TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABİDİN NECİMOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/4503)
Karar Tarihi: 18/6/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Burhan ÜSTÜN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucular
Abidin NECİMOĞLU
Mukadder TACAR
Nezlişah PİRİNÇÇİOĞLU
Faruk NECİMOĞLU
Mümtaz NECİMOĞLU
Hasip NECİMOĞLU
Şeyhmus NECİMOĞLU
Serdar NECİMOĞLU
Faik NECİMOĞLU
Gülsen NECİMOĞLU
Vekili
Av. Ali Aydemir
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular 1974 yılında açılan hukuk davasının henüz karara bağlanmamış olması ve yargılama sürecinde taşınmazlarından yararlanamamaları nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 10/10/2013 tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 11/11/2013 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi Ballı köyü 88, 90, 99 ve 104 parsel sayılı taşınmazların toprak tevzi komisyonunca yapılan çalışmalar neticesinde hazine adına tescil edilmesi üzerine, yapılan tescilin iptali hususunda başvuruculardan bir kısmı ve diğer başvurucuların murisleri tarafından, 12/3/1974 tarihinde Derik Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptal davası açılmıştır.
8. Derik Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/9/1975 tarih ve E.1974/13, K.1975/57 sayılı görevsizlik kararı ile taşınmazlara ilişkin kadastro tespit çalışmaları yapıldığından bahisle, dosyanın Derik Kadastro Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
9. Başvurucular ve murisleri tarafından, ayrıca 88, 90, 99 ve 104 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali hususunda 6/11/1975 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinin E.1975/420-421-422-423 sayılı dosyaları ile tespite itiraz davaları açılmıştır.
10. Mahkemece, görevsizlik kararı ile devredilen dosya, belirtilen tespite itiraz davaları ile birleştirilerek askı ilanları yapılmıştır.
11. Derik Kadastro Mahkemesinin, belirtilen tespite itiraz davalarının kabulüne dair 19/11/1976 tarihli dört kararı da Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 10/10/1977 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma sonrası dosyaların Derik Kadastro Mahkemesinin E.1977/622-623-624-625 sıralarına kaydı yapılmış, akabinde ilk derece mahkemesince E.1977/623-624-625 sayılı dosyaların E.1977/622 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine karar verilmiştir.
12. Derik Kadastro Mahkemesinin davanın kabulüne dair 15/10/1982 tarih ve E.1977/622, K.1982/323 sayılı kararı Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 7/3/1985 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma sonrası dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1983/70 sırasına kaydı yapılmıştır.
13. Derik Kadastro Mahkemesinin davanın kabulüne dair 6/11/1985 tarih ve E.1983/70, K.1985/2 sayılı kararı Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 10/4/1986 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma sonrası dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1986/1 sırasına kaydı yapılmıştır.
14. Derik Kadastro Mahkemesinin davanın kabulüne dair 25/7/1986 tarih ve E.1986/1, K.1986/19 sayılı kararının Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 16/6/1988 tarihli kararlarıyla bozulması üzerine, dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1988/23 sırasına kaydı yapılmıştır.
15. Derik Kadastro Mahkemesinin davanın kabulüne dair 5/1/1991 tarih ve E.1988/23, K.1991/1 sayılı kararı Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 29/11/1993 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma sonrası dosyanın son olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1994/2 sırasına kaydı yapılmış olup, dava hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı verilir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 28/6/2013 tarih ve 2013/4503 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, kendilerine ait taşınmazlara ilişkin olarak 1974 yılında açılan ve Derik Kadastro Mahkemesinin E.1994/2 sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın otuz dokuz yıldır devam ettiğini, dava süresinin uzamasında kusurlarının olmadığını, değişik gerekçelerle yargılama işlemlerinin icrası tehir edilerek ve bu işlemelerin yapılması hususunda gerekli özen gösterilmeyerek yargılama süresinin uzatıldığını, ayrıca uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle taşınmazlardan yararlanamadıkları gibi, taşınmazlara bağlı olarak sağlanan destekleme primleri gibi gelirlerden de mahrum kaldıklarını belirterek, makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
25. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
26. Başvurucular, 1974 yılında açılan hukuk davasının henüz kesin karara bağlanmamış olduğunu belirterek, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18)
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
32. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
33. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
34. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
36. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
37. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, dört adet taşınmaz hakkında asliye hukuk mahkemesinde açılan tapu iptali davasının verilen görevsiz kararıyla kadastro mahkemesine devredilmesi ve belirtilen taşınmazlar hakkında kadastro mahkemesinde açılan tespite itiraz davaları ile birleştirilmesi suretiyle yürütülen bir yargılamanın söz konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 12/3/1974 tarihidir. Başvuruculardan Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu ve Mukadder Necimoğlu ise, belirtilen davanın davacılarından olan bir şahsın mirasçıları olarak muhtelif tarihlerde dahili dava edilmek suretiyle yargılama sürecine katılmışlardır. Ancak miras bırakanlarından intikalle davayı takip etmekte olan belirtilen başvurucular açısından da makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları tarih değil, somut olayda murisleri açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anı olan 12/3/1974 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
39. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
40. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
41. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta dört adet taşınmaza ilişkin tapu iptal talebi olduğu, dava konusu taşınmazlara ilişkin kadastro tespit çalışmaları yapılması üzerinde dosyanın görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine devredildiği ve belirtilen mahkeme nezdinde açılıp aynı taşınmazları konu alan tespite itiraz dosyaları ile birleştirildiği, 12/3/1974 tarihli tensip zaptı ile yargılamasına başlanılan davanın taraflarında onu aşkın kişinin yer aldığı ve otuz dokuz yılı aşkın yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince davanın esasına dair dört karar verildiği, kararların temyiz incelemesi neticesinde bozularak dosyanın son olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1994/2 sırasına kaydının yapıldığı ve belirtilen esas üzerinde yürütülen yargılamanın 21/3/1994 tarihinde düzenlenen tensip zaptı sonrasında yaklaşık on yıldır devam etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
42. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi nezdinde geçen bölümünün bir yıl altı aylık yargılama periyodu dışındaki kısmının kadastro mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 16-22).
43. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
44. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu kırk yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucular tarafından ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan yararlanamadıkları ve taşınmazlar nedeniyle sağlanan gelir desteklerinden istifade edemedikleri belirtilerek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
47. Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 500.000 TL maddi ve başvurucuların her biri için 150.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
48. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve başvuruculardan Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu ve Mukadder Necimoğlu’nun yargılamayı miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları göz önünde bulundurularak, takdiren başvurucular Abidin Necimoğlu, Hasip Necimoğlu, Şeyhmus Necimoğlu ve Nezlişah Necimoğlu’nun her birine 22.450,00 TL, başvurucular Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu ve Mukadder Necimoğlu’nun her birine 3.250,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvuruya konu yargılamanın otuz dokuz yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucular Abidin Necimoğlu, Hasip Necimoğlu, Şeyhmus Necimoğlu ve Nezlişah Necimoğlu’nun her birine 22.450,00 TL, başvurucular Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu ve Mukadder Necimoğlu’nun her birine 3.250,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
18/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.