TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSA KAYA BAŞVURUSU (4)
|
(Başvuru Numarası: 2013/3828)
|
|
Karar Tarihi: 1/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Musa
KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun, bir gazetenin genel yayın yönetmenine faks yoluyla göndermek
istediği mektubun gönderilmemesi nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüğünün
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/5/2013 tarihinde Kırıkkale Cumhuriyet
Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek
bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 15/6/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 26/6/2015 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık tanınan süre sonunda görüşünü 28/7/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 5/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/8/2015 tarihinde
bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği
gerekçesiyle başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
10. Başvurucu hükümlü olarak bulunduğu Kırıkkale F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan (İnfaz Kurumu) bir gazetenin
genel yayın yönetmenine faks yoluyla mektup göndermek istemiştir. Söz konusu
mektup içeriği şöyledir:
“Sayın O.Ç.,
Bulunduğumuz Kırıkkale F Tipi Cezaevinde uzun
zamandan beri yoğun bir baskı ile karşı karşıyayız. Yaklaşık iki yıldır kanun
dışı bir uygulamayla, normal hapis cezasına mahkûm olduğumuz halde
ağırlaştırılmış hapis muamelesi görmekteyiz.
İnfaz Kanunu’nun 25/1-C maddesi
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin ‘ancak
kendileriyle aynı ünitede bulunan mahkûmlarla spor, sohbet v.s.
etkinlikleri için sınırlı temasına izin verilebileceğini’ öngörmektedir. Oysa
bizler normal süreli ve normal müebbet hapis cezasına çarptırıldığımız halde
Kurum idaresi iki yıla yakındır bizi ünite içinde izole ederek, hukuka aykırı
olarak bizlere ağırlaştırılmış müebbet muamelesi yapmaktadır.
Bu açık hukuk dışı uygulamanın yanı sıra
farklı tecrit uygulamaları ve baskı yöntemlerini de her gün yenisini ekleyerek
uygulamaktadır. Bu sorunlarımızı ve uygulanan hukuk dışılığı dile getirip
çeşitli kurumlara şikayet ettiğimizden beri Cezaevi
İdaresinin tutumu açık ve tehlikeli bir hâl almış olup keyfi tutum ve
tahriklerle bir provokasyon ortamı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Ülkemizin olumlu bir barış ortamına doğru
gittiği bu süreçte Kırıkkale Cezaevi İdaresinin yaratacağı bir provokasyonun
bulunduğumuz cezaeviyle sınırlı kalmayıp farklı etkiler yaratacağı açıktır. Bu
tür provokasyonların amaç ve sonuçlarını çok iyi analiz edebilen sizlerin, hem
üzerimizde uygulanan hukuk dışılığın bakıların giderilmesi, hem de endişesini
taşıdığımız bir provokasyonun önlenmesi için duyarlılığınızı rica ediyorum.
Saygılarımla.”
11. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu 25/4/2013
tarihli ve 2013/263 sayılı kararla bu mektubun gönderilmemesine karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“... Hükümlü Musa Kaya tarafından O.Ç’ ye gönderilmek istenen faks
metninin içeriğinin incelenmesi neticesinde;
4675 sayılı Kanun’un 4. Maddesinin 1. Fıkrası
gereğince … İnfaz Hâkimliği görevleri tanımlanmış olup, hükümlülerin şikayet merci kanunda belirtilmiştir. Bu itibarla hükümlünün
göndermek istediği faksın kurum işleyiş ve düzeni ile alakalı çarpıtılmış
ifadeler, mesnetsiz suçlamalar ile kurumu töhmet altında bırakan ifadeler
içerdiği, devlet kurumlarına karşı kamuoyu oluşturma amacı taşıdığı ve kurumu
hedef göstermeye çalıştığı anlaşıldığından;… faksın
tamamının sakıncalı bulunarak alıcısına gönderilmemesine … karar verilmiştir.”
12. Başvurucu bu karara karşı Kırıkkale İnfaz Hâkimliği
nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 2/5/2013 tarihli ve
E.2013/281, K.2013/323 sayılı kararla İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına
atıfta bulunarak başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 13/5/2013
tarihli ve 2013/531 sayılı kararla İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye
atıf yaparak kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle başvurucunun
itirazının reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu 31/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
16. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün
(İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve
gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde
sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf
içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
18. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 31/5/2013 tarihli ve 2013/3828 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni’ne hitaben
yazmış olduğu mektup içerikli faksının İnfaz Kurumu idaresince asılsız
iddialara dayanılarak gönderilmediğini, mektubun personel şikâyeti ile ilgili
hiçbir ibare içermediğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 8. ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; 4.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun
haberleşme ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise
de bu iddiaların özü, göndermek istediği mektuba İnfaz Kurumu idaresince el
konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları, haberleşme hürriyeti kapsamında
değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de
haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence
altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72 …, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucunun, faks yoluyla
göndermek istediği mektubun İnfaz Kurumunca gönderilmemesi nedeniyle anayasal
haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun
değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
23. Başvurucu, bir gazetenin genel yayın yönetmenine göndermek
istediği mektubun İnfaz Kurumu idaresince asılsız iddialara dayanılarak
gönderilmediğini, bu şekilde haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar etmiş; ayrıca İnfaz Kurumu
idaresinin keyfî tutumu nedeniyle karşılaştıkları baskı ve kanun dışı
uygulamalara karşı kamuoyunu duyarlı olmaya çağırmak amacıyla yazılan mektupta
yalan yanlış bilgilerin olmadığını, bu durumun kayıtlardan kontrol
edilebileceğini, zorlama yorumla soyut bir iddiaya dayanarak mektubunun
engellendiğini belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
26. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş
hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça;
haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi
halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir.”
27. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
28. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin
8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun
iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde
düzenlenmiştir.
29. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne
sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır.
Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin, haberleşmesine saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve
biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır.
Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve
görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir.
Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan
haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği
kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet
Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015,
§ 49).
30. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa,
§ 50).
31. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
32. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının, bir arada ve hukukun
genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen
düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin
Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B.
No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
33. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından
“öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru
bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale, demokratik bir toplumda
gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
34. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
35. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla
başvurucunun göndermek istediği mektubun gönderilmemesine karar verilmiştir.
Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme
özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın;
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
Müdahalenin Kanuniliği
37. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içinde üç temel prensibi içermektedir. İlk
olarak müdahale teşkil eden eylem, mevzuatta yer alan bir düzenlemeye
dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme,
ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz
konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre
yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana
gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
38. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını oluşturan 5275 sayılı
Kanun’un 68. maddesi ile İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler;
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi ile
birlikte mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak
tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava
yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık,
anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı
değerlendirilmiştir (Ahmet Temiz,
§§ 38-46).
Meşru Amaç
39. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
40. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da
haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik
toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik
refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın
korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış
olması şartları aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler
yasaklanmıştır.
41. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan
maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
42. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın 22.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul
edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması
şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis
edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların haberleşme
hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine
dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz,
§ 50).
43. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç
işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve
disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
44. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 25/4/2013
tarihli kararında, başvurucunun göndermek istediği mektubun alıkonulması
işlemine gerekçe olarak söz konusu mektubun “kurum
işleyiş ve düzeni ile alakalı çarpıtılmış ifadeler, mesnetsiz suçlamalar ile
kurumu töhmet altında bırakan ifadeler içerdiği, devlet kurumlarına karşı
kamuoyu oluşturma amacı taşıdığı ve kurumu hedef göstermeye çalıştığı” gösterilmiştir.
45. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun İnfaz Kurumunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni
ve cezaevlerinde güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı ve bunun da
Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
46. Başvurucu, Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni’ne hitaben
yazmış olduğu mektup içerikli faksının İnfaz Kurumu idaresince asılsız
iddialara dayanılarak gönderilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında ceza infaz
kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği zira ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının
gerekli olduğunun vurgulandığını belirtilmiştir.
48. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri
/Birleşik Krallık, § 97).
49. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarda öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının
belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet
vermeyeceğini zira ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate
alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 15672/08…, 11/1/2011, § 51; Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
50. AİHM; her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi
yaparken mektup gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan
olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 45).
51. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların, Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
52. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. Demokratik toplum ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi
ile Sözleşme’nin "demokratik toplum
düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8, 9. 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §
92).
53. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en
geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar,
demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel
hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak
yasayla sınırlandırılabilirler." şeklindedir. (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama, hak ve özgürlüğün
özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa,
etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı
ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı
olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148,
17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
54. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84 ; Fatih
Taş, §§ 92, 93).
55. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edilebilmesi için, temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, §
183).
56. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma"
olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711,
23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan
temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir (Benzer yöndeki AİHM kararI için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü veya
tutukluların sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550,
19/11/2014, § 35).
57. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen
yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda
belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi dâhilinde
objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna
edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
58. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük” ilkesine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
59. Somut olayda başvurucunun bir gazetenin o tarihteki genel
yayın yönetmenine göndermek istediği mektubunda; ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası almamış olmasına rağmen almış muamelesi görerek sohbet ve spor
etkinliklerine sadece aynı ünitede kaldığı kişilerle katılabildiğini, bu ve
benzeri hukuk dışı uygulamalara İnfaz Kurumu tarafından her gün yenisinin
eklendiğini, ayrıca bu nedenle yasal yollara başvurduğundan beri İnfaz Kurumu
idaresinin keyfî tutum ve tahriklerde bulunduğunu belirttiği görülmektedir.
60. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 25/4/2013 tarihli
kararında, başvurucunun faks yoluyla göndermek istediği mektubun gönderilmemesi
kararına gerekçe olarak mektubun; Kurumun işleyiş ve düzeni ile alakalı
çarpıtılmış, Kurumu töhmet altında bırakan ifadeler ve mesnetsiz suçlamalar
içerdiği, devlet kurumlarına karşı kamuoyu oluşturma amacı taşıdığı ve Kurumu
hedef göstermeye çalıştığı gösterilmiştir. Ancak başvurucunun mektubunda, İnfaz
Kurumunda kendisine hukuka aykırı muamelelerde bulunulduğu iddiasını kamuoyunun
bilgisine sunmak istediği ve bu amaçla mektubu yasal olarak faaliyet gösteren
bir gazetenin o tarihteki genel yayın yönetmenine gönderdiği hatırda
tutulmalıdır. İnfaz Kurumu kararında başvurucunun mektubunda dile getirdiği
hususun gerçeği yansıtmadığı veya yapılan uygulamanın hukuki olduğu yönünde bir
açıklamaya yer verilmemiştir. Kaldı ki infaz kurumlarının, ancak 5275 sayılı
Kanun ve İnfaz Tüzüğü’nde belirtilen hâllerle sınırlı olarak hükümlü/tutuklular
tarafında yazılan mektupları alıkoyabilecekleri dikkate alındığında İnfaz
Kurumu, başvurucunun mektubunda ileri sürdüğü iddianın gerçeğe uygun
olmadığının kabulü hâlinde dahi bu ifadeler ancak “kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek” ise mektubu
göndermeme yetkisine sahiptir. Buna rağmen mektuptaki ifadelerin ne şekilde
hangi kişi veya kuruluşu paniğe yönelttiğinin değerlendirmesi Disiplin Kurulu
kararında açıklanmamıştır. Öte yandan mektuptaki sözlerin ne suretle
“görevlileri hedef gösterdiği” belirtilmeden soyut olarak bu gerekçeye
dayanıldığı anlaşılmaktadır.
61. Bu hususların yanı sıra Disiplin Kurulu kararına yapılan
şikâyet, Kırıkkale İnfaz Hâkimliğince söz konusu Disiplin Kurulu kararının usul
ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza
Mahkemesi kararlarında başvuruya konu mektup içeriği hakkında herhangi bir
somut değerlendirme yapılmamış, sadece 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrası tekrar edilip mektup içeriğinin soyut olarak bu maddede yer
alan düzenlemelere aykırı olduğu belirtilmiştir.
62. Buna göre mektup içeriğindeki hangi sözlerin bu nitelikte
olduğu belirtilmeden soyut olarak “Kurumu hedef göstermeye çalıştığı”
gerekçesine dayanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca mektubun hangi kişi veya
kuruluşları ne şekilde paniğe yönelteceği de gerekçelendirilmemiştir. Sonuç
olarak somut olayda, kamu düzeni
ile Ceza İnfaz Kurumunda disiplinin ve güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul
edilebilir makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya
konulmadığı, bu doğrultuda başvurucunun göndermek istediği mektubun
gönderilmemesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin ilgili ve
yeterli gerekçelere dayandırılmadığı, dolayısıyla "demokratik bir toplumda
gerekli" olmadığı kanaatine varılmıştır
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
64. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 4.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
65. 6216 sayılı Kanun'un "
Kararlar " kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
66. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
takdiren net 1.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
67. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığa ve
Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C.
Başvurucuya net 1.500 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D.
Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
E.
Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca Adalet Bakanlığına ve Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
1/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.