logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Uğur Büke [2.B.], B. No: 2013/4177, 22/1/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

UĞUR BÜKE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/4177)

 

Karar Tarihi: 22/1/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

Uğur BÜKE

Vekili

:

Av. Ünsal AKTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu tarafı olduğu hukuk davasının on yılı aşkın süre sonra sonuçlandırıldığını, yapılan yargılama sonucunda verilen kararın mülkiyet hakkını ihlal ettiğini, ayrıca yapılan yargılamanın adil olmadığını ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek, Anayasa’nın 10., 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiş olup, ihlalin tespitiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 12/6/2013 tarihinde Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölümün Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 14/11/2013 tarihli yazısı 25/11/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekilince Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 9/12/2013 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu tarafından Ankara ili Yenimahalle ilçesi 211 ada 5 parselde kayıtlı bulunan taşınmaz, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olan yükleniciden devir almış olan bir üçüncü kişiden satın alınmıştır.

8. Yüklenici ile arsa sahibi arasındaki sözleşme, Ankara 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/5/2002 tarihli kararı ile feshedilmiştir.

9. Başvurucunun Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2000/687 sayılı dosyası üzerinde açtığı ve yukarıda belirtilen taşınmazı konu alan tapu iptal ve tescil davası reddedilmiştir.

10. Arsa sahibi tarafından 24/6/2003 tarihinde, sözleşmenin feshine dayanarak, başvurucu aleyhine Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 2003/522 sırası üzerinde, bahse konu taşınmazı işgal ettiğinden bahisle el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talebiyle dava açılmıştır.

11. Başvurucu tarafından karşı dava kapsamında, arsa mülkiyetinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 724. maddesi uyarınca adına tescili, bunun mümkün olmaması durumunda ise, taşınmaz üzerindeki binada yaptığı iyileştirmeler karşılığında 150.000,00 YTL’nin davacıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.

12. Arsa sahibi tarafından farklı dönemlere ait ecrimisil talepleriyle açılan üç ayrı dava, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 2003/522 sayılı dosyası üzerinde birleştirilmiştir.

13. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/7/2006 tarih ve E.2003/522, K.2006/183 sayılı kararı ile arsa sahibinin el atmanın önlenmesi ve ecrimisil taleplerinin kabulüne, başvurucunun temliken tescil ve taşınmazda yaptığı iyileştirmelerin bedeline ilişkin taleplerinin reddine hükmedilmiştir.

14. Kararın temyiz edilmesi üzerine, ilk derece mahkemesi hükmü Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 14/5/2007 tarih ve E.2007/4486, K.2007/5610 sayılı kararı ile, elatmanın önlenmesi ve ecrimisile yönelik taleplerin kabulünün ve başvurucunun temliken tescil isteğinin reddinin yerinde olduğu, ancak dosya kapsamından başvurucunun taşınmaz üzerindeki binada bir kısım iyileştirmeler yaparak arsa sahibinin malvarlığında artı değerler meydana gelmesini sağladığı anlaşıldığından, bu masrafların talep edilebileceği gözetilmeden hüküm kurulmuş olduğundan bahisle bozulmuştur.

15. Bozma sonrasında temin edilen 23/5/2008 tarihli bilirkişi raporunda, binanın tamamlanması ve oturulabilir hale getirilmesi için başvurucu tarafından yapılmış olan iş ve imalatların bedelinin 91.743,00 YTL olduğu belirtilmiştir.

16. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11/11/2008 tarih ve E.2007/307, K.2008/352 sayılı kararı ile, başvurucu tarafından yapılan imalatların bedeli olarak 91.743,12 YTL’nin arsa sahibinden tahsili ile başvurucuya verilmesine karar verilmiştir.

17. İlk derece mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 14/7/2009 tarih ve E.2009/6700, K.2009/8938 sayılı kararı ile, Mahkemece öncelikle dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının ruhsatı olup olmadığının araştırılması gerektiği, ruhsatı olmayan bir yapı söz konusu ise yıkımı gereken bir yerin ekonomik değer ifade ettiğinden bahsedilemeyeceğinden, bu yer için yapılan masrafların tahsilinin de talep edilemeyeceği, ayrıca yapılan masraflardan sadece zorunlu ve faydalı olanların bedelinin talep edilebileceği belirtilerek bozulmuştur.

18. Bozma kararı sonrası temin edilen 31/1/2011 tarihli bilirkişi raporunda, Yenimahalle Belediyesi’nin 29/12/2009 tarihli yazısında, dava konusu taşınmaza ilişkin imar durumu (çap), ruhsat ve mimari projesi olmadığının ve bu duruma bağlı olarak tadilat projesi tanziminin mümkün olmadığının bildirildiği tespitine yer verilmiş, 11/7/2011 tarihli raporda ise, yukarıda yer verilen tespit tekrar edilmekle birlikte, başvurucunun müracaatı üzerine ilgili Belediye tarafından düzenlenen 17/9/2009 tarihli yazıda dava konusu taşınmazdaki proje onayının gerçekleşebilmesi için İmar Yönetmeliği ve ilgili mevzuat ile tanımlanmış bir kısım belgelerin proje müellifi tarafından ibrazı gerektiğinin belirtildiği, söz konusu belgelerin temini sureti ile dava konusu taşınmaza ilişkin ruhsatın alınabileceği, zira taşınmazın aynı sözleşme kapsamında yer alan evlerden biri olup tip proje niteliğinde olduğu, belirtilen diğer konutların ise ruhsatının alınmış olduğu ifade edilmiştir.

19. Bozma kararı sonrası Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2009/329 sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama sonucunda, Mahkemenin 13/3/2012 tarih ve E.2009/329, K.2012/96 sayılı kararı ile bahse konu binanın ruhsatının bulunmadığının tespit edildiği belirtilerek, başvurucunun talebi reddedilmiştir.

20. Kararın temyiz edilmesi üzerine, ilk derece mahkemesi hükmü Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarih ve E.2012/9531, K.2012/12827 sayılı kararı ile, vekalet ücreti miktarı nazara alınarak düzeltilerek onanmıştır.

21. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 10/4/2013 tarih ve E.2013/3807, K.2013/5552 sayılı kararı ile reddedilmiş olup, Yargıtay ilamı 15/5/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

22. 12/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

23. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

 Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/6/2013 tarih ve 2013/4177 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu, tarafı olduğu hukuk davasının on yılı aşkın süre sonra sonuçlandırıldığını, yargılama sonucunda taşınmazda yaptığı imalatların değerinin ödenmesine karar verilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, yapılan yargılama sırasında alınan ve lehine değerlendirmeler içeren bilirkişi raporuna rağmen talebinin reddedildiğini, verilen Yargıtay bozma kararında taşınmazda yaptığı imalatların karşılığına hükmedilmesi gerektiğinin belirtilmesi suretiyle elde ettiği kazanılmış hakka rağmen taşınmazda yapmış olduğu imalatlara ilişkin talebinin kabul görmediğini, ayrıca lehine olan delillerin değerlendirilmediğini, yargılamanın eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu ileri sürerek, Anayasa’nın 10., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Delillerin Değerlendirilmesinin Adil Olmadığı İddiası

26. Başvurucu, yapılan yargılama sırasında alınan ve lehine değerlendirmeler içeren bilirkişi raporuna ve 14/5/2007 tarihli Yargıtay bozma ilamında taşınmazda yaptığı imalatların karşılığına hükmedilmesi gerektiğinin belirtilmesi suretiyle elde ettiği kazanılmış hakka rağmen taşınmazda yapmış olduğu imalatlara ilişkin talebinin kabul görmediğini, ayrıca lehine olan delillerin değerlendirilmediğini ve yargılamanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek, Anayasa’nın 10., ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olmakla birlikte, eşitlik ilkesinin ihlaline ilişkin iddiaların esas itibarıyla delillerin değerlendirilmesinin adil olmadığı hususuna ilişkin olduğu anlaşılmakla, ihlal iddialarının mahiyeti gereği Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, delillerin değerlendirilmesi noktasındaki takdirin esasen derece mahkemelerine ait olduğu, somut olay açısından ilk kararın başvurucunun lehine tespitler içeren bilirkişi raporuna istinaden verildiği, ancak davaya konu yapının kaçak olup olmadığının tespiti gerektiği yönündeki bozma ilamı sonrasında söz konusu yapının ruhsatsız olduğunun belirlenmesi üzerine başvurucunun talebinin reddine hükmedildiği, bu kapsamda söz konusu yargılamanın ilgili usul şartlarına göre gerçekleştirilmediği, başvurucunun delillerini sunma fırsatı bulamadığı ve derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfi davrandığına ilişkin bir bulguya da rastlanmadığı belirtilmiştir.

28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

29. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dahil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi ile delillere ilişkin temel usuli güvencelere riayet edilmesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleri arasında yer almaktadır. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması ve delillere ilişkin hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

30. Derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez.

31. Sözleşme’nin 6. maddesinde, davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte, AİHM de, delilerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (bkz. Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber, öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmekte (bkz. Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124), bariz bir şekilde keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını ifade etmektedir (bkz. Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699).

32. Somut başvuru açısından, başvurucu aleyhine açılan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talepli davada başvurucu tarafından karşı dava kapsamında temliken tescil veya imalat bedellerinin karşılanması talebinde bulunulduğu, ilk derece mahkemesince verilen hükmün, başvurucunun taşınmazda yaptığı iyileştirmelerin tespiti ile hüküm altına alınması gereğine işaret edilerek bozulduğu, bozma kararı kapsamında başvurucunun imalat bedellerine ilişkin talebi açsından kesinleşen bir hükmün bulunmadığı, bozma ilamı sonrasında yürütülen yargılama kapsamında yapılan keşif ve bilirkişi raporları uyarınca tespit edilen imalat bedeline hükmedildiği görülmektedir. Kararın temyiz edilmesi üzerine, öncelikle taşınmazın ruhsatının bulunup bulunmadığının tespiti, ayrıca söz konusu imalat ve iyileştirmelerin tamamının zaruri veya faydalı olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği belirtilerek bozulduğu, bozma sonrasında mahkemece taşınmazın ruhsatının bulunup bulunmadığının ilgili Belediye nezdinde araştırıldığı ve bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi raporu temin edildiği, belirtilen rapor sonrasında taraf beyanları doğrultusunda ikinci bir bilirkişi raporu daha alındığı anlaşılmaktadır. Söz konusu usul işlemlerini müteakip, her ne kadar ikinci bilirkişi raporunda halihazırda ruhsatı bulunmayan taşınmazın belirli prosedürlerin tamamlanmasını müteakip ruhsatının alınabileceği belirtilmiş ise de, ilk derece mahkemesince ilgili Belediyenin, dava konusu taşınmaza ilişkin imar durumu (çap), ruhsat ve mimari projesi olmadığını ve bu duruma bağlı olarak tadilat projesi tanziminin mümkün olmadığını belirten görüşüne değer verilerek başvurucunun talebinin reddedildiği ve söz konusu kararın derecattan geçerek kesinleştiği görülmektedir. Başvuru dosyası kapsamından, başvurucunun özellikle taşınmazın ruhsat durumuna ilişkin olarak sunduğu belge kapsamında yeniden bilirkişi raporu alındığı ancak Mahkemece, ilgili Belediyenin taşınmazın ruhsat açısından halihazırdaki durumunu belirten görüşüne itibar edilerek başvurucunun talebinin reddedildiği, bu kapsamda başvurucuya “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veri bulunmadığı gibi, Mahkeme’nin delilleri değerlendirmesinde açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmadığı anlaşılmaktadır.

33. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, delillerin değerlendirilmesinin adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturduğu yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.

34. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki iddialarını ise yargılama neticesine dayandırdığı, özellikle derece mahkemelerince yürütülen ve adil yargılanma hakkına riayet edilmediği iddia edilen yargılama neticesinde taşınmazda yaptığı imalatların değerinin ödenmesine karar verilmemesinin, sonucu itibarıyla mülkiyet hakkını ihlal ettiğinin iddia edildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda olduğu gibi, özel kişiler arasındaki mülkiyet ihtilafları açısından, çoğu zaman mülkiyet hakkına klasik müdahale biçimlerinden biri söz konusu olmamakla beraber, bu hak kapsamında da yetkili makamlar için geçerli olan usulî özen yükümlülüğü, gerekli usulî güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve idari makamların özel kişiler arasındaki bir uyuşmazlıkta etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluğunu ifade etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Novoseletskiy/Ukrayna, B. No. 47148/99, 22/2/2005, § 102; Sovtransavto Holding/Ukrayna, B. No. 48553/99, 25/7/2002, § 96). Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddianın yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde (§§ 26-33) başvurucunun delillerinin ve iddialarının adil yargılanma hakkı çerçevesinde derece mahkemelerince ayrıntılı bir değerlendirmeye tabi tutularak karar verildiği tespit edilmiş olmakla, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (B. No. 2013/2995, 20/2/2014, § 53).

ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

35. Başvurucu tarafından, tarafı olduğu hukuk davasının on yılı aşkın bir süre sonra sonuçlandırıldığı belirtilerek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

36. Başvurucu, tarafı olduğu hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

37. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

39. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, asliye hukuk mahkemesi nezdinde açılan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talebine ilişkin bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 24/6/2003 tarihidir.

41. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında verilen Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin E.2013/3807, K.2013/5552 sayılı ilam tarihi olan 10/4/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

42. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun bir adet taşınmaza ilişkin el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talebinden ibaret olduğu, karşı dava kapsamında ise temliken tescil ve taşınmazda yapıldığı iddia edilen iyileştirme bedellerinin talep edildiği, ilgili davanın davacısı tarafından açılan ecrimisil talepli üç ayrı davanın daha söz konusu yargılama dosyası üzerinde birleştirildiği, mahkemece verilen ilk iki kararın Yargıtayca muhtelif gerekçelerle bozulduğu, taraflarında üç kişinin yer aldığı davanın yaklaşık on yıllık bir süreçte sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.

43. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin asliye hukuk mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 23).

44. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64), başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık on yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

46. Başvurucu, başvuruya konu yargılama dosyasına sunulan bilirkişi raporu uyarınca 140.950,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

47. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

49. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık on yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya takdiren net 8.300,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

50. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Delillerin değerlendirilmesinin adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 8.300,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

22/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Uğur Büke [2.B.], B. No: 2013/4177, 22/1/2015, § …)
   
Başvuru Adı UĞUR BÜKE
Başvuru No 2013/4177
Başvuru Tarihi 12/6/2013
Karar Tarihi 22/1/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu tarafı olduğu hukuk davasının on yılı aşkın süre sonra sonuçlandırıldığını, yapılan yargılama sonucunda verilen kararın mülkiyet hakkını ihlal ettiğini, ayrıca yapılan yargılamanın adil olmadığını ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek, Anayasa’nın 10. , 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiş olup, ihlalin tespitiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi