TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LADEN ELBEZYAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4551)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Laden ELBEZYAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Salih DÖĞÜCÜ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
“hırsızlık” suçunu işlediği
iddiasıyla yargılandığı davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar
verildiğini, Ermeni asıllı olduğu için ayrımcılık yapıldığını ve yargılamanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerinde
tanımlanan eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, yargılamanın yenilenmesi veya tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
25/6/2013 tarihinde İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir
durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 10/10/2013 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 16/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 13/1/2014 tarihli görüş yazısına, başvurucu
karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu hakkında Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca
yapılan soruşturma üzerine, Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesince 9/5/2005 tarihinde
başvurucunun tutuklanmasına, ancak sabit ikametgâh sahibi olması nedeniyle
kefalet karşılığı serbest bırakılmasına karar verilmiştir.
8. Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığınca, E.2005/6683 sayılı iddianame ile başvurucu hakkında “emniyeti suiistimal suretiyle hırsızlık”
suçundan Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
9. Mahkemece 30/9/2005 tarihinde görevsizlik kararı
verilerek, dosya Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
10. Şişli 7. Asliye Ceza
Mahkemesince, 6/5/2011 tarih ve E.2006/307, K.2011/362 sayılı kararla
başvurucunun, “hizmet nedeniyle güveni
kötüye kullanmak” suçundan 2 yıl 6 ay hapis ve 10.000,00 TL adli
para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 29/11/2012
tarih ve E.2012/19831, K. 2012/25585 sayılı ilâmı ile “1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
102. maddesinin (4) numaralı ve 104. maddesinin (2) numaralı fıkraları
gereğince suç tarihi olan 6/5/2005 ile Yargıtay’ın inceleme tarihi arasında 7
yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğuna ve bu nedenle sanık hakkında açılan
kamu davasının düşmesine” karar verilmiştir.
12. Düşme kararı, 31/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu, 25/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 43. maddesi, 765 sayılı mülga Kanun’un 102.
ve 104. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 25/6/2013 tarih ve 2013/4551 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, hırsızlık suçunu işlediği iddiasıyla
yargılandığı kamu davasında, Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesince 9/5/2005 tarihinde
tutuklanmasına, ancak kefaletle serbest bırakılmasına karar verildiğini,
Mahkemedeki sorgusu sırasında beyanlarının tutanağa yanlış geçirildiğini, Şişli
7. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi
raporunda hatalar olduğunu belirterek itirazda bulunmasına rağmen bu
itirazlarının değerlendirilmediğini, yargılama sonunda verilen mahkûmiyet
kararı üzerine, Yargıtay tarafından zamanaşımı nedeniyle kamu davasının
düşmesine karar verildiğini, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle
aklanamadığını, müşteki tarafından zorla senet imzalatılarak icra takibi
başlatıldığını, Ermeni asıllı olduğu için ırk ayrımcılığına uğradığını, bu
konuda Başbakanlığa ve diğer kurumlara dilekçeler yazdığını ancak cevap
verilmediğini ve herhangi bir işlem de yapılmadığını, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesince, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi
sonucu mahkûmiyet kararı verilmesinin ve Yargıtay tarafından zamanaşımı
nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesinin adil yargılanma hakkını
ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Dolayısıyla yargılamanın sonucuna
yönelik ihlal iddiası ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ve eşitlik ilkesinin ihlali iddiası
ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
20. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin (9) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde
durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun
esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz.
Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda
başvurucu, Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesindeki yargılama sırasında alınan
bilirkişi raporunda hatalar olduğunu belirterek itirazda bulunmasına rağmen bu
itirazlarının değerlendirilmediğini, yargılama sonunda mahkûmiyet kararı
verildiğini ve Yargıtay tarafından zamanaşımı nedeniyle kamu davasının
düşmesine karar verildiği için aklanamadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığınca,
yargılamanın sonucuna yönelik adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına karşı
görüş sunulmamıştır.
25. Başvuru konusu olayda, Şişli
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesince
9/5/2005 tarihinde, başvurucunun tutuklanmasına, ancak kefaletle serbest
bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun, sorgusu sırasında müdafi huzuru
ile yaptığı savunmasında, hırsızlık suçunu kabul ettiğini bildirdiği
anlaşılmıştır. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda,
başvurucu hakkında “emniyeti suiistimal
suretiyle hırsızlık” suçundan kamu davası açılmıştır. Şişli 7.
Asliye Ceza Mahkemesince, başvurucunun savunması alınmış, başvurucu, iddiaları
kabul etmediğini bildirmiştir. Mahkemece, müştekinin şikâyetleri ve tanıkların
beyanları dinlenmiş, başvurucunun çalıştığı şirkete ait defter kayıtları
incelenerek bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporu 17/12/2010 tarihinde
duruşmada okunarak başvurucuya, rapora karşı beyanda bulunması için süre
verilmiştir. Başvurucu vekili, 11/3/2011 tarihli duruşmada, rapora itirazlarını
sunarak, yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep etmiş, Mahkemece, bilirkişi
raporu yeterli görülerek başvurucu vekilinin yeniden rapor alınmasına yönelik
talebinin reddine karar verilmiştir.
26. Mahkeme, tüm delilleri
değerlendirerek, başvurucunun, müştekiye ait işyerinde çalıştığı ve muhasebe
işlerini yaptığı, 2004-2005 yıllarında mal alınan firmalara yapılan kasa
ödemelerinde gerçeğe aykırı tediye fişi tanzim ederek toplam 285.512,81 TL’yi
mal edindiği ve zincirleme olarak bu şekilde “güveni
kötüye kullanma” suçunu işlediği gerekçesiyle 6/5/2011 tarihinde
mahkûmiyetine karar vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 13. Ceza Dairesince,
29/11/2012 tarihinde, zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kamu davasının
düşmesine karar verilmiştir.
27. Mahkemenin gerekçesi ile
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça
sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
30. Öte yandan başvurucu, Şişli
1. Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusu sırasında beyanlarının tutanağa yanlış
geçirildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun, Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesinde vekili
ile savunma yaptığı, suçlamayı kabul ettiğini bildirdiği, vekilinin de
savunmaya katıldığını beyan ettiği anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucunun,
anılan iddiasına yönelik olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan,
başvurucunun bu iddiası da “açıkça
dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
31. Başvurucu ayrıca Yargıtay
tarafından zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi sonucu
aklanamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Yargılamanın yapıldığı Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi, tüm delilleri
değerlendirerek, başvurucunun, müştekiye ait işyerinde çalıştığı ve muhasebe
işlerini yaptığı, 2004-2005 yıllarında mal alınan firmalara yapılan kasa
ödemelerinde gerçeğe aykırı tediye fişi tanzim ederek toplam 285.512,81 TL’yi
mal edindiği ve zincirleme olarak bu şekilde “güveni
kötüye kullanma” suçunu işlediği gerekçesiyle 6/5/2011 tarihinde
mahkûmiyetine karar vermiştir. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiş,
Yargıtay 13. Ceza Dairesince, başvurucunun temyiz itirazları incelenmiş ve
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kamu davasının düşmesine karar
verilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinin (9) numaralı fıkrasına göre,
derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararı verilemez. Somut olayda
başvurucu hakkında, Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesince beraat kararı değil,
mahkûmiyet kararı verilmiş ve Yargıtay tarafından da anılan mahkûmiyet kararı
incelenerek zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesi yönünde hüküm
kurulmuştur. Dolayısıyla Yargıtay tarafından başvurucunun aleyhine
değerlendirme yapılmamış, tüm dosya kapsamı ve Mahkemece verilen mahkûmiyet
kararı incelenerek düşme kararı verilmiştir. Bu itibarla başvurucunun,
zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi sonucu aklanamadığı
yönündeki iddiasına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun
bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan
yoksun” bulunmuştur.
b. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası
32. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
33. 6216
sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
34. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
35. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
36. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz
(B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
37. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
38. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan sorgusu sırasında
beyanlarının tutanağa yanlış geçirildiğini, Şişli 7. Ağır Ceza Mahkemesince
yapılan yargılama sonunda mahkûmiyet kararı verildiğini, müşteki tarafından
zorla senet imzalatılarak icra takibi başlatıldığını, Ermeni asıllı olduğu için
ırk ayrımcılığına uğradığını, bu konuda Başbakanlığa ve diğer kurumlara
dilekçeler yazdığını ancak cevap verilmediğini ve herhangi bir işlem de
yapılmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucunun Ermeni asıllı olması ile ilgili olarak, kamu otoritelerince ne
şekilde ayrımcılık yapıldığının nesnel ve makul bir gerekçe ile ortaya
konulmadığını, ayrımcılığa ilişkin şikâyetlerinin kamu otoritelerine yönelik
değil, özel kişilerle ilgili olduğunu, dolayısıyla anılan ihlal iddialarının
kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez nitelikte olduğunu ve
ayrıca açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirmiştir.
40. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
katılmadığını, ırk ayrımcılığına maruz kaldığına yönelik olarak Başbakanlığa ve
diğer kurumlara dilekçeler yazdığını ancak herhangi bir işlem yapılmadığını ve
cevap da verilmediğini bildirmiştir.
41. Başvurucunun, Şişli 1. Sulh
Ceza Mahkemesinde yapılan sorgusu sırasında müdafi yardımı ile savunmasını
yaptığı anlaşılmıştır. Başvurucu Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesindeki yargılama
sırasında suçlamaları kabul etmediğini bildirmiş, Mahkemece müşteki ve
tanıkların beyanları ile bilirkişi raporu alınarak 6/5/2011 tarihinde
mahkûmiyet kararı verilmiştir. Anılan kararın başvurucu tarafından temyizi
üzerine Yargıtay 13. Ceza Dairesince, 29/11/2012 tarihinde zamanaşımı nedeniyle
kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.
42. Tüm dava dosyası ile, yargılama sırasındaki savunmalarının ve
temyiz dilekçesinin incelenmesinden, başvurucunun, eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine yönelik olarak, Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında ve
temyiz aşamasında hiçbir iddiada bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca
başvurucunun, aleyhine yapılan icra takiplerine karşı herhangi bir itirazda
bulunmadığı ve dava açmadığı gibi, Başbakanlığa ve diğer kurumlara verdiğini
iddia ettiği dilekçelere yönelik olarak da hukuki yollara müracaat etmediği
belirlenmiştir. Dolayısıyla başvurucu, Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürdüğü
ihlal iddialarını, Derece Mahkemelerinde ileri sürmediği için, hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarını usulünce tüketmemiştir.
43. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
44. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Başvurucu, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında
açılan kamu davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali
iddialarına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
47. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
48. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
49. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “emniyeti suiistimal suretiyle hırsızlık”
suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat
olunan suç 765 sayılı mülga Kanun’un 491. maddesinde hapis cezasını gerektirir
şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesindeki güvence kapsamına girdiği konusunda
kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
50. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır.
Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun tutuklanmasına, ancak kefaletle
serbest bırakılmasına karar verildiği 9/5/2005 tarihidir. Ceza yargılamasında
sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay tarafından zamanaşımı
nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verildiği 29/11/2012 tarihidir (B. No:
2013/695, 9/1/2014, § 35).
51. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden, Şişli
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesince
9/5/2005 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına, ancak kefaletle serbest
bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturma sonunda, başvurucu hakkında “emniyeti suiistimal suretiyle hırsızlık” suçundan kamu
davası açılmıştır. Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesince 30/5/2005 tarihinde verilen
görevsizlik kararı üzerine yargılamaya, Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesinde devam
edilmiştir. Mahkemece, başvurucunun savunması alınarak, müştekinin şikâyetleri
ve tanıkların beyanları dinlenmiş, başvurucunun çalıştığı şirkete ait defter
kayıtları incelenerek bilirkişi raporu alınmıştır. Mahkeme, isnat olunan suçun “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma”
suçunu oluşturduğu gerekçesiyle 6/5/2011 tarihinde başvurucu hakkında
mahkûmiyet kararı vermiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 13. Ceza Dairesince,
29/11/2012 tarihinde, zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kamu davasının
düşmesine karar verilmiştir.
52. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B.
No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
53. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
ceza davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yönün bulunmadığı ve söz konusu
yedi yıl altı ay yirmi günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, yeniden yargılama
yapılmasını veya uğradığı zararların tazmin edilmesini talep etmiştir.
56. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl altı ay yirmi günlük yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Eşitlik
ilkesinin ihlali iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
4.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.