TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MELEKE KURCAK VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9568)
|
|
Karar Tarihi: 1/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Meleke KURCAK
|
|
|
2. Samet KURCAK
|
|
|
3. Emre KURCAK
|
|
|
4. Nazire KURCAK
|
|
|
5. Hilmi KURCAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Fahrettin KANER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargılamanın uzun sürmesi ve mahkeme kararının
uygulanmaması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2013 tarihinde Tekirdağ İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 16/5/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlığın 8/7/2014 tarihli görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş,
başvurucular 5/8/2014 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
sunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisi 29/2/2000 tarihinde meydana gelen iş
kazası sonucu vefat etmiştir.
8. Başvurucular 5/1/2001 tarihinde H.A., S.Ö., H.Ş., Sağlık
Bakanlığı, Yuvaş A.Ş. ve Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü (Yurtkur) aleyhine
Tekirdağ İş Mahkemesinde açtıkları davada, murislerinin davalılara ait
işyerinde çalıştığı sırada verilen talimat üzerine sağlık ocağının kalorifer
kazanının bulunduğu yere gittiğini, bu kısmın su ile dolması ve ortamda elektrik
kaçağı bulunması nedeniyle elektrik akımına kapılarak vefat ettiğini ileri
sürerek maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmişlerdir.
9. a. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığınca H.A. ve H.Ş. hakkında
yapılan soruşturma sonucunda 20/12/2000 tarihinde, şüpheliler hakkında
soruşturma izni verilmemesi nedeniyle takipsizlik kararı verilmiştir.
b. Anılan karara yapılan itiraz, Kırklareli Ağır Ceza
Mahkemesinin 12/1/2001 tarihli ve 2000/23 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
10. a. Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünün (SSK),
kazanın iş kazası olmadığı gerekçesiyle başvuruculara maaş bağlamaması üzerine
başvurucu Meleke Kurcak, 10/9/2001 tarihinde SSK, Yurtkur ve Yuvaş A.Ş. aleyhine
Tekirdağ İş Mahkemesinde iş kazasının tespiti davası açmıştır.
b. Mahkemece 26/9/2003 tarihli ve E.2001/135, K.2003/112 sayılı
kararla davanın kabulüne ve kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar
verilmiştir.
c. Karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 30/3/2004 tarihli ve
E.2004/265, K.2004/3023 sayılı ilamıyla onanmıştır.
11. a. Başvurucu Meleke Kurcak
12/9/2005 tarihinde SSK aleyhine Tekirdağ İş Mahkemesinde açtığı davada, iş
kazasına dayalı aylıkların geç ödenmesi nedeniyle bundan doğan zararın
tazminini talep etmiştir.
b. Mahkemece 15/5/2007 tarihli ve E.2005/298, K.2007/156 sayılı
kararla davanın kabulüne karar verilmiştir.
c. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22/12/2008
tarihli ve E.2007/17913, K.2008/16510 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
12. Başvurucuların açtığı tazminat davası neticesinde Tekirdağ
İş Mahkemesinin 10/6/2009 tarihli ve E.2001/3, K.2009/146 sayılı kararıyla
davanın kısmen kabulüne; başvurucular Meleke Kurcak,
Samet Kurcak ve Emre Kurcak
için 79.567,95 TL maddi, 15.000 TL manevi tazminatın; başvurucular Nazire Kurcak ve Hilmi Kurcak için
toplam 5.000 TL manevi tazminatın davalılar H.Ş., Sağlık Bakanlığı, Yurtkur ve Yuvaş A.Ş.den tahsiline karar verilmiştir.
13. Başvurucular, anılan karara dayalı olarak Tekirdağ 2. İcra
Müdürlüğünün E.2009/9781 sayılı dosyasında davalılar aleyhine icra takibi
başlatmışlardır.
14. Tarafların kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 24/2/2011 tarihli ve E.2009/15241, K.2011/1563 sayılı ilamıyla
tarafların manevi tazminata ilişkin temyiz itirazlarının reddine ve maddi
tazminatın hesaplanmasında hata yapıldığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
15. Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda
14/12/2012 tarihli ve E.2011/83, K.2012/300 sayılı kararla başvurucular Meleke Kurcak, Samet Kurcak ve Emre Kurcak için 82.589,18 TL maddi, 15.000 TL manevi
tazminatın; başvurucular Nazire Kurcak ve Hilmi Kurcak için toplam 5.000 TL manevi tazminatın davalılar
H.Ş., Sağlık Bakanlığı, Yurtkur ve Yuvaş A.Ş.den tahsiline karar
verilmiştir.
16. Davalıların temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 22/10/2013 tarihli ve E.2013/6442, K.2013/18966 sayılı ilamıyla
hüküm onanmıştır.
17. Karar 21/11/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular 16/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
19. Tekirdağ 2. İcra Müdürlüğünün 26/10/2015 tarihli yazısından
icra dosyasında, toplam borç miktarının 540.129,60 TL olduğu, bu miktarın
279.160,91 TL’sinin Yurtkur tarafından, 260.968,69
TL’sinin Sağlık Bakanlığı tarafından ödendiği ve 13/10/2015 tarihinde dosyanın
infaz edilerek işlemden kaldırıldığı anlaşılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
22. 6098 sayılı Kanun’un 55. maddesi şöyledir:
“Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu
Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya
tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan
ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan
indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile
artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile
idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen
veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem
ve davalarda da uygulanır.”
23. 6098 sayılı Kanun'un 56. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya
ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın
ödenmesine karar verilebilir.”
24. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar
Kanunu'nun 26. maddesi şöyledir:
“(Değişik fıkra: 20/06/1987
- 3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı,
işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği
ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir
hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi
kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin
tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22nci maddede belirtilen
tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı ... Kurumca işverene ödettirilir. (Ek cümle:
29/07/2003 - 4958 S.K./28. md.)
İşçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya
kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber
zarara sebep olan 3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara
Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.
(Ek fıkra: 24/10/1983 -
2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek hastalıkları
sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her türlü yardım
ve ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kasdı veya kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek
hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine Kurumca rücu edilemez.”
25. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun 34. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ödeme
emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak
emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya
hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen
emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen
tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.
Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm
ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma
sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu
idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve
benzeri tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi
halinde gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi
talep edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir.”
26. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesi şöyledir:
“Temyiz dava icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız
çıktığı takdirde mahkümun bihi
eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkümunbih olan nutuk ve eşyayı bir mevkii resmiye
depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlakı
haczedilmiş olmak şartiyle Mahkemei
Temyiz talep üzerine müstacelen icranın tehirine karar verebilir.
Müstedi Devlet ise veya müzahareti
adliyeye nail olup da davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bila teminat icranın tehirine karar verilebilir.
Nafaka hükümleri müstesnadır.
Gayrimenkule ve buna mütaallik
aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz.
(Ek:12/6/1979-2248/9 md.) Hükmün kesinleştiği; ilamın altına veya arkasına
yazılıp tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hakimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir.”
27. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 36. maddesi şöyledir:
“İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu,
hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut
hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek
taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun
hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması
için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar
alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre
ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.
Borçlu, Devlet veya adlî yardımdan yararlanan bir kimse ise
teminat gösterme zorunluluğu yoktur.
…”
28. 2004 sayılı Kanun’un 82. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz
olmadığı gösterilen mallar,
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 16/12/2013 tarihli ve 2013/9568 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
30. Başvurucular; murislerinin iş kazası sonucu vefatı üzerine
Tekirdağ İş Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açtıklarını; Mahkemece
verilen ilk kararın Yargıtay tarafından maddi tazminatın hesaplanmasındaki hata
yönünden bozulduğunu, Mahkemece yeniden karar verildiğini, davalıların temyizi
üzerine Yargıtay tarafından 22/10/2013 tarihinde hükmün onandığını, hükmedilen
tazminatın 1/4’ünün davalı Yurtkur tarafından
ödendiğini, kalan miktarın ödenmediğini ve ne zaman ödeneceğinin de belli
olmadığını, davalı kurumların mallarına haciz konulamaması nedeniyle tazminatın
tahsil edilemediğini, 14 yıl süren yargılama süresince mağdur olduklarını, uzun
süren yargılamaya rağmen tazminatın hâlen ödenmediğini belirterek mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
31. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların,
Tekirdağ İş Mahkemesinin kararına rağmen maddi ve manevi tazminatın idare
tarafından ödenmediğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ve 14
yıl süren yargılama süresince mağdur olduklarını ileri sürdükleri
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Mahkemece hükmedilen tazminat
alacaklarının Yurtkur ve Sağlık Bakanlığı tarafından
ödendiği, 13/10/2015 tarihinde Tekirdağ 2. İcra Müdürlüğünün dosyasının infaz
edilerek işlemden kaldırıldığı anlaşılmıştır.
32. Mahkeme kararlarının uygulanmaması veya geç uygulanması
mülkiyet ve adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlali
iddiaları altında incelenmekteyse de Mahkemece hükmedilen tazminatın
başvuruculara ödenmiş olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddialarının
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir. Ayrıca başvurucuların yargılamanın
makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında makul
sürede yargılanma haklarının ihlali iddiasında bulundukları dikkate alındığında
mahkeme kararlarının icra sürecinin de makul sürede yargılanma hakkı kapsamında
değerlendirilebileceği hususu göz önünde bulundurularak (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 52) başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamındaki ihlal
iddialarının tamamı makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi neticesinde
başvurucuların, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de
bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucular, Tekirdağ İş Mahkemesinde açtıkları maddi ve
manevi tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
35. Bakanlık, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına
ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
36. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).
37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41–45).
38. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda iş kazası sonucu meydana gelen ölüm üzerine başvurucular tarafından
açılan maddi ve manevi tazminat davasında 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur.
39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
5/1/2001’dir.
40. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan
ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa
yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, §
40).
41. AİHM’e göre, hangi yargı makamı
verirse versin, bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde
anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru
olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B.
No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
42. Nitekim AİHM, mahkeme tarafından verilen hükmün yerine
getirilmesini, Sözleşme’nin 6. maddesi bakımından yargılamanın bütünleyici bir
parçası olarak görmekte ve yargılamanın uzunluğuyla ilgili davalarda da
incelemektedir (Di Pede/İtalya, B.
No: 15797/89, 26/9/1996, §§ 20-24).
43. Yargılama sürecinin bitiş tarihi, çoğu zaman icra aşamasını
da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut
başvuru açısından bu tarih, Tekirdağ İş Mahkemesince verilen ve Yargıtay 21.
Hukuk Dairesince 22/10/2013 tarihinde onanan hükmün Yurtkur
ve Sağlık Bakanlığı tarafından icra edildiği 13/10/2015 tarihidir.
44. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan
değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde,
gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği
önem nazara alındığında iş ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin davaların
ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi
gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemeler
dışında sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas
ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı,
basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 59).
45. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha
basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay
bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir
yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç, §§
64, 65).
46. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucuların
murislerinin iş kazası sonucu vefat etmesi üzerine başvurucuların; maddi ve
manevi zararlarının tazmini istemiyle H.A., S.Ö., H.Ş., Sağlık Bakanlığı, Yuvaş A.Ş. ve Yurtkur aleyhine
Tekirdağ İş Mahkemesinde dava açtıkları, Mahkemece 10/6/2009 tarihinde verilen
karara dayalı olarak Tekirdağ 2. İcra Müdürlüğünün E.2009/9781 sayılı
dosyasında icra takibi başlattıkları anlaşılmıştır.
47. Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
24/2/2011 tarihli ilamıyla hükmün bozulması sonucu Mahkemece; 14/12/2012
tarihinde davanın kısmen kabulüne, maddi ve manevi tazminatların davalılar
H.Ş., Sağlık Bakanlığı, Yurtkur ve Yuvaş A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği; başvurucuların,
anılan karara dayalı olarak Tekirdağ 2. İcra Müdürlüğünün E.2009/9781 sayılı
dosyasında başlattıkları icra takibine devam ettikleri belirlenmiştir.
48. Davalıların temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince
22/10/2013 tarihinde hükmün onanarak kesinleştiği, icra dosyasında borçlu
sıfatıyla yer alan Yurtkur ve Sağlık Bakanlığı
tarafından icra takip dosyasındaki borcun ödendiği ve 13/10/2015 tarihinde
takip dosyasının infazen işlemden kaldırıldığı,
dolayısıyla yargılama sürecinin anılan tarih itibarıyla sona erdiği
anlaşılmıştır.
49. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Hayrettin Ekim, B. No: 2013/3442,
20/3/2014, §§ 33-55).
50. Başvuruya konu davanın incelenmesi neticesinde hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak
bakıldığında davanın karmaşık nitelikte olmadığı belirlenmiştir. Dolayısıyla
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı, yargılama sürecinin başladığı tarihten itibaren Yurtkur ve Sağlık Bakanlığı tarafından Mahkemece hükmedilen
tazminat miktarının icra takibine dayalı olarak ödendiği ve dosyanın işlemden
kaldırıldığı tarihe kadar devam eden on dört yıl dokuz aylık yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucular, anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespiti
ile ayrı ayrı 25.000 TL maddi ve 25.000 TL manevi tazminatın ödenmesini talep
etmişlerdir.
53. Bakanlık görüşünde, başvurucuların tazminat talebi konusunda
değerlendirme yapılmamıştır.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
55. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on dört yıl
dokuz aylık yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu
sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucular Meleke Kurcak, Samet Kurcak ve Emre Kurcak’a net
21.600 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine; başvurucular Hilmi Kurcak ve Nazire Kurcak’a net
21.600 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle başvurucular Meleke Kurcak, Samet Kurcak ve Emre Kurcak’a net 21.600 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE, başvurucular Hilmi Kurcak ve Nazire Kurcak’a net 21.600 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D.
198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru
tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına
1/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.