dilekçesi ile başvuru
formunda ileri sürdükleri iddialarını yinelemiş ve aleyhlerine hükmedilen
yüksek vekalet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
91. Anayasa Mahkemesi 4/1/2016 tarihli yazı ile başvurucular
aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin tahsil edilip edilmediğini Millî Savunma
Bakanlığından sormuştur. Millî Savunma Bakanlığı, başvurucular aleyhine
hükmedilen vekalet ücretinin başvuruculardan talep edilmesinin kamu vicdanını
rahatsız edebileceği değerlendirildiğinden Millî Savunma Bakanlığı lehine hükmedilen
7.772,00 TL vekâlet ücretinden 7/2/2013 tarihli Bakan oluruyla feragat
edildiğini bildirmiştir.
92. 30/3/2011tarihli ve 6216 sayılı anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları” kenar
başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“(5)
Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer
hususlar İçtüzükle düzenlenir.”
93. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Düşme kararı” başlıklı 80. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (ç) bendi şöyledir:
“(1)
Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde
düşme kararı verilebilir:
…
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka
gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
neden görülmemesi.”
94. Başvuru konusu olayda başvurucular, AYİM’e
açtıkları davada uğradıkları zararlar için 80.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi
olmak üzere toplam 180.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM
tarafından başvurucular lehine toplam 24.100,00 TL maddi ve manevi tazminata
hükmedilirken reddedilen tazminat miktarı esas alınarak aleyhlerine 7.772,00 TL
vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
95. Başvuru konusu olayda, 659 sayılı KHK’nın 14. maddesi
uyarınca davalı idare lehine toplam 7.772,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş
olmakla birlikte vekâlet ücretinin tahsilinden feragat edilmiş olması nedeniyle
başvurucuların iddiasına konu ettiği vekâlet ücretini idareye ödeme zorunluluğu
ortadan kalkmış olup anılan vazgeçme işlemi ile başvurunun bu kısmının
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamıştır.
96. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ve
aleni karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Karar düzeltme talebinin reddedilmesi sonucunda para cezasına
hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Yüksek miktarda aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış
olması nedeniyle DÜŞMESİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.