TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
METİN OKTAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/6807)
Karar Tarihi: 15/12/2015
R.G. Tarih ve Sayı: 11/2/2016-29621
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
Metin OKTAY
Vekili
Av. Ali ARSLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasında delillerin değerlendirilmesinde ve kuralların yorumlanmasında hata yapılmasının ve infazın ertelenmesi ile kefalet bedelinin iadesi taleplerinin reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2013 tarihinde Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. 27/11/2013 tarihinde aynı başvurucuya ait 2013/8572 ve 2013/8363 numaralı bireysel başvuruların mükerrer kayıt nedeniyle birleştirilmelerine, 7/2/2014 tarihinde ise 2013/8363 numaralı bireysel başvurunun kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/6807 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, belirtilen bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına ve incelemenin 2013/6807 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
a. Ceza Yargılaması
6. Başvuruya konu olaylar sırasında başvurucu belediye başkanı, S.K. sayman ve H.A. mutemet olarak görev yapmaktadır.
7. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 23/6/2000 ve 27/6/2000 tarihli iddianameleri ile Belediyenin alacaklılarından farklı kişiler adına 18/2/1997 ile 9/4/1997 tarihleri arasında çek kesilmesi suretiyle zimmet suçunu işledikleri iddiasıyla S.K., H.A., D.Ö. ve başvurucunun cezalandırılmaları talep edilmiştir. Başvurucu ve S.K. tarafından imzalanarak doğrudan H.A. ya da alacaklı lehine düzenlenen çeklerin H.A. veya D.Ö.’ye ciro edildiği, ayrıca çek bedellerinin tahsil edilerek alacaklılara ödenmeksizin zimmete geçirildiği ifade edilmiştir.
8. Başvurucu ve diğer on üç sanık hakkında zimmet suçlarından farklı tarihlerde açılan davalar Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2000/271 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
9. Başvurucu 20/11/2000 tarihinde tutuklanmış, 17/5/2001 tarihinde 5.000 TL kefalet karşılığında serbest bırakılmıştır.
10. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamaya konu eylemlere ilişkin olarak bilirkişi raporu hazırlatmıştır. Üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 19/3/2008 tarihli rapor Mahkemeye gönderilmiştir.
11. Mahkeme, 9/5/2008 tarihli duruşmada taraflardan bilirkişi raporuna karşı beyanlarını sormuş; başvurucu ve vekili, rapora ilişkin yazılı beyanlarını Mahkemeye sunmuşlardır.
12. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi 5/11/2008 tarihli ve E.200/271, K.2008/536 sayılı kararı ile başvurucunun Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 23/6/2000 ve 27/6/2000 tarihli iddianamelerine konu eylemleri nedeniyle basit zimmet suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, başvurucunun inkâra yönelik savunmasına, tanıkların dinlenmesinden sonra alınan bilirkişi raporundaki tespitlerin dosya içeriğine uygun düştüğünü belirterek itibar etmemiştir. Ağır Ceza Mahkemesi; çekin alacaklı yerine H.A. adına düzenlenmesini ve okuma yazması olmayan diğer alacaklının imzalayarak çeki iki sanığa ciro etmesinin hayatın doğal akışına uygun olmadığını, ikinci durum bakımından sanıkların paranın ödendiğine dair alacaklıdan imza almaları gerektiğini bilecek durumda olduklarını değerlendirmiş ve sanıkların birlikte hareket ettikleri sonucuna varmıştır. Mahkeme son olarak lehe kanun değerlendirmesi yapmış; 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun değil, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerinin ceza itibarıyla lehe olduğuna karar vermiştir.
13. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 29/5/2013 tarihli ve E.2012/13985, K.2013/5846 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır. Yargıtay ilamında, cezaların alt sınırdan belirlenmesi ve eylemlerin nitelikli zimmet suçunu oluşturmasına rağmen basit zimmet suçundan hüküm kurulmasının aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca eylemlerin nitelikli zimmet olması nedeniyle suçun zamanaşımına uğramadığı sonucuna varılmıştır.
14. Başvurucu, nihai kararı 21/8/20013 tarihinde öğrendiğini belirtmiştir. Başvurucunun karardan daha erken bir tarihte haberdar olduğunu gösteren herhangi bir bilgi tespit edilememiştir.
15. Başvurucu 23/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
b. İnfazın Ertelenmesi ve Kefaletin İadesi Talebi
16. Başvurucu 19/8/2013 tarihinde infazın ertelenmesini ve kefalet bedelinin iadesini talep etmiştir.
17. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi 20/8/2008 tarihli ek kararında yasal ve zorunlu unsurların bulunmadığı gerekçesiyle infazın durdurulması talebini reddetmiştir. Kararda Yargıtay ilamında suçun nitelikli zimmet olarak değerlendirilmesi nedeniyle zamanaşımının bu suç esas alınarak hesaplanacağına, 765 sayılı mülga Kanun’un 202. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki ceza miktarı gözetildiğinde uzamış zamanaşımı süresinin 22 yıl 6 ay olduğuna, bu sürenin dolmadığına ve lehe kanun uygulanarak hükmedilen cezanın onandığına dikkat çekilmiştir.
18. Kefalet bedelinin iadesi yönünden ise 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca hürriyeti bağlayıcı cezanın infazından kaçınma hâlinde dahi kefalet akçesi irat kaydedileceğinden bu konunun infaz aşamasında gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle kefaletin iadesi talebi de reddedilmiştir.
19. Başvurucunun itirazı üzerine Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi 11/9/2013 tarihli ve 2013/2507 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir.
20. İtirazın reddi kararı başvurucuya 26/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 18/11/2013 tarihinde yeniden bireysel başvuruda bulunmuştur (birleşen 2013/8572 ve 2013/8363 numaralı başvurular).
B. İlgili Hukuk
22. 765 sayılı mülga Kanun’un 202. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Görevi sebebiyle kendisine tevdi olunan veya muhafaza, denetim veya sorumluluğu altında bulunan para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları zimmetine geçiren memura altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis ve meydana gelen zararın bir misli kadar ağır para cezası verilir.
Yukarıdaki fıkrada gösterilen cürüm, dairesini aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmiş ise faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç misli kadar ağır para cezası verilir.”
23. 765 sayılı mülga Kanun’un 13. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ve müebbet ağır hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder. Muvakkat ağır hapis, kanunda tasrih edilmiyen yerlerde 1 seneden 24 seneye kadardır.”
24. 765 sayılı mülga Kanun’un 102. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
…
(2) Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
(3) - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
… geçmesile ortadan kalkar.”
25. 765 sayılı mülga Kanun’un 104. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
26. 5237 sayılı Kanun’un “Zimmet” kenar başlıklı 247. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
27. 5237 sayılı Kanun’un “Dava zamanaşımı” kenar başlıklı 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
Geçmesiyle düşer.”
28. 5237 sayılı Kanun’un “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” kenar başlıklı 67. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.”
29. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Tevkiften kefaletle vazgeçilebilmesi” kenar başlıklı 117. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“104 üncü maddenin ilk fıkrasının ikinci bendi hükmü haricindeki sebeblerden dolayı tevkifine karar verilen maznunun kefalet vermesi şartile tevkifinden vazgeçilebilir.”
30. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Kefalet parasının irad kaydı ve acele itiraz” kenar başlıklı 122. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Sanık soruşturma veya duruşmada mazeretsiz hazır bulunmaz veya mahküm olup da hürriyeti bağlayıcı cezanın infazından kaçarsa kefalet karşılığı hazineye gelir kaydedilir veya para cezasını, ödeme emrinin tebliğine rağmen süresinde ödemez ise kefalet karşılığından para cezası mahsup edilerek kalan para hazineye gelir kaydedilir.”
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Adli kontrol” kenar başlıklı 109. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“(1) (Değişik: 2/7/2012-6352/98 md.) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.”
32. 5237 sayılı Kanun’un “Güvence” kenar başlıklı 113. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar:
a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması.
…”
33. 5237 sayılı Kanun’un “Güvencenin geri verilmesi” kenar başlıklı 115. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Hükümlü, 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 23/8/2013 tarihli ve 2013/6807 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; basit zimmet suçundan hüküm kurulması nedeniyle onama tarihi itibarıyla 765 sayılı mülga Kanun’un lehe kanun hâline geldiğini ve zamanaşımının dolduğunu, hükmün bozulmamasının da suçun basit zimmet olduğunu gösterdiğini, suçun nitelikli hâlinden ceza verilmesi durumunda dahi zamanaşımı için suçun 765 sayılı mülga Kanun’da düzenlenen basit hâline ilişkin cezanın esas alınacağını, zamanaşımı dolduğundan suçun niteliğinde hata nedeniyle bozma kararı da verilemeyeceğini, davanın düşürülmesi gerektiğini belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ek olarak her hâlükârda belediye başkanının ödemelerden sorumlu olmadığını, suçun failinin sadece memurlar olabileceğini, hükümdeki maddi ve hukuki hataları dile getirmesine rağmen bunların dikkate alınmadığını iddia etmiştir.
36. Başvurucu 18/11/2013 tarihli dilekçesi ile sahte mühür ve imzaların kullanılması yönünden gerekli inceleme yapılmadan mahkûmiyetine hükmedildiğini, suç için öngörülen zamanaşımı süresi dolmakla birlikte haksız biçimde infazın ertelenmesi talebinin reddedildiğini, uzun süren yargılama sonucunda kefaletin değerinde azalma meydana geldiğini ancak kefaletin iadesine karar verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Başvurucu bu nedenlerle verilen kararların ortadan kaldırılmasını, infazın durdurulmasını, kefaletin iadesi yönünde karar verilmesini ya da bu hususta tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun iddialarının özünün, verilen kararların adil olmadığına yönelik olduğu anlaşıldığından şikâyetlerinin sadece adil yargılanma hakkı kapsamında ve aşağıdaki başlıklar altında incelenmesi gerekmektedir.
1. Mahkûmiyetle Sonuçlanan Yargılama Yönünden
39. Başvurucu; belediye başkanı olması nedeniyle zimmet suçundan mahkûm edilemeyeceğinden, imza ve mühür yönünden gerekli araştırmaların yapılmadığından ve zamanaşımı dolmasına rağmen Yargıtay tarafından bozma ya da düşme kararı verilmeksizin hükmün onandığından şikâyet etmektedir.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“(2) Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
42. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
43. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
44. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun; yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
45. Somut olayda Mahkeme, belediye başkanı olan başvurucunun alacaklılardan farklı kişiler tarafından tahsil edilen ve zimmete sebebiyet veren çekleri belediyede görevli olan S.K. ile birlikte imzaladığını tespit etmiş ve sanıkların birlikte hareket ettikleri sonucuna ulaşmıştır. İlk Derece Mahkemesi; dosya içerisindeki tanık beyanlarını, bilirkişi raporlarını dikkate alarak başvurucu ve diğer sanıkların savunmalarına itibar etmediğini kararında açıklamıştır. Kararın temyiz edilmesinin ardından Yargıtay, her ne kadar basit zimmetten hüküm kurulmuş ise de eylemlerin nitelikli zimmet suçunu oluşturduğunu ve zamanaşımının dolmadığını belirtmek suretiyle incelemesine devam etmiştir. Bununla birlikte aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle bu husus, bozma nedeni yapılmamıştır. Mahkemenin basit zimmet altında ulaştığı sonuç, suçun nitelemesine yönelik eleştiri yapılarak onanmıştır.
46. Öte yandan 5237 sayılı Kanun’un hükümleri çerçevesinde suçun basit ve nitelikli hâlinin zamanaşımı süresinin Yargıtay karar tarihi itibarıyla dolmadığı açıktır. 765 sayılı mülga Kanun açısından değerlendirme yapıldığında ise Yargıtay tarafından eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu kabul edildiğinden ve bahsi geçen mülga Kanun’da cezanın üst sınırı 24 yıl olarak öngörüldüğünden bu durumda da kararın zamanaşımı süresi içinde kesinleştiği görülmektedir.
47. Mahkemelerin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, derece mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu; sonuç olarak yargılama sürecinde sunulan deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, ortaya konan temel delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
49. Başvurucunun Yargıtay içtihatları uyarınca suç niteliğinin değişmesi hâlinde eleştirerek onama değil, bozma kararı verildiği iddiası; bu iddiasının zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi gerektiği şikâyetine bağlanması nedeniyle ayrıca incelenmemiştir. Mühür ve imza yönünden inceleme yapılmadığı şikâyeti ise başvurucunun nihai karardan 21/8/2013 tarihinde haberdar olunduğu, belirtilen iddianın ise bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük sürenin geçmesinden sonra yapılan 18/11/2013 tarihli başvurularda ilk kez dile getirildiği anlaşıldığından (bkz. §§ 14, 21) ayrıca bir değerlendirmeyi gerektirmemektedir.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İnfaz ve Kefalete İlişkin Ek Karar Yönünden
51. Başvurucunun iddialarının infazın ertelenmesi ve yatırılan kefalet akçesinin reddi yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
a. İnfazın Ertelenmesi Talebinin Reddedilmesi
52. Başvurucu, infazın ertelenmesi talebinin haksız biçimde reddedildiğinden şikâyet etmektedir.
53. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
54. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
55. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükmüne göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın, Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
56. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı uyarınca infaza ilişkin kararlar, kişiye yöneltilmiş bir suçlamanın karara bağlanmasına yönelik değildir ve bu nedenle Sözleşme’nin 6. maddesinin cezai başlığı bu yargılamaları kapsamamaktadır (Aldrian/Avusturya, B. No: 16266/90, 7/5/1990; Aydın/Türkiye (k.k.), B. No: 41954/98, 14/9/2000; Grava/İtalya (k.k.), B. No: 43522/98, 5/12/2002; Pawlak/Polonya (k.k.), B. No: 73620/10, 2/4/2013).
57. Somut olayda Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/8/2008 tarihli ek kararının infazın reddine ilişkin kısmı, doğrudan doğruya cezanın infazını ilgilendiren bir yargılama işlemidir.
58. Dolayısıyla başvurucunun, infazın ertelenmesinin reddi kararının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiası Sözleşme ve Anayasa’nın ortak koruma alanının dışında kaldığından iddianın bireysel başvuru kapsamında incelemesinin yapılması mümkün değildir.
59. Açıklanan nedenlerle başvurucunun şikâyetinin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kefaletin İadesinin Reddedilmesi
60. Başvurucu, yargılama süresince paranın değerinde meydana gelen azalmaya rağmen kefalet bedelinin iade edilmesi talebinin reddedilmesinden şikâyet etmektedir.
61. Başvurucunun kefaletin iadesine ilişkin talebi, infazın ertelenmesiyle birlikte incelenmiş ve aynı karar ile kabul edilmemiş ise de adil yargılanma hakkı kapsamında bir şikâyete konu edilip edilemeyeceğinin ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
62. 1412 sayılı mülga Kanun’da “kefalet”, yürürlükteki 5237 sayılı Kanun’da “güvence” olarak adlandırılan uygulamada; tutuklu olan kişinin belirli miktarda bir parayı yatırması karşılığında tutuksuz olarak yargılanmasına imkân tanınmaktadır. Kefalet ya da güvence karşılığında tahliye edilen kişinin, duruşmalara mazeretsiz olarak katılmaması ya da mahkûmiyet hâlinde hükmün infazına dair işlemlere riayet etmemesi durumunda ise kefalet Hazineye gelir kaydedilmektedir. Kararın kesinleşmesinden itibaren kişinin hükmün infazına yönelik davranışları sonucunda kefaletin ya da güvencenin geri ödenmesi ya da gelir olarak kaydedilmesi söz konusu olabilmektedir.
63. Bu itibarla somut olay için “kefalet bedelinin iadesi” infazla bağlantılı olmakla birlikte kararın bu kısmı, mahkûm olunan cezanın infazına dair bir işlem şeklinde nitelendirilemez. Öte yandan yargılamanın konusunun bir miktar paranın iade edilip edilmemesi olması nedeniyle de yargılama, başvurucunun “medeni haklarını” ilgilendirmektedir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
64. Derece Mahkemeleri, başvurucunun talebini reddederken 1412 sayılı mülga Kanun’a atıf yapmış fakat ret gerekçesini, hürriyeti bağlayıcı cezanın infazından kaçınılması hâlinde dahi ödenen bedelin irat kaydedileceği hususuna dayandırmıştır. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi, kefaletin iade edilip edilmeyeceğinin infaz aşamasında dikkate alınması gerektiği belirtilmek suretiyle hükmün infazı aşamasında talepte bulunulabileceğine ve ret kararının kefalet yönünden kesin bir durum oluşturmadığına dikkat çekmiştir.
65. Sonuç olarak başvurucunun kefalet bedelinin iadesi talebinin reddi bağlamındaki iddiasının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşılmaktadır.
66. Bu nedenle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların,
1. Mahkûmiyetle sonuçlanan yargılama yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İnfazın ertelenmesinin reddi kararı yönünden konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kefalet bedelinin iadesi talebinin reddi kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.