TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BAHATTİN GÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8730)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Kamil
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Bahattin GÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş kazasının tespiti istemli davada Mahkemece hükme
esas alınan bilirkişi raporu tebliğ edilmeden ve yetersiz gerekçe ile aleyhe
karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2013 tarihinde Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 9/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 21/1/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı 2/2/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu ve müştereklerine ait bina inşaatında çalışırken
21/5/2008 tarihinde kaza geçiren davacı tarafından, başvurucu ve Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine Ankara 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) olayın iş
kazası olduğunun tespiti istemiyle dava açılmıştır.
9. Mahkeme 25/5/2011 tarihli ve E.2010/684, K.2011/216 sayılı
kararıyla davanın kabulüne ve olayın iş kazası olduğunun tespitine karar
vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Davacının çalıştığı şirketten ve SGK dan şahsi sicil dosyası, ücret
bordroları, taraflar arasında yapılan sözleşme ve SGK müfettişi raporu istenilerek
dosyaya konmuş, gösterilen tanıklar dinlenmiş ve mahkememize ibraz edilen tüm
belgeler alındıktan sora olayın iş kazası olup olmadığı yönünden rapor alınmak
üzere dosya bilirkişi heyetine verilerek alınan 20.05.2011 tarihli raporda
21.05.2008 tarihinde meydana gelen kazanın 506 sayılı yasanın 11. maddesine
göre bir iş kazası olduğu ve kazanın oluşunda davalı işveren Bahattin Gül ve
müştereklerinin %80 kazalı işçi A.B.’nin %20 oranında
kusurlu oldukları belirlenmiştir.
Tarafların
iddia ve savunmaları, dosyaya alınan belge içerikleri, tanık anlatımları ve
bilirkişi heyeti raporu göz önüne alındığında; Davalı SGK merkezinin Ankara
olması nedeniyle davaya Ankara İş [M]ahkemesinde
bakılabileceğinden bir kısım davalıların yetki itirazı dikkate alınmamış,
21.05.2008 tarihinde davalı Bahattin Gül ve müşterekleri adına işlem gören
Mirzan mahallesi çevik sokak 4 numara Bingöl adresinde bulunan özel bina
inşaatında işçi olarak çalışan davacı A.B. 4. [k]at balkonuna çıkarak halata
kendir ipi bağlı 5.1 mt uzunluğundaki, korkuluk
demirlerini yukarı çektikten sonra içeri almak isterken, demirlerin inşaatın
yakınından geçmekte olan elektrik tellerine değmesi sonucu cereyana çarpılarak
yaralandığı, kazanın davalı işverenlerin yükleminde buluna[n] bina inşaatını
yapımı sırasında ve mesai saatleri içerisinde meydana geldiği anlaşıldığından
davacının geçirdiği kazanın 10 sayılı yasanın13.cü maddesi (506 sayılı yasanın
11. maddesi) ne göre kazanın bir iş kazası olduğunun tespitine karar verilerek
aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
10. Başvurucu, kaza geçiren davacı ile aralarındaki ilişkinin
hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığını, bu nedenle
olayın iş kazası olmadığını ileri sürerek kararı temyiz etmiş; Yargıtay 21.
Hukuk Dairesi 16/4/2013 tarihli ve E.2012/13947, K.2013/7605 sayılı ilamıyla
anılan kararı onamıştır.
11. Başvurucu, onama ilamının kendisine tebliğ edilmemesi
nedeniyle kararı 5/11/2013 tarihinde öğrendiğini belirterek 3/12/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesi şöyledir:
“İş
kazası;
a)
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) ( Değişik bend: 17/04/2008-5754
S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi
adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir
işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka
bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) ( Değişik bend: 17/04/2008-5754
S.K./8.mad) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt
vermek için ayrılan zamanlarda,
e)
Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi
sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya
da ruhen özüre uğratan olaydır.
…”
13. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun 11. maddesi şöyledir:
“A) İş kazası, aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve
sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır:
a)
Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)
İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısiyle,
c)
Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden
asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d)
Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e)
Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak
götürülüp getirilmeleri sırasında.
B)
Meslek hastalığı, sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir
sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli
hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir.
…”
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 280. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bilirkişi,
raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir
dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve
duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir.”
15. 6100 sayılı Kanun’un 322. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm
bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 3/12/2013 tarihli ve 2013/8730 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; aleyhine açılan iş kazasının tespiti istemli
davada hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilmeden karar
verildiğini, bilirkişi raporunun eksik inceleme ile hazırlandığını, rapor
hakkında karar kesinleştikten sonra bilgi sahibi olduğundan rapora yönelik
itirazlarını bildiremediğini, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması
sırasında alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığı ve davacı ile
aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine
dayandığına ilişkin itirazlarının neden kabul edilmediğinin gerekçeli kararda
açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile hukuk devleti ve eşitlik
ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekindeki belgelere göre başvurucunun
iddialarının, iş kazasının tespiti istemli davada hükme esas alınan bilirkişi
raporu kendisine tebliğ edilmeden aleyhine karar verildiği, dava konusu olayla
ilgili ceza soruşturması sırasında alınan bilirkişi raporunun ve davacı ile
aralarındaki ilişkinin mahiyeti konusundaki itirazlarının gerekçeli kararda
değerlendirilmediğine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucunun, iş kazasının
tespiti istemli davada hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ
edilmeden aleyhine karar verildiğine ilişkin iddiasının silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkeleri, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturmasında
düzenlenen bilirkişi raporunun ve davacı ile aralarındaki ilişkinin mahiyeti
konusundaki itirazlarının değerlendirilmediğine ilişkin iddialarının ise
gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkelerinin İhlal Edildiği İddiası Yönünden
20. Başvurucu; iş kazasının tespiti istemli tarafı olduğu davada
hükme esas alınan bilirkişi raporu kendisine tebliğ edilmeden karar
verildiğini, bilirkişi raporunun eksik inceleme ile hazırlandığını, rapor
hakkındaki karar kesinleştikten sonra bilgi sahibi olduğundan rapora yönelik
itirazlarını bildiremediğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüş yazısında, silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin adil yargılanma hakkı kapsamında
yer alan güvencelerden bazıları olduğu, silahların eşitliği ilkesi gereği
davanın taraflarından birinin diğeri karşısında zayıf duruma düşürülmemesi
gerektiği, çelişmeli yargılama ilkesi gereğince de Mahkemenin kararını
etkilemek üzere toplanan kanıtlar ve sunulan mütalaalarla ilgili olarak davanın
taraflarına bilgi verilmesi ve taraflara görüş bildirme olanağının tanınması
gerektiği, somut başvuruda başvurucunun duruşmalara katılmaması nedeniyle
bilirkişi raporu hakkında bilgi sahibi olamadığı, rapor hakkında sonradan bilgi
sahibi olması nedeniyle rapora karşı itirazlarını temyiz aşamasında ileri
sürebildiği ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu hususların
göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı başvuruda belirttiği hususları ifade etmiştir.
23. Anayasa'nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son
cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
yasa yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram
Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
26. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur.
Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (Bayram Gök,
§ 19).
27. Diğer yandan olağan kanun
yollarında ve genel mahkemeler önünde belirtilmeyen iddialar, bireysel
başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve
belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
28. Başvuruya konu davada, bilirkişi raporu başvurucuya tebliğ
edilmeden karar verilmekle birlikte bu raporun içeriği ve diğer delillerle
birlikte hükme esas alındığı gerekçeli kararda belirtilmiştir. Başvurucu,
gerekçeli kararın tebliğiyle dava kapsamında düzenlenen bilirkişi raporu
hakkında bilgi sahibi olmuştur. Buna rağmen başvurucu, Ankara 1. İş
Mahkemesinin 25/5/2011 tarihli kararını temyiz ederken kendisine tebliğ
edilmeyen bilirkişi raporuna itiraz edemediği veya bu rapora göre karar
verilemeyeceğine dair herhangi bir iddia da bulunmamıştır. Başvurucu, temyiz
talebini kaza geçiren davacı ile aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine
değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığına ve bu nedenle olayın iş kazası
olmadığına hasretmiştir (bkz. § 10).
29. Başvurucunun bu itibarla iddia ettiği hak ihlalini düzeltme
imkânını yargısal makamlara tanımaksızın başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
Diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu edilen şikâyetler Derece Mahkemeleri
önünde ileri sürülmeksizin ilk defa Anayasa Mahkemesi önünde dile
getirilmiştir.
30. Açıklanan nedenlerle
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği
İddiası Yönünden
31. Başvurucu, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması
sırasında alınan bilirkişi raporunun dikkate alınmadığı ve davacı ile
aralarındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine
dayandığına ilişkin itirazlarının neden kabul edilmediğinin gerekçeli kararda
açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
32. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
35. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
36. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
37. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem de kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz
hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının açıkça
gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
38. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği
şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı,
kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun, ayrı ve
açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının
cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 26).
39. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden
hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp
değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).
40. Başvurucu, dava konusu olayla ilgili ceza soruşturması
sırasında alınan bilirkişi raporunun başvuru konusu davada neden dikkate
alınmadığının gerekçeli kararda açıklanmadığını ileri sürmekle birlikte dosya
kapsamında söz konusu raporun yargılama sırasında Mahkemeye ibraz edildiğine
dair bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi başvurucu da bu raporu,
değerlendirilmesi için Mahkemeye sunduğunu iddia etmemiştir.
41. Öte yandan başvurucu, davacı ile aralarındaki ilişkinin
hizmet sözleşmesine değil, istisna (eser) sözleşmesine dayandığına ilişkin
itirazlarının hangi gerekçeyle kabul edilmediğinin kararda belirtilmediğini
ileri sürmüş ise de Mahkemece davacının çalıştığı şirketten ve SGK’dan şahsi sicil dosyası, ücret bordroları, taraflar
arasında yapılan sözleşme ve SGK müfettişi raporu istenerek dosyaya konulduğu,
gösterilen tanıklar dinlendikten sonra bilirkişi heyetinden rapor alındığı,
alınan raporda davaya konu kazanın iş kazası olduğunun belirtildiği, tüm bu
delillerin değerlendirilmesi neticesinde “başvurucunun
işveren olduğu ve kazanın başvurucunun yükleminde bulunan bina inşaatının
yapımı sırasında ve mesai saatleri içerisinde meydana gelmesi nedeniyle olayın
iş kazası olduğu” kanaatiyle davanın kabulüne karar verildiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 9). Bu itibarla anılan kararda, başvurucunun
savunmasının aksi yönünde kanaate ne şekilde ulaşıldığını açıklamaya yeterli ve
makul gerekçe bulunduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.