TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SADETTİN TİRYAKİ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4623)
|
|
Karar Tarihi: 21/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
Sadettin TİRYAKİ ve diğerleri [bkz. ekli tablonun
B sütunu]
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurular terör örgütü
üyeleri tarafından babaları kaçırıldığı dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli
ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi nedeniyle
hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının, ret işlemlerine karşı
açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif
tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formları ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Komisyonlarınca
muhtelif tarihlerde başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
muhtelif tarihlerde başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemelerinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvuruların bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlığın muhtelif tarihli yazılarında Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurular hakkında
görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
6. Anayasa Mahkemesi tarafından
ekli tablonun A sütununda başvuru numaraları belirtilen dosyaların konu
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/4623 başvuru numaralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/4623 başvuru numaralı bireysel
başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının
kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formları ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular; babaları Ç.T.nin 9/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları
tarafından kaçırıldığını, alıkoyma müddeti boyunca izahı mümkün olmayan korku
yaşadığını ve terör örgütü üyelerinin baskısına maruz kaldığını beyan etmişler
ve bu özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk
etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
9. Başvurucular, ekli tablonun
D sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren
zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuşlardır.
10. Ekli tablonun E sütununda
tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu
oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvurularda, dosyalarda yer
alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Erdemli köyünün
boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından, köyün
Sason ilçe merkezinde bir mahalle olduğundan, korucu aileleri dışında da köyde
ikamet eden ailelerin bulunduğundan bahisle taleplerin reddine karar
verilmiştir.
11. Belirtilen ret işlemleri
aleyhine ekli tablonun F sütununda belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından
açılan iptal davalarında, ekli tablonun G sütununda tarihleri gösterilen Batman
İdare Mahkemesi kararları ile Erdemli köyünün (1997 yılı itibarıyla Zafer
Mahallesi) Zafer, Yeşiltepe, Kurtuluş ve Erdemli Mahallelerinden oluşmakta iken
1997 yılında ayrılarak tek başına Erdemli Mahallesi’ne dönüştüğü, Erdemli köyü
ve 1997 yılı öncesi bağlı olan mahallelerinde ikamet eden vatandaşların terör
sebebiyle göç ettikleri, Erdemli köyüne bağlı Erdemli ve Zafer Mahallelerinde
ikamet eden köy korucularının ailelerini başka yere taşıdıkları ancak
kendilerinin burada görev yapmaya devam ettikleri, Batman İl Jandarma
Komutanlığının boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin yazısında Zafer
Mahallesi’nin tamamen boşalan ya da boşaltılan yerlerden olmadığının, 1991 ile 1997
yılları arasında kısmen boşaldığının ifade edildiği, 1987 ile 2000 yılları
arasında Erdemli köyünde geçici köy korucusu ve gönüllü köy korucusu
görevlendirildiği ve koruculuk sisteminin olduğu, korucu aileleri haricinde
köyde 135 hanenin bulunduğu, köy nüfusunun 1990 yılında 806, 1997 yılında 360,
2000 yılında 512 kişi olduğu, 1990 ile 2000 yılları arasında köyde muhtarlık
seçimlerinin yapıldığı, Erdemli köyü (1997 itibarıyla Zafer Mahallesi) halkının
bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı
zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde
nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvuruculara yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun
hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle
davaların reddine hükmedilmiştir.
12. Başvurucuların temyizi
üzerine ekli tablonun H sütununda gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile Erdemli köyünün 1997
yılında Sason ilçesinin bir mahallesi hâline dönüştüğü hususları birlikte
değerlendirildiğinde Erdemli köyünde asgari güvenlik olduğu ve güvenlik kaygısı
nedeniyle yerleşim yerinin tamamen boşaltılmadığı sonucuna ulaşıldığı,
kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek kararın onanmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucuların bir kısmı
tarafından yapılan karar düzeltme istemi, ekli tablonun I sütununda belirtilen
tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile
reddedilmiştir.
14. Başvurucular muhtelif
tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2.,
4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve
2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay
Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı,
Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733
sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679,
K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un
25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere
kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 21/1/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18. Başvurucular; 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde açtıkları davaların
reddedildiğini, idarenin “Köy korucusu ol yahut köyü terk et.” şeklinde yaptığı
baskı ve zorlamaya köy halkının maruz kalmasının dikkate alınmadığını,
dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köylerinin
boşaltılmış olduğunu gösteren belgeler ve terör örgütü mensuplarınca babaları Ç.T.nin 9/7/1993 tarihinde kaçırılmasına ve babalarına
baskı yapılmasına dair özel durumları dikkate alınmadan köyün tamamen
boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya
da saldırısının bulunmamasına dayanılarak sundukları belgeler
değerlendirilmeden idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını ve bu
belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendilerine savunma yapma imkânı tanınmadan
verilen kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
19. Başvurucular; ayrıca
yerleşim yerleri olan Erdemli köyü ve mezralarının 1997 yılında mahalleye
dönüştürüldüğünü, dolayısıyla maddi gerçeğin tespiti açısından yargılama
konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki köyün hukuki
durumunun dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı şekilde 1997
yılından sonraki hukuki durumun yargılama mercilerince dikkate alınarak hatalı
karar verildiğini, bu şikâyetlerinin yargılamanın hiçbir aşamasında
değerlendirilmediğini, kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları
belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren
Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve gerçeği yansıtmayan
belgelere dayanılarak karar verildiğini, önceki bir tarihte aynı yerleşim
yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde
karar verdiği hâlde yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme
yapılmayarak davalarının reddine karar verildiği, bu nedenle makul ve objektif
bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat ödenmemesi yönünde karar
alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucunda mülkiyet haklarından yoksun
kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene
dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini,
yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formları ve ekleri
incelendiğinde başvurucuların; 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının
tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7.,
10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen
karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca
inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin mukim oldukları köyün tamamen
boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak önceki bir tarihte aynı
yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi
yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma
ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul
ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar
alındığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
22. 5233 sayılı
Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi
bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi
bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
23. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele
dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
25. Başvurucular, idare
tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren
Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak
şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve
taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı
anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
27. Somut başvurular açısından
hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu
saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucular taraflarınca
sunulan bilgi, belge ve deliller dikkate alınmaksızın sadece idare tarafından
sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece
Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini belirtmiş; bu
nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı
noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi
kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da
İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine başvurucuların en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep
dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve
savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz
edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular
tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine
ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede
başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit
Tekin, §§ 70-72).
31. Somut başvurularda yukarıda
değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin
bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucular, Mahkeme
kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer
verilmediğini iddia etmişlerdir.
34. Başvurucular, ayrıca
yerleşim yerleri olan Erdemli köyü ve mezralarının 1997 yılında mahalleye
dönüştürüldüğünü, dolayısıyla olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki hukuki
durum dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken bu şikâyetleri hiçbir aşamada
değerlendirilmeyerek 1997 yılındaki değişiklikten sonraki hukuki durum dikkate
alınarak karar verildiğini iddia etmişlerdir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan
öznel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin Derece
Mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
36. Somut başvuruların
incelenmesi neticesinde başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında Derece Mahkemelerince yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar
tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği,
başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen
istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 11), İlk Derece Mahkemelerince
oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun bulunmak ve başvurucuların
iddiaları değerlendirilmek (bkz. § 12) suretiyle kanun yolu denetiminden
geçerek (bkz. §§ 12, 13) kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların
-hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hususu dışında- gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine
yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmamaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
38. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin değerlendirilmesi
hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul
sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
39. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve
yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan
başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan
işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara
bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı
sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66).
Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği
ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı
durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır (İsmet Kaya, B. No:
2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun D sütunu) ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun H ve I sütunları) arasında geçen ve ekli tablonun J sütununda her
bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama sürelerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların babaları Ç.T.nin
9/7/1993 tarihinde terör örgütü mensuplarınca kaçırılması ve bir müddet
alıkonulması, alıkoyma müddeti boyunca babalarının büyük korku yaşaması ve
örgüt üyelerinin baskısına maruz kalması noktasındaki özel durumları dikkate
alınmaksızın Mahkemece mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu
şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
45. 5233 sayılı Kanun’un 2.
maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile
güvenlik kaygıları dışında bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk
edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu açıkça
belirtilmiştir.
46. Esasen taleplerin yapıldığı
bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve
bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu karşısında, 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazmin edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif
bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik
kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden,
terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin
farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal
makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün
ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim
yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
oluşturulduğundan hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).
47. 5233 sayılı Kanun uyarınca
ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki
mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi
bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi
noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un
uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan
taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler
neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince
değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri
Çetin, §§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
48. Başvurucuların, babalarının
terör örgütü mensuplarınca kaçırılması ve alıkoyma sürecinde baskı ve
korkutmaya maruz kalmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini terk
ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece Mahkemelerine ibraz ederek yerleşim
yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
49. Bu çerçevede başvurucuların
en yakın aile fertlerinden olan babalarının terör örgütü mensuplarınca
kaçırılması ve bu olay hakkında yargılama dosyalarındaki somut bulgular, tespit
tutanakları dikkate alındığında belirtilen olay akabinde başvurucuların
yerleşim yerlerinden ayrıldıkları iddiası karşısında başvurucuların taleplerinin
5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten
yararlanılması tek başına yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk edip
etmedikleri noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi
gerekmesine rağmen Derece Mahkemelerince anılan incelemelerin yapılmadığı
tespit edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme yapılırken başvurucuların
özel durumlarının incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı sıra yakın hısmı terör örgütü mensuplarınca kaçırılan başvurucuların,
terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile yerleşim yerlerini terk
edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucuların
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucular, başvuru
formlarında belirttikleri maddi tazminat miktarlarının ödenmesi talebinde
bulunmuşlardır.
53. Mevcut başvuruda Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
55. Anayasa Mahkemesinin maddi
tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri
maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit
edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı
ödenmesine ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat
taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE, 1.800 TL vekâlet ücretinden
oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
3
|
2
|
1
|
Sıra
|
|
2013/7555
|
2013/5087
|
2013/4623
|
Başvuru Numarası
|
A
|
Behçet
TİRYAKİ
|
Ercan
TİRYAKİ
|
Sadettin
TİRYAKİ
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
B
|
Ç.T.’nin oğlu
|
Ç.T.’nin oğlu
|
Ç.T.’nin oğlu
|
Mağdur ile Yakınlık Derecesi
|
C
|
20/7/2006
10.
657
|
20/7/2006
10.
654
|
20/7/2006
10.
656
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
|
D
|
27/8/2010
2010/1-44
|
27/8/2010
2010/1-32
|
27/8/2010
2010/1-53
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
E
|
28/2/2015
|
28/2/2011
|
28/2/2011
|
Dava Tarihi
|
F
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
Yerel Mahkeme Karar Tarihi
|
G
|
22/1/2013
|
13/6/2012
|
13/6/2012
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
H
|
—
|
12/2/2013
|
25/12/2012
|
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
I
|
6
yıl 6 ay
|
6
yıl 6 ay
|
6
yıl 5 ay
|
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre
|
J
|