TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SUAT TURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/387)
|
|
Karar Tarihi: 30/12/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Suat TURAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hakan TOKBAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hakkında
yürütülen ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmaması, çelişkiler giderilmeden
ve gerekçesiz olarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 7/1/2013 tarihinde
Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonu 14/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
4. Bölüm tarafından 4/12/2013
tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 5/12/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı
3/1/2014 tarihinde başvuruya ilişkin görüşünü bildirmiştir.
6. Adalet Bakanlığı görüşü
13/1/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu ve diğer iki sanık
30/12/2001 tarihinde işledikleri iddia edilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
ve nitelikli yağma suçları nedeniyle aynı gün yakalanarak gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucu 31/12/2001
tarihinde Kartal 1. Sulh Ceza Mahkemesince tutuklanmış ve isnat edilen suçlara
ilişkin olarak 3/1/2002 tarihli iddianameyle hakkında kamu davası açılmıştır.
10. Bakırköy 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2002/73 sayılı dosyasında yürütülen yargılamada 27/5/2002
tarihinde tüm sanıkların tutukluluk hali sona erdirilmiştir.
11. Bakırköy 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 14/5/2007 tarih ve E.2002/73, K.2007/360 sayılı kararıyla
başvurucu, yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından toplam 14 yıl
2 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
12. İlk derece mahkemesinin
gerekçeli kararında;
“Müşteki A.S. ile tanıklar A. Ş., C. Y., N. K. ve K.
Ö. huzurda dinlenmiştir.
İlk
aşamada alınmış beyanlar dosyada yer almaktadır. 31.12.2001 tarihli raporda A.S’nin 5 gün iş güçten kalacak
şekilde yaralandığı belirtilmiştir.
Olay yeri tespit tutanağı 40 sıra numarası ile
dosyada yer almaktadır. Yine ele geçen tabanca ile ilgili ekspertiz raporu
dosyada bulunmaktadır.
Dosyadaki deliller genel olarak bunlardan
ibaret olup işin nitelendirilmesi ve sonuçlandırılması aşamasına geçilmiştir.
Tüm dosya kapsamından olay öncesinde müşteki
A. S. ile N. K. adlı kişi arasında bir araba işi nedeni ile sürtüşme bulunduğu,
N. K.'nın bu sorunun çözümünü polis memuru olan A. T.
ve diğer iki sanığa havale ettiği, olay günü müştekinin evinden çıkarak
arabasını çalıştıracağı sırada sanıkların silahlı biçimde önüne çıkıp onu tehdît ettikleri, başına tabanca kabzası ile vurup zorla
arabaya bindirip uzaklaştırdıkları, yolda kendisini döverek üzerinde bulunan
116 YTL parasını aldıkları, daha sonra müştekinin ailesi tarafından olayın
haber verilmesi üzerine olayın soruşturulmaya başlandığı, sanıkların
yakalanarak haklarında kamu davası açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce olayın genel hatları ile bu
şekilde oluştuğu sonucuna varılmıştır. Dosyada çözülmesi gereken sorun,
sanıkların suç işlediğine dair yeterli delil olup olmadığı, varsa eylemlerin
nasıl nitelendirileceğidir.
Ruhsatsız silah suçundan açılan kamu davası
yönünden zamanaşımı süresinin dolduğu görülmüş ve ortadan kaldırma kararı
verilmiştir.
Mahkememizce sanıkların birlikte nitelikli
yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları ayrı ayrı sabit görülerek
cezalandırılmaları yoluna gidilmiştir.
Dosyada 28 sıra numarası ile sanık Nusret
Kaya'nın ilk ifadesi yer almaktadır. Bu ifadeye göre polis memuru olan A. T.'nin araba ihtilafını çözmek için tahsilatçı edası ile olaya
bilerek katıldığı saptanmıştır.
29 sıra numaralı ifadesi bulunan H. G.'nin ifadesinde mağdurun silahla kaçırıldığı şeklinde
anlatım bulunmaktadır. 30 sıra numaralı rapor mağdurun dövüldüğünü şiddete
maruz kaldığını ortaya koymaktadır.
Mağdurun 32 sıra numaralı ifadesi, 34 sıra
numaralı ihbar tutanağı, 36 sıra numaralı olay yeri inceleme raporu, 40 sıra
numaralı olay yeri tesbit tutanağı bu oluş ve kabulü
desteklemektedir.
Müşteki A. S.'nin
duruşma ifadesi ilk ifadesi ile uyumludur. Tanık K. Ö.'nün
mahkeme önündeki ifadesi bunu desteklemektedir.
Sanıkların ilk ifadeleri tevil yollu anlatım
içerdiği, itibara değer olmadığı, mağdurun tabancasını düşürüp onların almaları
ve ona karşı kullanmalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğu saptanmıştır.
Jandarma görevlisi M. Ç.’nin
68 sıra numaralı ifadesi yine Jandarma görevlisi T. K.'nin
70 sıra numaralı ifadesi bu oluşu ve kabulü desteklemektedir.
Tüm bu hususlar karşısında mağdur A.S.’nin N. K. ile olan ihtilafı yüzünden sanıkların tahsilatçı
şeklinde olaya dahil oldukları, olay günü sabah saatlerinde aracına binmek
isteyen mağdura silah çekip kafasına vurduktan sonra zorla arabaya
bindirdikleri, Samandıra'dan Halkalı’ya
kadar son derece uzak bir yere götürüp uzun süre alıkoymaları, dövmeye ve
tehdit etmeleri üzerinde bulunan 116 YTL parası ve cüzdanını yağmaladıkları
anlaşılmıştır.” denilmektedir.
13. Bu karar Yargıtay 6. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarih ve E.2008/15417, K.2012/16241 sayılı ilamıyla
onanmıştır. Onama kararı 17/12/2012 tarihinde öğrenilmiştir.
14. Başvurucu 7/1/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149. maddesi şöyledir:
“Yağma suçunun;
a) Silahla,
..
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
..
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
16. 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 109. maddesi şöyledir:
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya
bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar
hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir,
tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
…
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
bir kat artırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 30/12/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 7/1/2013 tarih ve 2013/387
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmadığını, yaklaşık 11 yıl sürdüğünü, ifadelerdeki
çelişkiler giderilmeden, savunma tanıklarının beyanlarına neden itibar
edilmediği açıklanmadan mahkûmiyete karar verildiğini, ilk derece mahkemesi ve
temyiz mercii kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma
hakkını düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden
yargılama yapılmasına ve tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
i. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
19. Adalet Bakanlığı görüşünde,
adil yargılanma hakkının bireylere dava sonucunda verilen kararın değil,
yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı
verdiğini, bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerektiği
belirtilmiştir.
20. Adalet Bakanlığı, ilk derece
mahkemesinin gerekçeli kararında iddia ve savunmalara yer verdiğini, delilleri
tartıştığını, mahkumiyet kararını mağdur ve tanık
beyanları ile sağlık ve ekspertiz raporlarına, olay yeri inceleme raporuna,
ihbar ve tespit tutanağına dayandırdığını, temyiz merciinin de kararında ilk
derece mahkemesinin gerekçesine atıf yaptığını belirtmektedir.
21. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
22. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, § 30, 16/5/2013).
23. Başvurucu, İlk Derece
Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürerek
Anayasa'nın 141. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen
iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması halinde,
mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Ancak,
davanın sonucunu temelden etkileyecek bir itiraz varsa kararda özellikle bu
husus incelenmelidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
25. Öte yandan temyiz merciinin
yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması halinde, bunu aynı
gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
26. Somut olayda, çelişkiler
giderilmeden, önemli tanıklar dinlenmeden, savunma tanıklarına neden itibar
edilmediği açıklanmadan sadece müşteki beyanına itibar edilerek mahkûmiyete
karar verildiği belirtilmektedir. İlk derece mahkemesinin
kararına esas gerekçe (§ 12) dikkate alındığında, ulaşılan sonuç bakımından
kararın gerekçesiz olduğunun ve değerlendirmelerin keyfilik taşıdığının kabulü
mümkün değildir.
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Makul
Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
28. Başvurucunun, makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının dayanaktan yoksun olmadığı,
ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı görüldüğünden bu
şikâyet bakımından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
29. Başvurucu, hakkında
yürütülen yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Adalet Bakanlığı, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvurunun bu kısmı hakkında görüş sunmamıştır.
31. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasına ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir. (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), AİHS ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihadından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının görünümleri
olan ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı, AİHS’nin 6. maddesinde yer alması nedeniyle adil yargılanma
hakkı kapsamındadır. Ayrıca, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi
de, Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği makul sürede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 38, 39).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 41-45).
33. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde, iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki yerinin, suçun gerçek
niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılamada ceza hukuku kuralları uygulanmış ise,
ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının
kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu 30/12/2001 tarihinde gözaltına
alınmış ve yargılama sürecinde 27/5/2002 tarihinde serbest bırakılmıştır
Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2007 tarihli kararıyla başvurucu, yağma
ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından toplam 14 yıl 2 ay hapis
cezasına mahkûm edilmiştir. Bu karar Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 1/10/2012
tarihli ilamıyla onanmıştır. Kesinleşen mahkûmiyetle başvurucu hakkında hapis
cezası verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda
kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
35. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, olayın gerçekleştiği 30/12/2001
tarihi itibarıyla başvurucu isnat edilen suçlarla ilgili olarak gözaltına
alınmıştır. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın
verildiği tarihtir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 32). Bu kapsamda, somut yargılama süreci açısından sürenin bitiş tarihi, mahkumiyet kararının kesinleştiği 1/10/2012’dir.
36. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede
sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
37. Başvuruya konu davada yer
alan sanık/müşteki sayısı, suçlamaların niteliği ile yargılama kapsamında
icrası gereken usul işlemleri dikkate alındığında yargılamanın karmaşık
olmadığı açıktır. Dava sürecinin bütününe bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve olay tarihi
itibarıyla yapılan suç isnadından itibaren kesin hükmün verildiği tarihe kadar
geçen yaklaşık 11 yıllık yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
39. Başvurucu 100.000,00 TL
manevi tazminat talep etmiştir.
40. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvuruda, Anayasa'nın 36.
maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmış olup, başvurucunun yalnızca ihlal
tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararının varlığı nedeniyle
başvurucuya takdiren net 10.000,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
42. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 10.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer talebin reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 başvuru harcı ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin kararın tebliğini takiben Maliye Bakanlığına
yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme
olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
30/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.