TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ELİFE BERKTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4684)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 20/1/2016-29599
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Kamil
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Elife BERKTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezih DAĞDEVİREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde başvurucu aleyhine
açılan davanın, tebligat yapılmaksızın başvurucunun yokluğunda karara bağlanıp
davanın kabulüne karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/6/2013 tarihinde Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 2/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/6/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 12/6/2014 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 16/6/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, H.A.Ö. ve S.A. üç daireli bir apartmanda birer
bağımsız bölüm malikidirler.
9. Bunlardan H.A.Ö., 29/6/2012 tarihinde Konya 3. Sulh Hukuk
Mahkemesinde açtığı hasımsız davada, apartmanda yönetici seçilemediğinden S.A.nın yönetici olarak atanmasını
talep etmiş; Mahkemece diğer bağımsız bölüm maliklerinin davaya dâhil
edilmesine karar verilmesi üzerine 20/7/2012 tarihli dilekçe ile başvurucu ve
S.A. davaya dâhil edilmiştir.
10. Mahkeme, 3/10/2012 tarihli tensip ara kararı ile dava
dilekçesi ve eklerinin davalılara tebliğine ve duruşmanın 13/11/2012 gününe
bırakılmasına karar vermiş ancak başvurucuya tebligat çıkarılmamıştır.
11. Mahkemece 13/11/2012 tarihinde icra edilen duruşmaya
ilişkin tutanakta, taraflara tebligatın yapıldığı belirtilerek yargılamaya
başlanmış, duruşmada hazır bulunan davalı S.A.nın yönetici olmayı kabul ettiğini beyan etmesi
üzerine davanın kabulüne, üç dairenin bulunduğu apartmanda davalı S.A.nın yönetici olarak atanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, kendisine tebligat yapılmadan yokluğunda karar
verildiği gerekçesiyle bu kararı temyiz etmiş; Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
24/1/2013 tarihli ve E.2012/14911, K.2013/934 sayılı ilamı ile anılan karar
onanmıştır. Onama kararının gerekçesi şöyledir:
“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici
nedenlere göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve
yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA…karar verilmiştir.”
13. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin
30/4/2013 tarihli ve E.2013/5619, K.2013/7182 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
14. Karar 28/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş;
başvurucu, 25/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 122. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Dava
dilekçesi, mahkeme tarafından davalıya tebliğ edilir. Davalının iki hafta
içinde davaya cevap verebileceği tebliğ zarfında gösterilir.”
16. 6100 sayılı Kanun’un 147. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Taraflar, ön
inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet
edilir.”
17. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesi şöyledir:
“(1) Dava
açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur.
(2)
Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır...”
18. 6100 sayılı Kanun’un 322. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bu Kanun ve diğer
kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı
yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.”
19. 23/06/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun
34. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
“Kat malikleri ana
gayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o
gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin
müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir
yönetici atanır…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 19/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 25/6/2013 tarihli ve 2013/4684 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde aleyhine
açılan davada, kendisine herhangi bir tebligat gönderilmediğini, davadan
haberdar edilmeksizin yokluğunda karar verildiğini, temyiz ve karar düzeltme
başvurularında bu durumu belirtmesine rağmen Yargıtay ilgili Dairesinin
gerekçesiz şekilde istemlerini reddettiğini, bu şekilde kendisine savunma hakkı
tanınmadan aleyhine karar verildiğini belirterek adil yargılanma, özel ve aile
hayatına saygı, gerekçeli karar ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi, tazminat ve ilgili
Kanun hükmünün iptali talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun,
aleyhine açılan davada, kendisine tebligat yapılmaksızın yokluğunda karar
verilmesi ve bu durumu temyiz ve karar düzeltme başvurularında belirtmesine
rağmen başvurularının gerekçesiz şekilde reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkı, özel ve aile hayatına saygı hakkı, gerekçeli karar hakkı ve etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür.
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucunun, aleyhine açılan
davada kendisine tebligat yapılmadan karar verildiği ve davada kendisini
savunma hakkı tanınmadığı yönündeki iddiası, adil yargılanma hakkı kapsamında,
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri açısından incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına dayanan şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
25. Bakanlık görüş yazısında adil yargılama ilkesinde yer
alan güvencelerden birinin de silahların eşitliği ilkesi olduğu, bu ilke gereği
davanın taraflarından birinin diğeri karşısında zayıf duruma düşürülmemesi
gerektiği, somut başvuruda başvurucuya, kendisi aleyhine açılan davaya ilişkin
görüşlerini sunabilmesi için tebligat çıkarıldığına ilişkin bir kayda
rastlanmadığı, davada verilen nihai kararın tebliğiyle birlikte başvurucunun
davadan haberdar olduğu ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu
hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule dair
haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine
göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir
şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir
(Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir
avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz
etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine tanınıp
diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil
bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
31. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan
çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm
taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma
ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. J.J./Hollanda,
B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
32. Başvuru konusu olaya benzer davalarda AİHM, duruşma
tarihi kendilerine duruşmadan sonra tebliğ edildiği için duruşmaya katılamayan
başvuranlarla ilgili olarak hakların teorik olarak garanti edilmesinin yeterli
olmadığını, uygulamada da etkin biçimde garanti edilmeleri gerektiğini,
duruşmalı yargılamanın her zaman gerekli olmamakla beraber iç hukuktaki
duruşmada hazır bulunma hakkını kullanıp kullanmamaya karar verecek olan
davanın bir tarafına duruşmaya katılma imkânı verecek şekilde duruşmanın
bildirilmemesini, davanın diğer tarafının duruşmada yer alarak sözlü beyanlarda
bulunduğunu da göz önünde bulundurarak ve başvuranların karşı tarafın
beyanlarına karşı sözlü olarak cevap veremediklerini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Yakovlev/Rusya, B. No: 72701/01, 15/3/2005, §§ 19, 21; Groshev/Rusya, B. No: 69889/01, 20/1/2006, §§
29-31).
33. Somut olayda başvurucu ile aynı apartmanda ikamet eden
H.A.Ö. tarafından apartmana yönetici atanması istemiyle açılan hasımsız davada
Mahkemece bütün bağımsız bölüm maliklerinin davaya dâhil edilmesine karar
verilmesi üzerine başvurucu ile diğer bağımsız bölüm maliki S.A. davalı sıfatıyla
davaya dâhil edilmişlerdir. Mahkeme, 3/10/2012 tarihli tensip ara kararı ile
dava dilekçesi ve eklerinin davalılara tebliğine ve duruşmanın 13/11/2012
gününe bırakılmasına karar vermiş ancak başvurucuya dava dilekçesi ve duruşma
günü tebliğ edilmemiştir.
34. Mahkemece belirlenen tarihte yapılan duruşmada, “Taraflara tebligatın yapılmış bulunduğu görüldü.”
şeklinde bir tespit tutanağa geçirilmiş ise de dosya kapsamında başvurucuya
tebligat yapıldığına ilişkin bir belgeye rastlanmamıştır. Duruşmaya davacı
H.A.Ö. ile yönetici olarak atanması istenen davalı S.A. katılmış, davalı S.A.nın yönetici olmayı kabul
etmesi üzerine Mahkeme, davanın kabulüne ve üç dairenin bulunduğu apartmanda
davalı S.A.nın yönetici olarak atanmasına karar
vermiştir. Başvurucuya bu davaya ilişkin herhangi bir bildirim yapılmadığından
başvurucu duruşmaya katılamamış ve oturduğu apartmana yönetici atanması ile
ilgili davada görüşlerini Mahkemeye sunma imkânı bulamamıştır.
35. Başvurucu, anılan karara yönelik yaptığı temyiz
başvurusunda münhasıran kendisine tebligat yapılmaksızın taraf teşkili
sağlanmadan hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 24/1/2013 tarihinde başvurucunun bu somut şikâyetini
kararında tartışmaksızın temyiz edilen kararı onamıştır (bkz. § 11).
Başvurucunun karar düzeltme istemi de bu konuda değerlendirme yapılmadan
reddedilmiştir.
36. Başvuru konusu dava 634 sayılı Kanun’un 34. maddesinin
altıncı fıkrasına dayanmakta olup anılan hükme göre kat malikleri ana
gayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa o
gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince kat maliklerinden birinin
müracaatı üzerine diğer kat malikleri dinlenmeden gayrimenkule bir yönetici
atanması mümkündür. Ancak somut olayda İlk Derece Mahkemesi, söz konusu hükme
dayalı olarak hasımsız açılan davada bu yola başvurmamış, ana gayrimenkulün
bütün bağımsız bölüm maliklerinin davaya dâhil edilmesine karar vermiştir. Bu
durumda diğer bağımsız bölüm maliklerinin duruşmaya katılımı sağlanırken
başvurucunun bu imkândan faydalandırılmaması nedeniyle silahların eşitliği
ilkesi ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
37. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespiti, yargılamanın yenilenmesi, tazminat
ve ilgili Kanun hükmünün iptali talebinde bulunmuştur.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.
…”
40. Başvuru konusu olayda tespit
edilen ihlal, Mahkemenin başvurucuya bildirim yapmadan karar verdiğine ilişkin
olduğundan ve başvurucuya, hakkında açılan davaya yönelik savunma ve
delillerini bildirme imkânı verilecek şekilde yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları
gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
41. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise yasama işlemleri ile düzenleyici idari
işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda
doğrudan yasama işlemi aleyhine değil; ancak yasama işleminin uygulanması
mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013,
§ 17). Bu nedenle başvurucunun, ilgili Kanun hükmünün iptali talebi Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetkisi içinde olmadığından bu talebin reddine
karar verilmesi gerekir.
42. Yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verildiğinden başvurucunun
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
43. Dosyadaki belgelerden tespit
edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına adil yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
19/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.