TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B. Y. Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4554)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
B.Y.Ç.
|
I.
BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Cumhuriyet savcılığı göreviyle
ilgili olarak Adalet Bakanlığı (Bakanlık) tarafından hazırlanan soruşturma
dosyasının disiplin yönünden gereğinin takdiri için Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna sunulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen
karar ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2013 tarihinde Çorlu 2.
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca
13/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 6/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bakanlığa başvuru konusu olay ve
olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlık 27/3/2014 tarihli yazısında benzer şikâyetlere ilişkin başvurularda
sunulan görüşlere atıf yaparak ayrıca görüş sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY
VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında
yürütmekte olduğu Cumhuriyet savcılığı göreviyle ilgili olarak Bakanlık
tarafından disiplin soruşturması başlatılmış ve yürütülen soruşturma
neticesinde davacıya isnat edilen fiiller için hazırlanan soruşturma dosyası,
disiplin yönünden karar verilmek üzere 22/11/2006 tarihli işlemle Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) tevdi edilmiştir.
8. HSYK tarafından yapılan
değerlendirme sonucu başvurucu, kınama cezası ile cezalandırılmıştır.
9. Başvurucu, hakkında
hazırlanan soruşturma dosyasının disiplin yönünden gereğinin takdiri için HSYK’ya sunulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle Rize
İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
10. Mahkemenin 3/11/2009
tarihli ve E.2008/617, K.2009/630 sayılı kararında idari davaya konu olabilecek
kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir. Kararın gerekçe kısmı şöyledir:
"Yukarıda yer verilen Anayasa ve Yasa hükümlerinden de
anlaşılacağı üzere hâkimler ve savcılar hakkında Adalet Bakanlığı tarafından
hazırlanan disiplin soruşturması dosyasının tek başına icrai
bir işlem niteliğinde olmadığı, hazırlayıcı ön bir işlem niteliğinde hukuki bir
nitelik taşıdığı, hazırlanan disiplin soruşturması raporu üzerine hakim ve
savcıların eylem ve işlemlerinden dolayı disiplin cezası vermeye yetkili tek
organ olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından bir karar alınıp
disiplin cezası verilmediği sürece yapılan soruşturmanın ve hazırlanan
soruşturma raporunun hukuki bir geçerliliği ve ilgililer üzerinde bir yaptırımı
olamamaktadır. Dolayısıyla hakimler ve savcılar hakkında hazırlanan disiplin
soruşturması dosyası ve bunun Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na sevki
işlemi ancak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu konuda bir karar
verilmesi ile hukuki sonuç doğurabilen işlemlerdir.
Bu durumda, davacı tarafından dava konusu edilen hakkında
davalı idare tarafından yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan soruşturma
dosyasının disiplin yönünden gereğinin takdiri için Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu'na sevkine ilişkin işlem, 2577 sayılı Kanun 'un 14/d maddesi uyarınca
idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem niteliğinde
olmadığından, aynı Kanun'un anılan 15/b maddesi uyarınca açılan davanın reddi
gerekmektedir."
11. Başvurucu tarafından
temyiz edilen karar Danıştay Onikinci Dairesinin
27/12/2012 tarihli ve E.2010/987, K.2012/12408 sayılı kararıyla onanmıştır.
12. Karar, başvurucuya
12/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu tarafından karar düzeltme
kanun yoluna başvurulmamıştır.
13. Başvurucu 19/6/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(3) Dilekçeler, Danıştayda
daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi,
idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye
tarafından:
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
Ehliyet,
İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir
işlem olup olmadığı,
Süre aşımı,
Husumet,
3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla incelenir.”
15. 2577 sayılı Kanun'un 15.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki
maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine
karar verilir."
16. 24/2/1983 tarihli ve
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 62. maddesi şöyledir:
"Hakim ve savcılara; sıfat ve
görevleri gereklerine uymayan hal ve hareketlerinin tespit edilmesi üzerine
durumun niteliğine ve ağırlık derecesine göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca aşağıda yazılı disiplin cezalarından biri verilir:
Uyarma,
Aylıktan kesme,
Kınama,
Kademe ilerlemesini durdurma,
Derece yükselmesini durdurma,
Yer değiştirme,
Meslekten çıkarma.
(Değişik fıkra: 12/02/1989 -
KHK-360/4 md; Aynen Kabul: 24/01/1990 - 3611/4 md.)
Adalet Komisyonu başkanları görev yaptıkları yargı çevresi içindeki hakimlerin;
ağır ceza Cumhuriyet başsavcıları ise merkezdeki Cumhuriyet savcıları ile bağlı
ilçe Cumhuriyet başsavcı ve Cumhuriyet savcılarının; öğrendikleri disiplin
cezasını gerektiren eylemlerini Adalet Bakanlığına bildirirler."
17. 2802 sayılı Kanun'un 87.
maddesi şöyledir:
"Hâkim ve savcılar hakkında tamamlanan soruşturma
evrakı Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilir. Bu Genel Müdürlük
tarafından yapılacak inceleme sonunda düzenlenecek düşünce yazısı üzerine
kovuşturma yapılmasına veya disiplin cezası uygulanmasına gerek olup olmadığı
Bakanlıkça takdir edilerek evrak ilgili mercilere tevdi olunur veya işlemden
kaldırılır."
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 15/12/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 19/6/2013 tarihli ve 2013/4554
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; bilgi
kirliliği yaratmaya yönelik olarak ilgisiz belgelerin soruşturma dosyasına
eklendiğini, dosya kapsamında öne sürdüğü hususların Mahkemece
araştırılmadığını, Danıştay tetkik hâkiminin görüşünün kendisine tebliğ
edilmediğini, duruşma talebi hakkında herhangi bir işlem yapılmadığını ve
temyiz başvurusu hakkında gerekçesiz karar verildiğini, yargılamanın yaklaşık
beş yıl gibi makul olmayan bir sürede sonuçlandırıldığını belirterek
Anayasa'nın 36. güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B.
Değerlendirme
20. Anayasa'nın 148.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir."
21. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı"
kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
22. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir."
23. Anayasa’nın 148.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun
esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia
edilen hakkın, Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanısıra
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18). Bu nedenle bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit
edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve
ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.
24. Başvurucu, yürütmekte
olduğu Cumhuriyet savcılığı göreviyle ilgili olarak hakkında Bakanlık
tarafından hazırlanan soruşturma dosyasının HSYK’ya
sunulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada bilgi kirliliği
yaratmaya yönelik olarak ilgisiz belgelerin soruşturma dosyasına eklendiğinden,
dosya kapsamında öne sürdüğü hususların Mahkemece araştırılmadığından, Danıştay
tetkik hâkiminin görüşünün kendisine tebliğ edilmediğinden, duruşma talebi
hakkında herhangi bir işlem yapılmadığından, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığından ve temyiz başvurusu hakkında gerekçesiz karar
verildiğinden şikâyet etmektedir.
25. Başvurucunun tüm
şikâyetleri adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik olmakla birlikte
başvurucunun açmış olduğu iptal davasında yürütülen yargısal sürece, adil
yargılanma hakkına ait güvence ve ilkelerin uygulanıp uygulanamayacağının
belirlenmesi gerekmektedir.
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir”
27. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini
istemek hakkına sahiptir. …”
28. Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
29. Sözleşme'nin adil
yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin, "medeni hak ve yükümlülükler
ile ilgili uyuşmazlıkların" ve bir "suç isnadının" esasının karara bağlanması
sırasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle
ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı
hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamaz (Adnan Oktar,
B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
30. Somut başvurunun da adil
yargılanma hakkı kapsamında incelenebilmesi, başvurunun "medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ya da bir "suç
isnadının" esasının karara bağlanmasına ilişkin olması şartına bağlıdır.
Buna göre öncelikle başvuru konusu olayın, belirtilen iki durumdan herhangi
biri ile ilişkili olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
31. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir suç isnadının esasının karara
bağlandığından söz edilebilmesi için ilk olarak bir suç isnadının varlığı
gerekir. Suç isnadı, cezayı gerektiren bir eylemle suçlandığının resmî bir
makam tarafından ilgilisine resmî yollarla bildirilmesidir. Suç isnadı
kavramının özerk bir anlamı olması nedeniyle bir isnadın adil yargılanma hakkı
bağlamında bir suç isnadı olup olmadığının tespiti amacıyla AİHM tarafından üç
ayrı kriter kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, isnadın ulusal ceza mevzuatında
suç olarak düzenlenip düzenlenmediği kriteridir. Şayet isnat edilen eylem,
ulusal ceza mevzuatında suç olarak nitelendirilmişse yapılan isnat doğrudan suç
isnadı sayılır. Eylemin ulusal mevzuatta suç olarak düzenlenmediği hâllerde ise
eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp taşımadığı ile eylem için öngörülen
cezanın ağırlığı ve amacı önem kazanır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No:
5370/72, 8/6/1976, § 82). Son iki kriter birbirine alternatif olup bir arada
bulunmak zorunda değildir. Ancak bu kriterlerden birinin tek başına sonucu
etkilemediği durumlarda her iki kriterin bir arada olması koşulu
aranabilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ezeh ve Connors/Birleşik Krallık [BD],
B. No: 39665/98, 40086/98, 9/10/2003, § 86).
32. Belirtilen son iki
kriter özellikle disiplin hukuku alanına ait cezalar söz konusu olduğunda önem
arz etmektedir. Zira bu kriterlere göre yapılacak değerlendirme sonucunda
ulusal mevzuatta suç olarak düzenlenmemiş olan disiplin cezasına konu olan kimi
eylemlerin cezai anlamda suç ve bu eylemler sebebiyle yapılan isnatların da suç
isnadı olarak kabul edilebilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin hukuku
çerçevesinde yapılan bir isnadın cezai anlamda bir suç isnadı olup olmadığının
belirlenmesinde disiplin cezasının belirli bir grubu mu yoksa herkesi mi
bağladığı, caydırma ve cezalandırma amacı taşıyıp taşımadığı, ilgili suçun ceza
hukukunda yer alan suçlarla benzerlik taşıyıp taşımadığı, uygulanan usullerin
ceza hukuku alanındaki yargısal usullere benzeyip benzemediği gibi faktörler
dikkate alınabilir.
33. Buna göre cezai anlamda
suçun herkes tarafından işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç
işleyişiyle ilgili olan disiplin suçları, yalnızca belli sıfata sahip kişiler
tarafından işlenebildiğinden yalnızca belli bir grubu bağlar ve bu nedenle
cezai anlamda suç niteliği taşımazlar. Öte yandan disiplin hukuku çerçevesinde
uygulanan bir yaptırımın ciddi şekilde hürriyeti bağlayıcı bir ceza olması
durumunda mevzuatta disiplin suçu olarak düzenlenmiş olmasına rağmen cezai
anlamda bir suçun mevcut olduğu kabul edilebilir (Engel ve diğerleri/Hollanda, §§ 81, 82).
34. Yukarıda belirtilen
ilkeler ışığında somut başvuru değerlendirildiğinde başvurucuya isnat edilen
eylemlerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda suç olarak
düzenlenmediği, başvurucunun hâkimlik mesleğini icra etmekte olduğu ve hakkında
2802 sayılı Kanun kapsamında uygulanabilecek yaptırımların (bkz. § 16) bu
mesleğin yerine getirilmesinde meydana gelen kusurlar ile ilgili olduğu, isnat
edilen eylemlerin gerçekleştirilmesinin herkes için mümkün olmadığı, bu nedenle
de başvurucuya yöneltilen suçlamaların disiplin hukuku alanına girdiği
görüldüğünden başvuru konusu olayda cezai anlamda bir suç isnadının mevcut
olmadığı anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Oleksandr Volkov/Ukrayna,
B. No: 21722/11, 9/1/2013, § 93).
35. Somut olay açısından bir
suç isnadının varlığından söz edilemeyeceğine göre başvurunun "bir suç
isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı" konu edinmediği
açıktır.
36. Bu durumda adil
yargılanma hakkına ilişkin güvence ve ilkelerin, somut başvuru açısından
uygulanabilirliği, başvuruya konu uyuşmazlığın "medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar" kapsamında olmasına bağlıdır.
Dolayısıyla başvurunun bir de bu koşul yönünden incelenmesi gerekmektedir.
37. Bu bağlamda bir
başvurunun "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar"
kapsamında ele alınabilmesi için öncelikle bir mevzuat hükmü ya da içtihat
yoluyla tanınmış ve savunulabilir şekilde ileri sürülebilen bir hakkın ve bu
hakla ilgili bir uyuşmazlığın mevcudiyeti gerekmektedir. Bu uyuşmazlık bir
hakkın varlığı, kapsamı ya da kullanılma şekillerine ilişkin gerçek ve ciddi
bir uyuşmazlık olmalı; davanın sonucu da söz konusu hak için doğrudan
belirleyici olmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vilho Eskelinen ve
diğerleri/Finlandiya, B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 40; Kienast/Avusturya, B. No: 23379/94, 23/6/2003, §
38). Ayrıca ileri sürülen hakkın medeni (kişisel) nitelikte olması
gerekmektedir.
38. Adil yargılanma hakkı
bağlamında bir "hak ve yükümlülük''ten söz
edebilmek için yetkili merciler önünde hukuken savunulabilir ve tartışılabilir
bir hakkın, iddianın ileri sürülebilmesi gerekir. Söz konusu iddianın mutlaka
haklı bulunması gerekmeyip bir hakkın aslında var olduğunun makul ve
savunulabilir bir biçimde ileri sürülmesi yeterlidir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Anne-Marie Andersson/İsveç, B. No: 20022/92, 27/8/1997, §
36).
39. Savunulabilir bir hakkın
mevcut olup olmadığı değerlendirilirken ilk olarak ileri sürülen hakka ilişkin
iç hukuk hükümleri ile ulusal yargı makamlarının içtihatları dikkate
alınmalıdır. Zira adil yargılanma hakkı bakımından iç hukukta yasal temeli
olmayan bir hakkın yorum yoluyla hak olarak tanınması gibi bir durum söz konusu
olamaz. Bu nedenle ancak yasal bir düzenleme ile ya da yargı mercilerinin
yorumu yoluyla tanınan haklarla ilgili uyuşmazlıklar adil yargılanma hakkının
konusu olabilir. Öte yandan bir başvurucunun hakka ilişkin olarak ileri sürdüğü
iddiaların esasının yargı mercileri tarafından incelenmesi, o hakkın yargı
mercileri önünde savunulabilir şekilde ileri sürülebildiğini gösteren
kriterlerden biridir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04, 3/4/2012, §§ 91-94).
40. Başvuru konusu olayda
Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu hakkında Bakanlık tarafından
soruşturma başlatılmış ve hazırlanan soruşturma dosyasının disiplin yönünden
gereğinin takdiri için HSYK’ya sunulmasına karar
verilmiştir. Başvurucu, söz konusu kararın iptali istemiyle idare mahkemesinde
dava açmış; mahkeme tarafından disiplin soruşturması dosyasının tek başına icrai bir işlem niteliğinde olmadığı, hazırlayıcı bir ön
işlem niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar
verilmiştir.
41. 2802 sayılı Kanun'un 87.
maddesine göre hâkim ve savcılar hakkında tamamlanan soruşturma evrakının
incelenmesi neticesinde disiplin cezası uygulanmasının gerekli olup olmadığı
konusunda Bakanlığın takdir yetkisi bulunmaktadır. Bakanlığın bu husustaki
görüşünün dosya kapsamında değerlendirilerek ilgililere disiplin cezası verip
vermeme yetkisi ise HSYK’ya aittir. Ayrıca Bakanlığın
disiplin cezası uygulanmasını gerekli gördüğü durumlarda ilgili soruşturma
dosyasını HSYK'ya tevdi etmesi bir yükümlülük olup
söz konusu Kanun'da tevdi işlemine karşı ilgililere tanınan bir itiraz hakkı
düzenlenmemiştir.
42. İdare hukuku alanında
idarenin, tek yanlı irade beyanı ile hukuki durumda değişiklik yapan ya da
değişiklik yapılması istemini reddeden işlemi; kesin, yürütülmesi zorunlu ve
idari davaya konu olabilecek işlem olarak nitelendirilmektedir. Bir idari
işlemin kesin ve yürütülmesinin zorunlu sayılabilmesi ise hukuk düzeninde bir
sonuç doğurabilmesi için gerekli olan bütün aşamaların gerçekleştirilmiş
olmasına, başka bir makamın onayına ihtiyaç duyulmaksızın hukuk düzeninde
değişiklikler meydana getirilmesine bağlıdır (Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu, E.2013/4411, K.2015/919, 25/3/2015).
43. Öte yandan 2577 sayılı
Kanun'un 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde (bkz. § 14) idari
davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlemin olmadığı durumlarda
davanın incelenmeksizin reddedileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla
belirtilen niteliği taşımayan işlemlere ilişkin iddiaların hukukumuzda bir hak
olarak ileri sürülebilmeleri ve bu iddiaların esasının incelenebilmesi olanağı
bulunmamaktadır.
44. Başvurucunun, hakkında
hazırlanan soruşturma dosyasının HSYK'ya tevdiine
karar verilmesi işleminin iptali istemiyle açtığı dava, kesin ve yürütülebilir
bir işlem olmadığı gerekçesiyle (bkz. § 10) esası incelenmeksizin
reddedilmiştir. Başvurucu tarafından, 2802 sayılı Kanun’un 87. maddesi kapsamında
uygulanan tevdi işlemlerinin yargı makamlarınca esasının incelenebileceği
yönünde bir yargı kararının varlığı da ileri sürülmemiştir.
45. Dolayısıyla
başvurucunun, hakkında hazırlanan soruşturma dosyasının HSYK'ya
tevdiine karar verilmesi nedeniyle mesleki kariyerine ilişkin haklarını yargı
mercileri önünde ileri sürebilmesi ve savunabilmesi 2577 sayılı Kanun'un 14.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi ve esasa ilişkin olmayan başvuruya
konu yargı kararı dikkate alındığında mümkün değildir.
46. Sonuç olarak somut
başvuru açısından başvurucunun "medeni hak ve yükümlülükler"
kapsamında hukuken tanınmış ve savunulabilir bir hakkının mevcut olmadığı
anlaşılmaktadır.
47. Bu durumda başvurunun "medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların" ya da bir "suç isnadının" esasının
karara bağlanması çerçevesinde ele alınabilmesinin ve adil yargılanma hakkı
kapsamındaki ilke ve güvencelerin somut başvuru yönünden uygulanabilirliğinin
mümkün olmadığı görülmektedir.
48. Açıklanan nedenlerle
başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı
dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Kamuya
açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulmasına ilişkin talebin
KABULÜNE,
B.
Başvurunun konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
15/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.