TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN ÖZTEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4535)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hayrettin
ÖZTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, posta yoluyla gönderilmiş olan derginin ceza infaz
kurumu tarafından, tutuklu olan başvurucuya teslim edilmeyerek haber ve
fikirlere erişiminin engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 9/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasınakarar
verilmiştir.
6. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/201 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
23/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla silahlı terör örgütüne
üye olma suçunu işlediği iddiasıyla Kocaeli 2. No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.
10. Posta yoluyla gönderilmiş olan Heviya Jine adlı derginin (Dergi) 2013
yılı 1. sayısı, Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Eğitim Kurulunun (Eğitim Kurulu) 4/2/2013 tarihli ve K.2013/7/7 sayılı kararı
gereğince başvurucuya teslim edilmemiştir.
11. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"İlgili dergide yasa
dışı terör örgütünün sözde lideri ÖCALAN'ı ve örgütü
övücü, meşrulaştırıcı (Örnk.S.1-4-8-20-22-27-41-47-54-61) ifade, yorum ve
resimler vardır.
Yukarıda belirtilen nedenlerden: Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un
62. Maddesinin 3. bendinde geçen 'Kuruma gelen her türlü yayının, kurum
güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları
kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek.' ve ayrıca, Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi'nin
11. maddesinin (a) bendinde geçen 'Mahkemece yasaklanmış hiçbir yayın kuruma
kabul edilemez' yine 11. maddesinin (b) bendinde geçen 'Mahkemece yasaklanmamış
olsa bile, Kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı,
fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiçbir
yayın kuruma kabul edilmez.' hükmüne binaen ilgili yayınların arşive
kaldırılmasına, adı geçen hükümlü ve tutuklulara verilmemesine (karar
verilmiştir.)"
12. Başvurucu bu karara karşı Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (İnfaz
Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Başvurucunun itirazını inceleyen İnfaz
Hâkimliği, 28/3/2013 tarihli ve E.2013/1188, K.2013/1514 sayılı kararıyla
itirazı reddetmiştir.
13. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
" ... Taleple ilgili olarak C.Savcısından yazılı görüş
istenilmiş C.Savcısıyasal olmayanitirazın
reddinekarar verilmesimütalaasında
bulunmuştur.
İtiraz edenin dilekçesi, Eğitim Kurulu
kararına yönelik karar ve ekleri bir bütün halinde inceleyip
değerlendirildiğinde; kitabın içindeki resimlerde ellerinde silahlar olduğu PKK
'ya yönelik övücü yazılar olduğu anlaşıldığından itirazının reddine karar
verilmesi gerekmiştir."
14. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itiraz,
Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/4/2013 tarihli ve 2013/467 Değişik İş
sayılı kararında Eğitim Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle reddedilmiş; anılan karar başvurucuya 9/5/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 27/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Başvurucu, 6/1/2014 tarihli dilekçesi ile bulunduğu ceza
infaz kurumundan 24/12/2013 tarihinde tahliye edildiğini belirterek adres
bildiriminde bulunmuştur.
B. Başvuruya Konu Dergi
17. Heviya Jine adlı Dergi
merkezi Diyarbakır’da bulunan, yerel ve süreli, kısmen Türkçe kısmen de Kürtçe
yayımlanan siyasi bir dergidir.
18. Derginin başvuruya konu Ocak-Şubat 2013/1 numaralı sayısının
ilgili kısımları incelenmiştir.
19. Derginin “Merhaba
yoldaşlar” başlığı ile başlayan ve editör tarafından kaleme alınan
giriş yazısında, 1999 yılında yakalanan ve yargılama sonrasında mahkum olup
İmralı Cezaevinde bulunan Abdullah Öcalan’ın bir komplo sonucunda on dört
yıldır esaret ve tecrit altında bulunduğu ve ölümü göze alarak birleşmiş olan
milyonlarca kişinin iradesi olduğu, bu komplonun kadın mücadelesinin ve
özgürlük tutkusunun yükseltilmesiyle boşa çıkacağı, anılan kişiye uygulanan
tecrit, Kürt halkına dayatılan kimliksizlik, dilsizlik ve teslimiyeti aşmak
için hapishanelerde on binlerce kişinin açlık grevine başladığı, altmış sekiz
gün süren açlık grevinin “Kürt halk önderi
Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırıldığı” böylece açlık
grevlerinin bütün dünya kamuoyunda “bir kez
daha Abdullah Öcalan’ın misyonunu” ortaya çıkardığı, cezaevlerinde
bu eylemlere katılan “yoldaşlara”
selam ve sevgilerin gönderildiğine dair haber vegörüşlereyer
verilmiştir.
20. Yazıda, Kürt halkına dayatılan asimilasyon ve soykırım
politikalarını boşa çıkaracak iradenin kadınlarda olduğu belirtilerek
kadınlardan, yaşamlarının 24 saatini mücadeleye ayırmaları ve ibadet edercesine
mücadeleyi yükseltmeleri gerektiği, yükseltilmesi istenensöz
konusu mücadelenin ise Kürt halkının (A.Ö.nün) daracık
bir odadan çıkartılıp özüne kavuşturulması olduğu ifade edilen yazı “Öcalan’a özgürlük soykırıma son, direnişe devam
diyerek sesimizi yükseltelim” sloganı ile sonlandırılmıştır.
21. A.Ö. tarafından kaleme alındığı değerlendirilen Dergi'nin 3
ilâ 7. sayfalarında “Hakikat Avcısı”
başlığı altında kendi resmi de verilmiştir. Yazıda, kendini Kürtlere ilişkin
birçok ilke çıkış yaptıran kişi konumunda gören yazar, yarım kalan bu
çıkışların hepsinin özgür yaşamın olmazsa olmazları olduğunu, cezaevindeki
yaşamı ile Kürtlerin yaşamı arasında bir bağ kurarak kendinin özgür olabilmesi
için Kürtlerin yaşamının da özgür olması gerektiğini ancak “Kürtlerin yaşamı, etrafında duvar örülmemiş zifiri
karanlık bir zindandan farksız" olduğunu ifade ederek bunun bir
hakikat olduğunu iddia etmiştir. Yazıda, “Bir
kürt bireyinin kendini dışarıda özgür sanarak
yaşaması büyük bir yanılgı” denilerek “Ahlaklı ve onurlu bir kürt için yaşamın,
kesinlikle yirmi dört saatinde varlık ve özgürlük savaşçısı olmakla mümkün
olduğu” ileri sürülmüştür.
22. Yazı, cezaevlerinin ıslah evleri olmayıp topluma karşı
ahlaki ve iradi görevlerin yetkince yerine getirilmesinin de öğrenildiği yerler
olduğu, aynı hususların “dağlara çıkmış
özgürlük savaşçıları” için de geçerli olduğu; “özgürlük gerillası” olmanın, topluma
ilişkin ahlaki ve politik görevlerin en üst düzeyde yerine getirildiği, bu
bilinç ve ahlaki görev içinde olarak özgürleşmenin öz savunmaya ilişkin
gerekleri yerine getirmek anlamına geldiği belirtilmiştir.
23. Derginin 8. sayfasında B.A. tarafından kaleme alınan “Öcalan’a Özgürlük Soykırıma Son”başlıklı
yazı “Gelinen aşamada büyük direnişler ve
kahramanlıklarla dolu otuz yıllık özgürlük mücadelemizin devrim sürecini
yaşadığına, büyük bedel ve acılarla yüklü bir halkın, tarihini, yiğit evlatlarının
kanlarıyla yeniden ve özgürce yazdığına ve inşa ettiğine tanıklık etmektedir.
Halkımız, demokratik, özgür sistem inşasını devrimci halk savaşı çizgisinde
başarıyla tamamlamaya doğru götürmektedir.” cümlesiyle
başlamaktadır. Bu devrim sürecinde “kahramanca
şahadete ulaşan Rojin Gewda,
Rvan Jin ve Mehmet Goyi” gibi kişilerin şahsında 2012 yılının bütün
“şehitleri” saygıyla anılmış;
bunlara layık olmaya çalışılacağı ifade edilmiştir.
24. Derginin 20. sayfasında E.R. tarafından kaleme alınan “Demokratik Özerklikte Öz Savunma Boyutu”başlıklı
yazıda Kürt özgürlük hareketinin “öz savunma
boyutu” ele alınmış ve bunun ilkelerine yer verilmiştir. Yazıda
savunma ve öz savunma kavramları tanımlanarak Kürdistan tarihi açısından bunun
en örgütlü, en görkemli ve en kutsal savunmasının “Türk devletinin yürüttüğü tüm zamanların en acımasız, inkâr ve imha
saldırısına karşı 15 Ağustos 1984’te başlayan öz savunma”olduğu, o günden bugüne
yürütülen tüm inkâr- imha ve soykırım hareketlerinin halkın soylu direnişi ve
kahraman kadın ve erkek evlatları olan “gerillaların
meşru savunmasıyla” püskürtüldüğü ve bunların sonuçsuz bırakıldığı
ifade edilmiştir.
25. Yazının devamında öz savunma ile Demokratik Özerk
Kürdistan’ın çıkarlarının en üst düzeyde korunacağı, bunun tarihten gelen bir
hak olduğu ve uluslararası sözleşmeler ile BM tarafından da kabul edilen bir
hak olduğu, ilan edilen Demokratik Özerk Kürdistan’ın Türk devleti tarafından
tanınana kadar “öz savunmanın en başta da
gerillanın” rolünü etkin bir şekilde sürdüreceği belirtilmiştir.
26. Yazıda “Demokratik Özerk
Kürdistan’ın Öz savunma esaslarına” göre kurulacağı, “Sömürgeci işgalin sürdüğü ve demokratik özerklik
statüsünün kabul edilmediği koşullarda” öz savunmanın koşulları on
beş madde hâlinde sayılmıştır. Bunlardan bazıları şöyledir: “HPG, Kürdistan halkının bugünkü öz savunmasının en
temel örgütlü gücüdür. Gerilla güçleri Demokratik Özerk Kürdistan çıkarlarına
yönelik dıştan ve içten gelecek her türlü saldırılara karşı Kürdistan fedai
savunma gücü olarak sorumluluklarını yerine getirir. (…) HPG, Demokratik Özerk
Kürdistan’ın öz savunmasını özellikle şehir, kasaba ve köyler başta olmak üzere
her yerleşim yerinde kendisine bağlı yerel birlikleri örgütleyerek yapar. (…)
Demokratik Özerk Kürdistan statüsü kabul edilmeyip Türk devleti ile savaş
içerisinde olduğumuz sürece, hiçbir Kürdistanlı genç sömürgeci Türk ordusuna
askerlik yapamaz. Her Kürdistanlı genç Demokratik Özerk Kürdistan’ı savunmak,
üzerindeki tehdit ve saldırıları bertaraf etmek için meşru savunma güçleri
içinde yer almayı bir yurtseverlik, ahlaki sorumluluk ve ulusal görev olarak
kabul eder. (…) Demokratik Özerk Kürdistan statüsü, Türkiye Cumhuriyeti
tarafından tanınıncaya kadar Kürdistan’da bulunan sömürgeci Türk ordusu, polis
ve emniyet güçleri, gayri meşru güçleri olarak görülür.(…)"
Demokratik Özerk Kürdistan statüsünün kabul edildiği durumda ise öz savunma
ilkeleri altı madde hâlinde belirtilmiştir.
27. Derginin 22. sayfasında Heja Zerya tarafından kaleme alınan “Hücre Hücre Özgürlük”başlıklı yazıda “Önderliğe uygulanan tecrit, Kürt halkına dayatılan
kimliksizlik, dilsizlik ve teslimiyeti aşmak için” cezaevlerinde
yapılan açlık grevleri anlatılmakta, açlık grevlerinin “zindan direniş tarihi” açısından yeni bir
sayfa açtığı,“on binlerce arkadaş”ın bedenleri üzerinde hücre
hücre yükseldiği ve bunun bir yaşam biçimi hâline
geldiği belirtilmiştir.Yazıda, direniş geleneğinin
1980’li yıllarda başladığı, bu direniş geleneğinin “dağda, zindanda, köyde, sokakta binlerce şehit ve gazisiyle özgürlük
tarihi yazılmaya” devam ettiği ifade edilmiştir.
28. Yazının devamında, direnişin her aşamasında olduğu gibi
zindan direnişçiliğinde de tarih yazan A.Ö.nün; bütün
kazanımların temelini, kadında kazanım olarak gördüğü ve mücadelenin her
aşamasında kadına değer verdiği, bu değerin bir ifadesi olarak Kürt kadınının
özgürlük mücadelesine başladığı ve bu mücadelenin dağda, kırda, şehirde ve
zindanda da devam ettiği, 1990 yılından itibaren zindanların kadın için de bir
direniş alanına dönüştüğü belirtilerek bu direnişe örnek olarak “Sema Yüce” (Çanakkale Cezaevinde iken
21/3/1998 tarihinde bedenini ateşe veren ve 17/6/1998 tarihinde hayatını
kaybeden) gösterilmiştir.
29. Derginin 41. sayfasında “Şehitlerle
Diyalog” başlıklı yazıda A.Ö.ile bir kadın
arasında yapılmış bir konuşmaya yer verilmiştir. Yazıda, bir kadın militanın
nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Varını yoğunu kül edecek kadar
cesaretli “Zilanlar”
olduğu hâlde erkeklerin düşmanla burun buruna geldiğinde bile en ufak bir plan
yapamadığı, bu yüzden onlarca gerillanın harcandığı oysa “on tane fedaiyi göze alıp, bir şehrin içine girilse
binlerce düşmanın kesin olarak yerle bir edileceği” belirtilerek
nasıl bir militan olunacağının işaretleri verilmiştir.
30. Anılan Dergi'de Kürtçe olarak
kaleme alınmış olan bir yazının bulunduğu 27. sayfasında, A.Ö.nün de içinde yer aldığı bir toplantı resmi
sunulmuştur.
31. Dergi'nin Kürtçe olarak kaleme alınmış bir diğer yazının
bulunduğu 47. sayfasında, sıra hâlinde patika yolda ellerinde silahlı vaziyette
yürüyen çok sayıda terör örgütü mensubu kadının resmi yer almıştır.
32. Dergi'nin 54. sayfasında ise yine yüzleri maskeli kişilerin
silahlı eğitimini konu alan bir resim bulunmaktadır.
33. Derginin 60 ilâ 65. sayfalarında Rojda
Fırat tarafından kaleme alınan “Dağlarda bir
aşiret kızı!” başlıklı makalede on yedi yıldır “Kürdistan dağlarında gerillacılık” yapan “Rojin arkadaş”ın resmi de verilerek gerillaya katılımı,
aldığı eğitim, yaşam şekli ve katıldığı eylem anlatılmıştır. Yazıda, Rojin’in dağa ve doğaya olan sevgisinin onu gerilla olmayasevk ettiği, “Kürt
Özgürlük Mücadelesinde” katılımı ile hareketin en önde üyelerinden
biri konumuna geldiği, Kürdistan dağlarında on yedi yıldır gerilla olduğu, hâlâ
o dağlardan kopamadığı, çocukken evinden dışarıya adımını atamayan bir Kürt
kadınının bugün düşmanına karşı elinde silah, dağ dağ
dolaşıp mevziden mevziye koştuğu ve bunun büyük bir
devrim olduğu, kadınları bu dağlara getiren ve onu PKK’ya aşık eden kişinin “Önder APO” olduğu ifade edilmiştir.
34. Yazının devamında Rojin’in “bir kez daha dünyaya gelse yine de PKK’da bir kadın
gerilla olarak gerillacılık yapacağı”nı belirttiği, tek hayalinin ise “Önderlikle Amed Surlarında
halkı karşılamak ve Cudi Dağı’nda Nuh gemisine gitmek” olduğu ifade
edilerek yazı sonlandırılmıştır.
C. İlgili Hukuk
35. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun
“İnfaz hâkimliklerinin görevleri”
kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları
ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları,
ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya
faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları,
izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan
disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme
kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve
tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri
raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar
vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
36. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz
hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikayet başvurusu
üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde
karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem
veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge
isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet
savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.)
Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya
tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp
değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.)
Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz
etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek
cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda
hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
37. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli
veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62.
maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış
olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma
hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması
koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına
çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar,
hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam
eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya
müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye
verilmez.”
38. 6/4/2006 tarih ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar
başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:
“(1) Eğitim Kurulu aşağıda sayılan işleri
yapmakla görevli ve yetkilidir;
…
ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum
güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları
kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,
…”
39. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı oluru ile yürürlüğe giren
Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin
“Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar”
kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“a) Mahkemelerce
yasaklanmış olan,
b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum
güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve
yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen, hiçbir yayın kuruma
kabul edilmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu söz konusu Dergi hakkında mahkemelerce verilmiş
herhangi bir yasaklama kararı olmadığını veEğitim
Kurulunun başvuruya konu kararının keyfî olduğunu belirterek ifade ve haber
alma özgürlükleri ile bilgi edinme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olay bakımından temel sorun,
başvurucunun Dergiye erişiminin engellenmesi olduğundan, başvurucunun Dergiye
erişiminin engellenmesi ile ilgili şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade
özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun, kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, Eğitim Kurulunun yetkisini aşarak hakkında
yasaklama kararı bulunmayan bir dergininin kendisine
verilmemesi nedeniyle habere ve bilgiye ulaşma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
45. Bakanlık,başvurunun ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin
yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp
dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı
temelinde incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
(AİHM) bazı kararlarına atıfta bulunarak, cezaevlerinde düzenin ve disiplinin
sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu
tür uygulamaların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.
46. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”
kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına
sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir
almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon,
sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına
engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
47. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602,
23/1/2014, § 43).
48. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, § 40).
49. Somut olayda Cezaevinde tutuklu olarak bulunan başvurucuya
gönderilen Dergi'nin, Eğitim Kurulu tarafından yasaklanması nedeniyle Cezaevi
idaresince alıkonulmasının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı konusunda
herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade
özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır.
50. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir.
Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik
toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir
sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Yankov/Bulgaristan,
B. No: 39084/97, 11/12/2003; § 129). Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlanmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne
alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi
kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim
Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).
51. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa'nın kapsamında kalan temel
hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No:
2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade
özgürlüğü de Anayasa kapsamında koruma altındadır.
52. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut
olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp
dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
53. Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olan başvurucunun, Dergi'ye erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve
düşünceleri edinme özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir
müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturp
Oluşturmadığı
54. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
i. Kanunilik
55. Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna
ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır.Bununla
birlikte başvurucu, yapılan uygulamanın keyfî olduğunu ileri sürmüştür.
56. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli
veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. ve
Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin
“Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar”
kenar başlıklı 11. maddelerinde, yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla
birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip
yayınların ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği düzenlemesine yer
verilmiştir.
57. Eğitim Kurulu kararında, Dergi'de
terör örgütünün lideri A.Ö.yü
övücü, meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlerin yer aldığı ve bu ifadelerin
kurumun güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçelerine dayanıldığı, şikâyet
üzerine bu kararı denetleyen İnfaz Hâkimliğinin de bu gerekçelere atıfta
bulunarak Eğitim Kurulu kararını hukuka uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Gerek
Eğitim Kurulu gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında, başvuruya konu Dergi
içeriğinde terör örgütünün lideri A.Ö.yü
övücü ve meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlerin yer alması; 5275 sayılı
Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin
11. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Belirtilen hususlar çerçevesinde,
başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin, kanuni
dayanağı olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
58. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenliğin,
kamu düzeninin, kamu güvenliğinin, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması; suçların önlenmesi,
suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş
bilgilerin açıklanmaması; başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile
hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması
gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B.No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).
59. Somut olayda müdahale gerekçesi olarak Dergi'de,
terör örgütü lideri A.Ö.yü
ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlerin yer alması ve bu
ifadelerin kurumun güvenliğini tehlikeye düşürmesi gösterilmiştir.
60. Gerçekten Dergi'nin “Merhaba
yoldaşlar” ile başlayan ve editör tarafından kaleme alınan giriş
yazısında, Derginin 8. sayfasında Berivan Ata tarafından kaleme alınan “Öcalan’a Özgürlük Soykırıma Son” başlıklı
yazıda ve Derginin 41. sayfasında “Şehitlerle
Diyalog” başlıklı yazıda Kürt halkının, özellikle Kürt kadınının PKK
öncülüğünde yükseldiğinin anlatılması ve Kürt Özgürlük Mücadelesinden
bahsedilirken A.Ö.nün fikirlerinden alıntılar
yapıldığı; anılan kişiyi ve terör örgütünü övücü, meşrulaştırıcı ifade,
yorumlar ve bunlarla birlikte resimlere yer verildiği anlaşılmaktadır.
61. Bu tespitler ışığında başvuruya konu müdahalenin, cezaevi
düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı ve bunun da Anayasa’nın
ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir
amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
62. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade
özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda
bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet
Ali Aydın, § 64).
63. Anayasa'da belirtilen “demokratik
toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla
yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü,
Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin
“demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9.,
10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla
demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde
yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın,
§ 65).
64. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını
düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her
temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla
getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve
etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
65. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin
gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka
deyişle öze dokunan sınırlamalar “demokratik
toplum düzeni gerekleri” ve
“ölçülülük ilkesi”ne
evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik
toplum düzeni gerekleri” ve
“ölçülülük ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, §
67).
66. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum
düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını,
başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini
göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik
toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir.Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare
niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir
olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın,
§ 68).
67. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden
olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya
ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil, devletin veya toplumun bir
bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de
geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli
olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49).
68. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas
alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla
birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa
Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye
dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması
gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §
93).
69. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Fatih Taş, §§ 92, 93).
70. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, §
183).
71. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak “bir mahkûmiyet kararına
bağlı olarak tutma” şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir. (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık
(No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde
tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi
cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B.
No: 2013/3550, 19/11/2014, §35).
72. Öte yandan, cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda
dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik bir sınırlama makul ve ölçülü
olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 23/3/1983, §§ 99-105).
73. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan Derece Mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır.
74. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada
uygulamadan önce müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması
hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi
gerekir. Bu konuda kamu otoritelerinin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu
takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin
niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir (Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, §
51).
75. Somut olayda başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim
edilmeyen Dergi hakkında Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, anılan
Dergi'nin içeriğinde terör örgütü propagandası yapıldığı; terör örgütünü, suçu
ve suçluyu övücü, suçu teşvik edici ve meşrulaştırıcı ifade, yorum ve resimlere
yer verildiği belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe gösterilmiştir. Bu
karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu
ret kararında Eğitim Kurulu kararından alıntı yapılarak belirtilen karardaki
gerekçelere dayanılmıştır. İtiraz üzerine Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince
verilen kararda ise İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçe yerinde
görüldüğünden itirazın reddine karar verilmiştir.
76. Başvurucuya gönderilen ve yukarıda bahsedilen Dergi'nin 3
ila 7. sayfalarında “Hakikat Avcısı”
başlığı altında Abdullah Öcalan tarafından kaleme alındığı anlaşılan yazıda,
bir Kürt bireyin özgür olabilmesinin, yirmi dört saatinde özgürlük savaşçısı
olmasıyla mümkün olunabileceğine vurgu yapılması, dağlara çıkmış kişilerden “özgürlük savaşçıları” olarak
bahsedilmesi, “özgürlük gerillası” olmanın,
topluma ilişkin ahlaki ve politik görevlerin en üst düzeyde yerine getirildiği
bir görev olarak bahsedilmesi ile örgüt sempatizanları tarafından örgütün
lideri olarak görülen biri tarafından yapılan dağa çıkma ve dağda gerilla olma
yüceltilmekte ve teşvik edilmektedir.
77. Dergi'nin 8. sayfasında B.A. tarafından kaleme alınan “Öcalan’a Özgürlük Soykırıma Son” başlıklı
yazıda Kürt özgürlük mücadelesinin otuz yıldır devam ettiği, bu mücadelede
devrim sürecinin bittiği, devrimci halk savaşı aşamasına geçildiği ve bu yolda
ölen kişilerin kahramanlık yaptığı ve bunlara layık olmaya çalışılacağı ifade
edilerek şiddetin övüldüğü anlaşılmaktadır.
78. Dergi'nin 20. sayfasında E.R. tarafından kaleme alınan “Demokratik Özerklikte Öz Savunma Boyutu” başlıklı
yazıda, Kürt özgürlük hareketinin “öz
savunma boyutu” ela alınarak Kürdistan tarihi açısından bunun en
örgütlü, en görkemli ve en kutsal savunma olduğu “Türk devletinin yürüttüğü tüm zamanların en acımasız, inkâr ve imha
saldırısına karşı 15 Ağustos 1984’te başlayan öz savunma” olduğu, o
günden bugüne yürütülen tüm inkâr, imha ve soykırım hareketlerinin halkın soylu
direnişi ve kahraman kadın ve erkek evlatları olan gerillaların meşru
savunmasıyla püskürtüldüğü ve sonuçsuz bırakıldığı ifade edilerek yine şiddet
övülmekte ve teşvik edilmektedir. Yazıda
“Demokratik Özerk Kürdistan’ın Öz savunma esaslarına” göre
kurulacağı, “Sömürgeci işgalin sürdüğü ve
demokratik özerklik statüsünün kabul edilmediği koşullarda” öz
savunmanın koşulları belirtilirken şiddetin ve silahlı savunmanın ön plana
çıkarıldığı, bu şiddetin savunulduğu ve bu savunmanın meşru bir amaç
çerçevesinde yapıldığı, bunlara son verilebilmesi için devletin Demokratik
özerklik statüsünün kabul etmesi gerektiği ifade edilerek şiddet teşvik
edilmektedir.
79. Derginin 41. sayfasında “Şehitlerle
Diyalog” başlıklı yazıda, bir kadın militanın nasıl olması gerektiği
üzerinde durularak “Zilan”
örneği verilmiştir. Burada da örgüt üyesi
olmak özendirilmekte, bir fedainin bir şehrin içine girerek binlerce düşmanın
ölümüne neden olmaktan kaçınmaması gerektiği belirtilerek şiddet teşvik
edilmektedir.
80. Dergi'nin 60 ilâ 65. sayfalarında R.F. tarafından kaleme
alınan “Dağlarda bir aşiret kızı!” başlıklı
yazıda ise on yedi yıldır “Kürdistan
dağlarında gerillacılık” yapan Rojin adlı
örgüt üyesinin resmi de verilerek bir Kürt kadının düşmanına karşı elinde
silahla dağ dağ dolaşıp mevziden mevziye
koştuğu ve bunun büyük bir devrim olduğu, kadınları bu dağlara getiren ve onu
PKK’ya aşık eden kişinin “Önder APO” olduğu
ifade edilerek yasa dışı eylemlerin yüceltildiği, kadınların da bu direnişe
katılmaya teşvik edildiği görülmektedir.
81. Başvurucu tarafından ifade edildiği ve Bakanlık tarafından
da herhangi bir itirazda bulunulmadığı üzere, başvuruya konu Dergi hakkında
herhangi bir genel yasaklama kararı bulunmamaktadır. Somut başvuru bakımından,
kamu otoritesinin sınırlama gerekçesi olan cezaevi güvenliğinin sağlanması
perspektifinde, özellikle terör suçları nedeniyle tutulan kişilere
ulaştırılmasına izin verilecek yayınlara ilişkin sınırlamaların orantılılığı
değerlendirilirken bu kapsamdaki kişilerin tutuldukları ceza infaz kurumlarının
güvenliği konusundaki somut risk ve tehlikelerin dikkatten uzak tutulmaması
gereklidir (İbrahim Bilmez, §
83).
82. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği
iddiasıyla tutukludur. “Cezalandırmanın” amaçlarından biri, daha önceden suç
işlemiş olan bireylerin yeniden suç işlemelerini engelleyerek ıslah etmektir.
Bu yönde, silahlı yasa dışı örgüt olduğu Türk yargı organları tarafından kabul
edilen bir örgütün (PKK), lider ve eylemlerinin övülmesiyle propagandasının
yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiğine Cezaevi idaresi tarafından kanaat
getirilerek “cezaevi güvenliği”
başlığı altında somutlaşmış olan “kamu
düzeninin korunması” meşru amacı çerçevesinde, başvurucunun Dergi'ye erişimi engellenmiştir.
83. Gerçekten Dergi'nin özellikle 20 ilâ 25. sayfalarındaki
yazılar incelendiğinde terör örgütünün gerillalarla yürüttüğü şiddet içeren
silahlı faaliyetleri, “Demokratik Özerk Kürdistan”ın devlet tarafından kabul edilmesi için gerekli
ve zorunlu olduğu , bu kapsamda yapılan silahlı şiddet eylemlerinin meşru
olduğu, dağda, köyde şehirde ve zindanda binlerce şehit ve gazisiyle özgürlük
tarihi" yazıldığı, buna örnek gösterilen Cezaevinde kendini
yakan örgüt üyelerinden övgüyle bahsedilerek kanun dışı örgütlerin ve
eylemlerinin propagandası yapılarak suç işlenmesine teşvik edildiği, yazıların
genel olarak içeriği ve anlamsal bütünlüğü dikkate alındığında eylemsel
aktivitelere teşvik eden nitelik içerdiği açıktır. Konuyla ilgili resimlere de
yer verilerek bu niteliğin pekiştirldiği
anlaşılmıştır.
84. Bu nedenle söz konusu Dergi'ye
idarece el konulması şeklindeki tedbir; ceza infaz kurumlarında düzenin ve
güvenliğin sağlanması, buna bağlı olarak da kamu düzeninin sağlanması amacıyla
demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında
değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum düzeni bakımından alınması
gerekli tedbirler kapsamında başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlandırılırken
ceza infaz kurumunda düzeninin sağlanması şeklindeki kamu yararı ile kişilerin
ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı kabul edilemez (benzer
yöndeki AİHMkararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
85. Başvuru konusu olayda Eğitim Kurulu tarafından Derginin “1, 4, 8, 20, 22, 27,41, 47, 54 ve 61”
No.lu örnek olarak gösterilen sayfalarında, terör örgütü propagandasının
yapıldığı, suçu ve suçluyu öven, suçu teşvik eden ifadelerin ve resimlerin yer
aldığı gerekçesiyle başvurucuya Dergi'nin tamamı verilmemiştir. Buna karşılık
başvurucunun, Dergi'nin bu niteliği taşımayan kısımlarının kendisine verilmesi
yönünde bir talebi de bulunmamaktadır. Dolayısıyla derginin tamamının
verilmemesi yönünde alınan kararın cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması
amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez.
86. Yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik kısıtlama, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında demokratik
toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli
olan demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
değildir.
87. Açıklanan nedenlerle getirilen kısıtlamanın bir ihlal
içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. L. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.