TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
N.G. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/4011)
Karar Tarihi: 10/6/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
N. G.
Vekilleri
Av. Adem DEMİR, Av. Fevzi AKSOY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak için açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 19/3/2015 tarihli dilekçesi ile başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, subay statüsünde görev yapmakta iken 1998 tarihli Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk Silâhlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde düzenlemesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
10. Başvurucunun, bu idari işlemin iptali talebiyle açtığı davada, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesi 27/11/2012 tarihli ve E.2012/412, K.2012/1304 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir
“Görüldüğü üzere yukarıda yer verilen düzenlemeden yararlanmanın temel şartı, 12 Mart 1971-27 Mart 2011 tarihleri arasında yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şura kararları ile TSK’dan ilişiği kesilmiş olmaktır. Dolayısıyla, anılan tarihler arasında olsa bile, yargı denetimine açık idari işlemlerle ilişiği kesilenlerin bu düzenleme kapsamına girmediğinde duraksama yoktur.
Davacının da subay olarak görev yapmakta iken, disiplinsizlik gerekçesiyle Yüksek Askeri Şuranın 1998 yılında verdiği Karar İle TSK'den ilişiğinin kesildiği. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125'inci maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan düzenlemesi nedeniyle, Yüksek Askeri Şura kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu, bu nedenle davacının 923 sayılı Kanunun Geçici 32'nci maddesinden yararlanabilmek için gerekli olan “yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK'dan ilişiği kesilmiş" olmak şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
Davacının disiplin durumu incelendiğinde, davalı idarenin savunma ekinde sunulan ve davacı vekiline incelettirilen bilgi ve belgeler kapsamında davacının babasının 1976 yılında Sofya Başmüftülüğüne atanmasını müteakip Bulgar İstihbarat Servisinin yaptığı hizmet teklifini kabul ederek 1988 yılına kadar anılan servise hizmet ettiği davacının babasının Bulgar propagandası ve Türklere karşı yürütülen politika içinde olduğu, davacının subaylık mesleğini icra ederken ikamet ettiği dairesine çok sayıda kişinin girip çıktığı; görev yerine (okula)zaman zaman alkol alarak geldiği ve bu konuda ikaz edildiği, TSK'ne mensup değişik kuvvet ve sınıfa mensup subay/astsubaylarla hizmet ilişkilerini ayarlayamadığı, sakıncalı sol kategorisinde olduğu, ayrıca 2 (iki) adet disiplin cezasının bulunduğu hususları dikkate alındığında, davacının bu durumu ile 926 Sayılı TSK Personel Kanununun Geçici 32'nci maddesinden yararlandırılmama işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
11. Kararın karşı oy gerekçesi ise şöyledir:
“17 Temmuz 1995 tarihinden 6 Ağustos 1998 tarihli YAŞ kararıyla TSK'dan ilişiği kesilene kadar Öğ.Tğm rütbesinde görev yapan davacının "şiddetli tevbih” ve "3 gün Göz Hapsi” olmak üzere iki adet disiplin cezasının bulunduğu, sicil not ortalamasının "iyi" seviyede olduğu görülmektedir. Davacı hakkında YAŞ kararı sonucu TSK'dan ilişiğinin kesilmesine neden olarak ileri sürülen hususların 1965 ve 1986 yıllarına ait iki gazete haberine, üçüncü şahıs tarafından yazılmış bir mektuba dayandırıldığı, bu konuda davacıya ilişkin somut herhangi bir bilgi ve belge ortaya konamadığı anlaşılmaktadır. 1995 yılında statüye alınan davacının, babası hakkında (üstelik gazete haberlerine konu olan) ileri sürülen hususların davalı idarenin önceden bilgisi dahilinde olması gerektiği, bunun yanında davacıya atfedilebilecek herhangi bir somut olayın bulunamadığı hususları dikkate alındığında, davacının 926 Sayılı Kanununun Geçici 32'nci maddesinden yararlandırılmaması işleminde takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde ölçülü olarak kullanamadığı ve işlemin iptaline karar verilmesi kanaatinde olduğumdan aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadım.”
12. Başvurucunun bu karara karşı karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 30/4/2013 tarihli ve E.2013/500, K.2013/475 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar 15/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 12/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
15. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat” başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet görürler.”
16. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
17. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/6/2013 tarihli ve 2013/4011 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, hangi somut bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da mahkeme nezdinde açıklanmayan soyut iddialara dayanarak davanın reddedildiğini, mahkeme kararına dayanak teşkil eden babasıyla ilgili iddianın, tamamen gerçek dışı ve iftira niteliğindeki iki gazete kupürü ile ona karşı husumet beslediği anlaşılan bir kişi tarafından yazılmış bir mektuba dayandığını, emekli olduktan sonra anavatanı Türkiye'ye gelen babasının devlet büyüklerinden hüsnükabul gördüğünü, şahsının ise milliyetçi, muhafazakâr ve demokrat bir çizgide olup, ''sakıncalı sol kategorisinde'' olduğu iddiasının temelinin bulunmadığını, yine subaylık mesleğini icra etmekte iken, kendisi gibi bayan olan bir arkadaşıyla ikamet ettiğini, evlerine kendisinin ve arkadaşının annesi, babası, kardeşleri, akrabaları ve diğer bayan devre arkadaşları ile görev yaptığı lisan okulundaki sivil bayan memurların gelip gittiğini, dairesine çok sayıda kişinin girip çıktığı iddiasının bundan ibaret olduğunu, görev yerine zaman zaman alkol alarak geldiğine dair hiçbir belge, tutanak, uyarı ve disiplin cezasının bulunmadığı gibi bunun hayat tarzına da uymadığını, keza diğer personelle ilişkilerini ayarlayamadığı iddiasının da dayanaksız olduğunu, tersine birçok takdir ve başarı belgelerinin bulunduğunu, hakkında verilen iki adet disiplin cezasının ise üstünün serbest piyasaya, para karşılığı yaptığı tercüme işlerini kendisine yaptırmak istemesi, şahsının ise bunu uygun bir dille kabul etmemesinden kaynaklanan husumete dayandığını, meslekten çıkarıldıktan sonra iki devlet üniversitesi ile Milli İstihbarat Teşkilatında hizmet vermeye devam ettiğini, babası ve şahsı hakkında ileri sürülen ve mahkeme kararına dayanak alınan iddialar eğer gerçek olsaydı söz konusu yerlerde çalışmasının imkânsız olacağını, mahkemenin açık takdir hatası yaptığını, tüm bu dayanaksız isnatlar nedeniyle masumiyet karinesine aykırı hareket edildiğini, mahkeme kararının gerekçesinin yetersiz olduğunu, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin bulunmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmamasına, kararın yeterli gerekçe içermemesine, AYİM bünyesinde sınıf subaylarının bulunmasına ve iki dereceli yargılama hakkı verilmemesine yönelik iddialarının ayrı başlıklar halinde incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Başvurucu, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın reddedildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
23. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
25. Başvuru konusu olayda başvurucu, mahkeme kararının hiçbir kanıta dayanmayıp bütünüyle keyfi olduğunu belirtmiş, AYİM ise başvurucunun babasının Bulgar İstihbarat Servisinin yaptığı hizmet teklifini kabul ederek, 1988 yılına kadar anılan servise hizmet ettiği, başvurucunun subaylık mesleğini icra ederken ikamet ettiği dairesine çok sayıda kişinin girip çıktığı, görev yerine zaman zaman alkol alarak geldiği ve bu konuda ikaz edildiği, TSK’ya mensup değişik kuvvet ve sınıfa mensup subay/astsubaylarla hizmet ilişkilerini ayarlayamadığı, sakıncalı sol kategorisinde olduğu, ayrıca iki adet disiplin cezasının bulunduğu hususlarını değerlendirerek, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
26. Somut olayda başvurucunun, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge sunmadığı, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından yararlandırılmamasına ilişkin işleme karşı açtığı davada iddialarını ileri sürebildiği ve karşı tarafın görüşlerinden haberdar olmadığına dair yargılama aşamasında AYİM’e bir itirazda bulunmadığı görülmektedir.
27. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, davanın konusunun başvurucunun TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin işlemin iptaline yönelik olduğu, bu kapsamda iddiaların özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık teşkil ettiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, § 40).
28. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurucunun yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
30. Başvurucu, ret kararının gerekçelerinin yeterli olmadığını ileri sürmüştür.
31. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
32. Anayasa'nın 141. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin KAYA ve Muhittin Kaya İnş. Taah. Mad. Gıda Tur. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
33. Başvuru konusu olayda AYİM, idare tarafından kullanılan takdir yetkisinin sınırlarının nelerden ibaret olduğunu belirttikten sonra başvurucunun hukuki durumunu değerlendirmek suretiyle 926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden yararlandırılmamasına konu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
34. Bu durumda AYİM, dava konusu işlemin tesisinde takdir yetkisinin hukuka uygun kullanıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiş olup, kararda başvurucunun iddialarının karşılanmadığından söz edilemez.
35. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun ret kararının gerekçelerinin yeterli olmadığı yönündeki iddialarının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
36. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri sürmüştür.
37. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
38. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Mustafa Yavuz ve Diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).
39. Açıklanan nedenlerle, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
40. Başvurucu, AYİM kararına karşı etkili bir temyiz yolu bulunmadığını ileri sürmüştür.
41. Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme’nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
42. Sözleşme’ye ek 7. Protokol’ün 2. maddesinde, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı tanınmış ise de Türkiye bu protokole taraf olmadığı gibi başvuru konusu olay da bir ceza yargılamasına ilişkin değildir.
43. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi, Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
44. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gizlilik talebinin KABULÜNE,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
4. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
5. İki dereceli yargılanma hakkı iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.