TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADALET MEHTAP BULURYER
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5447)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29232
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Adalet Mehtap BULURYER
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin İRİZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, sosyal denge yardımının ödenmemesi nedeniyle
2006 yılında İstanbul 5. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının
reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek,
sendikaya üye olmama özgürlüğü, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/7/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 24/12/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci
Bölümün 23/1/2014 tarihli ara kararı gereğince, başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
I.5. Adalet Bakanlığının
25/3/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu vekili,
Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Fatih Belediye Başkanlığı (Belediye) ile Belediye ve Özel
İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR-SEN) arasında, 1/5/2005 ilâ
31/12/2006 tarihleri arasında geçerli olmak üzere “Sosyal Yardım Sözleşmesi” düzenlenmiştir.
8. Fatih Belediyesi Zabıta Müdürlüğünde büro memuru olarak
çalışan başvurucu, Belediyeye başvurarak, sosyal denge yardımı adı altında
diğer çalışanlara verilen ücretin kendisine de ödenmesini talep etmiştir.
9. Belediye, 15/5/2006 tarih ve 261 sayılı yazı ile
başvurucunun talebini reddetmiştir.
10. Başvurucu, 2006 yılı Haziran
ayında Belediye aleyhine İstanbul 5. İdare Mahkemesinde açtığı davada;
15/5/2006 tarih ve 261 sayılı işlemin iptalini ve yoksun kaldığı sosyal denge
yardımının ödenmesini talep etmiştir.
11. Mahkemece, 25/1/2008 tarih ve E.2006/2120, K.2008/121
sayılı kararla; Anayasa'nın 146. maddesi ile 25/6/2001 tarih ve 4688 sayılı
Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nun 19. maddesine göre,
kamu görevlileri sendikalarına, üyeleri adına toplu görüşmelere katılma hakkı
tanınmakla birlikte üyeleri adına idarelerle toplu sözleşme yapma hakkı
tanınmadığı, 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 146.
maddesi gereği, memurlara kanun, tüzük ve yönetmeliklerin ve amirlerin tayin
ettiği görevler karşılığında bu Kanun’la sağlanan haklar dışında ücret
ödenemeyeceği, hiçbir yarar sağlanamayacağı, dolayısıyla kamu görevlileri
sendikalarına, üyeleri adına toplu sözleşme yapma hakkı verilmediğinden,
yasaların memurlara tanımış olduğu haklar dışında ne ad altında olursa olsun
herhangi bir ödeme yapılması olanağı bulunmadığından dava konusu işlemde
mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Danıştay Onuncu Dairesinin 14/9/2011
tarih ve E.2008/10256, K.2011/335 sayılı ilamıyla; karar usul ve hukuka uygun
olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek
mahiyette görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
13. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 9/5/2013 tarih ve
E.2012/622, K.2013/4277 sayılı ilamıyla; kararın düzeltilmesi dilekçesinde
ileri sürülen hususların 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 54. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir.
14. Karar, 25/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 12/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 2577 sayılı Kanun'un 10.
maddesi şöyledir:
“1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir
işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.
2. (Değişik bent: 10/06/1994
- 4001/5 md.) Altmış gün içinde bir cevap
verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten
itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya,
idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde
idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak
dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma
süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı
geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük
sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın
tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.”
18. 2577 sayılı Kanun'un 12.
maddesi şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri
gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu
husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın
tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra
tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde
de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 16/10/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/7/2013 tarih ve 2013/5447
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Belediyede memur
olarak görev yaptığını, 1/5/2005 ilâ 31/12/2006 tarihleri arasında geçerli
olmak üzere Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında düzenlenen “Sosyal Yardım Sözleşmesi” gereği
Belediyedeki diğer kamu görevlilerine ödeme yapıldığını, Belediyenin kendisine
yakın sendikaya üye olmayanlara ve emekliliği hak edenlere ödeme yapmadığını,
kendisinin de anılan sendikaya üye olmadığını ve emekliliği hak ettiğini,
Belediye tarafından 2006 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında keyfî olarak eksik
ödeme yapıldığını, Haziran ayında ise hiç ödeme yapılmadığını, Belediyeye
yaptığı başvurunun 15/5/2006 tarihinde reddedildiğini, İstanbul 5. İdare
Mahkemesinde açtığı davanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları dikkate alınmaksızın reddedildiğini,
temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesince hükmün onandığını, karar düzeltme
isteminin aynı Dairece reddedildiğini, yargılamanın uzun sürdüğünü, Danıştay
kararlarının gerekçesiz olduğunu, Belediye tarafından yapılan bu ödemeden yararlanmak
için BEM-BİR-SEN üyesi olmaya zorlandığını belirterek, sendikaya üye olma
özgürlüğü, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında yapılan “Sosyal Yardım Sözleşmesi”(sözleşme)
ile kamu görevlilerine verilen yardımlardan, anılan Sendikaya üye olmadığı için
yararlandırılmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin ve sendikaya üye olma özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun
ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun anılan iddiaları sendikaya üye olmama
özgürlüğünün ihlali iddiası niteliğinde olup, bu kapsamda değerlendirme
yapılmıştır. Yine başvurucunun, İstanbul 5. İdare Mahkemesinde açtığı davanın
gerekçesiz şekilde reddedilmesinin adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini
ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddiaları yargılama sürecine
ve yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılama Süreci ile Sonucunun Adil Olmadığı
İddiası Yönünden
22. Başvurucunun, İstanbul 5.
İdare Mahkemesinde açtığı davanın gerekçesiz şekilde reddedilmesi ve Danıştay
tarafından kararın onanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Sendikaya Üye Olmama Özgürlüğünün İhlali
İddiası Yönünden
23. Başvurucunun, sendikaya üye
olmama özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri de açıkça dayanaktan
yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için
başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası Yönünden
24. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti de açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu
şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak da kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Yargılama Süreci ile Sonucunun Adil Olmadığı
İddiası Yönünden
25. Başvurucu, İstanbul 5. İdare
Mahkemesinde açtığı davanın AİHS ve AİHM kararları dikkate alınmaksızın
gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, adil yargılanma ve
gerekçeli karar hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
27. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
29. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
30. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin,
bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri,
bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
32. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir.”
33. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu
çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın
ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara
ilişkin olduğu açıktır (B. No:2012/1056, 16/4/2013, § 34).
34. Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin
kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe
derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
takdirinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS'in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede
yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
37. Yargılama makamları,
yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri
gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin
olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili
olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya,
B.No:10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada
geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına
uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil
olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların
sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini
sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda,
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 27).
38. Somut olayda başvurucu,
Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında düzenlenen “Sosyal
Yardım Sözleşmesi” gereği Belediyedeki diğer kamu görevlilerine
ödeme yapılmasına rağmen kendisine ödeme yapılmadığını, Belediyeye yaptığı
başvurunun 15/5/2006 tarihinde reddedildiğini, İstanbul 5. İdare Mahkemesinde
açtığı davanın AİHS ve AİHM kararları dikkate alınmaksızın reddedildiğini
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Mahkemece, Anayasa'nın 146.
maddesi ile 4688 sayılı Kanun'un 19. maddesine göre, kamu görevlileri
sendikalarına, üyeleri adına toplu görüşmelere katılma hakkı tanınmakla
birlikte üyeleri adına idarelerle toplu sözleşme yapma hakkı tanınmadığı, 657
sayılı Kanun'un 146. maddesi gereği, yasaların memurlara tanımış olduğu haklar
dışında ne ad altında olursa olsun hiçbir ödeme yapılması olanağı bulunmadığından
dava konusu işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir.
40. AİHM, kamu görevlilerinin
toplu sözleşme yapma hakkı konusunda, başlangıçta, AİHS’in
11. maddesinin, sendikalara özel bir muamele öngörmediğini ve özellikle de
toplu sözleşme yapma hakkını güvence altına almadığını değerlendirmiştir (bkz. İsveçli Lokomotif Sürücüleri Sendikası/İsveç,
A serisi, no:20, 6/2/1976, § 39). Ayrıca bu hakkın, AİHS tarafından güvence
altına alınan bir hakkın özünde mutlaka var olan bir unsur oluşturmadığını da
ifade etmiştir (bkz. Schmidt ve Dahlström/İsveç,
A serisi no: 21, 6/2/1976, § 34).
41. Daha sonra AİHM, toplu iş
sözleşmesinin, sendika özgürlüğünün etkili bir şekilde kullanılması açısından
vazgeçilmez bir unsur olmamasına rağmen, sendikalar açısından üyelerinin
çıkarlarını korumak için yararlanılacak yollardan biri olabileceğini
değerlendirmiştir. Sendika, üyeleri adına söyleyeceklerini dinlemesi için
işverenini ikna etmeye çalışmak konusunda bir şekilde özgür olmalıdır (bkz. Wilson§Ulusal Gazeteciler Birliği ve Diğerleri/Birleşik Krallık,
no: 30668/96, 30671/96, 30678/96, 2002, § 44).
42. AİHM, toplu iş sözleşmesi
imzalama hakkının, üyelerinin çıkarlarını sağlama ve korumanın tek yolu
olabileceğini göz önünde bulundurmuştur. AİHM bununla ilgili olarak, sendika
özgürlüğü ile toplu iş sözleşmesi imzalama özgürlüğü arasındaki organik bağın,
Avrupa Sosyal Şartı içerisinde yer alan Bağımsız Uzmanlar Komitesi tarafından
değerlendirildiğini belirtmiştir (bkz. Demir
ve Baykara /Türkiye, B.no: 34503/97, 12/11/2008, § 35).
43. AİHM, toplu iş
sözleşmesinin, sendikal özgürlüğün bir parçası olarak değerlendirilmesi
gerektiğini bildirmiştir (bkz. Demir ve
Baykara /Türkiye, B.no: 34503/97, 12/11/2008, § 36).
44. Sonuç olarak AİHM, toplu iş
sözleşmesinin, sendikal özgürlüğün bir parçası olarak değerlendirilmesi
gerektiğini, sendikal haklar çerçevesinde sendikalar ile devlet arasında toplu
görüşme ve bu görüşme sonunda toplu iş sözleşmesi yapılabileceğini ve bu
sözleşmenin geçerli olduğunu kabul etmiştir. Öte yandan kamu görevlileri olan
memurlar tarafından kurulan sendikaların, işveren konumundaki idare ile toplu
görüşme ve sonucunda yapılan toplu sözleşmenin, Türkiye tarafından imzalanmış
olan uluslararası sözleşmelere uygun olduğunu, toplu sözleşmenin, sendika için
üyelerinin çıkarlarını iyileştirme ve korumanın temel bir yolu olduğunu ortaya
koymuştur.
45. Anayasa’nın “Milletlerarası andlaşmaları
uygun bulma” kenar başlıklı 90. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek
cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır.”
46. Belirtilen düzenlemeyle,
usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin
uluslararası andlaşmalarda yer alan düzenlemelerin
kanun hükmünde olduğu belirtilerek, 7/5/2004 tarihinde yapılan değişiklikle
fıkraya eklenen son cümle ile hukukumuzda kanunlar ile temel hak ve
özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalar
arasında bir çeşit hiyerarşi ihdas edilmiş ve aralarında uyuşmazlık bulunması
halinde andlaşmalara öncelik tanınacağı hüküm altına
alınmıştır. Bu düzenleme uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin
uluslararası bir andlaşma ile bir kanun hükmünün
çatışması halinde, uluslararası andlaşma hükmünün
öncelikle uygulanması gerekir. Bu durumda başta yargı mercileri olmak üzere,
birbiriyle çatışan temel hak ve özürlüklere ilişkin bir uluslararası andlaşma hükmü ile bir kanun hükmünü önlerindeki olaya
uygulamak durumunda olan uygulayıcıların, kanunu göz ardı ederek uluslararası andlaşmayı uygulama yükümlülükleri vardır (B. No.
2013/4439, 6/3/2014, § 35).
47. Anayasa’nın 90. maddenin
beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup,
kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahiptir. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada
bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri
arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas
alınması zorunludur. Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve
özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma
kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır (B. No. 2013/2187, 19/12/2013, § 45).
48. Somut olayda, Fatih Belediyesi Zabıta Müdürlüğünde büro
memuru olarak çalışan başvurucu, Belediyeye başvurarak, sosyal denge yardımı
adı altında diğer çalışanlara verilen ücretin kendisine de ödenmesini talep
etmiş, Belediye, 15/5/2006 tarihinde başvurucunun talebini reddetmiştir. Başvurucu,
İstanbul 5. İdare Mahkemesinde açtığı davada; 15/5/2006 tarihli işlemin
iptalini ve yoksun kaldığı sosyal denge yardımının ödenmesini talep etmiştir. Davalı
Belediye savunmasında, “Sosyal Yardım
Sözleşmesi” gereği, çalışma performansına göre ödeme yapıldığını,
farklı bir muameleye tabi tutmanın söz konusu olmadığını, performans kriterleri
dikkate alınarak ödemelerin gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini
istemiştir.
49. İstanbul 5. İdare Mahkemesi,
Anayasa'nın 146. maddesi ile 4688 sayılı Kanun'un 19. maddesine göre, kamu
görevlileri sendikalarına, üyeleri adına toplu görüşmelere katılma hakkı
tanınmakla birlikte üyeleri adına idarelerle toplu sözleşme yapma hakkı
tanınmadığı, 657 sayılı Kanun'un 146. maddesi gereği, memurlara kanun, tüzük ve
yönetmeliklerin ve amirlerin tayin ettiği görevler karşılığında bu Kanun’la
sağlanan haklar dışında ücret ödenemeyeceği, hiçbir yarar sağlanamayacağı,
dolayısıyla kamu görevlileri sendikalarına, üyeleri adına toplu sözleşme yapma
hakkı verilmediğinden, yasaların memurlara tanımış olduğu haklar dışında ne ad
altında olursa olsun herhangi bir ödeme yapılması olanağı bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, Danıştay tarafından da bu gerekçe
aynen kabul edilerek hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi reddedilmiştir.
50. Belediye ile Sendika
arasında düzenlenen sözleşmede, bu sözleşmenin amacının, çalışma performansını
artırarak demokratik ve katılımcı çalışma düzenini oluşturmak olduğu
belirtilmiştir. Bu doğrultuda Belediye tarafından “Sosyal Yardım Değerlendirme Yönergesi” hazırlanmış, tüm
çalışanlar için değerlendirme formları düzenlenerek puanlama yapıldığı
belirlenmiştir.
51. Başvuruya konu yargılama kapsamında
Mahkemece verilen kararın yasal mevzuata dayanılarak verildiği anlaşılmaktadır.
Ancak, yukarıda yer verilen tespitler ışığında, ilgili hükümlerin sözü edilen
AİHS hükümleri ile çatıştığı görülmektedir. Bu durumda, uyuşmazlığı karara
bağlayan Derece Mahkemelerinin, AİHS ve diğer uluslararası insan hakları andlaşmalarını değerlendirerek bir sonuca varması
gerekmektedir.
52. Somut başvuru açısından,
başvurucunun temel hak ve özgürlüklere dair uluslararası andlaşmaların
kanun hükümlerine nazaran öncelikle uygulanacağı ve bu kapsamda AİHS’in ve AİHM içtihadının yargı mercilerince dikkate
alınmadığı ve tartışılmadığı anlaşılmaktadır.
53. Yukarıda da açıklandığı
üzere uluslararası sözleşmeler ve AİHM kararları dikkate alındığında, kamu
görevlileri tarafından kurulan sendikalara, üyelerinin çıkarlarını korumak
amacıyla toplu görüşme ve toplu sözleşme yapma hakkı verildiği, somut olayda da
Sendika ile Belediye arasında “Sosyal Yardım
Sözleşmesi” yapıldığı halde, Mahkemece bu hususlar
değerlendirilmemiş, anılan sözleşme ve bu sözleşmenin geçerliliği
tartışılmamış, sözleşmedeki hükümlere değinilmemiş, başvurucunun iddiaları ve
davalı Belediyenin savunmaları tartışılmamış, sadece Anayasa ve ilgili kanunlar
göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmiştir. Adil yargılanma
hakkı açısından, başvurucunun sunduğu tüm deliller, Belediye tarafından yapılan
savunma ve “Sosyal Yardım Değerlendirme
Yönergesi”, Sendika ile Belediye arasındaki sözleşme hükümleri,
Belediye tarafından başvurucuya ödeme yapılmamasının temel gerekçesi
tartışılarak, Sendika ile Belediye arasında sosyal yardım sözleşmeleri
yapılabileceği de kabul edilmek suretiyle, tüm deliller değerlendirilerek karar
verilmesi gerekir. Mahkemece, bu hususlar değerlendirilmeksizin ve tartışılmaksızın
davanın reddine karar verildiği, dolayısıyla, yargılamanın tümü ve sonucu
bakımından adil ve hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığı anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Sendikaya Üye Olmama Özgürlüğünün İhlali
Yönünden
55. Başvurucu, BEM-BİR-SEN üyesi olmadığı için anılan Sendika
ile Belediye arasından düzenlenen sözleşmede belirtilen sosyal denge tazminatının
kendisine ödenmediğini, BEM-BİR-SEN üyesi olmaya zorlandığını, anılan Sendikaya
üye olmayanlara ödeme yapılmadığını belirterek, sendikaya üye olmama
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, Danıştay Onuncu Dairesince, Anayasa'nın 53. maddesinde 7/5/2010
tarihinde yapılan değişikliğin dikkate alınmadığını, memurların da meşru
sınırlamalar saklı kalmak kaydıyla çok özel durumlar dışında, çıkarlarını
korumak için sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak hakkına sahip
olduklarını, AİHM kararlarında da bu hususa işaret edildiğini, sendikaya üye
olma veya üyelikten çıkma hakkının anayasal bir hak olduğunu belirterek, esas
incelemesi sırasında bu hususların dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
57. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
58. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
59. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
60. Anayasa'nın 51. maddesinin
birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde,
ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden
izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma
ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye
olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir.
...
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki
haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun
olarak kanunla düzenlenir.”
61. Anayasa'nın, 7/5/2010 tarih
ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ile yapılan değişiklikten önceki mülga 53. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“128 inci maddenin ilk fıkrasına giren kamu görevlilerinin
kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin
birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde
hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı
mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme
yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat
metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idari veya kanuni
düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur...”
62. Anayasa'nın 53. maddesinin,
7/5/2010 tarih ve 5982 sayılı Kanun ile değiştirilen üçüncü fıkrası şöyledir:
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma
hakkına sahiptirler.”
63. Anayasa'nın 55. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret
elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli
tedbirleri alır.”
64. AİHS’in 11. maddesi şöyledir:
“1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına
sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar
kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu
hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal
güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi
tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca
yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel
değildir.”
65. 657 sayılı Kanun'un 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun, Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl
Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları
birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan
fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde
çalışan memurlar hakkında uygulanır.”
66. 657 sayılı Kanun'un 22.
maddesi şöyledir:
“Devlet memurları, Anayasada ve özel kanununda
belirtilen hükümler uyarınca sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara
üye olabilirler.”
67. 4688 sayılı Kanun'un 2.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanun, Devletin veya diğer kamu tüzel
kişilerin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel,
katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara
bağlı kuruluşlarda kamu iktisadi teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya özel
kanunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara
bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında
çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanır.”
68. 4688 sayılı Kanun'un 14. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Sendikalara üye olmak serbesttir.
Kamu görevlileri çalıştıkları işyerinin
girdiği hizmet kolunda kurulu bir sendikaya üye olabilirler.”
69. 4688 sayılı Kanun'un 4/4/2012 tarih ve 6289 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 18.
maddesi ile değiştirilen 28. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Toplu sözleşme; kamu görevlilerinin mali ve
sosyal haklarını düzenleyen mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak kamu
görevlilerine uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü
zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti,
harcırah, ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri,
yiyecek ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal hakları kapsar.
Toplu sözleşme ikramiyesi hariç olmak üzere
toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında sendika üyesi olan ve sendika üyesi
olmayan kamu görevlileri arasında ayrım yapılamaz.”
70. Sendika, çalışanların mali ve sosyal haklarını korumak ve
geliştirmek için meydana getirilen kuruluştur. Sendikal özgürlük kavramı,
sendika kurma hakkı ile sendikaya üye olma ve sendikadan çıkma haklarını
kapsamaktadır. Sendikaya üye olma özgürlüğü, bir kimsenin sendikaya üye
olmasının iradî olmasını gerektirir. Bu özgürlük aynı zamanda, birden çok
sendikadan istenilen sendikanın seçilmesi ve o sendikaya üye olma hakkını da
içerir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 68).
71. Sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı, örgütlenme
özgürlüğünün şekli ve özel bir yönüdür (bkz.
Belçika Ulusal Polis Sendikası kararı / Belçika, 27 Ekim 1975, B.
No: 4464/70, § 17).
72. Sendikaya üye olmama hakkına AİHS’de açıkça yer verilmemiş
olması, örgütlenme özgürlüğünün negatif yönünün AİHS’in
11. maddesinin dışında bırakıldığı ve sendikaya üye olmaya zorlamanın bu hükmün
amacına uygun olduğu anlamına gelmez. AİHS’in 11.
maddesinin, sendika üyeliği anlamında her türlü zorlamaya izin verecek şekilde
yorumlanması, bu hükmün amaçladığı özgürlüğün özünü zedeler (bkz. Young, James ve Webster / Birleşik Krallık, B.No: 7601/76; 7806/77, 13/8/1981, § 52).
73. Belli bir sendikaya üye olmaya zorlama, AİHS anlamında her zaman
sorun oluşturmasa da, somut olayın koşulları altında belirli bir zorlama şekli,
AİHS’in 11. maddesi ile korunan örgütlenme
özgürlüğünün özüne zarar verebilir (bkz. Gustafsson / İsveç, B.No: 15573/89, 25/4/1996, § 45).
74. Örgütlenme özgürlüğünün amaçlarından biri, AİHS’in
9. ve 10. maddelerinde güvence altına alınan kişisel düşüncelerin korunmasıdır.
Bu koruma, negatif ve pozitif örgütlenme özgürlüğünün birlikte güvence altına
alınmasıyla sağlanabilir (bkz. Chassagnou ve Diğerleri / Fransa, B.No: 25088/94, 28331/95, 28443/95, 29/4/1999, § 103). Kişisel düşüncelerin
korunması ise, AİHS’in 11. maddesinde zımni olarak
kabul edilen kişinin seçim yapma hakkının önemli bir sonucu ve bu maddenin
negatif yönünü ortaya koyan önemli bir unsurdur (bkz. Sorensen ve Rasmussen
/ Danimarka, B.No: 52562/99, 52620/99, 11/1/2006, § 54).
75. Sendikal hakların kullanılması konusunda devletin pozitif ve negatif
yükümlülükleri bulunmaktadır. Anayasa'nın 51. maddesi uyarınca çalışanlar,
önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe
üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptirler. Bu hakların
gerçek ve etkili şekilde serbestçe kullanılmasını sağlamak, devletin pozitif
yükümlülüğü içindedir. 51. maddede ayrıca, hiç kimsenin bir sendikaya üye
olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamayacağı düzenlenmiş olup, bu hakların
serbestçe kullanılmasını sağlamak ve buna ilişkin engelleyici durumları ortadan
kaldırmak da devletin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
76. AİHS’in 11. maddesi temel olarak,
maddede yer verilen haklardan etkili bir şekilde faydalanılmasını sağlama
konusunda devletin pozitif yükümlülüğünü gerekli kılar. Bunun yanında, sendikaya
üye olmama hakkına AİHS’de yer verilmemiş olması, örgütlenme özgürlüğünün
negatif yönünün AİHS’in 11. maddesinin dışında
bırakıldığı anlamına gelmeyeceği için sendikaya üye olmaya zorlama da 11.
maddeye aykırılık oluşturur. AİHS’deki bu düzenleme ve anlayışa paralel olarak,
Anayasa’nın 51. maddesi de, sendikaya serbestçe üye
olma ve üyelikten serbestçe çekilme hakları ile hiç kimsenin bir sendikaya üye
olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaması ilkesi devletin bu hak kapsamındaki
pozitif ve negatif yükümlülüklerini içermektedir.
77. Başvuru konusu olayda
başvurucu, BEM-BİR-SEN üyesi olmadığı için Sendika ile Belediye arasından
düzenlenen “Sosyal Yardım Sözleşmesi”nde
belirtilen sosyal denge tazminatının kendisine ödenmediğini, BEM-BİR-SEN üyesi
olmaya zorlandığını, anılan Sendikaya üye olmayanlara ödeme yapılmadığını
belirterek, sendikaya üye olmama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
78. Sosyal denge tazminatı, kamu kurum ve kuruluşlarında, işçi
olarak çalışanlar dışındaki kamu görevlilerinin aylık maaşlarına ek olarak,
kamu görevlilerinin ekonomik durumlarının daha iyi hale getirilmesi amacıyla
ilgili kurum tarafından sosyal yardım adı altında kamu görevlilerine ödenen tazminattır.
79. Başvurucu, Fatih Belediyesi Zabıta Müdürlüğünde Büro Memuru
olarak çalışmakta olup, BEM-BİR-SEN üyesi değildir. Anılan Belediye ile
BEM-BİR-SEN arasında 4/10/2005 tarihinde “Sosyal
Yardım Sözleşmesi” (sözleşme) düzenlenmiştir.
80. Sözleşmenin 2. maddesinde
taraflar, işveren olarak Fatih Belediye Başkanlığı ile çalışan memurları
temsilen BEM-BİR-SEN olarak belirtilmiştir.
81. Sözleşmenin 4. maddesinde, sözleşmenin, kişi olarak işyerlerinde
çalışan ve sözleşme süresince işe alınan BEM-BİR-SEN üyesi çalışanları
kapsadığı bildirilmiştir.
82. Sözleşmenin 5. maddesinin (A) bendinde, sosyal yardım
sözleşmesinden BEM-BİR-SEN üyelerinin faydalanacağı, sendikaya üye olmayanların
sosyal denge sözleşmesinden yararlanmaları için sendika aidatı ödemeleri
gerektiği, sonradan üye olanların ise üyeliklerinin sendika tarafından
Belediyeye bildirildiği tarihten itibaren sözleşmeden yararlandırılacağı
düzenlenmiştir. 5. maddenin (B) bendinde ise, uyarı, kınama, maaş kesim veya
kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almış olanların, mazeret izni
kullananlar ile raporlu olanların görevden uzak kaldıkları sürede, geçici
olarak görevden uzaklaştırılanlar, kendi isteğiyle başka bir belediyeye geçici
olarak görevlendirilenler ve ücretsiz izin alanların görevden uzak kaldıkları
süre içinde bu sözleşmeden yararlandırılmayacağı belirtilmiştir.
83. Sözleşmenin 5. maddesinin (A) bendinde sendika aidatı olarak,
sözleşmenin 14. maddesinin (a) bendinin dikkate alınacağı belirtilmiştir. 14.
maddenin (a) bendinde ise, işverenin, sendika aidatı olarak sendikaya üye
olanlardan sözleşmedeki aylık ödenek tutarından %2, üye olmayanlardan ve
görevlendirme ile belediyede görev yapan memurlardan ise %4 kadarını çalışanın
bordrosundan Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünün tebliğine göre
tevkif usulü keseceği belirtilmiştir.
84. Sözleşmenin 17. maddesinde, çalışanlara, 657 sayılı Kanun'a göre
verilen ücrete ilaveten, işverence her ayın 15'inde ödenecek olan net tutarlara
ek olarak tüm memurlara aylık 250,00 TL, tüm müdürlere aylık 350,00 TL,
bürokrat başkan yardımcılarına aylık 500,00 TL sosyal yardım ödemesi yapılacağı
bildirilmiştir.
85. Sözleşmenin 21. maddesinde ise, sözleşmenin 1/10/2005 tarihinde
başlayacağı ve 31/12/2006 tarihinde sona ereceği, yeni sözleşme yapılıncaya
kadar yapılan bu sözleşmenin kazanılmış hak kabul edileceği düzenlenmiştir.
86. Başvurucu, “Sosyal Yardım Sözleşmesi”ne
rağmen 2006 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında eksik
ödeme yapıldığını, Haziran ayında ise hiç ödeme yapılmadığını, ödeme yapılması
için Belediyeye yaptığı başvurunun reddedildiğini ileri sürerek, Belediyenin
işleminin iptali ile yoksun kaldığı sosyal denge yardımının ödenmesi talebiyle
İstanbul 5. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
87. Mahkemece, kamu görevlileri sendikalarına üyeleri adına toplu
sözleşme yapma hakkı verilmediği ve yasaların memurlara tanımış olduğu haklar
dışında her ne ad altında olursa olsun ödeme yapılması olanağı bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
88. Somut olayda İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Anayasa'nın 7/5/2010
tarihli değişiklikten önceki 53. maddesini dikkate alarak davanın reddine karar
vermiş, Danıştay Onuncu Dairesi de Anayasa'nın 53. maddesinde yapılan
değişiklikleri değerlendirmeksizin hükmü onamış ve karar düzeltme istemini
reddetmiştir.
89. Gerçekten de 5982 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce
Anayasa'nın 53. maddesinin üçüncü fıkrasında, kamu görevlilerinin kanunla kendi
aralarında kurmalarına izin verilecek sendikalar ve üst kuruluşların, üyeleri
adına yargı mercilerine başvurabilecekleri ve idareyle amaçları doğrultusunda
toplu görüşme yapabilecekleri düzenlenmiştir. Anılan hükümde kamu görevlileri
tarafından kurulan sendikalar veya üst kuruluşların, idareyle toplu sözleşme yapma
hakkı düzenlenmemiş, ancak bunu kısıtlayan bir hükme de yer verilmemiştir. 5982
sayılı Kanun ile Anayasa'nın 53. maddesinde yapılan değişiklikten sonra, kamu
görevlileri tarafından kurulan sendikalar ve üst kuruluşların, idareyle toplu
sözleşme yapabilmesi hüküm altına alınmıştır.
90. Anayasa'nın 51. maddesine göre, işçi niteliği taşımayan kamu
görevlileri, sendika kurma veya sendikaya üye olma haklarına sahip oldukları
gibi, sendikaya üye olmaya veya üyelikten ayrılmaya da zorlanamazlar.
91. Somut olayda, başvurucu, kamu görevlisi olarak Fatih Belediyesi
Zabıta Müdürlüğünde çalışmakta olup, BEM-BİR-SEN üyesi değildir. Belediye ile
BEM-BİR-SEN arasında 4/10/2005 tarihinde “Sosyal
Yardım Sözleşmesi” düzenlenmiş, ancak BEM-BİR-SEN üyesi olmayan veya
anılan Sendikaya aidat ödemeyen kamu görevlilerinin bu sözleşmeden
yararlanamayacakları ve bu kişilere aylık sosyal yardım ödemesi yapılmayacağı
hüküm altına alınmıştır. Ancak, AİHM'e göre, AİHS’in 11. maddesi uyarınca, sendika üyelerine Devlet
tarafından farklı muamele yapılamaz (bkz.
Akat/Türkiye, B.No. 450050/98, 20/9/2005).
92. Anılan sözleşmenin 5. maddesinin (B) bendinde ise, kamu
görevlilerine verilebilecek cezaları alan kişilerin de sosyal yardım
ödemelerinden yararlanamayacakları düzenlenmiştir.
93. Fatih Belediyesinde kamu görevlisi olarak çalışan başvurucu
hakkında herhangi bir ceza verilmediği halde, anılan sözleşme gereği yapılan
ödemeler kesilmiştir.
94. Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında yapılan sözleşmede, kamu
görevlilerine sosyal yardım ödemesi yapılmasının, anılan Sendikaya üye olunması
veya üye olunmasa dahi sendika üyelik aidatının ödenmesi şartına bağlandığı
anlaşılmıştır. Sendikaya üye olmadan sadece üyelik aidatı ödenmesi halinde ise,
bu aidatın, sendikaya üye olanların ödediği aidattan fazla olduğu
belirlenmiştir.
95. Mutlak değil sınırlanabilir bir hak olan sendikaya üye olmama
özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine
tabidir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13.
maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple sendikaya üye
olmama özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin, Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
96. Sendikaya üye olmama
özgürlüğüne getirilen sınırlandırmanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze
dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
97. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, “sendikaya üye olmama özgürlüğüne” yönelik
bir müdahale bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda, varlığı
kabul edilen müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığının, söz konusu
hakkın özünü zedeleyecek ölçüde kısıtlanıp kısıtlanmadığının, kısıtlamanın
demokratik toplumda gerekli olup olmadığının ve kullanılan araçların orantısız
olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.
i. Müdahalenin
Mevcudiyeti Hakkında
98. Başvurucu, BEM-BİR-SEN üyesi olmadığı için Sendika ile Belediye
arasından düzenlenen “Sosyal Yardım Sözleşmesi”nde
belirtilen sosyal denge tazminatının kendisine ödenmediğini, BEM-BİR-SEN üyesi
olmaya zorlandığını, anılan Sendikaya üye olmayanlara ödeme yapılmadığını
belirterek, sendikaya üye olmama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
99. Sendika kurma ve sendikaya
üye olma hakkı, sendikaya üye olmama özgürlüğünü de içerir. BEM-BİR-SEN ile
Belediye arasında yapılan “Sosyal Yardım
Sözleşmesi” ile kamu görevlilerine, anılan Belediye tarafından her
ay maaşlarına ek olarak sosyal yardım ödemesi yapılması kararlaştırıldığı
halde, sosyal yardım ödemesi yapılmasının temel şartı olarak, BEM-BİR-SEN'e üye olunması veya üye olunmasa dahi sendika üyelik
aidatının ödenmesinin gösterilmesi ve bu aidatın da üye olanların ödediği
aidattan yüksek olması, Anayasa'nın 51. maddesine ve AİHS'in
11. maddesine aykırı olarak, sendikaya üye olmaya zorlama, dolayısıyla
sendikaya üye olmama özgürlüğüne müdahale niteliğinde kabul edilebilir.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması
Hakkında
100. Sendikaya üye olmama özgürlüğüne yapılan müdahale, Anayasa’nın
13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 13.
maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu itibarla, sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş
olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
1. Kanunlar Tarafından Öngörülme
101. BEM-BİR-SEN ile kamu kurumu niteliğindeki Belediye arasında
yapılan “Sosyal Yardım Sözleşmesi”
ile kamu görevlilerine, anılan Belediye tarafından her ay maaşlarına ek olarak
sosyal yardım ödemesi yapılması kararlaştırıldığı halde, sosyal yardım ödemesi
yapılmasının temel şartı olarak, BEM-BİR-SEN'e üye
olunması veya üye olunmasa dahi sendika üyelik aidatının ödenmesinin
gösterilmesi ve bu aidatın da üye olanların ödediği aidattan yüksek olması
sözleşme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek bir husustur. Anayasa’nın
48. maddesinde de belirtildiği üzere, hukuk sisteminde sözleşme özgürlüğü
esastır. 5982 sayılı Kanun ile Anayasa’nın 53. maddesinde ve 6289 sayılı Kanun
ile 4688 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerden önce Sendikalara İdare ile
toplu görüşme yapma hakları tanınmış, fakat toplu sözleşme yapma hakkı ile
ilgili yasaklayıcı bir düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla sözleşmenin
imzalandığı 4/10/2005 tarihi itibarıyla, Belediye ile Sendika arasında böyle
bir sözleşme yapılmasının hukuken mümkün olduğu ve buna engel olan hukuki bir
düzenleme de mevcut olmadığına göre, anılan sözleşmenin “kanunlar tarafından öngörülme” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
2. Meşru Amaç
102. Başvuru konusu olayda, BEM-BİR-SEN ile Belediye arasında yapılan
“Sosyal Yardım Sözleşmesi” ile
kamu görevlilerine maaşlarına ek olarak yardım verilmesiyle kamu görevlilerinin
ekonomik durumlarının daha iyi hale getirilmesi amaçlanmıştır. Bu sözleşmede,
yardımdan faydalanmak için sendikaya üye olma şartının bulunması, sendika üyesi
olmayanların ise üyelik aidatının iki katını ödemeleri şartı ile yardımdan
yararlanabilmeleri, örgütlenmeye ve sendika üyeliğine teşvik mahiyetinde kabul
edilebilir. Dolayısıyla bu yönden, yapılan sözleşmenin meşru bir amaç taşıdığı
sonucuna varılmıştır.
3. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
103. Son olarak bu sözleşme ile kamu görevlilerine, Belediye
tarafından her ay maaşlarına ek olarak tazminat ödemesi yapılması
kararlaştırıldığı halde, sosyal yardım ödemesi yapılmasının temel şartı olarak,
BEM-BİR-SEN'e üye olunması veya üye olunmasa dahi
sendika üyelik aidatının ödenmesinin gösterilmesi ve bu aidatın da üye
olanların ödediği aidattan yüksek olması ile “sendikaya
üye olmama özgürlüğüne” yapılan müdahale arasında makul bir dengenin
gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
104. Anayasa Mahkemesi yerleşik içtihatlarında demokratik toplumu, “Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş
ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin
özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum
düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve
özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik
toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla
sınırlandırılabilirler.” (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T.
24/9/2008) biçiminde tarif etmiştir. Başka bir deyişle yapılan sınırlama hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa,
etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı
ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı
olacaktır (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142,
K.2008/148, K.T. 17/4/2008).
105. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin
gerekleri ve ölçülülük ilkeleri iki ayrı kriter olarak düzenlenmiş olmakla
birlikte bu iki kriter arasında bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi
önceki kararlarında demokratik toplum düzeni için gerekli olma şartı ile
ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, “Temel hak ve özgürlüklere yönelik her hangi bir sınırlamanın,
demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen
kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye
olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi
gerekir…” (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007) diyerek,
amaca, temel haklara en az müdahaleyle ulaşmayı sağlayacak aracın tercih
edilmesi gerektiğine karar vermiştir.
106. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple sendikaya üye olmama
özgürlüğüne getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen
müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
107. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan BEM-BİR-SEN’e üye olmayanların sosyal yardımdan yararlanmaları için
anılan Sendikaya üye olanların ödedikleri aidatın iki katını ödemek zorunda
bırakılmaları, sendikaya üye olmama özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olup olmadığı
olacaktır.
108. Bu çerçevede sendikaya üye olmama özgürlüğüne yapılan
müdahalenin, izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığını belirleyebilmek için
olayın bütünlüğüne bakılarak bu özgürlüğün özüne zarar verilip verilmediğinin
değerlendirilmesi gerekir. Sendikaya üye olmama şeklindeki negatif özgürlüğün
özüne zarar verecek ve makul olmayan şekilde sendikaya üye olmaya zorlama,
ölçüsüz ve orantısız bir müdahale olarak kabul edilebilir. AİHS’in
11. maddesi temel olarak, maddede düzenlenen hakların kullanılması sırasında
kamu makamlarının keyfi müdahalelerine karşı korunmayı amaçlamaktadır.
109. Somut olayda, sosyal yardım ödemesi yapılmasının temel şartı
olarak BEM-BİR-SEN'e üye olunması veya üye olunmasa
dahi sendika üyelik aidatının ödenmesinin gösterilmesi ve bu aidatın da üye
olanların ödediği aidattan yüksek olması nedeniyle sendikaya üye olmama özgürlüğüne
yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı ve sendikaya üye olmama özgürlüğünün
özüne müdahale niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmiştir. “Sosyal Yardım Sözleşmesi” ile verilen sosyal yardımdan faydalanmak için
Sendika üyesi olma zorunluluğu bulunmadığı, Sendikaya üye olmayanların da bu
yardımdan yararlanabilecekleri, bunun için BEM-BİR-SEN üyesi olanların ödediği
sendikal aidatın sadece iki katının ödenmesi şartı (sözleşmenin 14. maddesinin
(a) bendi gereği sendikaya üye olanlardan sözleşmedeki aylık ödenek tutarından
%2, üye olmayanlardan aylık %4 kadar kesinti yapılması şartı) bulunduğu dikkate
alındığında, bu şart müdahale edilen hakkın özünü zedelemediği gibi, ölçüsüz
bir müdahale olarak da nitelendirilemez. Zira sosyal yardımdan yararlanmak için
anılan Sendikaya üye olma zorunluluğu bulunmamakta olup, yalnızca üye olanların
ödediği sendika aidatının iki katının ödenmesi yeterlidir. Bu durum ise
sendikaya üye olmama özgürlüğünün özüne yönelik orantısız ve makul olmayan bir
müdahale olarak değerlendirilemez.
110. Yukarıdaki hususlar dikkate
alındığında, BEM-BİR-SEN’e üye olmayanların sosyal
yardım sözleşmesinden yararlanmaları için anılan sendikaya üye olanların
ödedikleri aidatın iki katını ödemeleri şartının sendikaya üye olmama özgürlüğüne
yönelik orantısız bir müdahale olmadığı ve bu bağlamda demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı kanaatine
varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa’nın 51. maddesinde düzenlenen
sendikaya üye olmama özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Üye Engin Yıldırım bu görüşe katılmamıştır.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası Yönünden
111. Başvurucu, 2006 yılı Haziran
ayında İstanbul 5. İdare Mahkemesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının makul
sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
112. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma
hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
113. Anayasa ve AİHS’in ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
AİHS metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü AİHS’in 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek AİHS’in lafzi içeriğinde
yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut
başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
114. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
115. Anayasa’nın 36. maddesi ve AİHS’in
6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul
sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu iptal ve tam yargı
davasında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
116. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 2006 yılı Haziran ayıdır.
117. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Somut olayda yargılamanın sona erdiği tarih, Danıştay tarafından karar
düzeltme isteminin reddedildiği 9/5/2013 tarihidir.
118. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 2006 yılı Haziran
ayında İstanbul 5. İdare Mahkemesinde açtığı davada, Fatih Belediyesinde memur
olarak çalıştığı sırada, Belediye ile BEM-BİR-SEN arasında yapılan “Sosyal Yardım Sözleşmesi”nde belirtilen sosyal yardımların
ödenmediğini, bu amaçla yaptığı başvurunun anılan Belediye tarafından
reddedildiğini ileri sürerek, Belediye işleminin iptalini ve yoksun kaldığı
sosyal yardımın faiziyle birlikte ödenmesini, anılan işlemin yürütmesinin
durdurulmasını talep etmiştir. Mahkemece, davalının savunması alınarak,
tarafların delilleri toplanmış, 25/1/2008 tarihinde davanın reddine karar
verilmiştir.
119. Başvurucunun temyizi
üzerine, Danıştay Onuncu Dairesince 14/9/2011 tarihinde hüküm onanmıştır.
120. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin
9/5/2013 tarihli ilamıyla reddedilerek, aynı tarihte hüküm kesinleşmiştir.
121. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
iptal ve tam yargı davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına sebep olduğu da söylenemez.
122. Başvurunun konusu olan iptal ve tam yargı davasında
yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, temyiz ve
karar düzeltme safhalarının uzun sürdüğü ve yargılamanın makul olmayan uzun bir
süre olan altı yıl on bir ayda tamamlandığı görülmektedir. İptal ve tam yargı
davalarının niteliği dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.
123. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
d. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası Yönünden
124. Başvurucu, İstanbul 5. İdare
Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğini ve Danıştay tarafından hükmün onandığını,
bu şekilde sosyal yardım ödemelerinden yararlanamadığını belirterek, mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
125. Başvurucunun, yargılama
sürecine ve sonucuna ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları yönünden
yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın yenilenmesine karar
verildiği, mülkiyet hakkının ihlali iddiasının yargılamanın yenilenmesi
davasında Derece Mahkemesince değerlendirilebileceği kabul edilerek, anılan
ihlal iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
126. Başvurucu, maddi ve manevi
zararlarının tazmin edilmesini talep etmiştir.
127. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesi halinde hakkaniyete
uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olacağını bildirmiştir.
128. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
129. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
130. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin altı yıl on bir aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
131. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı, ayrıca adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası yönünden yeniden yargılama yapılması yolunun açıldığı
anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
132. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
2. Sendikaya üye olmama
özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY
BİRLİĞİYLE,
3.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
OY BİRLİĞİYLE,
B. Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,
2. Sendikaya üye olmama özgürlüğünün
ihlali iddiasıyla ilgili olarak Anayasa’nın 51. maddesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE, üye Engin YILDIRIM’ın karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,
C. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosyanın İstanbul 5. İdare Mahkemesine gönderilmesine, OY
BİRLİĞİYLE,
D. Başvurucuya makul sürede yargılama yapılmamasına dayalı
adil yargılanma hakkını ihlali nedeniyle net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE, OY BİRLİĞİYLE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OY BİRLİĞİYLE,
16/10/2014
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucu,
memur olarak çalıştığı belediyenin bir sendikayla imzaladığı “Sosyal Yardım
Sözleşmesi” gereğince yaptığı ödemeden yararlanmak için o sendikaya üye olmaya zorlandığını,
bunun da sendika özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
Sözleşmede
sosyal yardım yapılması memurun belli bir sendikaya üye olması veya üye
olmaması halinde sendikaya üyelik aidatı ödemesi ve bu aidatın da üye olanların
ödediğinden yüksek olması şartına bağlanmıştır. Çoğunluk, bu şartları
örgütlenmeye ve sendika üyeliğine teşvik olarak değerlendirerek, sendika
özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru olduğu sonucuna varmıştır. Oysa tam
tersine bu şartların kişileri söz konusu ödemeden yararlanabilmek için
istemediği bir sendikaya üye olmaya zorlamasını sendika özgürlüğüne yapılan
müdahalenin meşru bir amaç taşımadığının bir kanıtı olarak da görmek mümkündür.
Bilindiği
üzere sendika özgürlüğü sendikaya üye olmama özgürlüğünü de kapsamaktadır.
Kişinin, çeşitli nedenlerle üye olmak istemediği bir sendikaya üye olmaya
zorlanması Anayasa’nın 51.maddesinde güvence altına alınan sendika özgürlüğüne
aykırılık oluşturmaktadır. 1 Belediye ile bir sendikanın imzaladığı
sosyal yardım sözleşmesinde üye olmayanların yardımdan yararlanmasını üyelerin
ödediği aidatın iki katı aidat ödemeleri şartına bağlanması, bu miktarda aidat
ödemek istemeyen kişinin ödemeden faydalanmasının tek yolu olarak tercih
etmediği bir sendikaya üye olmak zorunda bırakılmasına neden olmaktadır.
Kişinin burada üye olmak istemediği bir sendikaya üye olmaya dolaylı olarak
zorlandığını görmekteyiz.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 51. maddesinde belirtilen
sendika özgürlüğü ihlal edilmiştir.