TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BAHATTİN GÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8730)
Karar Tarihi: 16/12/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Kamil KAYA
Başvurucu
Bahattin GÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş kazasının tespiti istemli davada Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu tebliğ edilmeden ve yetersiz gerekçe ile aleyhe karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2013 tarihinde Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 21/1/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 2/2/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu ve müştereklerine ait bina inşaatında çalışırken 21/5/2008 tarihinde kaza geçiren davacı tarafından, başvurucu ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine Ankara 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) olayın iş kazası olduğunun tespiti istemiyle dava açılmıştır.
9. Mahkeme 25/5/2011 tarihli ve E.2010/684, K.2011/216 sayılı kararıyla davanın kabulüne ve olayın iş kazası olduğunun tespitine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Davacının çalıştığı şirketten ve SGK dan şahsi sicil dosyası, ücret bordroları, taraflar arasında yapılan sözleşme ve SGK müfettişi raporu istenilerek dosyaya konmuş, gösterilen tanıklar dinlenmiş ve mahkememize ibraz edilen tüm belgeler alındıktan sora olayın iş kazası olup olmadığı yönünden rapor alınmak üzere dosya bilirkişi heyetine verilerek alınan 20.05.2011 tarihli raporda 21.05.2008 tarihinde meydana gelen kazanın 506 sayılı yasanın 11. maddesine göre bir iş kazası olduğu ve kazanın oluşunda davalı işveren Bahattin Gül ve müştereklerinin %80 kazalı işçi A.B.’nin %20 oranında kusurlu oldukları belirlenmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya alınan belge içerikleri, tanık anlatımları ve bilirkişi heyeti raporu göz önüne alındığında; Davalı SGK merkezinin Ankara olması nedeniyle davaya Ankara İş [M]ahkemesinde bakılabileceğinden bir kısım davalıların yetki itirazı dikkate alınmamış, 21.05.2008 tarihinde davalı Bahattin Gül ve müşterekleri adına işlem gören Mirzan mahallesi çevik sokak 4 numara Bingöl adresinde bulunan özel bina inşaatında işçi olarak çalışan davacı A.B. 4. [k]at balkonuna çıkarak halata kendir ipi bağlı 5.1 mt uzunluğundaki, korkuluk demirlerini yukarı çektikten sonra içeri almak isterken, demirlerin inşaatın yakınından geçmekte olan elektrik tellerine değmesi sonucu cereyana çarpılarak yaralandığı, kazanın davalı işverenlerin yükleminde buluna[n] bina inşaatını yapımı sırasında ve mesai saatleri içerisinde meydana geldiği anlaşıldığından davacının geçirdiği kazanın 10 sayılı yasanın13.cü maddesi (506 sayılı yasanın 11. maddesi) ne göre kazanın bir iş kazası olduğunun tespitine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
10. Başvurucu, kaza geçiren davacı ile aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığını, bu nedenle olayın iş kazası olmadığını ileri sürerek kararı temyiz etmiş; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 16/4/2013 tarihli ve E.2012/13947, K.2013/7605 sayılı ilamıyla anılan kararı onamıştır.
11. Başvurucu, onama ilamının kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle kararı 5/11/2013 tarihinde öğrendiğini belirterek 3/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesi şöyledir:
“İş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) ( Değişik bend: 17/04/2008-5754 S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) ( Değişik bend: 17/04/2008-5754 S.K./8.mad) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.
…”
13. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11. maddesi şöyledir:
“A) İş kazası, aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır:
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısiyle,
c) Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında.
B) Meslek hastalığı, sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir.
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 280. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir.”
15. 6100 sayılı Kanun’un 322. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 3/12/2013 tarihli ve 2013/8730 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; aleyhine açılan iş kazasının tespiti istemli davada hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilmeden karar verildiğini, bilirkişi raporunun eksik inceleme ile hazırlandığını, rapor hakkında karar kesinleştikten sonra bilgi sahibi olduğundan rapora yönelik itirazlarını bildiremediğini, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması sırasında alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığı ve davacı ile aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığına ilişkin itirazlarının neden kabul edilmediğinin gerekçeli kararda açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekindeki belgelere göre başvurucunun iddialarının, iş kazasının tespiti istemli davada hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilmeden aleyhine karar verildiği, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması sırasında alınan bilirkişi raporunun ve davacı ile aralarındaki ilişkinin mahiyeti konusundaki itirazlarının gerekçeli kararda değerlendirilmediğine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucunun, iş kazasının tespiti istemli davada hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilmeden aleyhine karar verildiğine ilişkin iddiasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturmasında düzenlenen bilirkişi raporunun ve davacı ile aralarındaki ilişkinin mahiyeti konusundaki itirazlarının değerlendirilmediğine ilişkin iddialarının ise gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiği İddiası Yönünden
20. Başvurucu; iş kazasının tespiti istemli tarafı olduğu davada hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilmeden karar verildiğini, bilirkişi raporunun eksik inceleme ile hazırlandığını, rapor hakkındaki karar kesinleştikten sonra bilgi sahibi olduğundan rapora yönelik itirazlarını bildiremediğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüş yazısında, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan güvencelerden bazıları olduğu, silahların eşitliği ilkesi gereği davanın taraflarından birinin diğeri karşısında zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, çelişmeli yargılama ilkesi gereğince de Mahkemenin kararını etkilemek üzere toplanan kanıtlar ve sunulan mütalaalarla ilgili olarak davanın taraflarına bilgi verilmesi ve taraflara görüş bildirme olanağının tanınması gerektiği, somut başvuruda başvurucunun duruşmalara katılmaması nedeniyle bilirkişi raporu hakkında bilgi sahibi olamadığı, rapor hakkında sonradan bilgi sahibi olması nedeniyle rapora karşı itirazlarını temyiz aşamasında ileri sürebildiği ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuruda belirttiği hususları ifade etmiştir.
23. Anayasa'nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir yasa yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
26. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
27. Diğer yandan olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde belirtilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
28. Başvuruya konu davada, bilirkişi raporu başvurucuya tebliğ edilmeden karar verilmekle birlikte bu raporun içeriği ve diğer delillerle birlikte hükme esas alındığı gerekçeli kararda belirtilmiştir. Başvurucu, gerekçeli kararın tebliğiyle dava kapsamında düzenlenen bilirkişi raporu hakkında bilgi sahibi olmuştur. Buna rağmen başvurucu, Ankara 1. İş Mahkemesinin 25/5/2011 tarihli kararını temyiz ederken kendisine tebliğ edilmeyen bilirkişi raporuna itiraz edemediği veya bu rapora göre karar verilemeyeceğine dair herhangi bir iddia da bulunmamıştır. Başvurucu, temyiz talebini kaza geçiren davacı ile aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığına ve bu nedenle olayın iş kazası olmadığına hasretmiştir (bkz. § 10).
29. Başvurucunun bu itibarla iddia ettiği hak ihlalini düzeltme imkânını yargısal makamlara tanımaksızın başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu edilen şikâyetler Derece Mahkemeleri önünde ileri sürülmeksizin ilk defa Anayasa Mahkemesi önünde dile getirilmiştir.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
31. Başvurucu, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması sırasında alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığı ve davacı ile aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığına ilişkin itirazlarının neden kabul edilmediğinin gerekçeli kararda açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
35. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
37. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem de kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının açıkça gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
38. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
39. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).
40. Başvurucu, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması sırasında alınan bilirkişi raporunun başvuru konusu davada neden dikkate alınmadığının gerekçeli kararda açıklanmadığını ileri sürmekle birlikte dosya kapsamında söz konusu raporun yargılama sırasında Mahkemeye ibraz edildiğine dair bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi başvurucu da bu raporu, değerlendirilmesi için Mahkemeye sunduğunu iddia etmemiştir.
41. Öte yandan başvurucu, davacı ile aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığına ilişkin itirazlarının hangi gerekçeyle kabul edilmediğinin kararda belirtilmediğini ileri sürmüş ise de Mahkemece davacının çalıştığı şirketten ve SGK’dan şahsi sicil dosyası, ücret bordroları, taraflar arasında yapılan sözleşme ve SGK müfettişi raporu istenerek dosyaya konulduğu, gösterilen tanıklar dinlendikten sonra bilirkişi heyetinden rapor alındığı, alınan raporda davaya konu kazanın iş kazası olduğunun belirtildiği, tüm bu delillerin değerlendirilmesi neticesinde “başvurucunun işveren olduğu ve kazanın başvurucunun yükleminde bulunan bina inşaatının yapımı sırasında ve mesai saatleri içerisinde meydana gelmesi nedeniyle olayın iş kazası olduğu” kanaatiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 9). Bu itibarla anılan kararda, başvurucunun savunmasının aksi yönünde kanaate ne şekilde ulaşıldığını açıklamaya yeterli ve makul gerekçe bulunduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.