TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASİP KAPLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4681)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Hasip
KAPLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, bir siyasi etkinlikte söylediği sözlerin
Başbakana hakaret içerdiği iddiasıyla aleyhine açılan manevi tazminat davasının
kısmen kabulüne karar verilmesinin düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/6/2013 tarihinde İstanbul 30. Asliye Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/12/2013 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 24/2/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 25/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanlarını 31/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Barış ve Demokrasi Partisi Şırnak
milletvekilidir. Başvurucu, 11/12/2010 tarihinde Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinde faaliyet gösteren Yeni Kıbrıs Partisinin Lefkoşa’da
düzenlediği etkinlikte bir konuşma yapmıştır.
9. Başvurucunun bu konuşmada sarf ettiği bazı sözlerinin
eleştiri ve hoşgörü sınırlarını aştığı ve hakaret teşkil ettiği iddia edilerek
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından başvurucu aleyhine 15/12/2010
tarihinde Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde manevi tazminat davası
açılmıştır.
10. Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi 29/3/2011 tarihli
kararında, davanın kısmen kabulüne ve 6.000 TL manevi tazminatın başvurucudan
tahsiline karar vermiştir.
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19/11/2012
tarihli ilamıyla ilk derece mahkemesinin kararı onanmıştır.
12. Karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
10/4/2013 tarihli ilamında karar düzeltmeye konu bölümün 10.300 TL'den az
olması nedeniyle karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle karar
düzeltme dilekçesinin reddine karar vermiştir.
13. Karar, başvurucuya 23/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
14. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 440. maddesinin (III) numaralı fıkrası şöyledir:
“III. Yargıtayın aşağıdaki
kararları hakkında karar düzeltmesi yoluna gidilemez.
1 - Miktar veya değeri altımilyar
liradan (dava tarihinde
10.300 TL) az olan davalara ait hükümlerin
onanması veya bozulmasına ilişkin kararlar
2 - 8 inci maddede gösterilen davalara ait
hükümlerin onanması veya bozulmasına ilişkin kararlar (8 inci maddenin II
numaralı fıkrasının 6 nolu bendindeki davalar, bu
fıkranın (1) numaralı bendindeki hüküm saklı kalmak koşuluyla; kira
sözleşmesine dayanan tahliye ve akdin feshi davaları ile bu davalarla birlikte
açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık olarak açılan
davalar ve Kat Mülkiyeti Kanunundan doğan davalar hariç),
3 - Görevsizlik, yetkisizlik, hakimin reddi, dava
veya karşılık davanın açılmamış sayılması, davaların birleştirilmesi ve merci
belirtilmesi kararları,
4 - Hakemlerin verdiği hükümlerin ve bu Kanunun
tahkim hükümlerine göre mahkemece verilecek kararların onanmasına veya
bozulmasına ilişkin kararlar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 24/6/2013 tarihli ve 2013/4681 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, siyasetçi kimliği ile katılmış olduğu bir
toplantıda Türkiye’deki seçim barajı uygulamasının adaletsizliği üzerine
konuştuğunu, konuşmanın bir bütün olarak Türkiye’deki siyaset ve özellikle
seçim barajının doğurduğu temsil sorunları üzerine olduğunu, davacının
konuşmanın bütünlüğünü dikkate almaksızın bir paragrafı seçerek dava konusu
ettiğini belirtmiştir. Başvurucu 1982 Anayasası ve seçim barajına ilişkin
yaptığı açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, Recep Tayyip
Erdoğan'ın kişilik haklarına tecavüz teşkil eden herhangi bir ifade
kullanmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, dava konusu paragraf dikkatlice
incelendiğinde davacının isminin yalnızca “Ey
Erdoğan, yürekliysen, mertsen, gel barajı kaldır, beraber seçime girelim” cümlesinde
geçtiğini, davacının isminden önce kullandığı “ahlaksızlar”,
“alçaklar” şeklindeki beyanların
davacıya yönelik olmadığını belirtmiştir. Başvurucu bu ifadelerin somut
kişileri değil soyut bir şekilde, 12 Eylül darbesinden bugüne kadar seçim
barajından faydalanan kesimleri hedef aldığını ifade etmiştir.
17. Başvurucu Recep Tayyip Erdoğan'a yapılan çağrının siyasi
faaliyetinin bir gereği olduğunu, sözlerinde şahsiyet hakkına tecavüz olmadığı
için manevi tazminatın koşullarının da oluşmadığını, siyaseten yüksek konumda
bulunanların kendileri ile ilgili eleştiri ve yorumlara tahammül etmek zorunda
olduklarını belirterek, Anayasa'nın 26. maddesinde tanımlanan düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
19. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru
yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir
mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten
itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen
delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun
mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya
reddeder.”
20. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
“Başvuru süresi ve mazeret” kenar
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
21. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından
olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her
aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Belaousof ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 66296/01,
27/5/2004, § 38).
22. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel
başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın
kesinleştiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının
tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı
bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları
ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
23. Başka bir deyişle, söz konusu şikâyet için etkili bir
giderim sağlama yetkisi ve görevi bulunmayan organlara veya mercilere uygun
olmayan başvurularda bulunmak suretiyle kısıtlı olan başvuru süresi
genişletilemez (bkz. Fernie/Birleşik Krallık (k.k.),
B. No: 14881/04, 5/6/2006). Bu nedenle,
olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi
şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili
olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir.
24. Başvuruya konu uyuşmazlığın adli yargıda açılmış olan bir
hukuk davasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. 1086 sayılı Kanun’un 427. ilâ
454. madde hükümleri uyarınca, adli yargı alanını ilgilendiren bir hukuki
uyuşmazlığa dair kararın şekli anlamda kesinleşmesi için olağan kanun yolları
olan temyiz ve varsa karar düzeltme kanun yollarının tüketilmesi aranacaktır.
25. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, temyiz onama karar
tarihi itibarıyla kesinleşir. Somut başvuruda başvurucu, İlk Derece
Mahkemesinin kararına karşı temyiz yoluna başvurmuş ve Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır. Başvurucu daha sonra 1086
sayılı Kanun’un 440. maddesinin (III) numaralı fıkrası uyarınca karar düzeltme
yolu bulunmayan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilamına karşı karar düzeltme
yoluna gitmiş; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, karar düzeltmeye konu bölümün 2012
yılı için 10.300,00 liradan az olması ve bu sebeple karar düzeltme yoluna
gidilemeyeceği gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiştir.
26. Somut olayda başvurucu,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesince verilen onama kararının tebliğinden sonra, karar düzeltme
isteminde bulunmuşsa da anılan hükme yönelik olarak karar düzeltme yolu kapalı
olduğu için temyiz onama tarihi olan 19/11/2012 tarihi itibarıyla hüküm
kesinleşmiştir. Zira dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olan
hükme karşı karar düzeltme isteminde bulunulması, hükmün kesinleştiği tarihi
değiştirmez. Yargıtay tarafından da dava değeri itibarıyla karar düzeltme
yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar verilmiştir.
Başvurucunun davanın esasına ilişkin iddiaları ise Yargıtay 4. Hukuk Dairesince
temyizen incelenmiş ve 19/11/2012 tarihinde hüküm
onanmış ve bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir.
27. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
ve başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği
tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. Karar düzeltme yolu açık olmayan hükme
yönelik olarak karar düzeltme isteminde bulunulması, başvurucuya bireysel
başvuruda bulunmak için yeniden süre vermez.
28. Yukarıda belirtilen tespitler uyarınca, başvurucunun
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19/11/2012 tarihli onama kararının kendisine
tebliğ edildiği 2/1/2013 tarihinden itibaren 30 gün içerisinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunması gerekirken karar düzeltme yoluna
gittiği anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle, otuz günlük başvuru süresi içinde
yapılmayan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
“süre aşımı” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 30/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.