TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH SABRİ KOCAMAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4030)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29232
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah Sabri KOCAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin FEYZİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, usul kurallarına
aykırı olarak savunmasının alınmasının ve mahkûmiyet kararına dayanak olan
dinleme kayıtlarına ilişkin mahkeme kararlarının dava dosyasında bulunmamasının
Anayasa’nın adil yargılanma hakkını düzenleyen 36. maddesinin; kendisi ile aynı
durumda olan bazı sanıklar hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının daha az
ceza verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu halde kendisi hakkında verilen
cezanın bir gerekçe gösterilmeksizin onanmasının Anayasa’nın eşitlik ve
gerekçeli karar haklarını düzenleyen 10. ve 141. maddelerinin
ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/6/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Gaziantep Emniyet Müdürlüğünce
yapılan istihbari çalışmalar kapsamında yapılan
teknik takip sonucu aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı kişilerin telefon
görüşmeleri mahkeme kararı ile dinlenmiş ve kayda alınmıştır.
6. Başvurucu hakkında Gaziantep
14. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/2/2012 tarihli kararı ile yakalama emri
verilmiştir.
7. Gaziantep Cumhuriyet
Başsavcılığının 14/2/2012 tarihli iddianamesi ile başvurucu dâhil yedi kişi
hakkında parada sahtecilik yapmak suçundan cezalandırılmaları talebiyle
Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
8. Gaziantep 1. Ağır Ceza
Mahkemesi 14/2/2012 tarihli kararı ile iddianameyi kabul etmiştir.
9. Başvurucu, hakkında verilen
yakalama emri gereğince 14/2/2012 tarihinde yakalanmış ve Gaziantep 1. Ağır
Ceza Mahkemesi huzurunda ilk celseye katılımı sağlanarak savunması alınmıştır.
10. Gaziantep 1. Ağır Ceza
Mahkemesi 30/5/2012 tarihli kararı ile başvurucunun parada sahtecilik suçundan
8 yıl 4 ay hapis ve 132.320,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 8.
Ceza Dairesinin 18/2/2013 tarihli ilamı ile İlk Derece Mahkemesinin kararının
başvurucuya ilişkin kısmı onanmış, karar başvurucuya 31/5/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
12. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun “Yakalanan
kişinin mahkemeye götürülmesi” kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri
üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmi dört
saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır.
(2) Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili
hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer
adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü
iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme
tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır.”
13. 5271 sayılı Kanun’un 147.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya
sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya
sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî
yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya
sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda
olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine
baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin
yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî
hakkı olduğu söylenir.
f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını
isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini
ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.”
14. 5271 sayılı Kanun’un “İddianamenin iadesi” kenar başlıklı 174
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının
verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde
soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya
hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
…
İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar
verilir.”
15. 5271 sayılı Kanun’un “İddianamenin kabulü ve duruşma hazırlığı”
kenar başlıklı 175. maddesi şöyledir:
“1) İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve
kovuşturma evresi başlar.
(2) Mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü
belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır.”
16. 5271 sayılı Kanun’un “İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması”
kenar başlıklı 176. maddesi şöyledir:
“(1) İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ
olunur.
(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kâğıdına
mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır.
(3) Tutuklu sanığın çağrılması duruşma gününün tebliği
suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için bir istemde
bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur. Bu işlem,
tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle
görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılır.
(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı kâğıdının
tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un “Ara verme” kenar başlıklı 190. maddesi
şöyledir:
“(1) Duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm
verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını
olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir.
(2) 176 ncı
maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye
hakkı olduğu sanığa hatırlatılır.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 191.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“(3) Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu
hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
c) Sanığa yüklenilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının
kanuni hakkı olduğu ve 147 nci
madde de belirtilen diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde
usulüne göre sorgusu yapılır.”
19. 14/1/2007 tarihli Ceza
Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin
Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı Ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin
Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “İletişimin
tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi
talebi ve kararı” kenar başlıklı 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(4) Cumhuriyet başsavcılığı tarafından gönderilen talep
yazısı, hâkim tarafından saat belirtilerek havale yapılır. Talep, istemin
içeriği gösterilmeksizin, hâkim havalesinde belirtilen saat de işlenmek
suretiyle, bu iş için görevlendirilen ilgili zabıt katibi
tarafından mahkemenin değişik iş defterine kaydedilir. Hâkim tarafından havale
saatinden itibaren 24 saat içerisinde karar verilir. Hangi mahkemenin değişik
iş defterine kaydedilmişse iş o mahkemenin hâkimi tarafından sonuçlandırılır.
Verilen karar, tutanakla Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilir ve mahkeme
kaleminde kalan suretinin gizli tutulması için ilgili hâkim tarafından gerekli
tedbir alınır. Söz konusu kararlar tedbir süresince değişik iş kartonuna
takılmaz. Tedbirin sona erdiği öğrenildiğinde ilgili kartonuna ilave edilir. Bu
maddedeki tüm işlemler sırasında gizliliğe uyulur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 16/10/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/6/2013 tarih ve 2013/4030
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu,
i.
Hakkında düzenlenen iddianamenin usul kanununda kendisine tanınan sürelere
riayet edilmeksizin hazırlandığı gün mahkemece kabul edildiğini ve yine aynı
gün savunma yapmak zorunda bırakıldığını, hakkında verilen mahkumiyet
kararına dayanak olan dinleme kayıtlarına ilişkin mahkeme kararlarının dava
dosyasında bulunmaması nedeniyle bu kararların hukuki niteliğini ve
geçerliliğini tartışma imkanından mahrum kaldığını belirterek Anayasa’nın adil
yargılanma hakkını düzenleyen 36. maddesinin,
ii.
Dava kapsamında kendisi ile aynı durumda olan bazı sanıklar hakkında verilen
mahkûmiyet kararlarının, daha az ceza verilmesi gerektiği gerekçesiyle Yargıtay
tarafından bozulduğunu buna karşın kendisi hakkında verilen cezanın onandığını,
aynı durumda olduğu bazı sanıklarla farklı muameleye maruz kaldığını, bu
farklılığa ilişkin Yargıtay kararında herhangi bir gerekçenin gösterilmediğini
ileri sürerek Anayasa’nın eşitlik ve gerekçeli karar haklarını düzenleyen 10.
ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama
yapılması ile 25.000 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, adil yargılanma hakkı, eşitlik ilkesi ve gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir.
Başvurucunun iddialarının özü, adil yargılanma güvencelerinin sağlanmaması ve
Yargıtay ilamının gerekçesinin yetersiz olmasıdır. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları adil yargılanma ve gerekçeli karar hakkı ile ilişkili görülerek
bu kapsamda değerlendirilmiştir.
1. Savunma Hakkı Yönünden
23. Başvurucu,
İlk Derece Mahkemesince hakkında hükmedilen mahkûmiyet kararının temel
dayanaklarından birinin iletişimin tespiti tutanakları olduğunu, ancak dinleme kayıtlarına ilişkin
mahkeme kararlarının dava dosyasında bulunmaması nedeniyle bu kararların hukuki
niteliğini ve geçerliliğini tartışma imkânından mahrum bırakıldığını ileri
sürmektedir.
24. 30/11/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili ibareleri şöyledir:
“(3) Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve
özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin,
… belirtilmesi gerekir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik
kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci
maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
26. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve
kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
27. İçtüzüğün “Formun
ve eklerinin hazırlanmasına ilişkin ilkeler” başlıklı 60. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Başvuru formu okunaklı ve başvurunun esasına yönelik özlü bilgileri içerir şekilde hazırlanır.
Başvuru formunun ekler hariç on sayfayı geçmesi hâlinde başvurucunun ayrıca
başvuru formuna olayların özetini eklemesi gerekir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3)
numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59.
maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu
olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§ 19).
29. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya
da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru
dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 20).
30. Yukarıda belirtilen koşullar yerine
getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun
olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun
olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru
hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve
eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması, kamu gücünün ihlale neden
olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli açıklamaları yapması
zorunludur (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 23).
31. Somut olayda Gaziantep 9. Sulh Ceza
Mahkemesinden alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararının
uygulanması sonucunda başvurucunun iletişim aracının 28/11/2011- 28/2/2012
tarihleri arasında üç ay süreyle dinlendiği, iletişimin tespiti ve dinlenmesine
ait tutanakların kovuşturma dosyası içerisine konulduğu, başvurucunun bu
tutanaklarda yer alan konuşmalara ilişkin savunmalarını yaptığı, ayrıca
başvurucunun bu tutanaklara karşı bireysel başvurusunda herhangi bir
şikayetinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Buna karşın Gaziantep 9. Sulh Ceza
Mahkemesinden alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı, ilgili
yönetmelik hükmü gereği (§ 19) iletişimin denetlenmesi işlemi bitinceye kadar
özel olarak muhafaza edildiği için ilgili dosyasının içerisine konulmamış,
sonraki aşamalarda ise İlk Derece Mahkemesi adı geçen karar örneğini dosyasının
içerisine getirtilmeyerek karar vermiştir. Yargıtay aşamasında, adı geçen
kararın dosya içerisinde bulunmadığının anlaşılması üzerine İlk Derece
Mahkemesinden söz konusu eksikliği gidermesi istenmiş ve nihayet Yargıtay,
iletişimin dinlenmesi kararının dosya içerisine getirtilmesinden sonra dosya
ile birlikte iletişimin dinlenmesi kararının da incelenmesi suretiyle temyiz
incelemesini yaparak İlk Derece Mahkemesinin kararını onamıştır.
33. Başvurucu, kendisi hakkında verilen
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararının derece mahkemesi
dosyası içerisinde bulunmaması nedeni ile savunma hakkının hangi surette
kısıtlandığına; söz konusu karar kovuşturma dosyası içerisinde bulunmuş olsaydı
bir bütün olarak yargılamanın adilliğini nasıl etkileyeceğine ilişkin gerekçeler
ile delillere ait açıklamaları başvuru dilekçesinde göstermemiş, gerekli
açıklamaları yapmamıştır.
34. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel
başvurularda başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme
yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını
kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde anayasal haklarının
ihlal edildiğinin ileri sürülmesi iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığının soyut
biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir. Somut
başvuruda başvurucu yukarıda sayılan koşulları yerine getirmeyerek iddialarını
temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
kararının İlk Derece Mahkemesi kararının dosyasında yer almaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvurucu
tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun
bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucu, hakkında
düzenlenen iddianamenin usul kanununda kendisine tanınan sürelere riayet
edilmeksizin, hazırlandığı gün mahkemece kabul edildiğini belirterek
Anayasa’nın adil yargılanma hakkını düzenleyen 36. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
37. 5271 sayılı Kanun’un “İddianamenin iadesi” başlıklı 174.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında iddianamenin, iddianame ve soruşturma
evrakının Mahkemeye verildiği tarihten itibaren en geç onbeş
gün içinde eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle Cumhuriyet
Başsavcılığına iadesine karar verilebileceği belirtilmiştir. Öte yandan 5271
sayılı Kanun’un “İddianamenin kabulü ve
duruşma hazırlığı” başlıklı 175. maddesinde de iddianamenin
kabulüyle, kamu davasının açılmış olacağı ve kovuşturma evresinin başlayacağı
belirtilmiştir. Başka bir deyişle 5271 sayılı Kanun’da iddianamenin kabulü için
asgari bir süre öngörülmemiş olup iadesi için ise 15 günlük azami bir süre
takdir edilmiştir. Söz konusu hükümler “Davaların…
mümkün olan süratle sonuçlanması, yargının görevidir” biçimindeki
Anayasa’nın 141. maddesi hükmünde yer alan ve adil yargılanma hakkının en
önemli yönlerinden biri olan makul sürede yargılanma hakkını sağlama amacını
taşımaktadır.
38. Başvuruya konu somut olayda
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 14/2/2012 tarihli iddianamesi ile
başvurucu dâhil yedi kişi hakkında parada sahtecilik yapmak suçundan
cezalandırılmaları talebiyle Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmış; Derece Mahkemesi 14/2/2012 tarihli kararı ile iddianameyi kabul
etmiştir.
39. Dolayısıyla İlk Derece
Mahkemesinin yargılamanın makul süre içerisinde bitirilmesi amacına matuf usul
kanunu hükümlerine aykırı bir uygulaması bulunmadığı gibi başvurucunun, adil
yargılama hakkının kısıtlandığını ileri sürdüğü iddianamenin süre
geçirilmeksizin derhal kabul edilmesi işleminde açık ve görünür bir ihlal de
saptanmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
40. Başvurucu, İlk Derece
Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği gün savunma yapmak zorunda
bırakıldığını belirterek Anayasa’nın adil yargılanma hakkını düzenleyen 36.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
42. Adil yargılamanın gerekleri
“hakkaniyete uygun yargılama”
kavramından hareket ederek saptanmalıdır. Adil yargılanma hakkının
gereklerinden en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş
olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki
savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir
ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi
için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının
yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve
soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (B. No:
2013/4284, 7/3/2014, § 32).
43. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
…
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara
sahip olmak;
…”
44. Savunmanın hazırlanması için
gerekli zamana sahip olma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak”
kavramının kapsamındadır. Bu hak gereğince sanığa ve müdafiine
savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi
gerekmektedir (B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 38).
45. Nitekim savunmanın hazırlanması
için gerekli zamana sahip olma hakkı gereğince, 5271 sayılı Kanun’un 176.
maddesinde, sanığa iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir
haftalık süre bulunması gerektiği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 190. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ise davanın koşullarına göre iddianamenin tebliği
ile duruşma günü arasında en az bir haftalık süre bulunmadığı takdirde sanığın
duruşmaya ara verilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. 5271 sayılı Kanun’un 191.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendine göre ancak sanık açıklamada
bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde sorgusu yapılabilir. Başka bir deyişle
bir sanık iddianamenin tebliği ile savunmasını yapması arasında kendisine
kanunen tanınan en az bir haftalık süreyi kullanmak istemediğini ve açıklamada
bulunmaya hazır olduğunu belirttiği takdirde sorgusu yapılabilecektir.
46. Somut olayda başvurucu
hakkında Gaziantep 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/2/2012 tarihli kararı ile
yakalama emri verilmiş, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 14/2/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucu hakkında Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmış ve Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi aynı gün iddianameyi kabul
etmiştir. Başka bir deyişle başvurucunun yakalandığı 14/2/2012 tarihinde dosya,
Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest durumdadır.
47. 5271 sayılı Kanun’un “Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi”
başlıklı 94. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, yakalama emri üzerine
kovuşturma evresinde yakalanan kişinin, en geç yirmi dört saat içinde yetkili
hâkim veya mahkeme önüne çıkartılacağı, aynı kuralın (2) numaralı fıkrasında
ise yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılacağı veya
ifadesinin alınacağı belirtilmiştir. Kovuşturma evresinde, hakkında verilen
yakalama kararı üzerine yetkili ve görevli mahkemeye çıkartılan sanık sorgusu
yapıldıktan sonra 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerindeki usul
kurallarına uygun olarak tutuklanabileceği gibi aynı Kanun’un 101. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca derhal serbest de bırakılabilmektedir.
48. Bu kanuni sebeplerle
başvurucu, yetkili mahkeme olan Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesine çıkartılmış,
Mahkeme, dosya kendisinde derdest olduğu için yakalama emri hakkında bir karar
vermek amacıyla resen duruşma açmıştır. Hakkında yakalama emri düzenlenen
kişinin başvurucu olduğu anlaşıldıktan sonra başvurucuya iddianame ve ekleri
okunmuş ve üzerine atılı suçlar anlatılmıştır. Başvurucu yukarıda belirtilen
usule uygun olarak duruşmaya ara verilmesini talep etmemiş aksine iddianamenin
tebliği ile savunmasını yapması arasında kendisine kanunen tanınan en az bir
haftalık süreyi kullanmak istemediğini, açıklamada bulunmaya hazır olduğunu
belirtmiş ve müdafisi huzurunda savunması alınmıştır. Mahkeme aynı celsede
başvurucunun tutuklanmasına da karar vermiştir.
49. İlk Derece Mahkemesinin,
resen açtığı bu ilk celsede, hem başvurucu hakkında düzenlenen yakalama emri
hakkında değerlendirmede bulunarak başvurucunun tutuklanmasına karar verdiği
hem de usulüne uygun olarak savunmasını aldığı anlaşılmaktadır. Daha sonra
23/3/2012 tarihli ikinci celsede, tüm diğer sanıklarla birlikte, başvurucunun
da yeniden savunması alınmış, 14/5/2012, 28/5/2012 ve 30/5/2012 tarihli
celselerde de başvurucu savunmalarına devam etmiştir.
50. Sonuç olarak somut olayda
başvurucunun suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgilendirildiği, İlk
Derece Mahkemesince resen açılan duruşmada ve devam eden diğer duruşmalarda
hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli zaman ve kolaylıklardan
faydalandırıldığı, kendisine ve müdafiine savunmasını
hazırlamak için kanuni sürelerin hatırlatıldığı, başvurucu ilave süre
istemediği gibi daha sonraki celselerde de bir müdafiinin
yardımından faydalanmak suretiyle savunma hakkını kullandığı anlaşılmaktadır.
51. Öte yandan başvurucu, İlk
Derece Mahkemesince resen duruşma açılarak savunmasının alınmış olması
nedeniyle savunma hakkının hangi surette kısıtlandığına ilişkin olarak da
herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Başvurucu, adil yargılanma hakkını
sınırlandırdığı iddiasıyla başka bir işlem hakkında da şikâyetçi olmamıştır.
Dava dosyası ve yargılama süreci bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun
savunma haklarından yararlandırılmadığını gösteren bir bulguya da
rastlanılmamıştır.
52. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürdüğü İlk Derece
Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği gün savunmasının alınması işleminde
açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
53. Başvuru konusu olayda
başvurucu, aynı durumda olduğu bazı sanıklar hakkında daha az ceza verilmesi
gerektiği yönünden kararın bozulmasına karşın kendisi hakkındaki cezanın
onandığını ve bu farklı muamelenin hangi gerekçelerle yapıldığına ilişkin
Yargıtay kararının gerekçesinde yeterli bir açıklama bulunmadığını ileri sürmüştür.
54. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
55. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de,
hak arama özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır
(B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
56. Öte yandan temyiz
mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına katılmaları halinde bunu
aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararlarına yansıtmaları
yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde
dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını
inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486,
4/12/2013, § 57).
57. Somut olayda Mahkeme,
bozma/onama kararında öngörülen gerekçeye uygun olarak, sanıklar hakkında ayrı
ayrı değerlendirme yaparak karar vermiştir. Yargıtay başvurucuya ilişkin onama
kararında “Sanıklar Abdullah Sabri Kocaman
ile … arasındaki telefon konuşmalarının ele geçirilen paralarla da doğrulanması
karşısında tebliğnamedeki sanık Abdullah Sabri
Kocaman yönünden hükmün bozulması gerektiğine yönelik görüşe iştirak edilmemiş
…” denilmek suretiyle hem başvurucu yönünden hem de başvurucunun
aynı durumda olduğunu belirttiği diğer sanıklar yönünden yapılan
değerlendirmelerin gerekçesi yer almaktadır. Dolayısıyla Yargıtay onama
kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
58. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun gerekçeli karar hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından, başvurunun bu yönü itibarıyla, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1.
Savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiaları yönünden “açıkça dayanaktan yoksun
olması”,
2. Gerekçeli
karar hakkına riayet edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası yönünden “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/10/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.