TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN ÇELİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4635)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Aydın ÇELİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile
mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davada Batman İdare Mahkemesince Oyluca mezrasının boşaltılıp boşaltılmadığı hususunda
çelişkili kararlar verilmesi, yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul
sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 1/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/12/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu; Batman ili Sason ilçesi Dereköy
köyü Oyluca mezrasında ikamet etmekteyken 1990'lı
yıllarda terör olaylarının yoğunlaşması nedeniyle can ve mal güvenliği
kalmadığı için yerleşim yerinin boşaltıldığını, bu nedenle köyünü terk etmek
zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 6/1/2006 tarihinde, yerleşim yeri olan Oyluca mezrasında can ve mal güvenliği kalmadığını, 1993
yılında güvenlik tehlikesi nedeniyle ilçe merkezine göç ettiğini beyan ederek
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. 6/1/2011 tarihli ve 2011/1-44 sayılı Komisyon kararında
bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar ve dosyasında bulunan
diğer bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucu köy boşaltılmadığından,
kişiye yönelik tehdit ve saldırı olmadığından bahisle talebin reddine karar
verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde açılan dava, yetkisizlik kararıyla Batman
İdare Mahkemesine devredilmiştir.
11. Batman İdare Mahkemesinin 23/11/2011 tarihli ve E.2011/82,
K.2011/1142 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“... Batman İl Jandarma Komutanlığı'nın
25.03.2011 tarih ve 18647 sayılıyazısında, Dereköy Köyü'nün "kısmen boşaldığı", Oyluca Mezrasının ise "tamamen boşaldığı"nın
belirtildiği, 09.05.2006 tarih ve 30571 sayılı yazısında, "terör
olaylarından etkilenen köy" olarak belirtildiği, 09.10.2009 tarih ve 63966
sayılı yazısı ekinde, 1987-2000 yılları arasında GKK ve GÖKK görevlendirilen
köyler arasında yer almadığı, Batman Valiliği'nin 17.04.2006 tarih ve 406
sayılı yazı ekleri uyarınca, köy nüfusunun 1990 yılında 841, 1997 yılında
1.240, 2000 yılında 1.296 kişi olduğu, Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı'nın
04.09.2009 tarih ve 11851 sayılı yazısında, aralarında davacının Köyünün de
bulunduğu köylerde 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçiminin yapıldığının
belirtildiği görülmektedir.
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Dereköy Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da
olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen
boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda
tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 22/5/2012 tarihli ve E.2012/1785, K.2012/3288 sayılı ilamı ile
hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"Oyluca Mezrası'na ilişkin
dava dosyalarında bulunan 16.9.2010 tarihli Jandarma tutanağında, "... Dereköy Köyü'nün Şahinli, Göşek
ve Oyluca olmak üzere 3 mezrasının bulunduğu, Dereköy Köyü ve mezralarda oturan köy halkının terör
olaylarının başladığı 1993 yılından itibaren göç ederek köyü boşalttıkları,
1996 yılından itibaren kısmen geri dönüşlerin olduğu, köyde görev yapan geçici
ve gönüllü köy korucularının ise köyde kalarak terörle mücadele ettiğinin
..." belirtildiği; Batman İl Jandarma Komutanlığı'nın Mayıs 2006 gün ve
ASYŞ:7130-06 sayılı yazısına ekli listede, Oyluca
Mezrası'nın "terör olaylarından tamamen etkilendiğinin ve Eylül 1993
tarihinde boşaldığının" belirtildiği; ayrıca, Sason İlçe Jandarma
Komutanlığı'nın Batman İl Jandarma Komutanlığı'na hitaplı 11.3.2011 tarih ve
ASYŞ:0490-1668-11 sayılı yazısına ekli boşalan köylere/mezralara ilişkin
listede, Oyluca Mezrası'nın 1993-2001 tarihleri
arasında "tamamen" boşaldığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Buna
göre, bakılan uyuşmazlıkta öncelikle Oyluca
Mezrası'nın tamamen boşaltılıp boşaltılmadığının tespit edilmesi gerekmekte
olup; İdare Mahkemesi tarafından, davacının terör olayları nedeniyle terk
ettiğini ileri sürdüğü Oyluca Mezrası'nın tamamen
boşaltılıp boşaltılmadığına yönelik herhangi bir araştırma yapılmadan, Dereköy Köyü'nün tamamen boşaltılmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarıda belirtilen Jandarmaya ait
listelerde Oyluca Mezrası'nın tamamen boşaldığının
belirtildiği de dikkate alınarak, İdare Mahkemesi'nce, davacının terör olayları
nedeniyle göç etmek zorunda kaldığını ileri sürdüğü Oyluca
Mezrası'nın "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen
boşaltılıp boşaltılmadığının araştırılması ve uyuşmazlık konusu dönemde adı
geçen mezrada köy korucuları dışında oturan olup olmadığı (mezranın tamamen
boşaltılıp boşaltılmadığı) hususunun tereddüte yer
bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmasından sonra yeniden bir karar
verilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle; eksik incelemeye dayalı İdare Mahkemesi kararında hukuki
isabet görülmemiştir."
13. Danıştayın bozma kararı üzerine
Batman İdare Mahkemesi 24/8/2012 tarihli ve E.2012/4610, K.2012/5097 sayılı
ilamı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"... Batman İl Jandarma
Komutanlığı'nın 2006 gün ve 06 sayılı yazısı ekinde yer alan listede,
"terör olaylarından tamamen etkilenen köy" olduğu belirtilmiş ise de,
söz konusu belgenin İl Jandarma Komutanlığı'nca daha sonraki tarihlerde ve
çelişkili bilgilerin giderilmesi amacıyla yeniden hazırlanan listede Dereköy Köyü merkezi ile Şahinli ve Göşek
Mezraalarının "kısmen boşalmıştır.", Oyluca Mezraasının
ise "1993-2001 yılları arasında "tamamen boşalmıştır."
bilgisine yer verilmesi, ayrıca yerleşik Danıştay içtihatları uyarınca, nesnel
güvenlik kaygısının yaşandığının "tamamen boşalmış" olması ve korucu
ailesi dışında ikâmet eden kimsenin kalmamış olması
gerektiği kuşkusuz olup, 2006 gün ve 06 sayılı yazı ekinde ise, köyün boşalıp-boşalmadığına
yönelik olmaması, sadece terör olaylarından etkilenmesine yönelik olması ve
Sason Cumhuriyet Başsavcılığı'nda yürütülen soruşturma dosyalarına yer verilen
03.03.2011 tarihli tutanak içeriğinde, hakkında soruşturma yapılan kişilerin Dereköy Köyü ve bağlısı Mezraalarda
ikâmet ettiğinin belirtilmesi nedeniyle, hükme esas
alınmasına olanak bulunmamaktadır.
... dava dosyalarında yapılan ara kararları
uyarınca gönderilen bilgi ve belgeler ile dava dosyası birlikte
değerlendirildiğinde, davacının ikâmet ettiği Dereköy Köyü'nün yerleşik bir nüfusunun olması, yerel ve
genel seçimlerin yapılması, köyde 1987-2000 yılları arasında korucu ailesi
dışında 100 hanenin ikâmet etmesi ve davacı vekilince
sunulan tutanaktan daha sonra İlçe Jandarma Komutanlığı'nca her bir köy ve mezraada yapılan inceleme, resmi kurumlardan alınan bilgi
ve belgeler birlikte değerlendirildikten sonra hazırlanan çizelgede de
"kısmen" boşaldığının belirtilmesi karşısında, davacının ikâmet ettiği
yerleşim yerinin "tamamen boşalmamış" olması, diğer bir ifadeyle
nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik
herhangi bir terör tehdidi yada saldırısının bulunmaması nedenleriyle, dava
konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır..."
14. Başvurucunun temyizi üzerine aynı Dairenin 13/2/2013 tarihli
ve E.2013/8, K.2013/1139 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir. Onama kararı
başvurucuya 7/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 1/7/2013 tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köy halkından M.M.Ç., Y.İ., Ek.Y., En.Y. ve H.Ç.nin PKK tarafından kaçırıldığını; yerleşim yeri Oyluca mezrasının 1990'lı yıllarda yaşanan terör olayları
nedeniyle boşaltıldığını, Mahkemeninaynı yerleşim
yerinden başvuruda bulunanlar hakkındaOyluca
mezrasının boşaltıldığına karar verdiği hâlde, kendisi hakkında yerleşim
yerinde boşalma olmadığından, şahsına yönelik bir terör tehdidi ve saldırısı
bulunmadığından davasının reddine karar verdiğini, dosyadaki zarar tespitine
ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten
belgelerin yanlış değerlendirildiğini, Sason İlçe Jandarma Komutanlığı
tarafından düzenlenen "Sason İlçe
Jandarma Komutanlığı Sorumluluk Alanında Bulunan Köy ve Mezraların Hangi
Tarihler Arasında Tamamen Boş Olduğunu Gösterir Çizelge"de Sason ilçesi Dereköy köyü Oyluca mezrasının
1993 ile 2001 yılları arasında tamamen boşaltıldığının belirtildiğini, sunduğu
belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate
alındığını ve bu belgeler tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma
imkânı tanınmadan verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
20. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere
dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde
çelişkili ve gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini,
davasının reddine karar verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen şahsına tazminat ödenmediğini, aynı yerleşim yerindeki
kişilere tazminat ödendiğini, ayrımcılığa maruz kaldığını, idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından
yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme
nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan
bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin reddedildiğini,
yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, Mahkemece verilen davanın reddi kararı neticesinde idarenin can
ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz
kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal
iddiaları, gerekçeli karar hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
24. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde, yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu; sunduğu bilgi, belge, deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
32. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
37. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi olan 6/1/2006 ile nihai karar tarihi olan 13/2/2013 arasında geçen 7 yıl
1 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun;
terör örgütü mensuplarınca köy halkından M.M.Ç., Y.İ., Ek.Y.,
En.Y. ve H.Ç.nin PKK
tarafından kaçırılıp serbest bırakıldığı dikkate alınmaksızın, mukim olduğu
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu ve şahsına yönelik bir terör tehdidinin
olmadığı şeklindeki nesnel ölçütten hareketle Mahkemece reddedildiğini
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Anılan iddia adil yargılanma hakkı kapsamında yer
alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
40. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013 § 26).
41. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
42. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması halinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemişlerdir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
43. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen Derece Mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
44. Başvurucunun; köy halkından M.M.Ç., Y.İ., Ek.Y., En.Y. ve H.Ç.nin PKK tarafından kaçırıldığı, bu nedenle güvenlik
kaygısıyla köyünü terk ettiği, bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı
Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü, terör
olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile yerleşim yerini terk ettiği
noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
45. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların
başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95,
25/12/2012, § 21)
46. Aile bireylerinden birisi insan hakları ihlalinden dolayı
mağdur olduğunda başvurucunun maruz kaldığı sıkıntı, insan hakkı ihlalinin
mağduru olan kişinin akrabasında kaçınılmaz olarak meydana geldiği kabul edilen
duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve karakter arz eden özel nedenlerin
varlığını gerektirir (Sahibe Çelik ve Necla
Çelik, B. No: 2013/4899, 20/1/2015, § 47).
47. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabul edilebilmesi için yaşanan olay
sonucunda duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle
başvurucuda oluşan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel
bağ ve algının yoğunluğu hakkında açıklamada ve kanıtlamada bulunulması
gerekmektedir (Sahibe Çelik ve Necla Çelik,
§ 48).
48. Başvurucu, köy halkından M.M.Ç, Y.İ., Ek.Y.,
En.Y. ve H.Ç.nin PKK
tarafından kaçırılması hakkında herhangi bilgi veya belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakı sunmamış, kişilerin köy halkından olduğunu
belirtmenin dışında başkaca bir husus beyan etmemiştir.
49. Bu çerçevede başvurucunun köy halkından M.M.Ç, Y.İ., Ek.Y., En.Y. ve H.Ç.nin PKK tarafından kaçırıldığı iddiaları hakkında
başvurucu, anılan kişiler ile arasındaki ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna
dair herhangi bir bilgi veya belgesunmadığı gibi
başvurucunun herhangi bir beyanda da bulunmadığı, köy halkından olduğu iddia
edilen kişilerin başına geldiği ileri sürülen olay neticesinde kendisinde
oluşan algı, bu algının oluşmasına temel teşkil eden özel nedenler ve algının
yoğunluğu konusunda yeterince açıklıkta beyanlarının olmadığı belirlenmiştir.
Bu tespitler karşısında başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesinin, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği noktasında
nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesini gerektirecek
boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucunun -gerekçeli karar
hakkı kapsamında olan terör nedeniyle yerleşim yerinin boşaltılıp
boşaltılmadığının değerlendirilmesi hususu dışında- hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
52. Başvurucu; 1990'lı yıllarda terör olaylarının yaşandığı
dönemde Sason ilçesi Dereköy köyü Oyluca
mezrasında yaşadığını, terör nedeniyle yerleşim yerinin boşaltılmasıyla 1993
yılında ilçe merkezine zorunlu olarak göç etmek zorunda kaldığını,Mahkeme
kararlarında talep sonucuna etki eden husus olması hasebiyle yargılama konusuna
neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki yerleşim yeri Oyluca mezrasının boşalıp boşalmadığı hususunda yerleşim
yerinin boşaltılmadığı gerekçesiyle Mahkemece talebin reddine karar verildiğini
ancak daha sonra aynı yerleşim yeri sakinlerinden başvuruda bulunanlar hakkında
Oyluca mezrasının tamamen boşaldığının anlaşılması
nedeniyle Komisyon kararlarının iptaline karar verildiğini, Mahkemenin
çelişkili kararlar verdiğini, kendisi hakkında gerçeğe aykırı karar verildiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve anılan
iddialar gerekçeli karar hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir.
53. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış
olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
54. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkemeler ve
yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa Kahraman, B. No:
2014/2388,4/11/2014, § 36).
55. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, § 37).
56. Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
57. Somut olayda başvurucu tarafından açılan davadaBatman
İdare Mahkemesi; Dereköy köyünün boşaltılmadığından,
kişiye yönelik bir terör tehdidi ve saldırısı olmadığından davanın reddine
karar vermiştir (bkz. § 11). Başvurucunun kararı temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesi, Oyluca
mezrasının boşaltılıp boşaltılmadığına ilişkin araştırma yapılmadan karar
verildiğini belirterek eksik incelemeye dayalı olarak verilen kararın
bozulmasına hükmetmiştir (bkz. § 12). Batman İdare Mahkemesi, bozma kararı
üzerine verdiği kararda yapılan araştırmalar ve dava dosyası birlikte
değerlendirildiğinde Oyluca mezrasının bağlı olduğu Dereköy köyünün tamamen boşaltılmadığından, güvenlik
kaygısı olmadığından davanın reddine hükmetmiştir (bkz. § 13). Başvurucunun
kararı tekrar temyizi üzerineDanıştayın aynı
dairesinin onama ilamıyla hüküm kesinleşmiştir (bkz. § 14).
58. 5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel
hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının yargı yoluna gidilmesine gerek
kalmaksızın, idarece en kısa süre içerisinde ve tam olarak tespit edilerek,
sulh yoluyla karşılanmasını amaçlamakta olup, belirtilen amaç doğrultusunda
ilke ve prosedürler öngörmektedir (Mesude
Yaşar, § 87).
59. Belirtilen Kanun uyarınca müracaat sahiplerinin taleplerinin
karşılanabilmesi için öncelikle iddia edilen zararın, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluştuğunun tespiti
gerekmekte olup Kanun’un 2. maddesindeterör dışındaki
ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir (Mesude Yaşar, § 88).
60. Özellikle tazminata ilişkin belirtilen usulün ihdasına temel
olan ve AİHM’e sunulan başvuruların yapıldığı bölge
itibarıyla terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler dışındaki ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bu
olgudan kaynaklanan zararların varlığını dikkate alan yargılama makamları, 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruların belirtilen Kanun kapsamında kabul
edilebilmesi için objektif bir ölçüt belirleme yoluna gitmiş ve bu ölçütün
sağlanmasını “köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya
anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şartına
bağlamıştır. Belirtilen kabul uyarınca "terör eylemleri'' veya ''terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler'' sonucunda bir yerleşim yerinin
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle mal varlığına/mülküne ulaşamayan
kişilerce uğranılan maddi zararın sözü edilen Kanun hükümlerine göre idarece
sulh yoluyla ödenmesi gerekmektedir. Yerleşim yerinin ''kısmen'' boşalmış olması ise o yerleşim yerinde güvenli
bir şekilde yaşayabilme olanağı sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
sağlanmış olduğunun nesnel bir göstergesidir (Mesude
Yaşar, § 89).
61. Anılan ilkeler doğrultusunda (bkz. §§ 58-60) mezranın
boşaltılıp boşaltılmadığı hususu, 5233 sayılı Kanun uyarınca tazminata hak
kazanıp kazanılmayacağı noktasında önem taşımaktadır.
62. Batman İl Jandarma Komutanlığının dosya kapsamında sunulan
10/3/2011 tarihli yazısı ekindeki tablonun incelenmesi neticesinde Dereköy köyüne bağlı olan mezralardan Şahinli ve Göşek'in 1993 ile 1996 yılları arasında kısmen boşaldığı, Oyluca mezrasının ise1993 ile 2001 yılları arasında tamamen
boşaldığının belirtildiği tespit edilmiştir.
63. Başvuru konusu olay ve karara benzer nitelikteki davalarda,
Batman İdare Mahkemesi tarafından Oyluca mezrasının
boşalıp boşalmadığı hususu değerlendirilerek karar verildiği anlaşılmıştır.
Nitekim Batman İdare Mahkemesi 11/12/2013 tarihli ve E.2013/3878, K.2013/3776
sayılı kararında şu sonuca ulaşmıştır:
"...
Uyuşmazlığa konu olayda, davacının göç ettiğini belirttiği Dereköy
köyü Oyluca mezraasında
bulunan mal varlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararın 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazmini ancak, Oyluca mezraasının
tamamen boşalması halinde ve mezraanın
boşaltılmasından mezraaya dönüşün başladığı tarihe
kadar geçen süreyle sınırlı kalmak kaydıyla mümkündür.
Olayda, yukarıda belirtilen bilgi ve belgeler
uyarınca, Dereköy köyü, Oyluca
mezraasının "terör eylemleri" ve/veya
"terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle
"tamamen" boşaldığı/ boşaltıldığının kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle göç etmek
zorunda kalınan "tamamen boşalmış/boşaltılmış" köylerde, malvarlığı
zararının bulunduğunun tespit edilmesi halinde 5233 sayılı Kanun hükümlerine
göre idarece karşılanması gerektiği kuşkusuz olup, davacının malvarlığının
bulunduğu belirtilen Oyluca mezraasının
"tamamen" boşaldığının anlaşılması nedeniyle, Dereköy
köyünün boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu işlemin iptaline..."
64. Aynı Mahkemenin 19/12/2013 tarihli ve E.2013/3974,
K.2013/3845 sayılı kararında aynı gerekçelerle (bkz. § 63) dava konusu işlemin
iptaline karar verilmiştir.
65. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
28/3/2013 tarihli ve E.2013/5862, K.2013/2450 sayılı temyiz üzerine verdiği bir
kararda da Oyluca mezrasının boşalan yerlerden olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir;
"... Dosyadaki bilgi ve
belgeler ile Dereköy Köyü, Oyluca
Mezrası'na ilişkin Dairemiz esaslarına kayıtlı diğer dava dosyalarındaki
belgelerin birlikte incelenmesinden; Batman İl Jandarma Komutanlığı'nın
28.08.2012 tarih 0450-50801-12/GKK.işi. sayılıyazısına ekli listede,
"Oyluca Mezrası'nın" 1993 tarihinde
boşaldığının belirtildiğianlaşılmaktadır.
Bu veriler ışığında, İdare Mahkemesi
tarafından, Oyluca Mezrası'nın tamamen boşalmadığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de,
gerek yukarıda anılan Jandarma Komutanlığı listeleri dikkate alındığında anılan
Mezranın,"terör eylemleri" veya "terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle tamamen boşaltıldığı
sonucuna ulaşılmıştır.
Durum böyle olunca, Zarar Tespit Komisyonu
tarafından, 5233 sayılı Kanun ve Yönetmelikte öngörülen usule göre
davacı/davacı vekilinin de katılımının sağlanarakvarsa
malvarlığı tespitinin yapılması vemalvarlığına
ulaşamaması nedeniyle uğradığı zararının söz konusu Mezranın boş kaldığı
sürelerle sınırlı olmak üzere belirlenmesi gerekirken, davacının başvurusunun
reddine ilişkin işlemde ve davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında
hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
66.
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 29/5/2014 tarihli ve
E.2014/130, K.2014/4464 sayılı karar düzeltme talebi üzerine verdiği farklı bir
bozma kararının ilgili kısmı şöyledir;
"...Dosyadaki bilgi ve
belgeler ile Dereköy Köyü, Oyluca
Mezrası'na ilişkin Dairemizesaslarına kayıtlı diğer
dava dosyalarındaki belgelerin birlikte incelenmesinden; Batman İl Jandarma
Komutanlığı'nın 28.08.2012 tarih 0450-50801-12/GKK.işi.
sayılıyazısına ekli listede,
"Oyluca Mezrası'nın" 1993 tarihinde
boşaldığının belirtildiğianlaşılmaktadır.
Bu veriler ışığında, İdare Mahkemesi
tarafından, Oyluca Mezrası'nın bağlı bulunduğu köyüntamamen boşalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiş ise de,davacı tarafından Oyluca
mezrasında bulunduğu belirtilen malvarlığı zararının tazminin istenildiği ve
yukarıda anılan Jandarma Komutanlığı listelerine göre anılan Mezranın,
"terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler" nedeniyle tamamen boşaltıldığı görülmekle, Zarar Tespit
Komisyonu tarafından, 5233 sayılı Kanun ve Yönetmelikte öngörülen usule göre
davacı/ davacı vekilinin de katılımının sağlanarakvarsa
malvarlığı tespitinin yapılması vemalvarlığına
ulaşamaması nedeniyle uğradığı zararının söz konusu Mezranın boş kaldığı
sürelerle sınırlı olmak üzere belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu
davacının başvurusunun reddine ilişkin işlemde ve davanın reddi yolunda verilen
Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır..."
67. Yukarıda anılan kararlar ve jandarma tutanağında Oyluca mezrasının boşalan yerleşim yerlerinden olduğu
belirtilmiştir. Benzer davalarda Oyluca mezrasının
hukuki durumunun dikkate alınarak hüküm verildiği anlaşılmıştır. Somut olayda
ise Batman İdare Mahkemesi 24/8/2012 tarihli kararında (bkz. § 13) Oyluca mezrasının bağlı olduğu Dereköyün
boşaltılmadığından davanın reddine karar vermiştir. Ancak daha sonra Batman
İdare Mahkemesince aynı mezranın boşaltılmış olduğuna ilişkin kararlar
verilmiştir.
68. İdare Mahkemesi tarafından yargılama sonucunu etkileyen bir
husus olması nedeniyle Oyluca mezrasının boşaltılıp
boşaltılmadığı konusunda çelişkiye yer verilmeyecek şekilde bir karar verilmiş
olması gerekirken kararın kendi içinde çelişkili olması ve mezra hakkında daha
sonra verilen kararlarda mezranın boşaltılmış olduğuna karar verilmesi
nedeniyle başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddiası, Derece Mahkemesi kararında açık ve
anlaşılabilir şekilde tartışılmamış ve karşılanmamıştır. Anılan nedenlerle
yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
69. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
70. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
71. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
72. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
73. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal
kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
74. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
75. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman
İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.