TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SİNO KAYA VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3839)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Sino KAYA
|
|
|
Kayhan KAYA
|
|
|
Mehmet KAYA
|
|
|
Abdülhalim KAYA
|
|
|
Mehmet Nezir KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular tarafı
oldukları hukuk davasının otuz beş yılı aşkın süredir karara bağlanmamış olması
ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan gerekli şekilde istifade
edememeleri nedeniyle adil yargılama ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine
karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/6/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 10/10/2013 tarihinde
yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 11/11/2013 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi
Çataltepe Köyü 397, 398, 402, 403, 406 ve 409 parsel sayılı taşınmazların
kadastro tespit çalışmaları neticesinde hazine adına tespit edilmesi üzerine,
başvurucular dışındaki bazı şahıslar tarafından, yapılan tespitlerin iptali
amacıyla 8/2/1978 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesine davalar açılmış ve
belirtilen bu davalar Mahkemenin E.1978/26-27-28-29-30-31 sıralarına
kaydedilmiştir.
8. 12/12/1979 tarihinde
başvurucular tarafından yukarıda belirtilen davalara müdahil olmak için asli
müdahale dilekçesi verilerek, taşınmazların kadastro çalışmaları öncesinde
Derik Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1978/24 sayılı dosyasında taraflarınca dava
konusu edildiği bildirilmiştir.
9. Başvurucuların belirttiği
Derik Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1978/24 sayılı dosyasının tetkikinden,
başvurucu Sino Kaya ve diğer başvurucuların murisleri
tarafından 3/11/1975 havale tarihli dilekçeyle Derik Asliye Hukuk Mahkemesine
açılmış olan ve Mahkemenin E.1975/86 sırasına kaydı yapılan davanın yargılaması
sonucunda verilen kararın bozulması üzerine, dosyanın Mahkemenin E.1978/24
sırasına kaydının yapıldığı ve Derik Kadastro Mahkemesinin 8/2/1978 tarihli
yazısı ile taşınmazlara ilişkin kadastro tespit çalışmaları yapıldığının
bildirilmesi üzerine, belirtilen dosyanın Derik Asliye Hukuk Mahkemesinin
16/5/1978 tarihli görevsizlik kararı ile Derik Kadastro Mahkemesine devredilmiş
olduğu anlaşılmıştır.
10. Görevsizlik kararı ile
devredilen dosya ve Derik Kadastro Mahkemesinin E.1978/26-27-28-29-31 sayılı
dosyaları ilgileri nedeniyle Mahkemenin E.1978/30 sayılı dosyası üzerinde
birleştirilmiştir.
11. Derik Kadastro Mahkemesinin
4/6/1982 tarih ve E.1978/30, K.1986/228 sayılı kararı ile 397, 398, 402, 403,
406 ve 409 parsel sayılı taşınmazların müdahiller adına tapuya tesciline karar
verilmiştir.
12. Derik Tapulama Mahkemesinin
kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 27/12/1982 tarihli
kararlarıyla bozulmuş, bozma sonrası dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin
E.1983/58 sırasına kaydı yapılmış, ilk derece Mahkemesinin 25/5/1984 tarih ve
E.1983/58, K.1984/49 sayılı kararı ile taşınmazların müdahiller adına tapuya
tesciline karar verilmiştir.
13. İlk derece Mahkemesi kararı
Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 29/9/1987 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma
sonrası dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1987/28 sırasına kaydı
yapılmıştır.
14. Derik Kadastro Mahkemesinin
E.1987/28 sayılı dosyasında yürütülen yargılama neticesinde verilen 27/1/1993
tarih ve E.1987/28, K.1993/1 sayılı karar Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin
8/4/1994 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma sonrası dosyanın Derik Kadastro
Mahkemesinin E.1994/6 sırasına kaydı yapılmıştır.
15. Derik Kadastro Mahkemesince
E.1994/6 sayılı dosyanın, aralarındaki bağlantı nedeniyle Mahkemenin E.1995/6
sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, akabinde E.1994/6 sayılı
dosya tefrik edilerek Mahkemenin E.1999/1 sırasına kaydı yapılmış olup, hâlihazırda
ilk derece Mahkemesi önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/6/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 7/6/2013 tarih ve 2013/3839
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular, kendilerine
ait taşınmazlara ilişkin olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1999/1 sayılı
dosyasında yürütülen yargılamanın otuz beş yıldan uzun bir süredir devam
ettiğini, dava süresinin uzamasında kusurlarının olmadığını, değişik
gerekçelerle yargılama işlemlerinin icrası tehir edilerek ve bu işlemelerin
yapılması hususunda gerekli özen gösterilmeyerek yargılama süresinin
uzatıldığını, ayrıca uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan diledikleri
şekilde istifade edemedikleri gibi, taşınmazlara bağlı olarak sağlanan
destekleme primi gibi gelirlerden de mahrum kaldıklarını belirterek,
Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
25. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi
sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
26. Başvurucular, tarafı
oldukları hukuk davasının otuz beş yılı aşkın süredir karara bağlanmamış olması
nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
32. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
33. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının
tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 41–45).
35. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
36. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
37. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların
makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, birkaç
adet taşınmaz hakkında asliye hukuk mahkemesinde açılan ve görevsizlik kararı
sonrasında kadastro mahkemesinde açılan tespite itiraz davası ile
birleştirilmek suretiyle yürütülen bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu
görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
38. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucu Sino
Kaya ve diğer başvurucuların murisleri tarafından Derik Asliye Hukuk
Mahkemesine açılan tapu iptal davası tarihi olan 3/11/1975 tarihidir.
Başvuruculardan Sino Kaya, belirtilen tarihte açılan
davanın davacıları hanesinde yer almakta olup, diğer başvurucular ise
davacıların murisleridir. Ancak miras bırakanlarından intikalle davayı takip
etmekte olan başvurucular açısından da makul süre değerlendirmesinde dikkate
alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil,
somut olayda murisleri açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç
anı olan 3/11/1975 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
39. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir.( B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
40. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta birkaç adet
taşınmaza ilişkin tapu iptal talebi olduğu, dava konusu taşınmazlara ilişkin
kadastro tespit çalışmaları yapılması üzerine dosyanın görevsizlik kararı ile
kadastro mahkemesine devredildiği ve belirtilen mahkeme nezdinde açılan tespite
itiraz davaları ile birleştirildiği, davanın taraflarında otuzu aşkın kişinin
yer aldığı ve yaklaşık otuz dokuz yıllık yargılama sürecinde ilk derece
mahkemesince davanın esasına dair üç karar verildiği, belirtilen kararların
temyiz incelemesi neticesinde bozularak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1994/6
sırasına kaydının yapıldığı, akabinde verilen birleştirme ve tefrik kararları
neticesinde son olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1999/1 sırasına kaydı
yapılan davanın hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu
anlaşılmaktadır.
41. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi
nezdinde geçen bölümünün iki yıl altı aylık yargılama periyodu dışındaki
kısmının kadastro mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması
durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır
(§ 16-22).
42. Özellikle somut yargılama
açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı
nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme
yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No:
2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
43. Kadastro mahkemesi
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle
3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden
özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/12,
17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673,
19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın
mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu
yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak
bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama
sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık otuz dokuz yıllık yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucular tarafından
ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan yararlanamadıkları ve
taşınmazlar nedeniyle sağlanan gelir desteklerinden istifade edemedikleri
belirtilerek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında
başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde
yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
46. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 500.000 TL maddi ve başvurucuların
her biri için 150.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
47. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucuların tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık otuz dokuz yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve
başvuruculardan Sino Kaya’nın belirtilen davanın
davacılarından olduğu, diğer başvurucuların ise yargılamayı murislerinden
intikalle takip etmekte oldukları göz önünde bulundurulduğunda, takdiren başvuruculardan Sino
Kaya’ya 22.450,00 TL, başvurucular Kayhan Kaya ve Abdülhalim Kaya’nın her
birine 1.150,00 TL, başvurucu Mehmet Kaya’ya 1.750,00 TL ve başvurucu Mehmet
Nezir Kaya’ya 2.050,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık otuz dokuz yıldır sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculardan Sino Kaya’ya 22.450,00
TL, başvurucular Kayhan Kaya ve Abdülhalim Kaya’nın her birine 1.150,00 TL,
başvurucu Mehmet Kaya’ya 1.750,00 TL ve başvurucu Mehmet Nezir Kaya’ya 2.050,00
TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.