TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
ALAATTİN HOŞER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/4188)
Karar Tarihi: 17/12/2015
R.G. Tarih ve Sayı: 12/2/2016-29622
Başkan
:
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Alaattin HOŞER
Vekili
Av. Süleyman BİLGİÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, usulsüz olarak iletişim tespitinin yapılması, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin yargılamada kullanılması nedenleriyle Anayasa’nın 19., 20. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2013 tarihinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiş; Bakanlığın 5/11/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
6. İkinci Bölüm tarafından 1/12/2015 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru yaptığı tarih itibarıyla Batman Belediye Başkanlığında belediye imar komisyonu üyesidir.
9. Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/12/2011 tarihinde yazılı tape tutanakları, mesaj içerikleri, teknik takip tutanakları çerçevesinde yöneltilen suçlamalar başvurucuya detaylı bir şekilde anlatılmış ve başvurucunun ifadesi alınmıştır.
10. Başvurucu, Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen E.2010/4098 sayılı soruşturma kapsamında suç örgütü kurma ve yönetme ile rüşvet alma suçlarını işlediği şüphesiyle 16/12/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 20/12/2011 tarihli ve 2011/202 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
11. Tutuklama kararının gerekçesi şu şekildedir:
“Sanıkların üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, bu şüpheliler yönünden atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcut olması, şüphelilerin üzerlerine atılı suçlara kanunda ön görülen cezaların üst haddi, kaçma şüpheleri ve delilleri karartma şüpheleri bulunması, delillerin henüz toplanmamış olması, adli kontrol tedbirlerinden istenen amacın elde edilmesinin mümkün olmaması nazara alınarak CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca TUTUKLANMALARINA,”
12. Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 29/2/2012 tarihli ve 2010/4098 Soruşturma sayılı iddianamesinde başvurucuya yöneltilen suçlamalar şu şekilde belirtilmiştir:
“1) Şüpheli Alaattin HOŞER:
a) Aynı suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda ve terör örgütü PKK/KCK-TM’ye fon sağlamak amacıyla, sürekli olarak rüşvet almak üzere Batman il merkezli olmak üzere kurulan suç örgütünü yönettiği, bu şekilde TCK’nın 220/1 maddesinde tanımlanan suç örgütü kurmak/yönetmek suçunu işlediği,
b) Şüphelinin aynı suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda ve terör örgütü PKK/KCK-TM’ye fon sağlamak amacıyla görevinin gereklerine aykırı hareket etmek karşılığında iş sahibi olan dosya kapsamındaki şüphelilerden para aldığı ve bu şekilde TCK’nın 252/1, 43/1 maddelerinde tanımlanan zincirleme olarak rüşvet almak suçunu işlediği anlaşılmaktadır.”
13. Başvurucuya isnat edilen suçlamalarla ilgili olarak iddianamede tape tutanakları, fiziki takip tutanakları, ortam dinlemeleri, yapılan aramalar sonucu elde edilen defter, kayıt ve deliller, inceleme raporları delil olarak gösterilmiştir.
14. Batman 2. Sulh Ceza Mahkemesi 20/1/2012 tarihinde resen yaptığı tutukluluk incelemesinde başvurucunun üzerine atılı suçların kanunda öngörülen ceza miktarını, kaçma şüphesinin olmasını ve tutuklulukta geçen süreyi göz önüne alarak tutukluluğun devamına karar vermiştir.
15. Batman Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/115 sayılı dosyasında 5/3/2012 tarihli tensip duruşmasında başvurucunun “üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, bu suçlarla ilgili delil durumu, atılı suçlar bakımından sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, hakkında talep edilen cezanın üst haddine göre kaçma şüphesinin bulunması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun katalog suçlardan olması” gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
16. 16/3/2012 tarihinde Batman Ağır Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/302 sayılı dosyasında başlayan yargılamanın 29/5/2012 tarihli tensip duruşmasında başvurucunun üzerine atılı suçların niteliği ve delil durumu gözetilerek tahliye talebinin reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
17. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/302 sayılı dosyasında yargılama devam ederken Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin de 29/5/2012 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı Batman Ağır Ceza Mahkemesine göndermesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 30/7/2012 tarihli ve E.2012/9535, K.2012/8357 sayılı ilamıyla Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararını kaldırmıştır.
18. Bu karar üzerine dosya, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/542 sayılı esasına kaydedilmiştir. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/542 sayılı dosyasında başlatılan yargılamanın 17/8/2012 tarihli tensip duruşmasında başvurucunun “üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, bu suçlarla ilgili delil durumu, atılı suçlar bakımından sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, hakkında talep edilen cezanın üst haddine göre kaçma şüphelerinin bulunması ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun katalog suçlardan olması” gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
19. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/542 sayılı dosyasında 28/9/2012 ve 5/11/2012 tarihleri arasında yapılan üç duruşmada da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
20. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi E.2012/542 sayılı dosyanın Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/120 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin de 19/12/2012 tarihinde karşı birleştirme kararı vermesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 23/1/2015 tarihli ve E.2012/15884, K.2013/619 sayılı ilamıyla birleştirme kararını kaldırmış ve dosyayı Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Bu karar üzerine yargılamaya Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/117 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
21. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/117 sayılı davasının 6/3/2013 tarihli tensip duruşmasında başvurucunun “üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu ve atılı suçun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan olması” gerekçeleriyle tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
22. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 7/5/2013 tarihli duruşmada başvurucunun üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve atılı suçun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan olmasını dikkate alarak tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
23. Başvurucunun söz konusu karara 18/5/2013 tarihinde itiraz etmesi üzerine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 20/5/2013 tarihli ve 2013/208 Değişik İş sayılı kararıyla itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar 30/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 12/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Başvurucu 10/10/2013 tarihinde kefaletle tahliye edilmiştir.
26. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2014 tarihli ve E.2013/117, K.2014/46 sayılı kararında görevsiz olduğu gerekçesiyle dosyanın Batman Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
27. Görevsizlik kararı üzerine dava, Batman Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/129 sayılı esasına kaydedilmiş olup yargılama devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. ve 252. maddeleri.
29. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin, 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile değiştirilmesinden önceki hâli şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/05/2005-5353 S.K./17.mad) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
…
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
12. Rüşvet (madde 252)
…”
30. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 17/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 12/6/2013 tarihli ve 2013/4188 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli duruşmada verdiği tutukluluğun devamına ilişkin kararın ve bu karara itiraz etmesi üzerine verilen itirazın reddi kararının gerekçesiz olduğunu, tutukluluk kararlarına karşı etkili bir başvuru yolu bulunmadığını, adli kontrolle serbest bırakılma talebinin dikkate alınmadığını, kendisine isnat edilen suçlamaların soyut ve mesnetsiz olduğunu, gizli tanık ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını, hakkında verilen iletişimin tespiti ve teknik izleme kararlarının hukuka aykırı olduğunu ve hükme esas alınamayacağını belirterek etkili başvuru, adil yargılanma, kişi özgürlüğü ve güvenliği, özel hayatın gizliliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu; gizli tanık ifadelerinin gerçeğe aykırı olduğunu, hakkında verilen iletişimin dinlenmesi ve teknik izleme kararlarının hukuka aykırı olduğunu ve yargılamada delil olarak kullanıldığını, kendisine isnat edilen suçlamaların soyut ve mesnetsiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
36. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ikincil nitelikte bir kanun yolu olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
37. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
38. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
39. Başvurucu hakkındaki dava, Batman Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/129 sayılı dosyasına kaydedilmiş olup yargılama devam etmektedir. Dolayısıyla başvurucunun hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının, yargılamanın henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle derece mahkemeleri önünde ileri sürülme imkânı bulunduğundan yargılama süreci sona ermeden Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mümkün değildir. Dolayısıyla bu şikâyet bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
b. Özel Hayatın Gizliliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, hakkında verilen iletişimin tespiti kararlarının süresinin kuvvetli suç şüphesine dayanmadan ve matbu gerekçelerle uzatıldığını, bu durumun özel hayatın gizliliği hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
42. Özel hayat geniş bir kavram olup kapsayıcı bir tanımının yapılması oldukça zordur. Bu kapsamda korunan hukuki değer, esasen kişisel bağımsızlıktır. Bu koruma herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte özel hayat kavramının, herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu alandan uzak tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır (Faris Korkmaz, B. No: 2013/6995, 8/9/2015, § 33).
43. Başvurucu tarafından telefon görüşmelerinin dinlenmesine ilişkin olarak özel hayata ve haberleşmeye saygı haklarının kamu gücü tarafından ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Anılan hak Anayasa’nın 20. ve 22. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesinde yer alan özel hayata ve haberleşmeye saygı hakları kapsamındadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de telefon görüşmelerinin dinlenmesine ilişkin tedbirin Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında, başvurucuların “haberleşme” ve “özel hayat” haklarına hukuki alanda müdahale niteliğinde olduğunu belirtmektedir (Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/9/1978, § 41; Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79, 2/8/1984, § 64).
44. Somut olayda suç örgütü kurma ve yönetme, rüşvet alma suçu iddiasıyla yapılan soruşturmada, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesine istinaden Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar uyarınca başvurucunun telekomünikasyon yoluyla iletişimi (telefon görüşmeleri) dinlenmiştir.
45. Başvurucu; suç örgütü kurma ve yönetme, rüşvet alma suçlarından Batman Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmaktadır. Yargılama süreci devam eden telefon dinlemeleriyle ilgili olarak henüz hukuki bir kesinlik ortaya çıkmamıştır. Telefon dinlemeleri gerçekleşmiş olmakla birlikte bunların hukukiliği ve kesin sonuçlarının yapılacak temyiz incelemesi sonucunda ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır.
46. Bu durumda aynı dava sürecine ilişkin iddiaların farklı ortamlarda hem Anayasa Mahkemesince hem de Yargıtay tarafından yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağından başvurucunun özel yaşama ve haberleşmeye saygı haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının da öncelikle derece mahkemelerince incelenmesi gerekmektedir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucu, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli duruşmada verdiği tutukluluğun devamına ilişkin kararın ve bu karara itiraz etmesi üzerine verilen itirazın reddi kararının gerekçesiz olduğunu, adli kontrolle serbest bırakılma talebinin dikkate alınmadığını belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, tutukluluk kararlarına karşı etkili bir başvuru yolu bulunmadığını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Başvurucunun Anayasa'nın 40. ve Sözleşme'nin 13. maddelerinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için hangi temel hak ve özgürlük konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
51. Somut olayda başvurucunun iddiasının özü, tutukluluk kararlarına karşı yaptığı itirazlarının mahkemelerce formül gerekçelerle reddedilmesine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu iddiasının ve diğer iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde incelenmesi gerekir.
52. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
53. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır.
54. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
55. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
56. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
57. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunması durumunda ve bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli" görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
58. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti bulunduğu ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63, 64).
59. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda gözaltına alındığı tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hükmün verildiği tarihtir (Savaş Çetinkaya, § 56).
60. Somut olayda başvurucunun tutukluluk süresi, gözaltına alındığı 16/12/2011 tarihi ile İlk Derece Mahkemesince tahliye edildiği 10/10/2013 tarihi arasındaki 1 yıl 9 ay 24 gündür.
61. Başvurucunun değişik tarihlerde yapmış olduğu tahliye talepleri özetle başvurucu hakkında isnat olunan suçların mahiyeti, isnat edilen suçlara dair kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunduğu, isnat edilen suçların katalog suçlardan olduğu, tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmadığı, başvurucunun serbest kalması hâlinde kaçma şüphesinin bulunduğu, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının dava konusu açısından yetersiz kalacağı şeklindeki gerekçelerle reddedilmiştir. Somut olayda başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, isnat edilen suçla ilgili kuvvetli şüphenin varlığını objektif olarak ortaya koyan deliller ve tutukluluğun devamına ilişkin gerekçeler ile tutukluluk süresi dikkate alındığında tutukluluk hâlinin devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun özgürlüğünden yoksun bırakıldığı 1 yıl 9 ay 24 günlük süre somut davanın koşullarında makuldür.
62. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
63. Başvurucuya isnat edilen suçun niteliği, hakkında soruşturma yürütülen kişi sayısı, soruşturma konusunun kapsamı, isnat edilen suçla ilgili şüphenin varlığını objektif olarak ortaya koyan deliller ve tutukluluğun devam ettiği süreler dikkate alınarak tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
17/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.