TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABİDİN NECİMOĞLU VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4503)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Abidin NECİMOĞLU
|
|
|
Mukadder TACAR
|
|
|
Nezlişah PİRİNÇÇİOĞLU
|
|
|
Faruk NECİMOĞLU
|
|
|
Mümtaz NECİMOĞLU
|
|
|
Hasip NECİMOĞLU
|
|
|
Şeyhmus NECİMOĞLU
|
|
|
Serdar NECİMOĞLU
|
|
|
Faik NECİMOĞLU
|
|
|
Gülsen NECİMOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali Aydemir
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular 1974 yılında
açılan hukuk davasının henüz karara bağlanmamış olması ve yargılama sürecinde
taşınmazlarından yararlanamamaları nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi
ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 10/10/2013 tarihinde
yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 11/11/2013 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi
Ballı köyü 88, 90, 99 ve 104 parsel sayılı taşınmazların toprak tevzi
komisyonunca yapılan çalışmalar neticesinde hazine adına tescil edilmesi
üzerine, yapılan tescilin iptali hususunda başvuruculardan bir kısmı ve diğer
başvurucuların murisleri tarafından, 12/3/1974 tarihinde Derik Asliye Hukuk
Mahkemesinde tapu iptal davası açılmıştır.
8. Derik Asliye Hukuk
Mahkemesinin 23/9/1975 tarih ve E.1974/13, K.1975/57 sayılı görevsizlik kararı
ile taşınmazlara ilişkin kadastro tespit çalışmaları yapıldığından bahisle,
dosyanın Derik Kadastro Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
9. Başvurucular ve murisleri
tarafından, ayrıca 88, 90, 99 ve 104 parsel sayılı taşınmazların kadastro
tespitlerinin iptali hususunda 6/11/1975 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinin
E.1975/420-421-422-423 sayılı dosyaları ile tespite itiraz davaları açılmıştır.
10. Mahkemece, görevsizlik
kararı ile devredilen dosya, belirtilen tespite itiraz davaları ile
birleştirilerek askı ilanları yapılmıştır.
11. Derik Kadastro Mahkemesinin,
belirtilen tespite itiraz davalarının kabulüne dair 19/11/1976 tarihli dört
kararı da Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 10/10/1977 tarihli kararlarıyla bozulmuş,
bozma sonrası dosyaların Derik Kadastro Mahkemesinin E.1977/622-623-624-625
sıralarına kaydı yapılmış, akabinde ilk derece mahkemesince E.1977/623-624-625
sayılı dosyaların E.1977/622 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine karar
verilmiştir.
12. Derik Kadastro Mahkemesinin
davanın kabulüne dair 15/10/1982 tarih ve E.1977/622, K.1982/323 sayılı kararı
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 7/3/1985 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma
sonrası dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1983/70 sırasına kaydı yapılmıştır.
13. Derik Kadastro Mahkemesinin
davanın kabulüne dair 6/11/1985 tarih ve E.1983/70, K.1985/2 sayılı kararı
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 10/4/1986 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma
sonrası dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1986/1 sırasına kaydı
yapılmıştır.
14. Derik Kadastro Mahkemesinin
davanın kabulüne dair 25/7/1986 tarih ve E.1986/1, K.1986/19 sayılı kararının
Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 16/6/1988 tarihli kararlarıyla bozulması üzerine,
dosyanın Derik Kadastro Mahkemesinin E.1988/23 sırasına kaydı yapılmıştır.
15. Derik Kadastro Mahkemesinin
davanın kabulüne dair 5/1/1991 tarih ve E.1988/23, K.1991/1 sayılı kararı
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 29/11/1993 tarihli kararlarıyla bozulmuş, bozma
sonrası dosyanın son olarak Derik Kadastro Mahkemesinin E.1994/2 sırasına kaydı
yapılmış olup, dava hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/6/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 28/6/2013 tarih ve 2013/4503
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular, kendilerine
ait taşınmazlara ilişkin olarak 1974 yılında açılan ve Derik Kadastro
Mahkemesinin E.1994/2 sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın otuz dokuz
yıldır devam ettiğini, dava süresinin uzamasında kusurlarının olmadığını,
değişik gerekçelerle yargılama işlemlerinin icrası tehir edilerek ve bu
işlemelerin yapılması hususunda gerekli özen gösterilmeyerek yargılama
süresinin uzatıldığını, ayrıca uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle
taşınmazlardan yararlanamadıkları gibi, taşınmazlara bağlı olarak sağlanan
destekleme primleri gibi gelirlerden de mahrum kaldıklarını belirterek, makul
sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
25. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
26. Başvurucular, 1974 yılında
açılan hukuk davasının henüz kesin karara bağlanmamış olduğunu belirterek,
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
32. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
33. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
36. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
37. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, dört adet taşınmaz hakkında asliye hukuk mahkemesinde açılan tapu
iptali davasının verilen görevsiz kararıyla kadastro mahkemesine devredilmesi
ve belirtilen taşınmazlar hakkında kadastro mahkemesinde açılan tespite itiraz
davaları ile birleştirilmesi suretiyle yürütülen bir yargılamanın söz konusu
olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
38. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin
başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin
işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup,
somut başvuru açısından bu tarih, 12/3/1974 tarihidir. Başvuruculardan Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar Necimoğlu,
Mümtaz Necimoğlu ve Mukadder Necimoğlu
ise, belirtilen davanın davacılarından olan bir şahsın mirasçıları olarak
muhtelif tarihlerde dahili dava edilmek suretiyle yargılama sürecine
katılmışlardır. Ancak miras bırakanlarından
intikalle davayı takip etmekte olan belirtilen başvurucular açısından da makul
süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların
yargılamaya katıldıkları tarih değil, somut olayda murisleri açısından
değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anı olan 12/3/1974 tarihidir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
39. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
40. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
41. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta dört adet
taşınmaza ilişkin tapu iptal talebi olduğu, dava konusu taşınmazlara ilişkin
kadastro tespit çalışmaları yapılması üzerinde dosyanın görevsizlik kararı ile
kadastro mahkemesine devredildiği ve belirtilen mahkeme nezdinde açılıp aynı
taşınmazları konu alan tespite itiraz dosyaları ile birleştirildiği, 12/3/1974
tarihli tensip zaptı ile yargılamasına başlanılan davanın taraflarında onu
aşkın kişinin yer aldığı ve otuz dokuz yılı aşkın yargılama sürecinde ilk
derece mahkemesince davanın esasına dair dört karar verildiği, kararların
temyiz incelemesi neticesinde bozularak dosyanın son olarak Derik Kadastro
Mahkemesinin E.1994/2 sırasına kaydının yapıldığı ve belirtilen esas üzerinde
yürütülen yargılamanın 21/3/1994 tarihinde düzenlenen tensip zaptı sonrasında
yaklaşık on yıldır devam etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
42. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi
nezdinde geçen bölümünün bir yıl altı aylık yargılama periyodu dışındaki
kısmının kadastro mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması
durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 16-22).
43. Özellikle somut yargılama
açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı
nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme
yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
44. Kadastro mahkemesi
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından,
özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye
hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B.
No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu kırk yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucular tarafından
ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan yararlanamadıkları ve
taşınmazlar nedeniyle sağlanan gelir desteklerinden istifade edemedikleri
belirtilerek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında
başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde
yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
47. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 500.000 TL maddi ve başvurucuların
her biri için 150.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
48. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucuların tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yargılama süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında ve başvuruculardan Gülsen Necimoğlu,
Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu,
Serdar Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu
ve Mukadder Necimoğlu’nun yargılamayı miras
bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları göz önünde bulundurularak, takdiren başvurucular Abidin Necimoğlu,
Hasip Necimoğlu, Şeyhmus Necimoğlu ve Nezlişah Necimoğlu’nun her birine
22.450,00 TL, başvurucular Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar
Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu
ve Mukadder Necimoğlu’nun her birine 3.250,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Başvuruya konu yargılamanın
otuz dokuz yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede
yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği
açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin
gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en
kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucular Abidin Necimoğlu, Hasip Necimoğlu, Şeyhmus Necimoğlu ve Nezlişah Necimoğlu’nun her birine
22.450,00 TL, başvurucular Gülsen Necimoğlu, Faruk Necimoğlu, Faik Necimoğlu, Serdar
Necimoğlu, Mümtaz Necimoğlu
ve Mukadder Necimoğlu’nun her birine 3.250,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
18/5/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.