TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAHSİN ÇİFTÇİ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4580)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
Tahsin ÇİFTÇİ ve diğerleri [bkz. Ekli Tablonun (B)
Sütunu]
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular,
terör örgütü üyeleri tarafından hısımlarına zarar verildiği hâlde bu durumları
dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvuruların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet
haklarının; ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvurular, muhtelif tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
Başvurucular adli yardım talebinde bulunmuş, Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm
Komisyonlarınca başvurucuların yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olmaları nedeniyle adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık)gönderilmesine karar verilmiştir.
6.
Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği
görüş için gönderilmiştir. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlere ilişkin
başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
7.
Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun (A) sütununda başvuru numaraları
belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/4580 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/4580
başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer
bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9.
Başvurucular, terör örgütü mensupları tarafından ekli tablonun (C) sütununda
yakınlık derecesi belirtilen hısımları C.Ç.nin
5/6/1995 tarihinde ve G.Ç.nin 1/8/1994 tarihinde
öldürüldüğünü, F.Ç.nin 13/3/1995 tarihinde
yaralandığını, Sü.Ç.nin 12/7/1993 tarihinde
kaçırıldığını ve aracının yakıldığını beyan etmişler ve bu özel durumlarından
kaynaklı güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını
iddia etmişlerdir.
10.
Başvurucular, ekli tablonun (D) sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı
Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11.
Ekli tablonun (E) sütununda tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Taşyuva köyünün boşaltılmadığından ve kişiye yönelik bir
tehdit ve saldırı olmadığından, 1990 yılından sonra Kayadüzü
ve Çınarlı köylerinin Taşyuva köyünün bağlısı olduğu
ve köyde ciddi bir nüfus yaşadığından, bağlı köyler ayrıldıktan sonra dahi
köyde 1990-2000 yılları arasında yoğun bir nüfus bulunduğundan bahisle
taleplerin reddine karar verilmiştir.
12.
Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun (F) sütununda belirtilen
tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun (G)
sütununda tarihleri gösterilen İdare Mahkemesi kararları ile Taşyuva köy merkezinin ve Zornik,
Hopir, Gortil, Hazuzenk mezralarının 1992-1999 yılları arasında kısmen
boşaltıldığı/boşaldığı, 1987-2000 yılları arasında Taşyuva
köyünde geçici köy korucusu ve gönüllü köy korucusu görevlendirilerek koruculuk
sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde kırk yedi hanenin ikamet
ettiği, köy nüfusunun 1990, 1996, 1997 yıllarında 409; 2000 yılında 631 kişi
olduğu, 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, 2000 yılı
sonrasında da seçimlerin düzenli olarak yapıldığı, Taşyuva
Köyü İlköğretim Okulunun eğitim ve öğretime açık olduğu, Taşyuva
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden
dolayı uğradıkları zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
13.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun (H) sütununda gösterilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile
kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
14.
Başvurucuların bir kısmı tarafından yapılan karar düzeltme istemi, ekli
tablonun (I) sütununda belirtilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci
Dairesinin ilamları ile reddedilmiştir.
15.
Onama ya da karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara tebliğ
edilmiş ve muhtelif tarihlerde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141,
K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve
E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009
tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
17.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18.
Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların
2013/4580 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde açtıkları
davaların reddedildiğini; idarenin, köy halkının köy korucusu olmak ya da köyü
terk etmek şeklinde baskı ve zorlamasına maruz kalmalarının dikkate
alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle
köylerinin boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate alınmadan ve terör
örgütü mensuplarınca hısımları C.Ç. ile G.Ç.nin
öldürülmesine, F.Ç.nin yaralanmasına, Sü.Ç.nin kaçırılmasına ve aracının yakılmasına dair özel
durumları gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen
boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya
da saldırısının bulunmamasına dayanılmak suretiyle sundukları belgeler
değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgeler dikkate alındığını ve
bu belgeler kendilerine tebliğ edilmediği için savunma yapma imkânının
kendilerine tanınmadan verildiğini ve kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
20.
Başvurucular; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları
belgeler dikkate alınmadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren
Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve somut gerçeği
yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, aynı yerleşim yerinden
önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi
yönünde karar verilmesine rağmen yargı mercilerince bu kararlar konusunda
araştırma ve inceleme yapılmadan davalarının reddine karar verildiği, bu
nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat
ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can
ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
haklarından yoksun kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin hatalı değerlendirmesi
nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yazmayan bir
nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini,
ayrıca yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve maddi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21.
Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz
kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalmaları karşısında bir giderim
sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının
incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal
iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal
iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiaları
22.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin,
mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini
ancak aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında
Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu
kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine
hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı
olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da
sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B.
No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24.
Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı,
belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
26.
Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
27.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan
birine yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya
menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya
koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28.
Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiği İddiaları
30.
Başvurucular, sundukları bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece
idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak
İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
31. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı
noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi
kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da
İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde
bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri
sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve
beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından
sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin
olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru
dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule
ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit
Tekin, §§ 70-72).
32.
Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
33.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
34.
Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair
yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
35. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç
olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği
iddia edilen taleplerinin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
36.
Somut başvuruların incelenmesinde, başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı
Kanun kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında Derece Mahkemelerince
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari
kurumlar tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında
değerlendirildiği, başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 12), İlk
Derece Mahkemelerince oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun bulunmak
suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların -hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi hususu dışında- gerekçeli
karar haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
37.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
38.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim
taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
39.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun (D) sütunu) ile nihai karar tarihleri
(bkz. ekli tablonun (H) ve (I) sütunları) arasında geçen ve ekli tablonun (J)
sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama
süreçlerinde uyuşmazlığın karara bağlanması
konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek
bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden ve başvuru açısından farklı
karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ekli
tablonun (C) sütununda yakınlık derecesi belirtilen hısımları C.Ç. ile G.Ç.nin öldürülmesi, F.Ç.nin
yaralanması, Sü.Ç.nin kaçırılması ve aracının
yakılması konusundaki özel durumlarının dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim
oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten
hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
45.
5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam
dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
46.
Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal
nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu
karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların
tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu
görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan
kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere
göre değişmemesi gereğinden terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve
endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu
gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir
duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da
mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde
sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
oluşturulduğundan hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).
47.
5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında
değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının
belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt
uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait
olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması kapsamında daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından
yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin
iddiaların, maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması kapsamında
kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu
belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45, 50; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
48.
Başvurucuların; ekli tablonun (C) sütununda yakınlık derecesi belirtilen
hısımlarının terör örgütü mensuplarınca öldürülmesinden, yaralanmasından,
kaçırılmasından ve aracının yakılmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla
köylerini terk ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya
ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece Mahkemelerine ibraz ederek
yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
49.
Bu çerçevede başvurucuların en yakın aile fertlerinden olan ve ekli tablonun
(C) sütununda hısımlık derecesi belirtilen kişilerin terör örgütü mensuplarınca
öldürülmesi, yaralanması, kaçırılması, aracının yakılması ve bu olaylar
hakkında yargılama dosyalarındaki somut bulgular, tespit tutanakları dikkate
alındığında belirtilen olay akabinde başvurucuların yerleşim yerlerinden
ayrıldıkları iddiası karşısında başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına
yeterli olmayıp yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmedikleri noktasında
farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekirken Derece
Mahkemelerince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler
hakkında değerlendirme yapılırken başvurucuların özel durumlarının
incelenmemesi; Kanun’un amacının yanı sıra yakın hısmı
terör örgütü mensuplarınca öldürülen, yaralanan, kaçırılan başvurucuların
yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile terk
edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
50.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51.
Başvurucular, başvuru formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının
ödenmesine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
52.
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53.
Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54.
Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber
yeniden yargılama yapılmak üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine
karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
55.
Başvurucuların adli yardım talepleri kabul edildiği ve ihlal kararı verildiği
için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına, 1.500,00 TL
vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B.
1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D.
İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın bir örneğinin Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E.
Başvurucuların tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
F.
Yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde BIRAKILMASINA,
G.
1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
H.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA
16/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
7
|
6
|
5
|
4
|
3
|
2
|
1
|
Sıra
|
|
2014/282
|
2014/279
|
2013/4650
|
2013/4649
|
2013/4600
|
2013/4598
|
2013/4580
|
Başvuru
Numarası
|
A
|
Casım ÇİFTÇİ
|
Rıza ÇİFTÇİ
|
Mutalip ÇİFTÇİ
|
Ebedin ÇİFTÇİ
|
Adil ÇİFTÇİ
|
Hikmet ÇİFTÇİ
|
Tahsin ÇİFTÇİ
|
Başvurucu
|
B
|
C. Ç.’nin
oğlu
|
G. Ç.’nin
kardeşi
|
Sü. Ç.’nin kardeşi
|
F. Ç.’nin
oğlu
|
F. Ç.’nin
oğlu
|
C. Ç.’nin
oğlu
|
F. Ç.’nin
oğlu
|
Mağdur
ile Yakınlık Derecesi
|
C
|
5/9/2007
13. 742
|
5/9/2007
13. 496
|
13/9/2007
13. 483
|
5/9/2007
13. 758
|
5/9/2007
13. 741
|
10/9/2007
13. 764
|
5/9/2007
13. 743
|
Komisyona
Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
|
D
|
28/1/2011
2011/1-898
|
28/1/2011
2011/1-939
|
28/1/2011
2011/1-926
|
28/1/2011 2011/1-920
|
28/1/2011
2011/1-910
|
28/1/2011
2011/1-935
|
28/1/2011
2011/1-911
|
Komisyon
Karar Tarihi ve Numarası
|
E
|
14/4/2011
|
14/4/2011
|
14/4/2011
|
14/4/2011
|
16/5/2011
|
14/4/2011
|
14/4/2011
|
Dava
Tarihi
|
F
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
15/2/2012
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
Yerel
Mahkeme Karar Tarihi
|
G
|
25/12/2012
|
25/12/2012
|
25/12/2012
|
25/12/2012
|
25/12/2012
|
25/12/2012
|
25/12/2012
|
Temyiz
Yolu Karar Tarihi
|
H
|
18/9/2013
|
18/9/2013
|
—
|
—
|
—
|
—
|
—
|
Karar
Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
I
|
6 yıl
|
6 yıl
|
5 yıl 3 ay
|
5 yıl 3 ay
|
5 yıl 3 ay
|
5 yıl 3 ay
|
5 yıl 3 ay
|
İdari ve Yargısal
Süreçte Geçen Toplam Süre
|
J
|