logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan [2.B.], B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET AYDOĞAN VE NUFER AYDOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/3775)

 

Karar Tarihi: 14/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Ali Feyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucular

:

1. Mehmet AYDOĞAN

 

 

2. Nufer AYDOĞAN

Vekili

:

Av. Nezahat PAŞA BAYRAKTAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; başvurucuların oğlu Turgut Aydoğan'ın yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle askerde intihar ederek vefat etmesi, bu ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi, idare aleyhine açılan tam yargı davasında adil yargılanma hakkının gereklerinin yerine getirilmemesi ve hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması nedenleriyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/5/2013 tarihinde İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 29/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 7/3/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 17/3/2014 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu dava ve soruşturma dosyası ile Millî Savunma Bakanlığının 12/1/2016 tarihli yazısının içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, Manisa ili Kırkağaç ilçesi 6. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı emrinde asker iken 16/7/2010 tarihinde yaşamını yitiren 1990 doğumlu Turgut Aydoğan'ın anne ve babasıdır.

1. Turgut Aydoğan'ın Askerliğe Alınması ve Ölümü

9. Başvurucuların oğlu Turgut Aydoğan, son yoklama muayenesi için Avcılar Askerlik Şubesine (Askerlik Şubesi) müracaat etmiştir. Bu müracaat üzerine Turgut Aydoğan 17/5/2010 tarihinde 86/11092 sayılı mülga Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği (Yönetmelik) esaslarına göre muayene edilmek üzere Gümüşpala Afet Genç Sağlık Ocağı Grup Başkanlığına (Sağlık Ocağı) gönderilmiştir.

10. Anılan Sağlık Ocağında muayene edilen Turgut Aydoğan "Psikiyatri Pol. sevki uygundur (madde bağımlısı)" notuyla 18/5/2010 tarihinde Kasımpaşa Asker Hastanesine sevk edilmiştir. Kasımpaşa Asker Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğinde muayene edilen Turgut Aydoğan "uyum bozukluğu" tanısıyla daha ileri tetkik ve tedavi için20/5/2010 tarihinde Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir.

11. Turgut Aydoğan, aynı gün babası Mehmet Aydoğan ile birlikte Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine gitmiştir. Anılan hastanede görevli Psikolog B.B., baba Mehmet Aydoğan ile bir aile görüşmesi gerçekleştirmiştir. Yapılan aile görüşmesinde baba Mehmet Aydoğan; oğlunun madde bağımlısı olduğunu, tedavi olmadığını, vücuduna jilet attığını, agresif ve saldırgan olduğunu, olmayan şeyler gördüğünü, her şeyi kafaya taktığını, küçükken trafik kazası geçirdiğini ve beyninin hasar gördüğünü belirtmiştir. Aynı hastanede görevli Psikolog T.Ç. ise Turgut Aydoğan ile bir görüşme gerçekleştirmiş fakat Turgut Aydoğan'ın MMPI adlı bir testi dolduramadığını belirtmesi nedeniyle bu görüşmeden herhangi bir sonuç alınamamıştır.

12. Baba Mehmet Aydoğan,Küçükçekmece Kaymakamlığına sunduğu 31/5/2010 tarihli dilekçe ile özetle oğlunu 20/5/2010 tarihinde GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesine götürerek muayene ettirdiğini, belirtilen tarihte yapılan muayeneden herhangi bir sonuç alınamadığı için oğlunu tekrardan muayene ettirmesi gerektiğini ancak oğlunun saldırgan davranışlar sergilemesi nedeniyle bunu gerçekleştiremediğini belirterek oğlunun çevresine ve kendilerine daha fazla zarar vermemesi için polis refakatiyle hastaneye götürülmesi talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine Turgut Aydoğan 3/6/2010 tarihinde babası Mehmet Aydoğan ile birlikte polis refakatinde Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine götürülmüştür.

13. Başvurucular, Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniği tarafından Turgut Aydoğan hakkında “Askerliğe elverişlidir. Komando olamaz” şeklinde rapor tanzim edildiğini, bu raporüzerine Turgut Aydoğan'ın 4/6/2010 tarihinde askerliğe sevk edildiğini ve 7/6/2010 tarihinde eğitim birliği olan Manisa-Kırkağaç 6. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığına katıldığını belirtmiştir.

14. Turgut Aydoğan hakkında düzenlenen ve Birlik Komutanı M.M., kıt'a tabibi S.A. ve Psikolog E.E. tarafından imzalanan Kıt'a Anket Formu'nda özetle Turgut Aydoğan'ın 3-4 yıl önce esrar kullandığını, madde bağımlısı olduğunu ve bir yılı aşkın bir süre önce jiletle kendini öldürmeye teşebbüs etiğini beyan ettiği, Turgut Aydoğan'ın kol ve göğüs bölgesinde jilet izinin bulunduğu, askerin birliğe yeni katılması nedeniyle amirlerine karşı tutumunun nasıl olduğunun, işindeki titizliğinin ve ahlaki durumunun tespit edilemediği, askerin davranışlarının samimi olmadığı, askerliğe elverişli olduğu belirtilmiştir.

15. Turgut Aydoğan, Rehberlik ve Danışma Merkezinde (RDM) görevli Psikolojik Danışman E.E. ile 9/6/2010 tarihinde bir görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşme sırasında uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu belirten Turgut Aydoğan'ın revire sevkinin uygun olduğu değerlendirilmiştir. Başvuru dosyasında bulunan belgelerde, bu görüşmenin on beş dakika sürdüğü, görüşmede uyuşturucu maddelerin neden olabileceği sıkıntıların Turgut Aydoğan'a anlatıldığı, Turgut Aydoğan'a hastaneye sevk edileceğinin ve hastanedeki doktora sorunlarını anlatmasının söylendiği, Turgut Aydoğan'a Rehberlik ve Danışma Merkezine çekinmeden her zaman gelebileceği ifade edilerek görüşmeye son verildiği belirtilmektedir.

16. Turgut Aydoğan 16/6/2010 tarihinde boynunun bazı bölgelerini keserek kendisine zarar vermiştir. Bu olay üzerine revire götürülen Turgut Aydoğan hakkında düzenlenen adli raporun ilgili kısmında " (...) yapılan muayenesinde boyun sağ ekseninde muhtemelen kesici bir aletle yapıldığı düşünülen mandibula alt kenarı ve MSCM hizasından başlayıp ön hatta doğru ilerleyen 3 adedi 2,5-3 cm.lik derin, 1 adedi 1,5-2 cm.lik derin kesileriyle boynun sol ekseninde mandibula alt kenarından başlayan MSCM hizasında 1 adet 2,5-3 cm arasında yüzeysel kesisi olduğu görüldü, suture edildi." bilgileri yer almaktadır

17. Turgut Aydoğan, anılan olaydan sonra Manisa Asker Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir. Bu Hastanenin 22/6/2010 tarihli kayıtlarında, Turgut Aydoğan'ın Psikiyatri Uzmanı S.S. tarafından muayene edildiği, hasta tarafından intihar düşüncesinin olmadığının beyan edildiği, hastanın haftalık RDM görüşmesi ile poliklinik kontrolünün uygun olduğu bilgilerine yer verilmiştir.

18. Turgut Aydoğan, anılan olaylardan sonra Birlik Psikoloğu E.E. ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşme neticesinde Psikolog E.E. tarafından hazırlanan erbaş ve er kanaat formunda, Turgut Aydoğan'ınkendine zarar verme davranışını tekrarlamayacağını belirttiği, Turgut Aydoğan'a bu tarz davranışları sergilemeden önce RDM görüşmelerinin faydalı olacağının açıklandığı belirtilmiştir. Turgut Aydoğan ayrıca, Rehberlik ve Danışma Merkezinde görevli Psikolojik Danışman ile 28/6/2010 ve 1/7/2010 tarihlerinde olmak üzere iki görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelere ilişkin tutanaklarda, Turgut Aydoğan'ın kendisine zarar vermesinden pişmanlık duyduğunu ve tekrar böyle bir davranışta bulunmayacağını söylediği belirtilmektedir.

19. Turgut Aydoğan 16/7/2010 tarihinde saat 05.00 sularında hizmet binasının arka tarafına 40 metre mesafede bulunan çamlık alanda bir ağaca yatak çarşafı ile asılı vaziyette mıntıka temizliği için bahçeye çıkan J.Er E.C. ile J.Ac.Er A.B. tarafından bulunmuştur.

2. Ceza Soruşturması Süreci

20. Olay hakkında kendisine bilgi verilen Kırkağaç Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı H.D., olay yeri inceleme ekibinin ölümün gerçekleştiği Manisa ili Kırkağaç ilçesi 6. Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığına yönlendirilmesi talimatını vermiş, ardından Zabıt Katibi A.S.H., nöbetçi Doktor G.Y. ve fotoğrafçı A.G. ile birlikte olay yerine gitmiştir.

21. Saat 07.00 sularında olaydan haberdar edilen olay yeri inceleme ekibi, saat 08.30'da olay yerine varmış ve Cumhuriyet Savcısı H.D.nin ölümün gerçekleştiği yere gelmesini müteakip olay yeri incelemesine başlamıştır. Hazırlanan 16/7/2010 tarihli olay yeri inceleme raporu aşağıdaki şekildedir:

"(...) Olay yerinde alınan bilgiye göre, Maktül J.Acemi Er TurgutAYDOĞAN, (...) olay yerinden arkadaşları tarafından indirilerek kalp masajı yapıldığı ve daha sonra Alay Komutanlığının revirine kaldırıldığı, maktulün daha önceden de boynuna jilet atmak suretiyle intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi.

Kırkağaç 6'ıncı Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı silah bakım alanındaki 6'ncı Bölük sahra tuvaletine 40 metre uzaklıktaki çam ağacında, ağacın dalına palaska ile tutturulmuş 19x26 cm. ebatlarındaki daireşekline alınmış düğümlü mavi renkli çarşaf olduğu görüldü. Çarşafa (1) numaralı bulgu numaratörü verilerek fotoğrafı çekildi krokiye işaretlendi. Ağaca palaska ile tutturulmuş dairenin zemin ile mesafesinin 2.16 metre, ağacın dalının zemin ile mesafesinin 2.70 metre, ağacın dalı ile dairenin en alt tarafının mesafesinin 55 cm, dairenin çapının 19x26 cm, ağacın gövdesi ile dairenin 86 cm. Olduğu ölçüldü. Çarşaf ve palaska dalda durduğu biçimde alınarak delil zarfına konularak usulüne uygun olarak ambalajlandı.

Ağaca tutturulmuş çarşafın hemen altında yerde 2 adet 43 numara mavi renkli terlik olduğu görüldü. Terliklerin arasının 95 cm. olduğu ölçüldü. Terliklere (2) numaralı bulgu numaratörü verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye işaretlendi. Terlikler delil zarfına konularak usulüne uygun olarak ambalajlandı.

Çam ağacının gövdesinde yerde bankın üzerinde mavi kırmızı renkli eşofman üstü olduğu görüldü, eşofman üstüne (3) numaralı bulgu numaratörü verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye işaretlendi. Eşofman üstü delil zarfına konularak usulüne uygun olarak ambalajlandı.

Çam ağacının gövdesinde yerde 2 adet yan yana konulmuş bank olduğu görüldü, banklara (4) numaralı bulgu namaratörü verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye işaretlendi. Maktul Turgut AYDOĞAN'ın bu bankların üzerinde çıkarak hazırlamış olduğu çarşafa kendini asmak için çıkmış olabileceği değerlendirildiğinden bankın yerden yüksekliğinin 47 cm. olduğu ölçüldü.

Bankın üzerinde bulunan tahta parçasının bir tanesinin banktan aşağıya yere düşmüş olduğu görüldü. Tahta parçasına(5) numaralı bulgu numaratörü verilerek fotoğrafı çekildi, krokiye işaretlendi.

Cumhuriyet savcısının talimatı ile olay yerinin kamere görüntüleri alındı. Olay yerinde başkaca bir bulguya rastlanılmaması üzerine olay yerinden 2'inci taburun bulunduğu koğuşa geçildi (Maktul Turgut AYDOĞAN'ın kaldığı koğuş). Koğuşun ikinci katında maktulün kaldığı yatağın yanındaki pencerenin açık vaziyette olduğu, pencereden zeminin 4 metre mesafede olduğu ölçüldü. Maktulün buradan aşağıya atlayarak silah bakım alanına gittiğinin değerlendirildiği. Koğuşun fotoğrafı çekilerek kamera görüntüleri alındı.

Olay yerinde ve koğuşta başkaca bir bulguya rastlanılmaması üzerine incelemeye aynı gün saat 11.30 sıralarında son verildi."

22. Olay yeri incelemesi işleminden sonra ceset üzerinde ölü muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet Savcısı H.D., Zabıt Katibi A.S.H., Doktor Bilirkişisi G.Y., Otopsi Yrd. Y.D., Fotoğrafçı Bilirkişi A.G. ve Kimlik Tanığı S.Ö. imzalı ölü muayene ve otopsi tutanağında yer alan bilgilerde, Turgut Aydoğan'ın üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülmüş olabileceğine işaret eden bir bilgi yer almamaktadır. Ölü muayenesi işlemine katılan doktor bilirkişisi, ölüm nedeninin asıya bağlı mekanik asfiksi olabileceği ancak kesin ölüm sebebinin klasik otopsi işlemi yapılarak uzman Adli Tıp Hekimince tespit edilmesinin daha uygun olacağı yönünde mütalaada bulunmuştur. Bunun üzerine kesin ölüm sebebinin tespiti için klasik otopsi yapılmak üzere cesedin Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

23. Klasik otopsi işlemi sonucunda hazırlanan 9/8/2010 tarihli otopsi raporunun sonuç kısmında aşağıda belirtilen tespitlere yer verilmiştir.

"(...)

1- Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesinin raporunda iç organ parçalarında yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda, sistematikteki maddelerin bulunamadığını, kanda ve idrarda sistematikteki uyutucu-uyuşturucu maddelerin bulunmadığını, kanda alkol (Etil-Metil) bulunmadığını;

2- Kişinin ölümünün asıya bağlı asfiksi sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirir rapordur."

24. Cumhuriyet Savcısı M.E., ölüm olayının meydana geldiği gün, Turgut Aydoğan'ı asılı vaziyette ilk gören erler ile diğer bazı askerlerin ifadelerini almıştır. İfadesi alınan Er A.B. özetle kendisinin Turgut Aydoğan'ın badisi olduğunu, olaydan bir önceki gün tatbikat olduğu için bütün alayın Abid Dede mevkiine gittiğini, kendisinin panik atak rahatsızlığı olması nedeniyle tatbikata götürülmediğini, psikolojik rahatsızlığı olan bazı kişilerin de tatbikata götürülmediğini, TurgutAydoğan'ın psikolojik sorunlarının bulunduğunu ve bir çok kez RDM.ye sevk edildiğini, Turgut Aydoğan'ın babası ile aralarındaproblemlerinin olduğunu ve para göndermediği için babasına çok kızdığını, müteveffanın bölükteki askerlerle iyi geçindiğini, komutanlarının devamlı onunla konuşmaya çalıştığını, akşam saat 10.00 gibi herkesin yattığını, saat 04.30 sularında herkesin mıntıka temizliği için kalktığını, bütün koğuşlarda Turgut Aydoğan'ı aradığını, mıntıka temizliği için dışarı çıktıklarında Turgut Aydoğan'ı bir ağaca asılı vaziyette gördüğünü, yanında Er E.Y.nin de olduğunu, Turgut Aydoğan'ı hemen ağaçtan indirdiğini, on dakika kadar kalp masajı ve suni teneffüs yaptığını, daha sonra müteveffayı ambulans ile revire götürdüklerini belirtmiştir. İfadesi alınan Er R.A. ise kendisinin 6. bölüğün bütün koğuşlarının sorumlusu olduğunu, olay gecesi sabaha kadar koğuşların önündeki masalarda beklediğini, Turgut Aydoğan'ın saat 12.00 gibi tuvalete gittiğini, daha sonra tekrar yatağına yattığını, kapıların hepsi kilitli olduğundan dışarı çıkmasının mümkün olmadığını, muhtemelen pencereden atladığını belirtmiştir. Dinlenen diğer tanıklar da benzer yönde beyanda bulunmuştur.

25. Kırkağaç Cumhuriyet Başsavcılığı 10/8/2010 tarihli karar ile olayın asker kişi hakkında ve askerî mahalde gerçekleşmiş olması nedeniyle görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı görevli Askerî Savcılığa göndermiştir.

26. Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Savcılığı (Askerî Savcılık), Küçükmekmece Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı 22/10/2010 tarihli talimat ile müteveffanın babası başvurucu Mehmet Aydoğan'ın tanık sıfatıyla ifadesinin alınarak Askerî Savcılığa gönderilmesini talep etmiştir.

27. Başvurucu Mehmet Aydoğan ifadesinde özetle askerî muayene sırasında oğlunun psikolojik sorunlarının olabileceğini yetkili makamlara söylemesine rağmen oğlu hakkında askere elverişlidir raporu düzenlendiğini, oğlunun psikolojik sorunlarının olduğunu tahmin ettiğini ancak onu doktora götürmediğini, oğlunun uyuşturucu kullanmış olduğunu ancak kendisinin bu duruma hiç şahit olmadığını, oğlunun uyuşturucu kullanması ile ilgili hiçbir tedavi görmediğini, oğlunun çocukken kendisini jiletlemiş olabileceğini, oğlunun vefat etmeden bir gün önce kendisini aradığını, bu konuşmada oğlunun kendisine "baba sen merak etme bitireceğim askerliği" dediğini, oğlunun bu konuşmada çok neşeli olduğunu, konuyla ilgili olarak söyleyecek başka bir sözünün bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu Mehmet Aydoğan, bu ifade tutanağını imzadan imtina etmiştir. İmtina sebebi, tutanakta "Mahkemeye dava açacağı sebebiyle hiçbir evraka imza atmaması gerektiği Avukatı tarafından söylenmiştir." şeklindedir.

28. Askerî Savcılık 10/2/2011 tarihli ve E.2011/72, K.2011/7 sayılı karar ile Turgut Aydoğan'ın mevcut psikiyatrik sorunlarının da etkisiyle girdiği bir bunalım sonucunda kendini asarak intihar ettiği, söz konusu ölüm olayında müteveffanın kendi eylemi dışında başka bir kişinin intihara teşvik, yardım gibi suç teşkil eden eyleminin bulunmadığı, keza başka bir kişiye atfı kabil kasti ya da taksirli bir fiil tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

29. Başvurucular 28/3/2011 tarihli dilekçede özetle psikolojik sorunları olduğu bilinen oğullarının askerliğe alındığını, oğullarının askerlik hizmetine başlamasından on iki gün sonra intihar girişiminde bulunduğunu ve gerekli önlemlerin alınmaması sonucu ikinci intihar giriminde vefat ettiğini, oğullarının intihara kalkışmasına rağmen evine gönderilmediğini, bu olay hakkında yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkili bir incelemeye dayanmadığını, oğulları hakkında gerek askerliğe alım sırasında gerekse askerlik sırasında "Askerliğe elverişlidir" raporu düzenleyen görevliler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini, askerlik hizmeti sırasında tedavi gören oğulları hakkındaki tüm bilgi ve belgeler incelenerek karar verilmesi gerekirken bunun yapılmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılması talebinde bulunmuştur.

30. İtirazı inceleyen Ege Ordusu Komutanlığı Askerî Mahkemesi (Askerî Mahkeme) 14/4/2011 tarihli karar ile Turgut Aydoğan'ın birlik revirinde ve Manisa Asker Hastanesinde gördüğü tedaviye ilişkin tüm belgeler ile RDM kayıtlarının uzman bilirkişilerce değerlendirilerek müteveffaya uygulanan tedavinin ve alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığının tespiti edilmesi gerektiği kanaatine ulaşmış, bu sebeple belirtilen eksikliklerin tamamlanması için dosyanın Askerî Savcılığa gönderilmesine ve gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra dosyanın mahkemeye iadesine karar vermiştir.

31. Askerî Savcılık, anılan karar üzerine Turgut Aydoğan'ın tedavisi ile ilgili olarak Psikiyatri Uzmanı Hv.Tbp.Bnb. M.K.dan bir rapor hazırlaması talebinde bulunmuştur. Bilirkişi M.K., Turgut Aydoğan ile ilgili tıbbi ve adli belgeleri incelemiş ve sonuç olarakmüteveffanın takip ve tedavisinde tıbbi anlamda kusurun bulunmadığı yönünde mütalaada bulunmuştur. Bilirkişi raporunda özetle müteveffa Turgut Aydoğan'ın antisosyal kişilik yapısına sahip olduğu, soruşturma kapsamında dinlenen kişilerin ifadelerinden müteveffa Turgut Aydoğan'ın eylemlerinin tamamen kızgınlık anında yapılan ve sonrasında pişmanlık duyulan davranışlar olduğunun anlaşıldığı, antisosyal kişilerin öz kıyım ya da self-mutilasyon gibi eylemleri ne zaman gerçekleştireceğinin öngörülemez olduğu,bu nedenle antisosyal kişilerin stresinin tolere edilmesine ve öfke kontrolünün sağlanmasına yönelik antidepresan ilaçların faydalı olduğuna dair psikiyatristler arasında bir konsensüs bulunduğu, müteveffaya uygulanan antidepresan tedavisinin tıbben doğru olduğu, tedavinin seyrini kontrol etmek için yapılan RDM takibinin uygun olduğu, müteveffa için verilen "askerliğe elverişlilik" kararlarının doğru olduğu belirtilmiştir.

32. Askerî Savcılık ayrıca, müteveffa ile ilgili gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının tespiti için İlçe Jandarma Komutanı Ö.D.yi bilirkişi olarak vazifelendirmiştir. Bilirkişi Ö.A., Turgut Aydoğan'ın RDM ve hastane kayıtlarını dikkate alarak ve psikolojik sorunları bulunan erlerin tatbikata götürülmediğini, geceleyin dışarı çıkılmaması için nöbet sisteminin kurularak kapıların kilitlendiğini vemütevaffeya göz kulak olması için bir badi görevlendirildiğini gözönünde bulundurarak, söz konusu ölüm olayında ilgili kişilere atfı kabil bir kusur bulunmadığı yönünde mütalaada bulunmuştur.

33. Askerî Mahkeme, soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak 28/6/2011 tarihli ve 2011/178 müteferrik sayılı karar ile başvurucuların itirazının reddine karar vermiştir.

3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde Açılan Tazminat Davası Süreci

34. Başvurucular, maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 22/6/2011 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına müracaat etmiştir. Millî Savunma Bakanlığı dilekçeye süresi içinde cevap vermeyerek başvuruyu zımnen reddetmiştir

35. Başvurucular, zımni ret üzerine 15/9/2011 tarihinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesi(AYİM) nezdinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine 80.000 TL maddi, 100.000 TL manevi olmak üzere toplam 180.000 TL talepli tam yargı davası açmıştır.

36. AYİM İkinci Dairesi 14/11/2012 tarihli ve E.2012/348, K.2012/1120 sayılı karar ile başvurucuların dilekçesini ve Turgut Aydoğan'ın ölümü ile ilgili ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarakdavanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"(...)

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacıların oğlu olan J.Er Turgut AYDOĞAN'ın, Manisa-Kırkağaç 6'ncı Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığı emrinde görevli iken 16.7.2010 tarihinde hizmet binasının arka tarafındaki çamlık alanda bir ağaca yatak çarşafı ile kendini boynundan asarak vefat ettiği, olay nedeniyle Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Savcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda, olayda başkasına atfedilebilecek suç ve suç unsuru bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, bilahare davacılar vekilinin 06.07.2011 tarihinde dilekçe ile davalı idareye müracaat ederek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu, ancak bu talebe 60 günlük süre içinde yanıt verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesi üzerine 15.09.2011 tarihinde AYİM'de süresinde iş bu davanın açıldığı görülmektedir.

(...)

Dava konusu olayda; müteveffa Turgut AYDOĞAN'ın, babası Mehmet AYDOĞAN'ın oğlunun uyuşturucu kullandığına, psikolojik durumunun iyi olmadığına ve askerliğe elverişli olmadığına yönelik beyanları sonrasında psikiyatri polikliniğine sevk edildiği, müteveffanın GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesine muayeneye götürülmesi esnasında saldırgan davranışlar sergilemesi nedeniyle babasının Küçükçekmece Kaymakamlığına yaptığı müracaat üzerine polis eşliğinde götürülebildiği, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi tarafından müteveffa için askerliğe elverişlidir raporu verildiği, müteveffanın 19.06.2010 tarihinde ilk intihar girişimini gerçekleştirdiği, bunun üzerine 22.06.2012 tarihinde Manisa asker Hastanesine sevk edildiği ve "Madde kötüye kullanım+antisosyal kişilik bozukluğu" teşhisi konulduğu, çevresine sürekli intihar edeceğini söylediği, psikolog ve RDM sorumlusu ile yaptığı görüşmelerde "uyuşturucu madde bağımlısı olduğu için sıkıntılar yaşadığını, intihar girişiminin planlı olmadığını ve anlık öfke ile intihar ettiğini" söylediği ve 16.07.2010 tarihinde tekrar intihar ederek hayatına son veren müteveffa Turgut AYDOĞAN'ın ölüm olayı ile ilgili olarak Askeri Savcılıkta yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararına yansıyan bilgilere istinaden müteveffanın intihara yönlendirildiğine dair bir delil bulunmadığı, ölümünde başka bir kişinin dahlinin veya kastının olmadığı, müteveffanın intihar etmek kastıyla kendini astığı ve bu suretle kendisinden kaynaklanan nedenlerle vefat ettiği hususlar birlikte değerlendirildiğinde olayda rahatsızlığı ailesince bildirilen mütevaffa ile ilgili olarak davalı idarece daha etkili önlemlerin alınması gerekirken bu hususun tam olarak yerine getirilmediği kanaatine varılarak davacıların zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Davacıların maddi zararının hesaplanması için resen seçilen bilirkişi tarafından tanzim olunup Mahkememize ibraz edilen 05 Ekim 2012 tarihli bilirkişi raporunda, davacı baba Mehmet AYDOĞAN’ın 43.820,00 TL ve davacı anne Nufer AYDOĞAN'ın da 46.417,00 TL maddi tazminat hak edişlerinin bulunduğu bildirilmiştir.

Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna hem davalı idare hem de davacı vekilince itiraz edilmiş, yapılan itiraz neticesinde tekrar incelenen bilirkişi raporunun, Mahkememizin yerleşik içtihatlarına ve ilmi verilere uygun bulunduğu kanaat ve sonucuna ulaşıldığından bilirkişi raporuna göre uygulama yapılmasına karar verilmiştir.

Ayrıca, davacılar vekili tarafından hesap bilirkişi raporuna istinaden maddi tazminat miktarlarına yönelik ıslah talebinde bulunmuş ise de; 1602 sayılı AYİM Kanununa göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açılan davalarda bir yıllık ve idari başvurudan sonra altmışar günlük dava açma süresi işlemektedir. Bu süreler geçirildikten sonra müddeabihin miktarının değiştirilemeyeceği yine 1602 sayılı AYİM Kanununun 46/4'üncü maddesinin amir hükmüdür. Bu nedenle davacılar vekilinin ıslah talebinin yasal süreler getirildikten sonra yapıldığı, ilk dava dilekçesinde fazlaya ait istemin saklı tutulmasının durumda bir değişiklik yaratmayacağı sonuç ve kanaatine varılarak davacılar vekilinin ıslah talebinin reddi cihetine gidilmiştir.

Davacılar Mehmet AYDOĞAN ve Nufer AYDOĞAN’a olay nedeniyle duydukları ve ömür boyu duyacakları acı ve ıstırabı kısmen de olsa karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli, davacılar yakınının askerlik statüsü, paranın alım gücü, işleyecek yasal faiz ve müteveffanın müterafik kusuru da dikkate alınarak uygun miktarlarda manevi tazminat verilmesine hükmedilmiştir.

Açıklanan nedenlerle;

1. Bilirkişi raporu uyarınca ve müteveffanın müterafik kusuru da dikkate alınarak davacı baba Mehmet AYDOĞAN'a 8.800,00 TL (SEKİZBİNSEKİZYÜZ TÜRK LİRASI) ve davacı anne Nufer AYDOĞAN'a 9.300,00 TL (DOKUZBİNÜÇYÜZ TÜRK LİRASI) MADDİ TAZMİNAT VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin isteminin REDDİNE,

2. Müteveffanın müterafik kusuru da dikkate alınarak davacı babaMehmet AYDOĞAN'a ve davacı anne Nufer AYDOĞAN'a takdiren ve ayrı ayrı 3.000,00 TL (ÜÇBİN'er TÜRK LİRASI) MANEVİ TAZMİNAT VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemlerinin REDDİNE,

3. Hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden gelir elde edeceği varsayılan 04 Kasım 2011 tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar yıllık % 9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz YÜRÜTÜLMESİNE,

4. Hükmedilen manevi tazminat miktarlarına olay tarihi olan 16 Temmuz 2010 tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar yıllık % 9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz YÜRÜTÜLMESİNE,

(...)

8. Hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi olarak ayrı ayrı hesap edilen (2.172,00 TL maddi tazminat için, 720,00 TL manevi tazminat için olmak üzere) 2.892,00 TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak DAVACILARA VERİLMESİNE,

9. 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 6'ncı ve 14'üncü maddeleri gereğince reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tarifenin 10'uncu ve 12'nci maddeleri de dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat için nispi olarak ayrı ayrı hesap edilen (7.002,00 TL maddi tazminat için, 720,00 TL manevi tazminat için olmak üzere) 7.722,00 TL (YEDİBİNYEDİYÜZYİRMİİKİ TÜRK LİRASI) avukatlık ücretinin DAVACILARDAN ALINARAK DAVALI İDAREYE VERİLMESİNE,

14 KASIM 2012 tarihinde OYBİRLİĞİ ile karar verildi."

37. Başvurucuların anılan karara karşı yaptığı karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 10/4/2013 tarihli ve E.2013/472, K.2013/434 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucular tarafından ileri sürülen itirazların yerinde görülmediği, başvurucuların taleplerinin kararda karşılandığı ve düzeltilmesi istenen kararın kanuna ve usule uygun olduğu, ayrıca 218 TL para cezasının kararın düzeltilmesini isteyen başvuruculardan alınması gerektiği belirtilmiştir.

38. Anılan karar 25/4/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

39. Başvurucular 27/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

40. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesi şöyledir:

“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.

Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”

41. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:

“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

42. 1602 sayılı Kanun’un “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları” başlıklı 63. maddesi şöyledir:

“Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, altmış gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.

Mahkeme ilamlarının icaplarına göre eylem ve işlem tesis etmeyen idare aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde tam yargı davası açılabilir.

Tam yargı davaları hakkındaki kararlar, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.”

43. 659 sayılı KHK’nın “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

44. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

45. Başvurucular; uyuşturucu bağımlısı olan oğullarının psikolojik rahatsızlığının bulunmasına ve bu durumun yetkililer tarafından bilinmesine rağmen askerliğe alındığını ve askerlik sırasında da gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle intihar ettiğini, oğullarının normal bir yaşama kavuşana kadar askerliğe alınmaması gerektiğini, daha önceden de intihar girişiminde bulunan oğullarının bu durumunun dikkate alınmadığını ve bir daha intihar girişiminde bulunmaması için hiçbir önlem alınmadığını, oğullarının askere alınmasında kusuru bulunan kişiler ile askerde intihar etmesinde ihmali bulunan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini, intihar olayıyla ilgili ceza soruşturmasının müteveffanın üstü konumundaki asker kişiler tarafından yapıldığını, savcının olay yerine hiçbir şekilde gitmediğini, dinlenen tanıkların işkence ve kötü muamele fiilleriyle ilgili ifadelerinin alınmadığını, AYİM’de açtıkları tam yargı davasında çok düşük miktarda tazminata hükmedildiğini, zararlarının gerçek anlamda karşılanmadığını, bu tazminat miktarının da idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle getirildiğini, AYİM’in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığını, kararın duruşma yapılmadan verildiğini, yargılamanın hiçbir aşamasında sözlü olarak istemlerini anlatamadıklarını, kararın aleni olmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığını ve karar düzeltme aşamasında verilen para cezasının açıkça hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu belirterek hak arama hürriyetinin, etkili başvuru hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucuların, Turgut Aydoğan'ın yaşamının korunamadığı, olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği, AYİM'de açılan tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olduğu ve karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığı yönündeki iddiaları yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların, AYİM'in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı, AYİM'de açılan tam yargı davası sürecinde duruşma yapılmadığı, karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi sonucunda para cezasına hükmedildiği ve dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda vekalet ücretine hükmedildiği yönündeki iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

48. Başvurucular, uyuşturucu bağımlısı olan oğullarının psikolojik rahatsızlığının bulunmasına ve bu durumun yetkililer tarafından bilinmesine rağmen askerliğe alındığını ve askerlik sırasında da gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle intihar ettiğini, oğullarının normal bir yaşama kavuşana kadar askerliğe alınmaması gerektiğini, daha önceden de intihar girişiminde bulunan oğullarının bu durumunun dikkate alınmadığını ve bir daha intihar girişiminde bulunmaması için hiçbir önlem alınmadığını, oğullarının askere alınmasında kusuru bulunan kişiler ile askerde intihar etmesinde ihmali bulunan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini, intihar olayıyla ilgili ceza soruşturmasının müteveffanın üstü konumundaki asker kişiler tarafından yapıldığını, savcının olay yerine hiçbir şekilde gitmediğini, dinlenen tanıkların işkence ve kötü muamele fiilleriyle ilgili ifadelerinin alınmadığını, AYİM’de açtıkları tam yargı davasında çok düşük miktarda tazminata hükmedildiğini, zararlarının gerçek anlamda karşılanmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığını ileri sürmüştür.

49. Bakanlık görüşünde Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilirliğine yönelik olarak AYİM'de açılan tam yargı davası sonucunda idarenin hizmet kusuru tespit edilerek başvurucular lehine tazminata hükmedildiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ulusal yetkililerce ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) anlamında bundan böyle mağdur olduğunu ileri süremeyeceğinin kabul edildiği, somut başvuruda başvurucuların lehlerine hükmolunan tazminatın kendilerine ödenmediğine ilişkin herhangi bir iddia ileri sürmediği, bu nedenle idarenin tazminat miktarını ilgililere ödediğinin kabul edilmesi gerektiği, bu itibarla yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin kabul edilebilirliği incelenirken başvurucuların mağdur sıfatının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

50. Başvurucular, başvurunun kabul edilebilirliği hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı mağdur sıfatının bulunmadığı iddiası ile ilgili olarak yeni bir görüş ileri sürmemiştir.

51. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetleri açısından Bakanlık görüşünde ileri sürülen mağdur sıfatının bulunup bulunmadığı hususunda karar verebilmek için devletin, Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkını korumak için sahip olduğu “etkili bir yargısal sistem kurma” pozitif yükümlülüğünün kapsamının ve başvuru konusu olayda eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir.

52. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

53. Anayasa Mahkemesinin benimsediği temel yaklaşıma göre idari makamlar ve Derece Mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).

54. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda, idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).

55. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından, kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Fatma Yüksel/Türkiye, B. No: 51902/08, 9/4/2013, § 50).

56. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).

57. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

58. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda, bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

59. Bu çerçevede başvuru konusu olayda yürütülen ceza soruşturmasındaki işlemlere (bkz. §§ 20-33) bakıldığında olayın gerçekleşmesinin hemen ardından soruşturmanın resen başlatıldığı, başvurucular tarafından ceza soruşturmasının müteveffanın üstü konumundaki asker kişiler tarafından yürütüldüğü ve savcının olay yerine hiçbir şekilde gitmediği ileri sürülmüş ise de Cumhuriyet Savcısı eşliğinde ve onun talimatları doğrultusunda detaylı bir olay yeri incelemesi yapıldığı, yine Cumhuriyet Savcısı'nın da katılımı ile ölü muayenesi ve klasik otopsi işlemlerinin uygulandığı, Turgut Aydoğan'ı asılı vaziyette gören erler ile ilgili diğer bazı kişilerin Cumhuriyet Savcısı tarafından olayın meydana geldiği gün ifadelerinin alındığı, Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı ile başvuruculardan baba Mehmet Aydoğan'ın tanıklığına başvurulduğu ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek Turgut Aydoğan'ın mevcut psikolojik sorunlarının da etkisiyle girdiği bir bunalım sonucunda kendini asarak intihar ettiği, söz konusu ölüm olayında müteveffanın kendi eylemi dışında başka bir kişinin intihara teşvik, yardım gibi suç teşkil eden eyleminin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı başvurucular tarafından Askerî Mahkemeye yapılan itirazın ise kabul edilerek soruşturmanın genişletildiği görülmektedir. Soruşturmanın genişletilmesi üzerine Turgut Aydoğan ile ilgili tıbbi ve adli belgelerin Psikiyatri Uzmanı Hv.Tbp.Bnb. M.K. tarafından incelendiği ve bir bilirkişi raporu tanzim edildiği, söz konusu raporda Turgut Aydoğan'ın antisosyal kişilik yapısına sahip olduğu, soruşturma kapsamında dinlenen kişilerin ifadelerinden müteveffa Turgut Aydoğan'ın eylemlerinin tamamen kızgınlık anında yapılan ve sonrasında pişmanlık duyulan davranışlar olduğunun anlaşıldığı, antisosyal kişilerin öz kıyım ya da self-mutilasyon gibi eylemleri ne zaman gerçekleştireceğinin öngörülemez olduğu, müteveffaya uygulanan antidepresan tedavisinin tıbben doğru olduğu, tedavinin seyrini kontrol etmek için yapılan RDM takibinin uygun olduğu, müteveffa için verilen "askerliğe elverişlilik" kararlarının doğru olduğu belirtilerek müteveffanın takip ve tedavisi ile ilgili olarak tıbbi anlamda herhangi bir kusurun bulunmadığı yönünde değerlendirmelerin yapıldığı görülmektedir. Müteveffanın yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının tespiti için de ayrı bir rapor alındığı, bu raporda da Turgut Aydoğan'ın tatbikata götürülmediği, geceleyin dışarı çıkılmaması için nöbet sisteminin kurularak kapıların kilitlendiği vemütevaffeya göz kulak olması için bir badi görevlendirildiği göz önünde bulundurularak ve Turgut Aydoğan'ın RDM ile hastane kayıtları dikkate alınarak söz konusu ölüm olayında ilgili kişilere atfı kabil bir kusur bulunmadığı yönünde mütalaada bulunulduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma makamlarının ise tüm bu araştırmaları yeterli görerek müteveffanın ölümü yönünden üçüncü bir kişiye atfedilebilir cezai sorumluluk bulunmadığına karar verdiği görülmektedir.

60. Başvurucular ceza soruşturması aşamasında dinlenen tanıkların işkence ve kötü muamele ile ilgili olarak ifadelerine başvurulmadığını soyut bir şekilde ileri sürmüş ise de gerek başvuruculardan Mehmet Aydoğan'ın ifadesinde gerekse kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itirazda Turgut Aydoğan'a kötü muamelede bulunulduğuna dair bir iddia ileri sürülmediği, soruşturma aşamasında dinlenen tanıkların ifadelerinin de bu konuda şüphe uyandıracak herhangi bir beyan içermediği anlaşılmaktadır.

61. Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvuru konusu olayda soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mevcut başvuruda gerçekleşen ölüm olayına ilişkin başvurucuların ortaya koyduğu deliller ile yürütülen ceza soruşturması kapsamında elde edilen bulgulardan müteveffanın ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bunun aksine bir durumdan “şüphelenilmesini” gerektiren bir olgu başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Ceza soruşturmasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında Turgut Aydoğan'ın ölümünde yetkili makamların değerlendirme hatasını aşan kasti bir tutumunun varlığından da söz edilemeyeceği değerlendirilmektedir.

62. Bu durumda AYİM’in, idarenin yaşanan intihar eyleminden sorumlu olduğunu tespit etmesi ve davanın koşulları çerçevesinde başvurucular lehine tazminata hükmetmesi başvurucuların mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir.

63. AYİM somut başvurudaki olaya ilişkin değerlendirmesinde, rahatsızlığı ailesince yetkili makamlara bildirilen mütevaffa ile ilgili olarak davalı idarece daha etkili önlemlerin alınması gerekirken bu hususun tam olarak yerine getirilmediği kanaatine varmış vebaşvurucuların zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre müterafik kusur da dikkate alınarak karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 36). Dolayısıyla AYİM’in bu tespiti ile Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün idare tarafından yerine getirilmediği açıkça kabul edilmiştir. Tazminat miktarlarının belirlenmesinde intihara ilişkin sorumluluğun yalnızca idareye atfedilmemesi, söz konusu ihlalin kabul edilmesinin önemini azaltmamaktadır. AYİM kararında başvurucuların oğlununmüterafik kusurunun” bulunduğunun belirtilmesi, idarenin kusur sorumluluğunun kabul edilmesine engel teşkil etmemektedir.

64. Başvuru konusu olayda AYİM’in kararında açık bir şekilde, ihlal tespitinin yapılarak başvuruculara uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılığı olarak yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporundan yararlanılması suretiyle 18.100 TL maddi, 6.000 TL manevi olmak üzere toplam 24.100 TL maddi ve manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir. AYİM, hükmedilen maddi tazminat miktarlarına müteveffanın yeniden gelir elde edeceği varsayılan 4/11/2011 tarihinden ödeme tarihine kadar hükmedilen manevi tazminat miktarlarına ise olay tarihi olan 16/7/2010 tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9yasal faiz yürütülmesine karar vermiştir.

65. AYİM tarafından olayın meydana geliş şekli ve tarihi, ölenin askerlik statüsü, davacıların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek yasal faiz ve ölenin müterafik kusuru dikkate alınarak başvurucular lehine maddi ve manevi tazminata karar verildiği ve anılan kararın karar düzeltme aşamasından geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 36-37). Başvurucular karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından incelenmesi nedeniyle bu aşamada gerçek bir inceleme yapılmadığını ileri sürmüş ise de başvuru formu incelendiğinde söz konusu iddianın soyut bir şekilde ifade edildiği ve başvuru konusu olayla bağlantılı somut her hangi bir açıklamada bulunulmadığı görülmektedir. Somut olaya bir bütün olarak bakıldığında AYİM kararlarının etkili bir inceleme yapılmadan verildiğini söylemek de mümkün değildir.

66. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarları ile başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı görülmektedir. Sonuç olarak AYİM’in kararında bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda AYİM’in takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.

67. Bu durumda AYİM'in, somut olayda etkili bir ceza soruşturmasını müteakip yaşanan intihar eyleminden idarenin sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde tazminata hükmetmesinin, başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.

68. Açıklanan nedenlerle başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının mağdur sıfatının bulunmamasına bağlı olarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

69. Başvurucular, AYİM’in bağımsız ve tarafsız nitelikte olmadığını, AYİM’de görülen davada duruşma yapılmadığını, karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi sonucunda para cezasına hükmedildiğini ve dava sonucunda aleyhlerine yüksek miktarda vekalet ücretine hükmedildiğini ileri sürmüştür.

i. AYİM’in Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia

70. Başvurucular, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

71. Bakanlık görüşünde Anayasa Mahkemesinin bu konu ile ilgili daha önceden vermiş olduğu kabul edilemezlik kararlarına değinilmiş, AYİM'in bağımsız ve tarafsız olmadığı yönündeki iddialar incelenirken bu kararların göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

72. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları dilekçelerinde AYİM'in bağımsız ve tarafsız olmadığını yinelemiştir.

73. Başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

74. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlanıldığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010,§ 30).

75. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Duruşma Yapılmaması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının ve Aleni Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

76. Başvurucular, kararın duruşma yapılmadan verildiğini, yargılamanın hiçbir aşamasında sözlü olarak istemlerini anlatamadıklarını, kararın aleni bir şekilde verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

77. Bakanlık görüşünde Türk hukukunda idari yargılamaların esas itibarıyla yazılı yargılamalar olduğu, tarafların yargılamanın her aşamasında duruşma yapılmasını talep etme imkanının olduğu, AİHM'in idare mahkemeleri önündeki davalarda duruşma yapılmasına ilişkin hususları başvurucuların duruşma talebinde bulunup bulunmadığına bağlı olarak değerlendirdiği, somut başvuruya konu dava dosyasında başvurucuların duruşma talebinde bulunduğuna ilişkin bir bilginin bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca, adil yargılanma hakkı gereği yargı kararlarının aleni olması gerektiği, hükmün aleni olması yükümlülüğünün mahkeme kararının her zaman ve muhakkak açık duruşmada tefhimi anlamına gelmediği, bazı durumlarda kararın mahkeme kalemine bırakılmasının veya kamunun ulaşımını sağlayacak şekilde yayımlanmasının aleni hüküm açısından yeterli olduğu, mevcut başvurunun konusunu oluşturan AYİM kararının da "AYİM Kararlar Dergisi"nde ve Mahkemenin resmî internet sayfasında yayımlandığı belirtilmiştir.

78. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları dilekçede bu konuyla ilgili herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

79. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013).

80. 1602 sayılı Kanun’un “Duruşma” başlıklı 48. maddesinde, Daireler ve Daireler Kurulunda incelemenin evrak üzerinde yapılacağı, iptal davalarında ve miktarı iki yüz bin lirayı aşan tam yargı davalarında taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılacağı, duruşma talebinin dava dilekçesinde ve cevap layihalarında yapılabileceği, Daireler ve Daireler Kurulunun yukarıdaki kayıtlara bağlı olmaksızın duruşma yapılmasına kendiliğinden de karar verebileceği kurala bağlanmıştır (Sadık Koçak ve diğerleri,§ 108).

81. Somut olayda başvurucular vekili tarafından 15/9/2011 tarihli dilekçe ile AYİM’de idare aleyhine tazminat davası açıldığı görülmektedir. Bireysel başvuru dilekçesinde 1602 sayılı Kanun’un 48. maddesi gereğince duruşma talep edildiğine dair bir bilgi yer almamaktadır. Bireysel başvuru formuna eklenen 15/9/2011 tarihli dava dilekçesinde, başvurucuların açıkça duruşma talebinde bulunduğuna ilişkin bir kayıt yer almamaktadır. AYİM’e sunulan karar düzeltme dilekçesinde de duruşma talep edilmesine rağmen AYİM 2. Dairesinin bu talebi karşılamadığına ilişkin bir iddia ileri sürülmemiştir.

82. Başvurucuların AYİM’de gerçekleşen yargılama sürecinde dava dilekçesi ile cevaba cevap dilekçesinde iddialarını ileri sürebildiği, maddi tazminatın belirlenmesine ilişkin bilirkişi raporuna itiraz edebildiği anlaşılmaktadır. AYİM, Askerî Savcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen deliller ile başvurucuların iddialarını gözönünde bulundurarak rahatsızlığı ailesince yetkili makamlara bildirilen mütevaffanın yaşamının korunması içindavalı idarece daha etkili önlemlerin alınması gerekirken bu hususun tam olarak yerine getirilmediğini ifade ederek idarenin sorumluluğuna hükmetmiştir. Bu bilgiler ışığında yargılamanın evrak üzerinden yapılacağı kurala bağlanan ve duruşma yapılması talebe veya Mahkemenin takdirine bağlı kılınan idari yargılama sürecinde tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan ve önceki ceza soruşturması sürecinde elde edilen deliller dikkate alındıktan sonra bir karara bağlanan yargılamanın salt dosya üzerinden yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlaline yol açtığı söylenemez.

83. Başvurucular ayrıca, soyut olarak aleni karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bu hakkın nasıl ihlal edildiğine ilişkin yeterli bir açıklama yapmamıştır.

84. Başvurucular, başvuru formunda yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir.

85. Açıklanan nedenlerle duruşmalı yargılama hakkına yönelik açık bir ihlalin olmadığı ve aleni karar hakkına ilişkin iddiaların kanıtlanamamış şikâyetlerden oluştuğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Para Cezasına Hükmedildiğine İlişkin İddia

86. Başvurucular, karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi üzerine aleyhlerine para cezasına hükmedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuların bu iddiasının, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

87. Anılan şikâyet konusu daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Başvurucular tarafından, anılan para cezasını ödemeye mali durumlarının yetmediği veya ödeme nedeniyle çok zor durumda kalacakları yönünde bir iddiada bulunulmadığı görüldüğünden somut başvuru açısından anılan kararlardan farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iv. 659 Sayılı KHK Hükümlerine Dayanılarak Aleyhe Vekalet Ücretine Hükmedildiğine İlişkin İddia

88. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasında lehe hükmedilen tazminatın, idareye ödenmesine hükmedilen vekâlet ücretiyle etkisiz hâle getirildiğini belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

89. Bakanlık görüşünde mahkemeye erişim hakkının mutlak bir hak olmayıp zımni olarak kabul edilebilecek bir takım sınırlamalara tabi olduğu, uygulanan sınırlamaların mahkemeye erişim hakkının esasına zarar verecek ölçüde olmaması gerektiği, bu konuda haklı bir amaç gütmeyen ve başvurulan yollar ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmayan bir sınırlamanın adil yargılanma hakkı ile uyumlu olmayacağı, Turgut Aydoğan'ın vefatı nedeniyle açılan tam yargı davasında başvurucular aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediği konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.

90. Başvurucular 17/3/2014 tarihli cevap dilekçesi ile başvuru formunda ileri sürdükleri iddialarını yinelemiş ve aleyhlerine hükmedilen yüksek vekalet ücreti nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

91. Anayasa Mahkemesi 4/1/2016 tarihli yazı ile başvurucular aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin tahsil edilip edilmediğini Millî Savunma Bakanlığından sormuştur. Millî Savunma Bakanlığı, başvurucular aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin başvuruculardan talep edilmesinin kamu vicdanını rahatsız edebileceği değerlendirildiğinden Millî Savunma Bakanlığı lehine hükmedilen 7.772,00 TL vekâlet ücretinden 7/2/2013 tarihli Bakan oluruyla feragat edildiğini bildirmiştir.

92. 30/3/2011tarihli ve 6216 sayılı anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve şartları” kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(5) Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.”

93. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Düşme kararı” başlıklı 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi şöyledir:

 “(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:

 

 ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.”

94. Başvuru konusu olayda başvurucular, AYİM’e açtıkları davada uğradıkları zararlar için 80.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 180.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM tarafından başvurucular lehine toplam 24.100,00 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilirken reddedilen tazminat miktarı esas alınarak aleyhlerine 7.772,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir.

95. Başvuru konusu olayda, 659 sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca davalı idare lehine toplam 7.772,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş olmakla birlikte vekâlet ücretinin tahsilinden feragat edilmiş olması nedeniyle başvurucuların iddiasına konu ettiği vekâlet ücretini idareye ödeme zorunluluğu ortadan kalkmış olup anılan vazgeçme işlemi ile başvurunun bu kısmının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamıştır.

96. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ve aleni karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Karar düzeltme talebinin reddedilmesi sonucunda para cezasına hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Yüksek miktarda aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle DÜŞMESİNE,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA

14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan [2.B.], B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET AYDOĞAN VE NUFER AYDOĞAN
Başvuru No 2013/3775
Başvuru Tarihi 27/5/2013
Karar Tarihi 14/4/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başvurucuların oğlu Turgut Aydoğan ın yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle askerde intihar ederek vefat etmesi, bu ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi, idare aleyhine açılan tam yargı davasında adil yargılanma hakkının gereklerinin yerine getirilmemesi ve hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olması nedenleriyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Kişinin intihar riskine karşı korunması Kişi Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Aleni yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Düşme

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6098 Türk Borçlar Kanunu 74
1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 43
63
KHK 659 Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 14
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi