TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMAİL TAŞPINAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3912)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
İsmail TAŞPINAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdullah ERKOL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, İlçe Seçim Kurulu Başkanının kararı sonucunda
oda seçimlerine katılamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine Mersin 3.
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Mersin Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler
Odasının (SMMMO) üyesidir. Başvurucu, SMMMO’nun
organlarının belirlenmesi için 12/5/2013 tarihinde yapılan oda seçimlerine
Meslekte Birlik Gurubunun başkanı sıfatıyla katılmak istemiştir.
6. Başvurucunun başkanı olduğu gurup adına verdiği aday
listesi Divan Başkanlığı tarafından, tüm adayların ayrı ayrı dilekçe vermesi
gerektiği gerekçesiyle reddedilmiştir.
7. Başvurucu eksikliği gidererek listeyi tekrar Divan
Başkanlığına vermek istemiş, ancak Divan Başkanlığı verilen süre içerisinde
eksiklik giderilmediği gerekçesiyle aday listesini kabul etmemiştir.
8. Başvurucu, Divan Başkanlığının bu kararına yaptığı itiraz
Oda Genel Kurulunda oylanmış ve reddedilmiştir.
9. Başvurucunun, oda seçiminin iptali için yaptığı itiraz
başvurusu Akdeniz 1. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 14/5/2013 tarihli kararı
ile reddedilmiştir. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ret gerekçesini Yeminli Mali
Müşavirler Odası Yönetmeliği’nin oda organlarının seçim esaslarına ilişkin 22.
maddesinin 1. Ek fıkrasında “Guruplardan
aday olacak kişilerin adaylığa ilişkin dilekçeleri gurup listesine eklenerek
divana verilir” hükmüne dayandırmıştır. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı
kararını kesin olarak vermiştir.
10. Başvurucu Akdeniz 1. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının
kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuş; Başkanlık, 17/5/2013 tarihli
kararında, Başkanlığa ibraz edilen ve 11/5/2013 tarihli Genel Kurula sunulduğu
anlaşılan ve içeriğinde “genel kurulun 10.
maddesine şerh koyuyoruz” ibaresi bulunan dilekçenin hangi amaçla
verildiğinin dilekçeden anlaşılmadığı; divan kararlarının iptalinin “birlik yahut mahkeme kararları ile mümkün olduğu”
gerekçesiyle karar düzelme talebinin reddine karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
11. 1/6/1989 tarih ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun “Oda ve birlik organlarının seçim esasları” başlıklı 40.
maddesinin 1., 6., 7., 9., 12., 13. ve 15. fıkraları şöyledir:
“Odaların ve birliğin organ seçimleri gizli oyla yapılır ve
seçim işlemleri aşağıdaki esaslara göre yargı gözetimi altında
gerçekleştirilir.
…
Hâkim, kamu görevlileri veya aday olmayan üyeler arasından
bir başkan ile iki üyeden oluşan bir seçim sandık kurulu tayin eder. Aynı
şekilde ayrıca üç yedek üye de belirler. Seçim sandık kurulu başkanının
yokluğunda kurula en yaşlı üye başkanlık eder.
Seçim sandık kurulu, seçimlerin kanunun öngördüğü esaslara
göre yürütülmesi, yönetimi ve oyların tasnifi ile görevli olup bu görevleri
seçim ve tasnif işleri bitinceye kadar aralıksız olarak devam eder.
…
Seçimlerde, üyeler bağımsız aday olabilecekleri gibi,
aralarında oluşturacakları grupların listelerinden de aday olabilirler. Kurul
üyelikleri ve Birlik Genel Kurul temsilcilikleri için ayrı oy pusulaları
oluşturulur. Oy pusulalarında, grup listelerinden aday olanlar ilgili grup ismi
altında, bağımsız adaylar ise ayrıca listelenir. Oy pusulaları, hangi kurul
üyeliği için hangi grup ya da bağımsız adaya oy verileceğini gösterecek şekilde
hazırlanır, grup isimlerinin ve bağımsız adayların adları yanına işaret konacak
kare şeklinde kutulara yer verilmek suretiyle çoğaltılır, ilçe seçim kurulu mührü
ile mühürlendikten sonra kullanılır. Oylar pusulada yer alan grup ya da
bağımsız adayların ismi yanındaki kutu işaretlenmek suretiyle kullanılır. Oy
verme işlemi, gizli oy açık tasnif esaslarına göre yapılır. Üye listesinde adı
yazılı bulunmayan meslek mensubu oy kullanamaz. Oylar, oy verenin kimliğini
resmi kuruluşlarca verilen belgeyle ispat etmesinden ve listedeki isminin
karşısındaki yeri imzalamasından sonra kullanılır. Oylar, üzerinde ilçe seçim
kurulu mührü bulunan ve oy verme sırasında sandık kurulu başkanı tarafından
verilecek zarflara konulmak suretiyle kullanılır. Mühürsüz oy pusulası ve
zarfla kullanılan oylar geçersiz sayılır.
…
Seçim süresinin
sonunda seçim sonuçları tutanakla tespit edilip seçim sandık kurulu başkan ve
üyeleri tarafından imzalanır. Birden fazla sandık bulunması halinde tutanaklar,
hâkim tarafından birleştirilir. Tutanakların birer örneği seçim yerinde asılmak
suretiyle geçici seçim sonuçları ilan edilir. Kullanılan oylar ve diğer
belgeler tutanağın bir örneği ile birlikte üç ay süreyle saklanmak üzere ilçe
seçim kurulu başkanlığına tevdi edilir.
Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların
düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar,
hâkim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. İtiraz
süresinin geçmesi ve itirazların karara bağlanmasından hemen sonra hakim yukarıdaki hükümlere göre kesin sonuçları ilan eder ve
ilgili oda ile birliğe bildirir.
…
Hâkim, seçim
sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama
sebebiyle seçimlerin iptaline karar verdiği takdirde, süresi bir aydan az ve
iki aydan fazla olmamak üzere seçimin yenileneceği pazar gününü tespit ederek
oda ve birliğe bildirir. Belirlenen günde yalnız seçim yapılır ve seçim
işlemleri bu madde ile kanunun öngördüğü diğer hükümlere uygun olarak
yürütülür.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 6/2/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 4/6/2013 tarihli ve 2013/3912 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, yapılan hukuksuzluk somut belgelerle
ispatlanmasına rağmen İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının, konuyla ilgili yasaya
açıkça aykırı karar vermesiyle ve ayrıca kararın kesin olarak verilmesiyle
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Ön Sorunların İncelenmesi
14. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
15. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
16. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
17. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
18. AİHS’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
20. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre
Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve
yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşmenin 6. maddesi bir kimsenin “medeni
hak ve yükümlülükleri”nin
karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde uygulanır. Sözleşmenin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının “medeni”
meselelerde uygulanabilirliği için ilk olarak bir uyuşmazlığın bulunması
gerekir. İkinci olarak uyuşmazlık, en azından savunulabilir bir şekilde iç
hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek “haklar
ve yükümlülükler” ile ilgili olmalıdır. Üçüncü olarak uyuşmazlık
konusu “haklar ve yükümlülükler”,
Sözleşme’deki anlamıyla “medeni” olmalıdır. Son olarak adil yargılanma hakkının
kapsamına alınması istenen usulün, medeni hak ve yükümlülüğü karara bağlaması
gerekir.
22. Somut olayda başvurucu, Mersin SMMMO’nun
organlarından olan Yönetim Kurulu ve Disiplin Kurulunun belirlenmesi için
yapılan seçimlere Meslekte Birlik Gurubunun başkanı sıfatıyla katılmak istemiş;
Genel Kurul Başkanlık Divanı başvurucunun adaylık başvurusunu, başvuru usulüne
aykırılık nedeniyle reddetmiştir. Başvurucu, adaylık başvurusunun kabul
edilmemesi nedeniyle seçimlere katılamamış ve başvurucunun ilçe seçim kurulu
başkanlığına yaptığı itiraz da reddedilmiştir. Başvurucu, ilçe seçim kurulu
kararının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla
başvurucunun bireysel başvuru hakkına sahip olup olmadığını belirlemek
açısından öncelikle oda seçimlerinde aday olma hakkının “medeni” bir hak olarak nitelendirilip
nitelendirilemeyeceğinin tespiti gerekmektedir.
23. AİHM’in Sözleşme’nin 6. maddesine dair
benimsediği dinamik yorum anlayışı Mahkeme’nin medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili soyut bir tanımlama yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Medeni hak
ve yükümlülük kavramı, ilke olarak, özel hukuk davalarını Sözleşme’nin 6.
maddesinin koruması altına almaktadır. Fakat AİHM, geliştirdiği içtihatla, özel
kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yanında, kamu hukuku özellikleri ağır basan,
devlet ile birey arasındaki uyuşmazlıkları da medeni hak ve yükümlülük
kavramına dâhil etmekte ve 6. maddenin kapsamına girdiğini ortaya koymaktadır. AİHM’in bu yaklaşımı, Avrupa devletlerinin, devletlerin
kamu gücüne dayanan bir imtiyazı kullandığı alanlarda da hukuk yolları sağlama
eğilimi ile uyumludur.
24. Adil yargılanma hakkının bir insan hakkı olarak
kavranmasının bir sonucu olarak AİHM’in geliştirdiği
içtihatlar ile “medeni hak ve yükümlülükler”
deyiminin kapsamının genişletmesinin en önemli sonucu adil yargılanma hakkının
norm alanının genişlemesi olmuştur. Adil yargılanma hakkının norm alanının
genişlemesinin bir sonucu olarak bireyler sahip olduğunu iddia ettikleri tüm
yasal hak ve yükümlülükleri talep edebilir; aynı zamanda devletin bu hak ve
yükümlülüklere yaptığı her türlü müdahaleye yargı önünde itiraz edebilirler.
25. Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36.
maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal
sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya
zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama
veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını
giderebilmesinin etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir
(AYM, E.2013/71, K.2013/77, K.T. 18/6/2013).
26. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde de AİHM’in “medeni hak ve yükümlülükler” deyiminin
kapsamını genişletme eğilimi göz önüne alınmalıdır. AİHM, “medeni hak ve yükümlülükler” deyimini
hangi hukuk alanına girdiğine ve devletin müdahale edip etmediğine
bakılmaksızın bir kişinin sahip olduğu, savunulabilecek hak ve yükümlülükleri
kapsayacak şekilde genişletme eğilimindedir.
27. Somut olayda başvurucu, Mersin SMMMO organlarında görev
almak amacıyla seçimlere katılmak istemiş ancak bazı usulü eksiklikler
nedeniyle aday olma talebi reddedilmiştir. SMMMO’lar,
3568 sayılı Kanun’da yazılı esaslar uyarınca meslek mensuplarının ihtiyaçlarını
karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere
uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve iş
sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek
disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla kurulan, tüzelkişiliğe sahip, kamu
kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. 3568 sayılı Kanun’un 23. maddesinde
Oda Yönetim Kurulunun görevleri, aynı Kanun’un 26. maddesinde Oda Disiplin
Kurulunun görevleri sayılmıştır.
28. Bir mali müşavir olan başvurucu, oda organlarında görev
yapması halinde odanın mallarını yönetmek, odanın bütçesini hazırlamak, oda
genel kuruluna çalışmalar hakkında rapor vermek ya da disiplinle ilgili bazı
muameleleri yapmak gibi odanın ve oda mensuplarının çalışma koşullarına ilişkin
Kanun’dan kaynaklanan bazı görevleri yerine getirecektir. Başvurucunun 3586
sayılı Kanun’dan doğan statüsünden kaynaklanan oda yönetim ve disiplin
kurullarında üye olmak ve odanın yönetimsel işlerinde görev almak için
seçimlerde aday olmak hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan
güvencelerden faydalanacağı kabul edilmelidir.
29. Başvuruya konu karar Akdeniz 1. İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığı tarafından ve kesin olarak verilmiştir. Çözümlenmesi gereken diğer
bir mesele de İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının, Anayasa’nın 36. maddesinde yer
alan “yargı mercileri” deyimi
kapsamına girip girmediği hususudur.
30. Anayasa Mahkemesi 1992 yılında verdiği bir kararında İlçe
Seçim Kurulu Başkanlığının Anayasa'nın 152. ve 10/11/1983 tarih ve 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 28.
maddesinde sözü edilen “mahkeme”
deyiminin kapsamı içine girip girmediğini değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi,
“Seçim kurulları ve seçimlerle ilgili yasa
hükümleri kendine özgü bir çözüm ve kurallar bütünüdür. Anayasa'nın 79.
maddesinde dayanağını bulan seçim yasaları ile bu kurullara ve yargıçlara
verilen görevler seçimin sınırları içinde ve kendi bütünlüğü çerçevesinde
değerlendirilmelidir” gerekçesi ile İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının
“bir davaya bakmakta olan mahkeme” olarak nitelendirilemeyeceğine
karar vermiştir (AYM, E.1992/12, K.1992/2, K.T. 18/2/1992).
31. Somut olayda, başvurucunun bireysel başvurusuna konu
kararı veren merci, 3568 sayılı Kanun’un 40. maddesi hükümleri uyarınca oda ve
birlik seçimlerinde yapılan itirazları kesin olarak karara bağlamak yetkisi
bulunan ve ilçe Seçim Kurulu Başkanlığını yürüten hâkimdir.
32. AİHS’in 6. maddesi de klasik yargı
teşkilatında bulunan mahkemelerin dışında kalan ama yargılama faaliyetlerinde
bulunan organları da kapsayacak şekilde “yargı
yeri” (tribunal) kelimesini
kullanmaktadır. AİHM’e göre bir organa kelimenin
maddi anlamında yargı yeri özelliği kazandıran, onun yargısal fonksiyonudur
(bkz. Belilos/İsviçre, B. No: 10328/83, 29/4/1988, § 64). Bu sebeple öncelikle İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığının yargısal bir faaliyette bulunup bulunmadığının belirlenmesi,
bunun için de söz konusu faaliyetin objektif içeriğine ve İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığınca verilen hükmün niteliğine bakmak gerekmektedir. Bunun için
öncelikle, yargılama faaliyetinden ne anlaşılması gerektiğinin ortaya konulması
zorunludur.
33. Devletin yargılama fonksiyonunun belirlenmesinde iki
temel yaklaşım söz konusudur. Maddi anlamda yargılama faaliyeti, hukuki
uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık iddialarını çözümleyen ve karara bağlayan
bir devlet fonksiyonu olarak görülmektedir. Bu anlayış, organik açıdan idare
içerisinde yer alan kimi organ ve kurulların benzer faaliyetlerinin de
yargılama faaliyeti sayılması sonucunu doğurması nedeniyle yetersiz kalmaktadır
(AYM, E.2012/102, K.2012/207, K.T. 27/12/2012).
34. Günümüzde genel kabul gören organik-şekli ölçüte göre,
yargısal faaliyet, kanunla kurulan bağımsız ve tarafsız kuruluşlar tarafından,
hukuki uyuşmazlıkların ve hukuka aykırılık iddialarının özel yargılama usulleri
izlenerek çözümlenmesi ve kesin hükme bağlanması faaliyeti olarak
tanımlanmaktadır. Bağımsızlık ve tarafsızlık, yargı fonksiyonunu idare
fonksiyonundan ayıran en önemli ölçüt olup, yargı yetkisini kullanacak olan merciin,
çözülmesi istenen uyuşmazlığa doğrudan veya dolaylı olarak taraf olmayan ve
uyuşmazlığın taraflarından tamamen bağımsız olan kişi veya kişilerden
oluşmasını gerektirmektedir. Öte yandan yargılama faaliyetinde idari
faaliyetten farklı olarak, uyuşmazlığın çözümü, bağımsızlık ve tarafsızlığı
güçlendiren özel yargılama usulleri izlenerek gerçekleştirilmektedir. Ayrıca,
yargı organları bir uyuşmazlığı kesin bir biçimde çözerken, idare organlarının
verdiği kararlar kural olarak kesin nitelikte değildir. Dolayısıyla verilen
karara karşı herhangi bir organa başvurulamaması, karara yargısal kimlik
kazandıran önemli bir göstergedir (AYM, E.2012/102, K.2012/207, K.T.
27/12/2012).
35. AİHM de, AİHS’in
6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkı bağlamında mahkemeyi, ulusal
kanunlarda mahkeme olarak nitelendirilmiş olup olmadığına bakmaksızın, belli
bir usul izleyerek ve hukuk kurallarına dayanarak, gerektiğinde devlet zoruyla
yerine getirilmesi mümkün olan karar verme yetkilerini elinde tutan organ
olarak nitelemektedir (bkz. Sramek/Avusturya, B. No: 8790/79, 22/10/1984, §
36). İlgili karar organının
mahkeme olarak nitelendirilebilmesi için ayrıca dava konusu olayı hem maddi hem
de hukuki açıdan inceleme yetkisine sahip olması (bkz. Belilos/İsviçre, B. No: 10328/83, 28/4/1988, § 70) ve dava konusunu bağlayıcı bir şekilde
sonuçlandırma yetkisinin bulunması gereklidir (bkz. Findlay/İngiltere, B. No: 22107/93, 25/2/1997, § 77).
36. Bu tanıma göre yargısal faaliyetin en önemli unsuru, bir
hukuki uyuşmazlığın tüm yönleriyle esastan çözümlenerek karara bağlanması ve bu
kararın kesin hüküm niteliği taşımasıdır. Kesin hüküm, davanın tarafları
arasındaki hukuki ilişkinin, bütün bir gelecek için kesin olarak tespiti veya
düzenlenmesi ve aynı davanın hükmün kesinleşmesinden sonra yeniden
açılamamasıdır.
37. 3568 sayılı Kanun’un 40. maddesi hükümleri uyarınca İlçe
Seçim Kurulu Başkanı olan hâkim, oda ve birlik seçimleri için üye listelerinin
hazırlanması, listelere yapılacak itirazların karara bağlanması, sandık kurulunun
oluşturulması, oy pusulalarının hazırlanması, seçim sonuçlarına ilişkin
tutanakların birleştirilmesi işlemlerini yapar. Ayrıca aynı maddenin “Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile
tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına
yapılacak itirazlar, hâkim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara
bağlanır. İtiraz süresinin geçmesi ve itirazların karara bağlanmasından hemen
sonra hâkim… kesin sonuçları ilan eder ve ilgili oda ile birliğe bildirir”
biçimindeki onüçüncü fıkrası uyarınca seçime ilişkin
uyuşmazlıklar hakkında kesin olarak karar verir. Bundan başka onbeşinci fıkra uyarınca hâkim, seçim sonuçlarını
etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama sebebiyle
seçimlerin iptaline ve seçimlerin yenilenmesine de kesin olarak karar
verebilir.
38. 3568 sayılı Kanun’un 40. maddesinde İlçe Seçim Kurulu
Başkanının kararlarının kesin hüküm niteliğinde olduğunun açıkça belirtilmesi
ve bu karara karşı herhangi bir hukuksal yola başvurma yolunun öngörülmemiş
olması, İlçe Seçim Kurulu Başkanının kararlarının yargısal anlamda kesin hüküm
niteliğinde olduğunu göstermektedir.
39. İlçe Seçim Kurulu Başkanının yargısal fonksiyon ifa edip
etmediğinin saptanmasında dikkate alınması gereken diğer bir unsur da, bağımsızlık ve tarafsızlıktır.
40. 298 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasına göre
bir ilçedeki en kıdemli hâkim o ilçenin ilçe seçim kurulu başkanıdır.
Anayasa'nın Üçüncü Kısmının Üçüncü Bölümde yer alan 138-158. maddelerinde “Genel Hükümler” ve “Yüksek Mahkemeler” başlıkları altında
yargı ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Bu maddelerde Yüksek Mahkemeler ile
bunların başında bulundukları yargı düzenleri sayılmış ve ayrıca mahkemeler ile
hâkimlik ve savcılık mesleğinin temel kuralları belirlenmiştir.
41. Seçimlerin genel yönetim ve denetimi ise Anayasa'nın
Üçüncü Kısmının “Yasama” başlıklı
Birinci Bölümünde yer alan 79. maddede düzenlenmiştir. Anayasa'nın “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi”
başlıklı 79. maddesinde seçimlerin, yargı organlarının genel yönetim ve
denetimi altında yapılması öngörülmüş ve seçimlerin başlamasından bitimine
kadar seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri
yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili
şikâyet ve İtirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kuruluna
verilmiştir.
42. Başta Yüksek Seçim Kurulu olmak üzere seçim kurulları
Anayasa'nın yargı bölümünde yer almadıkları halde, İlçe Seçim Kurulu 298 sayılı
Kanun’un 18. maddesi uyarınca kurulur ve başkanlığını ilçedeki en kıdemli hâkim
yapar. İlçe Seçim Kurulunun görevleri ise aynı Kanun’un 20. maddesinde
sayılmıştır. 298 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı
bendine göre İlçe Seçim Kurulu, “Kanunla
kendisine verilen başkaca görevleri yapmak”la görevlidir.
43. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarının organ
seçimleri 298 sayılı Kanun’un 1. maddesi kapsamı dışında olmasına karşın bu
kuruluşlarla ilgili seçimler kendi özel kanunlarının verdiği görev nedeniyle
İlçe Seçim Kurulu Başkanı olan hâkimin gözetiminde yapılmaktadır. Nitekim 3568
sayılı Kanun’un 40. maddesi hükümleri uyarınca SMMMO’ların
organlarının seçimleri de İlçe Seçim Kurulu Başkanı olan hâkimin gözetiminde
yapılmaktadır.
44. Seçim kurulları Anayasa'nın yargı bölümünde yer
almadıkları halde, başvuruya konu kararı veren İlçe Seçim Kurulu Başkanı, HSYK
tarafından ataması yapılmış, Anayasa’da güvence altına alınan hâkimlik bağımsızlığı
ve teminatından faydalanan bir hâkimdir. Bu itibarla İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığının yargısal fonksiyon ifa edip etmediğinin saptanmasında dikkate
alınması gereken bağımsızlık ve tarafsızlık unsurlarına sahip olduğunu kabul
etmek gerekir.
45. İlçe Seçim Kurulu Başkanının yargısal fonksiyon ifa edip
etmediğinin saptanmasında dikkate alınması gereken son ölçüt ise “kanunla kurulmuş olma” ölçütüdür. AİHS’in 6. maddesinde yer alan “kanunla kurulmuş mahkemede yargılanma hakkı” Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da önemli bir öğesidir (AYM,
E.2002/170, K.2004/54, K.T.5/5/2004). Bununla birlikte Anayasa koyucu,
Anayasa’nın 37. maddesinde “Hiç kimse
kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi
kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran
yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” biçimindeki
kurala yer vererek yargılamayı yapan mahkemenin yasayla kurulması gerektiğini
ayrıca belirlemiştir. Anayasa’nın “Mahkemelerin
kuruluşu” başlıklı 142. maddesinde “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”
denilerek mahkemelerin yasayla kurulması gerektiğinin altı çizilmiştir.
46. Kanunla kurulmuş mahkeme, kuruluş, yetki, yargılama
yöntemleri gibi konuların “yargılamadan önce”
yasayla düzenlenmiş olması anlamına gelir. Yasayla düzenleme ise “belirliliği” ve “öngörülebilirliği” içerir (AYM, E.2010/32,
K.2011/105, K.T.16/6/2011).
47. Anayasa’nın 79. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Yüksek seçim kurulunun ve diğer seçim kurullarının
görev ve yetkileri kanunla düzenlenir” denilmek suretiyle İlçe Seçim
Kurullarının yargılama usulleri kanunilik güvencesine bağlanmış, 3568 sayılı
Kanun’un 40. maddesinde ise Odaların ve Birliğin organ seçimlerinin aynı
Kanun’da yazılı esaslara göre yargı gözetimi altında gerçekleştirileceği
söylendikten sonra İlçe Seçim Kurulu Başkanı olan hâkimin görevleri
sayılmıştır. Bu itibarla İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının, yargısal fonksiyon
ifa edip etmediğinin saptanmasında dikkate alınması gereken kanunla kurulmuş
olma unsuruna sahip olduğu kabul edilmelidir.
48. Bütün bu açıklamalar dikkate alındığında, İlçe Seçim
Kurulu Başkanının seçim konularıyla ilgili şikâyet ve itirazları inceleme ve
kesin hükme bağlama görevi yönünden yargısal bir faaliyet icra ettiği ve hâkim
bağımsızlığı ve tarafsızlığına sahip olduğu kabul edilmiştir. Bu sebeple, seçim
konularıyla ilgili şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin hükme bağlama görevi
yönünden İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının klasik yargı teşkilatı içindeki
mahkemeler dışında kalan ama yargılama faaliyetinde bulunan organları da
kapsayacak şekilde Anayasa’nın 36. maddesinde “yargı
yeri” olarak belirlenen organlardan olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
2. Kabul Edilebilirlik İncelemesi
49. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
50. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
52. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
53. Başvuru konusu olayda başvurucu, Oda seçimlerinde
gurupları adına katılmak üzere aday listelerini eksiklikleri de tamamlanarak
süresinde Genel Kurul Divanına verdiklerini ancak Divanın, listelerin süresinde
verilmediği gerekçesiyle başvurularını reddettiğini ileri sürerek seçim
sonuçlarına itiraz etmiştir. İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ise genel kurul
toplantı tutanağına göre seçim listesinin zamanında verilmediğinin anlaşıldığı
gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Başvurucunun iddiaları mevzuatın
yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
54. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararının değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını
denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya
ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde
haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı
tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara
etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve
iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz
olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin
hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine
yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile
getirdiği anlaşılmaktadır (B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
55. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının
açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucu ayrıca, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının verdiği
kararın kesin olarak verilmesiyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. 3568 sayılı Kanun’un 40. maddesinin onüçüncü
fıkrasında oda seçiminin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların
düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazların,
İlçe Seçim Kurulu Başkanı olan hâkim tarafından aynı gün inceleneceği ve kesin
olarak karara bağlanacağı; itiraz süresinin geçmesi ve itirazların karara
bağlanmasından hemen sonra hâkimin kesin sonuçları ilan ederek ilgili oda ve
birliğe bildireceği düzenlenmiştir.
58. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak
iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
59. Yargı yerlerinin verdikleri kararlarda,
gerek yanılma, gerekse normları değişik biçimde yorumlama sonucu olarak doğan
ve olağan sayılması gereken yasaya ve hukuka aykırılıkların giderilmesini
sağlamak amacıyla bazı yöntemlerin konulması yoluna gidilmiştir. Bir yargı
yerinin verdiği kararda aykırılık olduğu iddiası ile ortaya çıkan uyuşmazlığın
çözümlenmek üzere yargı önüne getirilmesi “kanun
yolu”na başvurmadır. Kanun yoluna başvuru
hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamı içerisinde kabul edilmektedir. Bunun
nasıl yapılacağı ise usul hükümleri ile gösterilmektedir. Anayasa’nın 142.
maddesinde “mahkemelerin kuruluşunun, görev
ve yetkilerinin, işleyişlerinin ve yargılama usullerinin” yasa ile
düzenlenmesi öngörülmüştür. Kanun yoluna ilişkin düzenlemeler, yargılama usulü
kapsamındadır. Yargılamanın olabildiğince hızlı sonuçlanması ve sonuçların bir
an önce açıklanması gerektiğinden her karara karşı değil, fakat önemli
kararlara karşı kanun yoluna gidilmesi gereği benimsenmektedir. Nitekim mahkemelerce
verilen tüm kararlara karşı kanun yolunun açık tutulması, kanun yolu kurumunu
işlemez duruma getirebilir (AYM, E.2006/65, K.2009/114, K.T.23/7/2009).
60. Kaldı ki AİHS’in 6. maddesi ne
ceza davalarında ne de cezai olmayan davalarda, 6. madde güvencelerine uygun
bir mahkemenin kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkını
güvence altına almaktadır. Ancak eğer bir devlet kendi takdirine bağlı olarak
kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıyorsa, kanun yolu başvurusunu
inceleyen mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün Sözleşme’nin 6. maddesinde
yer alan ilkelere uygun olması gerekir (bkz. Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 26). Öte yandan “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” AİHS’in Ek 7 numaralı protokolünün 2. maddesi ile kabul
edilmiştir.
61. Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup,
aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada bunlardan birine
öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman zorunlu olarak
birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin sınırını
oluşturabilmektedir. Hak arama özgürlüğü Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş
ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş ise de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve
yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa’nın 142. ve
davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden Anayasa’nın 141.
maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiği açıktır (AYM, E.2006/65, K.2009/114, K.T.23/7/2009).
62. Seçim kurullarının ve başkanlarının kararlarına karşı
gidilebilecek şikâyet ve itiraz yolları, inceleme mercileri ve usulü 298 sayılı
Kanun’un 110-132. maddelerinde düzenlenmiştir. Oysa somut başvuruda SMMMO
seçimleri 298 sayılı Kanun’da belirlenen usulün dışında 3568 sayılı Kanun
hükümleri uyarınca yapılmıştır. Nitekim 3568 sayılı Kanun’un 40. maddesinde
İlçe Seçim Kurulu Başkanının kararına karşı herhangi bir kanun yolu
öngörülmemiş ve kararların kesin olduğu belirtilmiştir. Söz konusu kuralla,
SMMMO ve Birlik organlarının seçimlerine ilişkin şikâyetlerin ivedilikle
sonuçlandırılması ve birlik organlarının belirlenmesi olduğu açıktır. Bir başka
ifade ile kanun koyucu, önemsiz sayılabilecek bazı itirazlardan ötürü verilen
kararlara karşı kanun yoluna başvurulmasına kanun ile sınır getirmiştir.
Nitekim başvuruya konu Akdeniz İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının kararı kanuna
uygun bir şekilde kesin olarak verilmiştir.
63. Açıklanan nedenlerle, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının
kararını kanunlardaki usul şartlarına uygun biçimde kesin olarak verdiği ve
başkanlığın kararının açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksunluk” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/2/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.