TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
ALAATTİN HOŞER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4188)
|
|
Karar Tarihi: 17/12/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/2/2016-29622
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Alaattin HOŞER
|
Vekili
|
:
|
Av. Süleyman BİLGİÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, usulsüz olarak iletişim tespitinin
yapılması, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin yargılamada kullanılması
nedenleriyle Anayasa’nın 19., 20. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 12/6/2013 tarihinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 9/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiş; Bakanlığın 5/11/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında
görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
6.
İkinci Bölüm tarafından 1/12/2015 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun
niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli
görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8.
Başvurucu, başvuru yaptığı tarih itibarıyla Batman Belediye Başkanlığında
belediye imar komisyonu üyesidir.
9.
Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/12/2011 tarihinde yazılı tape tutanakları, mesaj içerikleri, teknik takip
tutanakları çerçevesinde yöneltilen suçlamalar başvurucuya detaylı bir şekilde
anlatılmış ve başvurucunun ifadesi alınmıştır.
10.
Başvurucu, Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen E.2010/4098
sayılı soruşturma kapsamında suç örgütü kurma ve yönetme ile rüşvet alma
suçlarını işlediği şüphesiyle 16/12/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve Batman
2. Sulh Ceza Mahkemesinin 20/12/2011 tarihli ve 2011/202 Sorgu sayılı kararıyla
tutuklanmıştır.
11.
Tutuklama kararının gerekçesi şu şekildedir:
“Sanıkların üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu, bu şüpheliler yönünden atılı suçu işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcut olması,
şüphelilerin üzerlerine atılı suçlara kanunda ön görülen cezaların üst haddi,
kaçma şüpheleri ve delilleri karartma şüpheleri bulunması, delillerin henüz toplanmamış
olması, adli kontrol tedbirlerinden istenen amacın elde edilmesinin mümkün
olmaması nazara alınarak CMK'nın 100 ve devamı
maddeleri uyarınca TUTUKLANMALARINA,”
12.
Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 29/2/2012 tarihli ve 2010/4098 Soruşturma
sayılı iddianamesinde başvurucuya yöneltilen suçlamalar şu şekilde
belirtilmiştir:
“1) Şüpheli Alaattin HOŞER:
a) Aynı suç işleme kararının icrası kapsamında değişik
zamanlarda ve terör örgütü PKK/KCK-TM’ye fon sağlamak amacıyla, sürekli olarak
rüşvet almak üzere Batman il merkezli olmak üzere kurulan suç örgütünü
yönettiği, bu şekilde TCK’nın 220/1 maddesinde tanımlanan suç örgütü
kurmak/yönetmek suçunu işlediği,
b) Şüphelinin aynı suç işleme kararının icrası kapsamında
değişik zamanlarda ve terör örgütü PKK/KCK-TM’ye fon sağlamak amacıyla
görevinin gereklerine aykırı hareket etmek karşılığında iş sahibi olan dosya
kapsamındaki şüphelilerden para aldığı ve bu şekilde TCK’nın 252/1, 43/1
maddelerinde tanımlanan zincirleme olarak rüşvet almak suçunu işlediği anlaşılmaktadır.”
13.
Başvurucuya isnat edilen suçlamalarla ilgili olarak iddianamede tape tutanakları, fiziki takip tutanakları, ortam
dinlemeleri, yapılan aramalar sonucu elde edilen defter, kayıt ve deliller,
inceleme raporları delil olarak gösterilmiştir.
14.
Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesi 20/1/2012 tarihinde resen yaptığı tutukluluk
incelemesinde başvurucunun üzerine atılı suçların kanunda öngörülen ceza
miktarını, kaçma şüphesinin olmasını ve tutuklulukta geçen süreyi göz önüne
alarak tutukluluğun devamına karar vermiştir.
15.
Batman Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/115 sayılı dosyasında 5/3/2012 tarihli
tensip duruşmasında başvurucunun “üzerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, bu suçlarla ilgili delil durumu, atılı suçlar
bakımından sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların bulunması, hakkında talep edilen cezanın üst haddine göre kaçma
şüphesinin bulunması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun katalog
suçlardan olması” gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar
verilmiştir.
16.
16/3/2012 tarihinde Batman Ağır Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı vererek
dosyayı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Diyarbakır 4. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2012/302 sayılı dosyasında başlayan yargılamanın 29/5/2012
tarihli tensip duruşmasında başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve
delil durumu gözetilerek tahliye talebinin reddine ve tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir.
17.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/302 sayılı dosyasında yargılama
devam ederken Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin de 29/5/2012 tarihinde
görevsizlik kararı vererek dosyayı Batman Ağır Ceza Mahkemesine göndermesi
üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 30/7/2012 tarihli ve E.2012/9535, K.2012/8357
sayılı ilamıyla Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararını
kaldırmıştır.
18.
Bu karar üzerine dosya, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/542 sayılı
esasına kaydedilmiştir. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/542 sayılı
dosyasında başlatılan yargılamanın 17/8/2012 tarihli tensip duruşmasında
başvurucunun “üzerine atılı suçların vasıf
ve mahiyeti, bu suçlarla ilgili delil durumu, atılı suçlar bakımından sanıklar
hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması,
hakkında talep edilen cezanın üst haddine göre kaçma şüphelerinin bulunması ve
suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun katalog suçlardan olması”
gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
19.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/542 sayılı dosyasında 28/9/2012 ve
5/11/2012 tarihleri arasında yapılan üç duruşmada da benzer gerekçelerle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
20.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi E.2012/542 sayılı dosyanın Diyarbakır 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2012/120 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar
vermiştir. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin de 19/12/2012 tarihinde karşı
birleştirme kararı vermesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 23/1/2015 tarihli
ve E.2012/15884, K.2013/619 sayılı ilamıyla birleştirme kararını kaldırmış ve
dosyayı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Bu karar üzerine
yargılamaya Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/117 sayılı dosyası
üzerinden devam edilmiştir.
21.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/117 sayılı davasının 6/3/2013
tarihli tensip duruşmasında başvurucunun “üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu ve atılı suçun 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında sayılan suçlardan olması” gerekçeleriyle tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
22.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 7/5/2013 tarihli duruşmada başvurucunun
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve atılı suçun
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan
suçlardan olmasını dikkate alarak tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
23.
Başvurucunun söz konusu karara 18/5/2013 tarihinde itiraz etmesi üzerine
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 20/5/2013 tarihli ve 2013/208 Değişik İş
sayılı kararıyla itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar 30/5/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24.
Başvurucu 12/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25.
Başvurucu 10/10/2013 tarihinde kefaletle tahliye edilmiştir.
26.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2014 tarihli ve E.2013/117, K.2014/46
sayılı kararında görevsiz olduğu gerekçesiyle dosyanın Batman Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
27.
Görevsizlik kararı üzerine dava, Batman Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/129 sayılı
esasına kaydedilmiş olup yargılama devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
28.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. ve 252. maddeleri.
29.
5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un
12. maddesi ile değiştirilmesinden önceki hâli şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve
kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir,
dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.
Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en
geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya
hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı
tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için
verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/05/2005-5353
S.K./17.mad) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin
müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
…
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
12. Rüşvet (madde 252)
…”
30.
5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis
cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31.
Mahkemenin 17/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 12/6/2013
tarihli ve 2013/4188 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32.
Başvurucu; Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli duruşmada verdiği
tutukluluğun devamına ilişkin kararın ve bu karara itiraz etmesi üzerine
verilen itirazın reddi kararının gerekçesiz olduğunu, tutukluluk kararlarına
karşı etkili bir başvuru yolu bulunmadığını, adli kontrolle serbest bırakılma
talebinin dikkate alınmadığını, kendisine isnat edilen suçlamaların soyut ve
mesnetsiz olduğunu, gizli tanık ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını, hakkında
verilen iletişimin tespiti ve teknik izleme kararlarının hukuka aykırı olduğunu
ve hükme esas alınamayacağını belirterek etkili başvuru, adil yargılanma, kişi
özgürlüğü ve güvenliği, özel hayatın gizliliği haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33.
Başvurucu; gizli tanık ifadelerinin gerçeğe aykırı olduğunu, hakkında verilen
iletişimin dinlenmesi ve teknik izleme kararlarının hukuka aykırı olduğunu ve
yargılamada delil olarak kullanıldığını, kendisine isnat edilen suçlamaların
soyut ve mesnetsiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
34.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
35.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
36.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
ikincil nitelikte bir kanun yolu olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
37.
Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup
bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi
idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin
ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
38.
Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu
şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel
hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde
bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
39.
Başvurucu hakkındaki dava, Batman Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/129 sayılı
dosyasına kaydedilmiş olup yargılama devam etmektedir. Dolayısıyla başvurucunun
hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasının, yargılamanın henüz sonuçlanmamış olması
nedeniyle derece mahkemeleri önünde ileri sürülme imkânı bulunduğundan
yargılama süreci sona ermeden Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği mümkün değildir. Dolayısıyla bu şikâyet bakımından
olağan kanun yolları tüketilmemiştir.
40.
Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi
gerekir.
b. Özel Hayatın Gizliliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
41.
Başvurucu, hakkında verilen iletişimin tespiti kararlarının süresinin kuvvetli
suç şüphesine dayanmadan ve matbu gerekçelerle uzatıldığını, bu durumun özel
hayatın gizliliği hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
42.
Özel hayat geniş bir kavram olup kapsayıcı bir tanımının yapılması oldukça
zordur. Bu kapsamda korunan hukuki değer, esasen kişisel bağımsızlıktır. Bu
koruma herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda
yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte özel hayat kavramının,
herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu alandan
uzak tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır (Faris Korkmaz, B. No: 2013/6995, 8/9/2015, § 33).
43. Başvurucu
tarafından telefon görüşmelerinin dinlenmesine ilişkin olarak özel hayata ve
haberleşmeye saygı haklarının kamu gücü tarafından ihlal edildiği ileri
sürülmüştür. Anılan hak Anayasa’nın 20. ve 22. maddeleri ile Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesinde yer alan özel hayata ve
haberleşmeye saygı hakları kapsamındadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) de telefon görüşmelerinin dinlenmesine ilişkin tedbirin
Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında, başvurucuların “haberleşme” ve “özel hayat”
haklarına hukuki alanda müdahale niteliğinde olduğunu belirtmektedir (Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71,
6/9/1978, § 41; Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79,
2/8/1984, § 64).
44.
Somut olayda suç örgütü kurma ve yönetme, rüşvet alma suçu iddiasıyla yapılan
soruşturmada, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesine istinaden Sulh Ceza
Mahkemesince verilen karar uyarınca başvurucunun telekomünikasyon yoluyla
iletişimi (telefon görüşmeleri) dinlenmiştir.
45.
Başvurucu; suç örgütü kurma ve yönetme, rüşvet alma suçlarından Batman Ağır
Ceza Mahkemesinde yargılanmaktadır. Yargılama süreci devam eden telefon
dinlemeleriyle ilgili olarak henüz hukuki bir kesinlik ortaya çıkmamıştır.
Telefon dinlemeleri gerçekleşmiş olmakla birlikte bunların hukukiliği ve kesin
sonuçlarının yapılacak temyiz incelemesi sonucunda ortaya çıkacağı
anlaşılmaktadır.
46.
Bu durumda aynı dava sürecine ilişkin iddiaların farklı ortamlarda hem Anayasa
Mahkemesince hem de Yargıtay tarafından yargısal incelemeye tabi tutulması,
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki ikincil nitelikteki rolüne uygun
olmayacağından başvurucunun özel yaşama ve haberleşmeye saygı haklarının ihlal
edildiği yönündeki iddialarının da öncelikle derece mahkemelerince incelenmesi
gerekmektedir.
47.
Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
c. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
48.
Başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49.
Başvurucu, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli duruşmada
verdiği tutukluluğun devamına ilişkin kararın ve bu karara itiraz etmesi
üzerine verilen itirazın reddi kararının gerekçesiz olduğunu, adli kontrolle
serbest bırakılma talebinin dikkate alınmadığını belirterek kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının, tutukluluk kararlarına karşı etkili bir başvuru yolu
bulunmadığını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
50.
Başvurucunun Anayasa'nın 40. ve Sözleşme'nin 13. maddelerinde düzenlenen etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen
maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında soyut olarak değerlendirilmesi mümkün
olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle etkili
başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için hangi temel
hak ve özgürlük konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap
verilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
33).
51.
Somut olayda başvurucunun iddiasının özü, tutukluluk kararlarına karşı yaptığı
itirazlarının mahkemelerce formül gerekçelerle reddedilmesine ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu iddiasının ve diğer iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
52.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul
süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama
süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak
için bir güvenceye bağlanabilir.”
53.
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında
tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına
alınmıştır.
54.
Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde
değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu
sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre
değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen
Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda
haklı bulunabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
55.
Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini
etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması
gerekir (Murat Narman, § 62).
56.
Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel
başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya
da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu
tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin
devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve
böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir
başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği
gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate
alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
57.
Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunması
durumunda ve bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Bu tutuklama nedenleri
belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu
süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam
ettiğinin gerekçeleriyle gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili"
ve "yeterli" görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp
yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair
olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen
özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B.
No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
58.
Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler
tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti bulunduğu ve tutuklama nedeninin varlığı
devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul
kabul edilmesi gerekir (Murat Narman,
§§ 63, 64).
59.
Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda gözaltına alındığı tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hükmün verildiği
tarihtir (Savaş Çetinkaya, § 56).
60.
Somut olayda başvurucunun tutukluluk süresi, gözaltına alındığı 16/12/2011
tarihi ile İlk Derece Mahkemesince tahliye edildiği 10/10/2013 tarihi
arasındaki 1 yıl 9 ay 24 gündür.
61.
Başvurucunun değişik tarihlerde yapmış olduğu tahliye talepleri özetle başvurucu
hakkında isnat olunan suçların mahiyeti, isnat edilen suçlara dair kuvvetli suç
şüphesini gösteren olguların bulunduğu, isnat edilen suçların katalog suçlardan
olduğu, tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmadığı,
başvurucunun serbest kalması hâlinde kaçma şüphesinin bulunduğu, daha hafif
koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının dava konusu açısından
yetersiz kalacağı şeklindeki gerekçelerle reddedilmiştir. Somut olayda
başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, isnat edilen suçla ilgili kuvvetli
şüphenin varlığını objektif olarak ortaya koyan deliller ve tutukluluğun
devamına ilişkin gerekçeler ile tutukluluk süresi dikkate alındığında
tutukluluk hâlinin devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı
söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı 1 yıl 9
ay 24 günlük süre somut davanın koşullarında makuldür.
62.
Başvurucunun tutukluluk hâlinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde
tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde gösterilmesi gereken özel
hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir
neden bulunmamaktadır.
63. Başvurucuya
isnat edilen suçun niteliği, hakkında soruşturma yürütülen kişi sayısı,
soruşturma konusunun kapsamı, isnat edilen suçla ilgili şüphenin varlığını
objektif olarak ortaya koyan deliller ve tutukluluğun devam ettiği süreler
dikkate alınarak tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddia yönünden
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
17/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.