TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER AYBAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6974)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer AYBAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Yahya EKMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğretmenlik görevine son verme işlemine karşı açılan
davada Danıştay tarafından verilen kararın masumiyet karinesini ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 2/3/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/3/2016 tarihli yazısında başvuru
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
başvuruya konu yargılama dosyasından temin edilen bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, kamuya ait bir okulda sınıf öğretmeni olarak görev
yapmakta iken, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/6/2007 tarihli ve
E.2002/321, K.2007/256 sayılı kararıyla yasa dışı K.İ.D.H. örgütü üyesi
olmaktan 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmış ve hüküm temyiz
edilmeksizin kesinleşmiştir.
8. Başvurucunun söz konusu ceza nedeniyle 14/7/1965 tarihli ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A)
bendinin (5) numaralı alt bendinde belirlenen memur olma şartlarından birini
kaybettiği gerekçesiyle ve aynı Kanun’un 98. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi gereğince 13/3/2008 tarihli Millî Eğitim Bakanı oluruyla görevine son
verilmiştir.
9. Başvurucu göreve son verme işleminin iptali istemiyle
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 22/4/2009 tarihli ve
E.2008/1325, K.2009/556 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi
şöyledir:
“Dava dosyasının
incelenmesinden, Diyarbakır İli Bismil İlçesi Cumhuriyet İlköğretim Okulu sınıf
öğretmeni olarak görev yapan davacının Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
29.05.2007 tarih ve E: 2002/321, K: 2007/256 sayılı kararıyla, kanunun suç
saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan yasadışı K.İ.D.H. adlı örgütün üyesi
olmak suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 220/2 maddesi gereğince 1 yıl 6 ay hapis
cezası ile cezalandırıldığı, cezanın 19.06.2007 tarihinde kesinleştiği, aynı
zamanda davacı için 1 yıl 3 ay denetim süresi öngörüldüğü, bunun üzerine
13.03.2008 olur tarihli davalı idare işlemiyle 657 sayılı Yasa’nın 98/b maddesi
gereğince davacının memurluğa alınma şartlarını kaybettiği nedeniyle görevine
son verildiği,göreve son verme işlemi nedeniyle
bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, kesinleşen yargı kararı ile 1
yıldan fazla süreli hapis cezası ile cezalandırılan davacının 657 sayılı
Yasa’nın 48. maddesinin A – 5. bendinde yer alan memur olma koşulunu kaybettiği
açık olup, aynı Yasa’nın 98. maddesinin (b) bendi uyarınca görevine son
verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
10. Başvurucu bu kararı temyiz etmiş,temyiz incelemesi sürerken aynı zamanda
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinden hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verilmesini istemiştir.
11. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 24/6/2010 tarihli ek
kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumunun; kesinleşmiş, infaz edilmekte olan ve hukuki yararı bulunması
koşuluyla infaz edilmiş olan hükümlere de uygulanabileceği yönündeki 3/2/2009
tarihli ve E.2008/250, K.2009/13 sayılı ilamına istinaden başvurucunun 1 yıl 3
ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar vermiştir.
12. Bu karar üzerine Danıştay Onikinci
Dairesi 13/4/2012 tarihli ve E.2009/7595, K.2012/2186 sayılı ilamıyla İdare
Mahkemesi kararını bozmuştur. İlam gerekçesi şöyledir:
"Bakılan davanın konusunu oluşturan
göreve son verme işleminin dayanağının Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet
kararı olması nedeniyle söz konusu kararın hukuki varlığını ve geçerliliğini
sürdürmesi önem arz etmektedir.
Öte yandan, davacının görevine son verilmesi
işleminin hukuka uygunluğunun denetlendiği yargılama sürecinde ortaya çıkan ve
uyuşmazlığın esasına etki edebilecek nitelikte bulunan durumların re'sen göz önüne alınacağı tartışmasızdır.
Uyuşmazlık bu açıdan değerlendirildiğinde;
davacı hakkında mahkûmiyet kararını veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmede; davacının durumunun 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi kapsamında bulunduğu ve bu maddede
aranılan koşulların gerçekleşmiş olduğu sonucuna ulaşılarak davacı hakkındaki
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmesi karşısında, hükmün davacı
hakkında hukuki sonuç doğurmayacağının da anılan maddede açıkça belirtilmiş
olması nedeniyle davacının memuriyetine engel bir mahkûmiyet hükmünün
bulunduğundan söz etme olanağı kalmamıştır.
Her ne kadar dava konusu işlemin tesis
edildiği tarih itibariyle, bahsedilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
dair hüküm tesis edilmemiş ve işlemin tesis edildiği aşamada bu anlamda bir
hukuka aykırılık bulunmamakta ise de; ceza kanunu yönünden lehe olan hükmün
uygulanması kapsamında verilen yeni kararla birlikte ortaya çıkan ve yukarıda
özetlenen yeni hukuki durum karşısında, dava konusu işlemin dayanağının hukuken
ortadan kalktığı ve işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı hale geldiği
sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, davacının memuriyetine engel
olacak nitelikte bir suçtan mahkûm olduğundan söz edilemeyeceğinden, dava
konusu göreve son verme işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda
verilen İdare Mahkemesi kararında bu aşamada hukuki isabet görülmemiştir.”
13. Davalı idarenin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine
aynı Daire 25/6/2013 tarihli ve E.2012/8266, 2013/6243 ilamıyla istemi kabul
ederek bozma kararını kaldırmış ve Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin ret
kararını onamıştır. Söz konusu onama kararının gerekçesi şöyledir:
“657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak özel şartları
düzenleyen 48/B-2 maddesinde, Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında
aranan şartları taşımak hükmüne yer verilmiş, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Kanununun 2 nci maddesinde Türk Milli Eğitiminin
Genel Amacı başlığı altında, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap
ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk
Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen,
koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye
çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı
görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar
olarak yetiştirmek; düzenlemesi yer almış, anılan Yasanın öğretmenlik mesleğine
ilişkin düzenlemeleri içeren üçüncü kısmında da öğretmenlik mesleğinin özel bir
ihtisas mesleği olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; sınıf öğretmeni
olarak görev yapmakta iken yasadışı "K.İ.D.H. Örgütüne Üye Olmak"
suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkumiyetine karar verilen davacı hakkında
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.6.2010 tarihli kararla da 5271
sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun 231. maddesi kapsamındahükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
…
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının
kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade ettiği Ceza
Muhakemesi Kanununun 231.maddesinde açıkça belirtilmiş olup, buna göre sanığın
suçluluğu sabit olmakla birlikte Kanunda öngörülen denetimli serbestlik
tedbirlerine uygun davranılması ve öngörülen diğer koşulların varlığı halinde
suç hiç işlenmemiş gibi kabul edileceği açıktır.
Ancak 5271 sayılı Yasada düzenlenen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin öğretmenlik mesleğinin
gerektirdiği vasıfları taşıyan bireylerce görevin yerine getirilmesi yönünden
yapılacak değerlendirmede, ceza mahkemesince yapılan yargılama sonucunda
sanığın suçluluğu sabit görülerek hüküm kurulduğu ve suç işlediği sabit olan
davacının bu vasfıyla ihtisas mesleği olduğu özel kanununda belirtilen
öğretmenlik için gereken özel vasıfları kaybettiği sonucuna varıldığından
görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna
varılmaktadır.
Bu durumda İdare Mahkemesince, kesinleşen
yargı kararı ile bir yıldan fazla süreli hapis cezası alan davacının 657 sayılı
Yasanın 48/A-5 maddesi uyarınca memur olma koşulunu kaybettiği ve anılan
Yasanın 98(b) maddesi uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararın gerekçesinde
yeni oluşan hukuki durum nedeniyle isabet bulunmamakta ise de karar yukarıda
belirtilen gerekçeyle sonucu itibarıyla yerindedir.”
14. Bu karar 5/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu
29/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 657 sayılı Kanun’un 48. maddesi şöyledir:
"Devlet memurluğuna
alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
1. Türk Vatandaşı olmak,
2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,
3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,
4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
5. (Değişik: 23/1/2008-5728/317 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen
süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha
fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine
karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet,
irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma,
hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm
olmamak.
...
B) Özel şartlar:
1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen
öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,
2. Kurumların özel kanun veya diğer
mevzuatında aranan şartları taşımak.”
16. 657 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen 48. maddesinin
birinci fıkrasının (A) bendinin (5) numaralı alt bendinin 5728 sayılı Kanun’la
değişmeden önceki hali şöyledir:
“Taksirli suçlar ve
aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere,ağır hapis veyahut 6 aydan fazla hapis veyahut affa
uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas,
irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma,
dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya
istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara
fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü
bulunmamak.”
17. 657 sayılı Kanun’un“Memurluğun sona ermesi” kenar başlıklı 98. maddesi
şöyledir:
“Devlet memurlarının
a) Bu kanun hükümlerine göre memurluktan
çıkarılması;
b) Memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya
memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi;
c) …
hallerinde memurluğu sona erer.”
18. 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Kanunu’nun 2. maddesi şöyledir:
“Türk Milli Eğitiminin
genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada
ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki,
insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren;
ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan
haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve
sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak
yetiştirmek;
…”
19. 4/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verildiğinden bu durumun öğretmenlik şartlarını kaybettiği
şeklinde yorumlanamayacağını, Danıştay kararının masumiyet karinesini ihlal
ettiğini, birçok kişinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla görevine
döndüğü hâlde kendisine bu imkânın tanınmamasının eşitlik ilkesine aykırı
olduğunu ileri sürerek ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru dilekçesi ve eklerinin bir bütün
hâlinde incelenmesinden başvurucunun temel şikâyetinin, yargılandığı ceza
davası kesinleştikten sonra verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına rağmen göreve son vermeye ilişkin davada Danıştay tarafından verilen
kararla kendisine suçlu muamelesi yapılarak görevine döndürülmemesi olduğu
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının tamamının masumiyet
karinesinin ihlal edildiği şikâyeti çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği hâlde Danıştay tarafından
aleyhine karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
25. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.”
27. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat
külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
28. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise
artık “hakkında suç isnadı olan kişi”
statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı
kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu
işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat
getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda
ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü
böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır
ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Uğur Ayyıldız,
B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).
29. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul
güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili
şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza
yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu
muamelesi görmesini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir
yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesine özen
gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle
sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu
bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik
olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar
vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015,
§ 38).
30. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında
soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak, yargılama süreci
bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat
ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona
ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade
edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir
(Mustafa Akın, § 39). Anayasa
Mahkemesi, Münür İçer (B. No: 2012/584, 12/3/2015)
kararında, başvuruya konu idari yargı mercii kararının gerekçesinde yer alan
ifadelerde, suçluluğu ilgili mahkeme kararıyla sabit olmayan ve zamanaşımı
nedeniyle hakkında açılan ceza davası ortadan kaldırılan başvurucunun anılan
eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı gerekçesiyle
başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Dolayısıyla
mahkeme kararlarında, resmî yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde
sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet
karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere
azami dikkat edilmesi gerekir .
31. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç
doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliği
bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde
kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde
geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının aynı 5271 sayılı
Kanun’un 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan bu özelliğiyle
sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme
nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Tahir
Canan, § 30).
32. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat
bulunmakta ve bu kanaat "kasten yeni bir suç" işlenmemesi şartına
bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna
ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün
sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka
suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak
davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması
masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne
esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet
karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun
için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın
münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere
dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir. (Kürşat
Eyol,§§ 28, 29).
33. Bireysel başvuruya konu olayda sınıf öğretmeni olarak görev
yapan başvurucu, yasa dışı örgüt üyesi olmak suçundan yargılanarak 1 yıl 3 ay
hapis cezası ile cezalandırılmış; bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi
üzerine Millî Eğitim Bakanı oluruyla 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin birinci
fıkrasının (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde yer alan şartları kaybettiği
gerekçesiyle görevine son verilmiştir. Başvurucu göreve son verme işlemini dava
konusu etmiş, Diyarbakır İdare Mahkemesi başvurucunun anılan maddede yer alan
memur olma koşulunu kaybettiğinin açık olduğu gerekçesiyle Kanun’un 98.
maddesinin (b) bendi uyarınca görevine son verilmeye ilişkin işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı esastan reddetmiştir. Bu karar
Danıştay incelemesinde iken başvurucu kesinleşmiş olan ceza kararı için Ceza
Mahkemesinden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini
istemiş ve istemi kabul edilerek başvurucunun 1 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. Başvurucu hakkında verilen bu karar temyiz aşamasında Danıştay Onikinci Dairesi tarafından değerlendirilerek İdare
Mahkemesi kararını bozma nedeni yapılmışsa da karar düzeltme aşamasında onama
kararı kaldırılarak davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
34. Genel olarak ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku
farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olup kamu görevlisinin davranışı, suç
tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle
durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı yürütülür ve ceza
muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler
dışında ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı
değildir (Kürşat Eyol,
§ 30). Ancak somut olayda disiplin soruşturması yoluyla veya disiplin cezası
uygulanmak suretiyle değil, Ceza Mahkemesinde aldığı ceza nedeniyle ve 657
sayılı Kanun’da memuriyet için aranan genel şartlardan birini kaybettiği
gerekçesiyle başvurucunun görevine son verilmiştir. İdari yargı yerinde görülen
davanın konusunu oluşturan göreve son verme işleminin dayanağı Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet kararıdır.
35. Danıştay Onikinci Dairesi
tarafından karar düzeltme aşamasında yapılan değerlendirmedesöz
konusu mahkûmiyet kararı sonucu başvurucunun ihtisas mesleği olan öğretmenlik
için gereken özel vasıfları kaybettiği sonucuna varıldığı ve bu değerlendirme
ile ret kararının onandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu
yargılamada masumiyet karinesi yönündenincelenmesi
gereken karar Danıştay Onikinci Dairesinin karar
düzeltme kararıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, öğretmenlik
mesleğinin gerektirdiği vasıflar yönünden değerlendirildiği bu kararda "ceza
mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanığın suçluluğu sabit görülerek
hüküm kurulduğu ve suç işlediği sabit olan davacının bu vasfıyla ihtisas
mesleği olduğu özel kanununda belirtilen öğretmenlik için gereken özel
vasıfları kaybettiği sonucuna varıldığı" ifadelerine yer verildiği
görülmektedir.
36. Danıştay Onikinci Dairesi kararda
başvurucunun öğretmenlik için özel kanununda belirtilen vasıfları kaybettiği
sonucuna varırken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına açıkça
dayanmıştır. Özellikle karardaki "suç
işlediği sabit olan davacının" ifadesi başvurucunun masumiyet
karinesini ihlal edici mahiyettedir. Bu durum ayrıca hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağı
yönündeki Kanun hükmü ile de bağdaşır değildir.
37. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
39. Başvurucu ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
40. Başvuruda masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
41. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına
alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesi ilkesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır
2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay Onikinci
Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.