TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER AYBAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6974)
Karar Tarihi: 14/4/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
Ömer AYBAR
Vekili
Av. Mehmet Yahya EKMEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğretmenlik görevine son verme işlemine karşı açılan davada Danıştay tarafından verilen kararın masumiyet karinesini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 2/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/3/2016 tarihli yazısında başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve başvuruya konu yargılama dosyasından temin edilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, kamuya ait bir okulda sınıf öğretmeni olarak görev yapmakta iken, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/6/2007 tarihli ve E.2002/321, K.2007/256 sayılı kararıyla yasa dışı K.İ.D.H. örgütü üyesi olmaktan 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmış ve hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
8. Başvurucunun söz konusu ceza nedeniyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirlenen memur olma şartlarından birini kaybettiği gerekçesiyle ve aynı Kanun’un 98. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince 13/3/2008 tarihli Millî Eğitim Bakanı oluruyla görevine son verilmiştir.
9. Başvurucu göreve son verme işleminin iptali istemiyle Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 22/4/2009 tarihli ve E.2008/1325, K.2009/556 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Dava dosyasının incelenmesinden, Diyarbakır İli Bismil İlçesi Cumhuriyet İlköğretim Okulu sınıf öğretmeni olarak görev yapan davacının Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.05.2007 tarih ve E: 2002/321, K: 2007/256 sayılı kararıyla, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan yasadışı K.İ.D.H. adlı örgütün üyesi olmak suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 220/2 maddesi gereğince 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı, cezanın 19.06.2007 tarihinde kesinleştiği, aynı zamanda davacı için 1 yıl 3 ay denetim süresi öngörüldüğü, bunun üzerine 13.03.2008 olur tarihli davalı idare işlemiyle 657 sayılı Yasa’nın 98/b maddesi gereğince davacının memurluğa alınma şartlarını kaybettiği nedeniyle görevine son verildiği,göreve son verme işlemi nedeniyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, kesinleşen yargı kararı ile 1 yıldan fazla süreli hapis cezası ile cezalandırılan davacının 657 sayılı Yasa’nın 48. maddesinin A – 5. bendinde yer alan memur olma koşulunu kaybettiği açık olup, aynı Yasa’nın 98. maddesinin (b) bendi uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
10. Başvurucu bu kararı temyiz etmiş,temyiz incelemesi sürerken aynı zamanda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini istemiştir.
11. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 24/6/2010 tarihli ek kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun; kesinleşmiş, infaz edilmekte olan ve hukuki yararı bulunması koşuluyla infaz edilmiş olan hükümlere de uygulanabileceği yönündeki 3/2/2009 tarihli ve E.2008/250, K.2009/13 sayılı ilamına istinaden başvurucunun 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
12. Bu karar üzerine Danıştay Onikinci Dairesi 13/4/2012 tarihli ve E.2009/7595, K.2012/2186 sayılı ilamıyla İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. İlam gerekçesi şöyledir:
"Bakılan davanın konusunu oluşturan göreve son verme işleminin dayanağının Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet kararı olması nedeniyle söz konusu kararın hukuki varlığını ve geçerliliğini sürdürmesi önem arz etmektedir.
Öte yandan, davacının görevine son verilmesi işleminin hukuka uygunluğunun denetlendiği yargılama sürecinde ortaya çıkan ve uyuşmazlığın esasına etki edebilecek nitelikte bulunan durumların re'sen göz önüne alınacağı tartışmasızdır.
Uyuşmazlık bu açıdan değerlendirildiğinde; davacı hakkında mahkûmiyet kararını veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmede; davacının durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi kapsamında bulunduğu ve bu maddede aranılan koşulların gerçekleşmiş olduğu sonucuna ulaşılarak davacı hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmesi karşısında, hükmün davacı hakkında hukuki sonuç doğurmayacağının da anılan maddede açıkça belirtilmiş olması nedeniyle davacının memuriyetine engel bir mahkûmiyet hükmünün bulunduğundan söz etme olanağı kalmamıştır.
Her ne kadar dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibariyle, bahsedilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hüküm tesis edilmemiş ve işlemin tesis edildiği aşamada bu anlamda bir hukuka aykırılık bulunmamakta ise de; ceza kanunu yönünden lehe olan hükmün uygulanması kapsamında verilen yeni kararla birlikte ortaya çıkan ve yukarıda özetlenen yeni hukuki durum karşısında, dava konusu işlemin dayanağının hukuken ortadan kalktığı ve işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı hale geldiği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, davacının memuriyetine engel olacak nitelikte bir suçtan mahkûm olduğundan söz edilemeyeceğinden, dava konusu göreve son verme işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında bu aşamada hukuki isabet görülmemiştir.”
13. Davalı idarenin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine aynı Daire 25/6/2013 tarihli ve E.2012/8266, 2013/6243 ilamıyla istemi kabul ederek bozma kararını kaldırmış ve Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin ret kararını onamıştır. Söz konusu onama kararının gerekçesi şöyledir:
“657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak özel şartları düzenleyen 48/B-2 maddesinde, Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak hükmüne yer verilmiş, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 2 nci maddesinde Türk Milli Eğitiminin Genel Amacı başlığı altında, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek; düzenlemesi yer almış, anılan Yasanın öğretmenlik mesleğine ilişkin düzenlemeleri içeren üçüncü kısmında da öğretmenlik mesleğinin özel bir ihtisas mesleği olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; sınıf öğretmeni olarak görev yapmakta iken yasadışı "K.İ.D.H. Örgütüne Üye Olmak" suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkumiyetine karar verilen davacı hakkında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.6.2010 tarihli kararla da 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun 231. maddesi kapsamındahükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
…
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade ettiği Ceza Muhakemesi Kanununun 231.maddesinde açıkça belirtilmiş olup, buna göre sanığın suçluluğu sabit olmakla birlikte Kanunda öngörülen denetimli serbestlik tedbirlerine uygun davranılması ve öngörülen diğer koşulların varlığı halinde suç hiç işlenmemiş gibi kabul edileceği açıktır.
Ancak 5271 sayılı Yasada düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği vasıfları taşıyan bireylerce görevin yerine getirilmesi yönünden yapılacak değerlendirmede, ceza mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanığın suçluluğu sabit görülerek hüküm kurulduğu ve suç işlediği sabit olan davacının bu vasfıyla ihtisas mesleği olduğu özel kanununda belirtilen öğretmenlik için gereken özel vasıfları kaybettiği sonucuna varıldığından görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda İdare Mahkemesince, kesinleşen yargı kararı ile bir yıldan fazla süreli hapis cezası alan davacının 657 sayılı Yasanın 48/A-5 maddesi uyarınca memur olma koşulunu kaybettiği ve anılan Yasanın 98(b) maddesi uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararın gerekçesinde yeni oluşan hukuki durum nedeniyle isabet bulunmamakta ise de karar yukarıda belirtilen gerekçeyle sonucu itibarıyla yerindedir.”
14. Bu karar 5/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 29/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 657 sayılı Kanun’un 48. maddesi şöyledir:
"Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
1. Türk Vatandaşı olmak,
2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,
3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,
4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
5. (Değişik: 23/1/2008-5728/317 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
...
B) Özel şartlar:
1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,
2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.”
16. 657 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (5) numaralı alt bendinin 5728 sayılı Kanun’la değişmeden önceki hali şöyledir:
“Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere,ağır hapis veyahut 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak.”
17. 657 sayılı Kanun’un“Memurluğun sona ermesi” kenar başlıklı 98. maddesi şöyledir:
“Devlet memurlarının
a) Bu kanun hükümlerine göre memurluktan çıkarılması;
b) Memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi;
c) …
hallerinde memurluğu sona erer.”
18. 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2. maddesi şöyledir:
“Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
…”
19. 4/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden bu durumun öğretmenlik şartlarını kaybettiği şeklinde yorumlanamayacağını, Danıştay kararının masumiyet karinesini ihlal ettiğini, birçok kişinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla görevine döndüğü hâlde kendisine bu imkânın tanınmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru dilekçesi ve eklerinin bir bütün hâlinde incelenmesinden başvurucunun temel şikâyetinin, yargılandığı ceza davası kesinleştikten sonra verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına rağmen göreve son vermeye ilişkin davada Danıştay tarafından verilen kararla kendisine suçlu muamelesi yapılarak görevine döndürülmemesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının tamamının masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyeti çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmediğinden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği hâlde Danıştay tarafından aleyhine karar verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
27. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
28. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).
29. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmesini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38).
30. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak, yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir (Mustafa Akın, § 39). Anayasa Mahkemesi, Münür İçer (B. No: 2012/584, 12/3/2015) kararında, başvuruya konu idari yargı mercii kararının gerekçesinde yer alan ifadelerde, suçluluğu ilgili mahkeme kararıyla sabit olmayan ve zamanaşımı nedeniyle hakkında açılan ceza davası ortadan kaldırılan başvurucunun anılan eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı gerekçesiyle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Dolayısıyla mahkeme kararlarında, resmî yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azami dikkat edilmesi gerekir .
31. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliği bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının aynı 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan bu özelliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Tahir Canan, § 30).
32. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat "kasten yeni bir suç" işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir. (Kürşat Eyol,§§ 28, 29).
33. Bireysel başvuruya konu olayda sınıf öğretmeni olarak görev yapan başvurucu, yasa dışı örgüt üyesi olmak suçundan yargılanarak 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmış; bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine Millî Eğitim Bakanı oluruyla 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde yer alan şartları kaybettiği gerekçesiyle görevine son verilmiştir. Başvurucu göreve son verme işlemini dava konusu etmiş, Diyarbakır İdare Mahkemesi başvurucunun anılan maddede yer alan memur olma koşulunu kaybettiğinin açık olduğu gerekçesiyle Kanun’un 98. maddesinin (b) bendi uyarınca görevine son verilmeye ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı esastan reddetmiştir. Bu karar Danıştay incelemesinde iken başvurucu kesinleşmiş olan ceza kararı için Ceza Mahkemesinden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini istemiş ve istemi kabul edilerek başvurucunun 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında verilen bu karar temyiz aşamasında Danıştay Onikinci Dairesi tarafından değerlendirilerek İdare Mahkemesi kararını bozma nedeni yapılmışsa da karar düzeltme aşamasında onama kararı kaldırılarak davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
34. Genel olarak ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olup kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, § 30). Ancak somut olayda disiplin soruşturması yoluyla veya disiplin cezası uygulanmak suretiyle değil, Ceza Mahkemesinde aldığı ceza nedeniyle ve 657 sayılı Kanun’da memuriyet için aranan genel şartlardan birini kaybettiği gerekçesiyle başvurucunun görevine son verilmiştir. İdari yargı yerinde görülen davanın konusunu oluşturan göreve son verme işleminin dayanağı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet kararıdır.
35. Danıştay Onikinci Dairesi tarafından karar düzeltme aşamasında yapılan değerlendirmedesöz konusu mahkûmiyet kararı sonucu başvurucunun ihtisas mesleği olan öğretmenlik için gereken özel vasıfları kaybettiği sonucuna varıldığı ve bu değerlendirme ile ret kararının onandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu yargılamada masumiyet karinesi yönündenincelenmesi gereken karar Danıştay Onikinci Dairesinin karar düzeltme kararıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği vasıflar yönünden değerlendirildiği bu kararda "ceza mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanığın suçluluğu sabit görülerek hüküm kurulduğu ve suç işlediği sabit olan davacının bu vasfıyla ihtisas mesleği olduğu özel kanununda belirtilen öğretmenlik için gereken özel vasıfları kaybettiği sonucuna varıldığı" ifadelerine yer verildiği görülmektedir.
36. Danıştay Onikinci Dairesi kararda başvurucunun öğretmenlik için özel kanununda belirtilen vasıfları kaybettiği sonucuna varırken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına açıkça dayanmıştır. Özellikle karardaki "suç işlediği sabit olan davacının" ifadesi başvurucunun masumiyet karinesini ihlal edici mahiyettedir. Bu durum ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağı yönündeki Kanun hükmü ile de bağdaşır değildir.
37. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
39. Başvurucu ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
40. Başvuruda masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
41. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesi ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 2. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay Onikinci Dairesi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.