logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Nazif Çalıkoğlu [1.B.], B. No: 2013/5468, 18/6/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NAZİF ÇALIKOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5468)

 

Karar Tarihi: 18/6/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

Raportör

:

Murat AZAKLI

Başvurucu

:

Nazif ÇALIKOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 5/5/2005 tarihinde İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının 2/11/2010 tarihinde zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 8/7/2013 tarihinde İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 26/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

I.4. Birinci Bölümün 12/12/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 17/1/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 5/5/2005 tarihinde, bir şirket aleyhine İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı davada, 21/12/1991 ilâ 17/4/2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalıştığını, 17/4/2005 tarihinde işveren tarafından iş akdinin feshedildiğini, 1/10/1992 ilâ 31/3/1995 tarihleri arasındaki dönem için düzenlenen toplu iş sözleşmesi hükümleri ile belirlenen ücretlerin eksik ödendiğini ileri sürerek, ücret alacağı ve tazminatların tahsilini talep etmiştir.

8. Mahkeme, 2/11/2010 tarih ve E.2005/360, K.2010/922 sayılı kararla, başvurucunun alacaklarının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

9. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14/5/2013 tarih ve E.2011/7272, K.2013/14363 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.

10. Karar, 5/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

11. Başvurucu, 8/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

13. 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin son fıkrası şöyledir:

“Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır.”

14. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”

15. 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.”

16. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:

“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”

17. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/7/2013 tarih ve 2013/5468 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, 5/5/2005 tarihinde İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasında beş yıl yargılama yapıldıktan sonra, alacakların zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, davalı şirket ile 1/10/1992 ilâ 31/3/1995 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan toplu iş sözleşmesi düzenlendiğini, buna göre maaşına %48 zam yapıldığını, bu zammın ilk altı ay uygulandığını, ikinci altı ayda sendika tarafından muvafakati olmadan zammın geri alındığını, çalıştığı süre boyunca işini kaybetmemek için dava açmadığını ve maaşlarının yıllarca eksik ödendiğini, İstanbul 8. İş Mahkemesince delillerinin toplanmadığını ve tanıklarının dinlenmediğini, bilirkişi raporunda belirtilen eksik belgelerin toplanmadığını, davalının cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunmasına rağmen Mahkemece beş buçuk yıl boyunca yargılamaya devam edildiğini, öncelikle zamanaşımı definin karara bağlaması gerektiğini ve bu defi yerinde görüldüğünde davanın en geç ikinci celsede reddedilebileceğini, zamanaşımı nedeniyle davanın reddinin de yanlış olduğunu, Yargıtayın buna rağmen kararı onadığını ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

20. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı davada delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucunda davanın reddine karar verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmış olup bu iddialar yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu için adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ise ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden

21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

23. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

24. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

25. Somut olayda başvurucu, 5/5/2005 tarihinde İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasında beş yıldan fazla yargılama yapıldıktan sonra, alacakların zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, çalıştığı süre boyunca işinden olmamak için dava açmadığını ve maaşlarının yıllarca eksik ödendiğini, Mahkemece delillerinin toplanmadığını ve tanıklarının dinlenmediğini, bilirkişi raporunda belirtilen eksik belgelerin getirtilmediğini, zamanaşımı nedeniyle davanın reddinin de yanlış olduğunu, Yargıtayın buna rağmen kararı onadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Başvurucuya ait dava dilekçesinin davalıya tebliğinden sonra davalının süresi içinde zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, başvurucunun tanık dinletme talebinin reddine ve bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişi, zamanaşımı definin ve davanın kabulü veya reddi hususundaki hukuki durumun Mahkemeye ait olduğunu belirterek, başvurucunun talep ettiği alacakların hesaplanması için toplu iş sözleşmelerinin ve başvurucunun aldığı ücretlere dair belgelerin getirtilmesi gerektiğini bildirmiştir. Mahkemece raporda belirtilen eksik belgelerin toplanmadığı anlaşılmıştır. Başvurucunun rapora itirazı üzerine alınan ek raporlarda da aynı eksikliklerin gösterildiği belirlenmiştir. Mahkeme, ücret zammının başlangıcının 1/4/1993 tarihi olup davanın 5/5/2005 tarihinde açıldığı, zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla bilirkişinin rapor ve ek raporların belirttiği eksikliklerin tamamlanmasına gerek kalmadığı ve davanın ret gerekçesi dikkate alındığında tanık dinlenmesinin davaya katkısı olmayacağı anlaşılmıştır.

27. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

28. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

29. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece Mahkemesi kararının bariz bir takdir hatası içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden

30. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir

2. Esas Yönünden

31. Başvurucu, açtığı tazminat ve alacak davasının makul olmayan bir sürede tamamlandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

34. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

35. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

36. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

37. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

38. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

40. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §46).

41. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

42. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

43. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 5/5/2005 tarihidir.

44. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51). Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erdiği tarihtir.

45. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.

46. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.

47. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İşçi alacaklarının eksik ödendiği iddiasıyla açılan alacak ve tazminat davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde işçinin önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.

48. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.

49. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).

50. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan alacak ve tazminatların ödenmesi amacıyla 5/5/2005 tarihinde İstanbul 8. İş Mahkemesinde dava açılmıştır. Davalı, cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunmuş, Mahkemece 2/11/2010 tarihinde alacakların zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davanın açıldığı tarihten, hüküm verildiği tarihe kadar dört yıl altı ayı aşkın bir süre geçmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 14/5/2013 tarihinde hüküm onanmış ve karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm anılan tarihte kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın sekiz yılı aşkın bir süre devam ettiği anlaşılmaktadır.

51. İlk derece mahkemesinde davanın açıldığı 5/5/2005 tarihinde, aynı konuda, tarafları farklı olan yirmi beş ayrı dava açıldığı ve yargılamalarının aynı şekilde devam ettiği anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında tarafları farklı olan, fakat konuları aynı olan İstanbul 2., 3. ve 6. İş Mahkemelerindeki dava dosyalarının sonuçlanmaları beklenilmiş ve Mahkemece uzun bir süre başka bir usuli işlem yapılmamıştır. Anılan dava dosyalarının sonuçlanmasından sonra Mahkemece bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi, raporda, zamanaşımı definin olduğunu, davanın kabulü veya reddi hususundaki takdirin Mahkemeye ait olduğunu, ancak alacak ve tazminatların hesaplanması için toplu iş sözleşmeleri ile başvurucunun maaş ve diğer ücretlerinin araştırılması gerektiğini bildirmiştir. Başvurucu vekilinin rapora itiraz etmesi üzerine ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Ek raporun alınmasından sonra başvurucu vekilinin itirazı üzerine ikinci ek rapor alınmıştır. İlk raporda belirtilen eksiklikler tamamlanmadan ek raporların alınmasına karar verildiği görülmektedir. Akabinde başvurucu vekilinin, ikinci ek raporun da sonuç kısmını kabul etmediğini bildirerek davanın kabulünü talep ettiği, Mahkemece aynı duruşmada davanın reddine karar verildiği belirlenmiştir.

52. Başvurucu vekilinin yargılama süresince bir duruşmaya mazeret bildirerek katılmadığı, Mahkemece mazeret kabul edilerek duruşmanın ertelenmesine karar verildiği, bu duruşma dışında başvurucunun mazereti veya kusuru nedeniyle ertelenen duruşmanın olmadığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi nezdindeki duruşma aralıklarının ortalama üç ay olduğu anlaşılmaktadır.

53. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu toplu iş sözleşmesinden kaynaklandığı ileri sürülen tazminat ve alacakların ödenmesi amacıyla açılan dava; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.

54. Başvurunun konusu olan tazminat ve alacak davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, davalının cevap dilekçesinde zamanaşımı defini ileri sürmesine rağmen, ilk derece mahkemesince farklı mahkemelere ait dava dosyalarının sonuçlanmasının beklenildiği ve bilirkişi rapor ve ek raporlarının alındığı, sonuç olarak yargılamanın temyiz süreciyle beraber makul olmayan bir süre olan sekiz yılı aşkın bir süreçte tamamlandığı görülmektedir. İşçi alacağı ve iş hukukuna dayalı tazminat davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.

55. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

56. Başvurucu, alacak ve tazminat davasının reddedilmesi ve uzun süren yargılama nedeniyle 275.000,00 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir.

57. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

58. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde de bulunulmuş olup, mevcut başvuruda makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

59. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği nazara alındığında, başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 7.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

60. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

61. Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya 7.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Nazif Çalıkoğlu [1.B.], B. No: 2013/5468, 18/6/2014, § …)
   
Başvuru Adı NAZİF ÇALIKOĞLU
Başvuru No 2013/5468
Başvuru Tarihi 8/7/2013
Karar Tarihi 18/6/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 5/5/2005 tarihinde İstanbul 8. İş Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının 2/11/2010 tarihinde zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
4857 İş Kanunu 32
5521 İş Mahkemeleri Kanunu 1
7
15
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 447
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi